31 Aralık 2020 Perşembe

Sadece soruyorum

"Çocuğuna küçük şeylerden zevk almasını öğreten, ona büyük bir servet bırakmış olur…"

 


Aman dikkat edelim bize asla kâfirlerden müttefik dost olmaz. Dünyayı ele geçirmek için âhireti vermek ve insanlara yaranmak için Allahü Teâlâyı bırakmak ahmaklıktır. [İmam-ı Rabbani ks.] İki kişi cezasını hem dünyada hemde ahirette çeker; 1- Zalim olan hükümdar 2- Anne ve Babasına âsi olan evlat...

 













SEN DE Mİ ÂHİRETİNİ SATANLARDANSIN...
Bir zaman düşün…
Zamanın değiştiği asrın başkalaştığı,
İnsanların haya perdesinin yırtıldığı,
Efendimiz (s.a.v.)’ in sahabelerine o zamanı anlattığında ; sahabelerin şaşkınlıkla dinlediği ve şaşırdıkları bir zaman...
Genç yaşlı demeden nice insanın Allah yolunu terkettiği,
Haramı helalmiş gibi sahiplendiği,
Göz göre göre kor ateşlere atladığı ve etrafındakilerini de sürüklediği bir zaman,
Ahir zaman...
Öyle ki tüm haramlar etrafında sarılıyken helal dairede olmaktan utanıldığı,
Ben namaz kılıyorum, Rabbimin huzuruna gidiyorum demekten sakınıldığı,
Gaflete düşenlere uyup sonsuz hayatın yıkıldığı,
İnsanın kullukla vazife olduğu Rabbinden uzaklaşıp adeta,
Rabbim
Beni sen yarattın ama ben kendi başıma da hayatımı idame ettiririm,
Benim rızkımı sen değil, patronum verir,
Sen beni huzuruna günde 5 kere çağır önemsemem ama haramlara koşarak giderim,
İçkimi içer,
Yalanlarımı söyler,
Gıybetimi hiç çekinmeden eder,
Kısacası üç kuruşluk dünya için ruhumu satar,
Ahiretimi yakar, sana kulluk etmem!
Denildiği bir zaman Ahir zaman...
İşte bu kadar kötü bir zamanda Rabbine belki de en çok ihtiyaç duyduğun, O’nun huzurundan ayrılırsan kaybolacağın, bir zamanda hala bu yanlışlara düşüyorsan,yapma. Sonsuz hayatını bu üç günlük dünya için, bu kadar ucuza satma...!
Hem O buyurmadı mı ki : 'Bana bir adım atana Ben on adım atarım. Bana yürüyerek gelene Ben koşarak gelirim.' Diye...
Hadi Aşka aç kalmış ruhunu dinle, gafletten uyan, tövbe et, af dile, Rabbine yalvar; O’na sığın .
Çünkü O’nun affı sonsuzdur...












Bu konuyu çok ihmal ediyoruz..



Korku imparatorluğunun asıl hedefi birbirinden kopuk, yönetilebilir zayıf topluluklar..

 

Korku imparatorluğunun asıl hedefi birbirinden kopuk, yönetilebilir zayıf topluluklar..
Çünkü birlikten kuvvet doğar sözünün doğruluğunu onlar çok iyi biliyorlar..
Bunun için sürekli öğretilmiş çaresizlik algısına çalışıyor, bu minvalde korku pompalıyorlar.

K.S : Peygambere, elçi demek çok çirkindir. Nebi; Cennet, Cehennem ve bütün hadiseleri bizzat görerek, gelip haber verendir.Bir Allah cc. Dostu Buyuruyor ki : “Peygambere, elçi demek çok çirkindir. Nebi; Cennet, Cehennem ve bütün hadiseleri bizzat görerek, gelip haber verendir. İlimleri şuhûdîdir. Bizim Nebimiz, Cennet-Cehennem dâhil bütün ulviyyatı, bizzat görmüştür. Diğer peygamberan-ı izâm ise, rûhen gördüler. Bizim Nebîmizin vârisleri de rûhen görür. ”..... [ merhum Ali Erol, Hatıratım, s. 23]

 Allah hikmetiyle bir kapıyı kapatırsa rahmetiyle diğerini açar. Ya Rabbi bu mübarek günler hürmetine bizlere hayırlı kapılar aç





Hadis-i Şerif :İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, bir mescitte bin veya daha çok insan namaz kılacak, fakat içlerinde hakiki manada bir tek mümin bile bulunmayacak.(Ramuzu’l-Ehadis,)

 Hoşuma giden çok güzel bir söz: "Karga çöplüğe, bülbül güle götürür."


................. Rasûlüllah sav. Efendimiz şöyle buyuruyor: “Dünyada garipler dörttür:
1. Zalimin içindeki (hafızasındaki) Kur’an-ı Kerim...
2. Bir kavmin, içinde namaz kılmadıkları (boş bıraktıkları) mescit…
3. Bir evde bulunan amma açılıp okunmayan Mushaf-ı Şerif
4. Kötü insanlar arasında kalmış iyi kimse...”........ (Ramuzu’l-Ehâdîs, s. 225)

Hadis-i Şerif : “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, bir mescitte bin veya daha çok insan namaz kılacak, fakat içlerinde hakiki manada bir tek mümin bile bulunmayacak.”.......... (Ramuzu’l-Ehadis,)

MUHTAR ÇAKMAĞI...!

 


Eski zamanda köyün birine bir çakmak getirmişler. Çakmak o kadar kıymetli ki sağı-solu yakmaması ve yanlış işlerde kullanılmaması için güvenilir birine teslim etmek gerekiyormuş.
Köylüler toplanıp bu ateş aletini kime emanet edelim diye düşünmüşler ve muhtarda karar kılmışlar. İhtiyaç duydukça alır, ateşimizi yakarız, demişler.
Muhtar, çakmağı alınca ateşin sahibi olarak giderek saygınlığı artmış, etrafında dalkavuklar, yağcılar toplanmaya başlamış. Saygı arttıkça muhtarın kibiri de büyümüş. Etrafından daha çok saygı, daha çok korku beklemeye başlamış. Ateşi kendine verenin köylüler olduğunu unutmuş. Dalkavukların da tahrikleri ile ateşi baskı ve korkutmak için kullanmaya başlamış. Kiminin evini, kiminin tarlasını yakmış. Tarlalar sürülemez, evler yaşanamaz hale gelmiş. Muhtarın baskısından köylüler yavaş yavaş köyden ayrılmaya başlamışlar. Ticaret durmuş, köye gelen çerçilerin ayağı kesilmiş. Çevre köyler gelişirken, muhtarın köyü giderek gerilemiş. Muhtarın köylülerinden biri kendileri gerilerken, çevre köylerin niçin geliştiğini merak edip çevre köylerden birine gitmiş. Oradaki zenginliği, bağı bahçeyi görünce sormuş;
- Sizde çakmak yok mu?
- Köylüler; var, demişler.
- Peki sizin köy böyle nasıl gelişti? Bağınız, bahçeniz yanmadan nasıl böyle kaldı, bizim köyde her şey tarumar oldu?
- Köylüler; Yoksa siz çakmağı bir kişiye mi verdiniz?
- Evet, muhtara verdik.
- Eyvah! büyük yanlış yapmışsınız, hiç çakmak bir kişiye verilir mi?
- Siz öyle yapmadınız mı?
- Hayır, biz öyle yapmadık. Biz çakmağı bir kişiye verdik, çakmak taşını başka bir kişiye, benzinini başkasına verdik. Ateş yakmak için üçünün bir araya gelmesi gerekiyor. Biri yanlış bir şey yapmaya kalksa, ötekiler izin vermiyor.
- Desenize biz hepsini bir kişiye vermekle kendi kendimizi yakmışız...