Halk arasında Ulucâmi adıyla da bilinen Eski Cami’nin inşası 1403 yılında Emîr Süleyman Çelebi tarafından başlatılmıştır.
Emîr Süleyman bir gece rüyasında Peygamber Efendimiz (s.a.v) ile müşerref olur. Resûlullah Efendimiz ona:
“Ey Süleyman! Benim için ümmetime bir cami-i şerîf inşâ et” diye emir buyurur. Emîr Süleyman Çelebi de bir cami inşa edilmesini emreder. Caminin inşası henüz tamamlanmamışken Emîr Süleyman şehid olur ve cami inşaatını kardeşi Sultan Mehmed Çelebi tamamlatır. (1413)
Camiin birisi iki, diğeri tek şerefeli olmak üzere iki minaresi vardır. Avlusu bulunmayan caminin üç farklı giriş kapısı vardır. Taç kapısının sağ tarafında, duvar üzerine celî sülüs hattıyla “Allah” lafz-ı şerîfi ve sol tarafına “Muhammed” (s.a.v.) ism-i şerîfi yazılmıştır. Taç kapının kitâbesinde Çelebi Sultan Mehmed’in adını, câmiin inşa tarihini veren ve bir hadîs-i şerîfle başlayan Arapça, mensur bir kitâbe mevcuttur. Kitâbedeki hadîs-i şerifin meâli şöyledir: “Her kim Allah için bir mescid yaparsa, Allah da ona Cennet’te bir köşk yaratır.”
Eski Cami kendine has olan kalem işi süslemeler cihetinden zengindir. Cami içinde 1611 (H. 1020) yılında Filibeli Ramazan Ağa tarafından yaptırılan Edirnekârî süslemeli ahşap mahfil bulunmaktadır. Caminin iç duvarları ve sütunları, Allâhü Teâlâ’nın ism-i şeriflerinin, Besmele-i Şerîfe’nin, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ve dört halifesinin mübârek isimlerinin celî sülüs hattı ile yazılmasıyla müzeyyen kılınmıştır.
Mihrabın sağındaki duvarda, Rüknü Yemânî’den bir parça olduğu rivâyet edilen bir taş mevcuttur. Halk arasında Kâbe taşı diye isimlendirilmiştir ve husûsiyle mübârek gecelerde ziyâret edilmektedir.
Evliyâdan Şeyh Hâmid-i Ekber, bu Câmi-i Şerîf’te namaz kılıp şöyle demiştir: “Otuz yıldan fazla Hak Teâlâ’dan velâyette bir makâmı bahşetmesini niyaz ederim. Müyesser olmamış idi. Allâhü Teâlâ’ya hamd olsun şimdi bu Câmi-i Şerîf’te kabul eyledi.”
Camide, Sultan İkinci Murad Han tarafından Edirne’ye davet edilen Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretlerine ait vaaz kürsüsü yer almaktadır. Hâtırasına hürmeten kendisinden sonra kullanılmayan kürsü, onun makâmı kabul edilmiştir.