Medineli Hamele, devesine
binmiş, kırda gidiyordu. İlerideki vahada
koyunlarını otlatan Raşid’in kızı Es’ile’yi
gördü.
Es’ile, koyunları sürerken rüzgâr yüzündeki
örtüyü sıyırmış, onun sahip olduğu fıtrî
güzelliği gören Hamele, fikrini bozmaya niyet
etmişti.
Sürüye yaklaşınca devesini çökertip
dizlerinden bağladı, yalnız bulunan Es’ile’ye
seslendi:
– Es’ile, beni reddetme. Seninle beraber
olalım.
Es’ile’nin cevabı makuldü:
– Buradan derhal uzaklaş. İyi niyet sahibi isen
babama müracaat et. Beni eş olarak iste. O
seni reddetmez.
Fakat Hamele’de iyi niyet yoktu. Sadece geçici
ve zevkli bir macera yaşamayı düşünüyordu.
Es’ile’ye doğru yürüdü. Es’ile, başka çıkış yolu
kalmadığını anlayınca bütün cesaret ve
hiddetini toplayarak namusunu savunmaya
karar verdi. Kapışmada çok sürmeden
Hamele’yi yere yatıran Es’ile:
– Def olup gidecek misin, yoksa başını
parçalayayım mı? dedi.
Hamele söz verdi. Hemen def olup gideceğini
söyledi. Ne yazık ki yatırıldığı yerden kalkar
kalkmaz hücumunu tekrarladı. Es’ile yine bir
hamlede onu yere yatırdı. Hareketsiz hale
getirerek teklifini tekrarladı.
– Buradan def olup gidecek misin, yoksa şu
taşla başını parçalayayım mı?
Bu zor karşısında kesin söz veren Hamele, yine
yakasını sıyırdı. Ne yazık ki, sözünde bu sefer
de durmadı, yalnız bulduğu Es’ile’ye
hücumunu tekrarladı. Es’ile güçlü ve
hiddetliydi. Onu yere yıkıp göğsü üzerine
çöktü. Başına yanındaki büyük bir taş
parçasıyla öylesine vuruşlar vurdu ki,
mütecaviz Hamele, artık yerinden kalkamaz,
kalksa bile hücumunu tekrar edemez hale
geldi.
Bundan sonra koyunlarını sürerek oradan
uzaklaşan Es’ile, böylece şerefini korumuş,
namusuna leke kondurmamıştı. Az sonra
oradan geçen bir yolcu kafilesindeki Hüzeylliler
Hamele’yi tanıdılar.
– Ne oldu sana böyle Hamele? dediler.
Hamele:
– Sormayın, devem beni yere attı, düşünce
böyle oldum, dedi.
– Deven burada dizlerinden bağlı, şu taşta da
kan var, ayrıca başında da taşın açtığı yaralar
görünüyor, deyince kızardı:
– Ne diyorsam öyle, daha ne inceliyorsunuz,
beni deveme bindirip evime götürün, dedi.
Hamele’yi evine götürdüler. Birkaç gün
yattıktan sonra iyi olma ümitleri kaybolmaya
başladı. Kendisine sordular:
– Başına bu durum sebebiyle ölüm gelecek
olursa kimi dava edelim, kan diyetini kimden
isteyelim?
Titrek sesle açıkladı:
– Kanımdan, Es’ile’den başkası sorumlu
değildir. Bu cümle, Hamele’nin son sözleriydi.
Başı yana düşüverdi.
Hüzeyl ileri gelenleri toplanıp Resûlüllah’a
geldiler:
– Oğlumuz Hamele’nin kanını, Raşid
ödeyecektir. Dava ediyoruz.
Resûlüllah Hazretleri Raşid’i çağırttı.
Raşid’in asıl adı Zalim’di. Resûlüllah, İslâm’a
girince Zalim ismini Raşid olarak değiştirmişti.
Durumu anlayan Raşid:
– Benim öyle bir ölümden haberim yok. Ne
gördüm, ne de işittim, deyince:
– Ya Resûlâllah, Raşid’in kendi değil, kızı
Es’ile’dir katil, dediler.
Az sonra Es’ile yakalanarak getirildi.
– Es’ile, bak senin Hamele’yi öldürdüğünü
iddia ediyorlar, ne dersin?
Es’ile dalgın, aynı zamanda tereddütlü idi.
Sadece:
– Hiç kadın erkeği öldürebilir mi? diyebildi.
Ancak bu sözün gerçek bir müdafaa
olmadığını hemen anladı. Sonra vahiy gelerek
Allah’ın Resûlü’ne olayı haber vereceğini de
düşündü. Hadiseyi aynen anlatmaya karar
verdi.
– Üç defa üzerime yürüdü, iki defa yatırıp söz
aldım. Defolup gideceğine söz verdi.
Kurtulunca üçüncü defa üzerime geldi. Ben de
şerefimi ve namusumu müdafaa için başını
yaraladım, bana hücum edemez hale getirerek
kaçıp kurtuldum. Sonra öğrendim ki, o
yaralardan ölmüş.
Hüzeylliler hep birlikte bağrıştılar.
– Suçunu itiraf etmiştir, diyetimizi isteriz.
Resûlüllah Hazretleri de kararını açıkladı:
– Es’ile namusunu müdafaa etmiştir.
Mütecaviz Hamele de kanını heder etmiştir.
Böylece dava bitmiş, diyet ortadan kalkmıştır.
Hüzeylliler süklüm püklüm. Raşid ve Es’ile şen
ve şatır, evlerine döndüler. Asr-ı Saadetten bir
namusu koruma olayı böylece tarihe geçti,
bize de ibretlerinize sunmak düştü.
Kaynak: Yeni Aile İlmihali, Ahmed Şahin, Cihan Yayınları...