Resûlallah (sas), Miraç Gecesi arş üstüne çıkan kademini acaba hangi evin eşiğine basacaktı? Her geçtiği mahalde insanlar önüne çıkıyor, yularından tutarak deveyi çevirmeye çalışıyor; “Bize teşrif buyur Yâ Resûlallah. İşte canlarımız, işte mallarımız emrine âmâdedir. Bizim malımız çok, çocuklarımız kuvvetli, sözümüz geçer. Bize misafir ol, seni biz koruyalım.” diyorlardı. Hazreti Peygamber (sas), bir tercih yaparak onları gücendirmemek için devesinin çökeceği yere en yakın eve misafir olacağını söyledi. Resûlüllah (sas), devesinin yularını dâhiyane bir düşünceyle serbest bıraktı ve kendisini ilâhî emre âmâde kıldı. Allah Resûlü’nden (sas) hep aynı söz sadır oluyordu: “Deveyi bırakın. O emredilmiştir.” Devenin önce bir yere çöktüğü, buradan hemen kalkıp biraz ileride tekrar çöktüğü görüldü. Beklenen dakikaların heyecanıyla tüm nefeslerin tutulduğu esnada, Allah-u Alem Cebrail’in çektiği Kusva adlı deve, Halid bin Zeyd’in evinin önüne çöktü.
Peygamber Efendimiz’in (sas) devesinin çöktüğü yer, bugün Mescid-i Şeriflerinin bulunduğu, o gün ise Neccaroğullarından iki yetime ait olan arsaydı. Allah Resûlü (sas), buraya akrabalarından en yakın kimin evinin olduğunu sordu. Devenin çöktüğü arsa, bizlerin Eyüp Sultan diye bildiği Halid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensâri’ye ait evin önündeydi. Efendimiz (sas), mescid ve hane-i saadetleri yapılıncaya kadar misafir kalacakları evi herkesi memnun edecek bir metotla belirledi. İşte o günden sonra sadece Medine’nin değil, Arabistan’ın ve dünyanın da kaderini değiştirecek tarih yazılmaya başlandı. Öncelikle Peygamberimiz (sas) tarafından Ensar ile Muhacir arasında muâhât yani kardeşlik bağı kuruldu. Resûlüllah (sas), Ensar’dan Ebû Eyyûb el-Ensâri Hazretleri ile Mekkeli muhacirlerden Mus’ab b.Umeyr’i kardeş yaptı.
Rivayetlere göre; Ebû Eyyûb el-Ensâri’nin evi aslında Peygamber Efendimiz’e (sas) aitti. Şöyle ki: Hicretten asırlar önce Yemen meliklerinden Tübbâ, ordusuyla sefere çıkmıştı. O zamanki ismi Yesrib olan Medine-i Münevvere’den geçerken, yanındaki âlimler, Mekke’den İsmailoğlulları’na mensup bir peygamberin çıkacağını, daha sonra bu şehre gelip yerleşeceğini haber verdiler. Aynı dönemde Medine’deki Yahudi âlimler de yakında bir peygamberin zuhur edeceğini ifade ediyorlardı. Âlimlerin sözleri, Melik Tübbâ’nın gönlünde Ahirzaman Nebisi’ne karşı büyük bir muhabbet uyandırdı. Ahirzaman peygamberi olarak gelecek o zâta yetişebilmek için çok yalvardı ve: “Ömrüm yetişseydi ona ya halife olurdum veya onunla akraba olurdum.” dedi. Demek ki Kitab-ı Mukaddes’te hem Hazreti Ebû Bekir’in hem de Hazreti Ali’nin evsafı vardı. Bu Yemen meliki onlardan biri olmayı can-ı gönülden istedi.
Melik Tübbâ, kendisini irşad eden âlimleri bu şehirde yerleştirdi. Şanlı Peygamber hicret ettiği zaman ikamet buyursun diye bir de ev yaptırdı ve: “Ahirzaman Nebisi’ne vakıftır.” dedi. Ayrıca O’na (sas) teslim edilmek üzere bir mektup yazıp mühürletti ve nesilden nesile vasiyet edilerek ulaştırılmasını istedi. İşte Resûlüllah’ın (sas) devesinin yakınına çöktüğü ve zamanla Ebû Eyyûb’a kalan ev, Melik Tübbâ’nın yaptırdığı bu ev idi. Hicretten sonra Efendimiz (sas), kendi mübarek haneleri inşa edilinceye kadar işte bu evi şereflendirdi.
Hicreti müteakip Fahr-i Âlem Efendimiz’e (sas) takdim edilen melikinin mektubunda ise şunlar yazmaktadır: “Melik-i Tübbâ Ümeyr bin Dürû’dan Allah’ın Resûlü ve nebisi olan Muhammed bin Abdullah’a. Emmâ ba’dü, ben sana, senin ve her şeyin Rabbine, İslâm ve iman şeriati hususunda Rabb’inden sana gelene iman ettim. Ve dedim ki; eğer sana erişirsem ne mutlu. Erişemezsem kıyamet gününde bana şefaatçi ol, beni unutma. Zira ben senin evvel ümmetindenim. Daha gelmeden, Allah, peygamber olarak göndermezden önce Sana biat ettim. Senin ve İbrahim Aleyihsselâm’ın milleti üzereyim.” Mektup okunduktan sonra Resûlüllah Aleyhisselâm, üç kere “Merhaba salih bir kardeş olan Tübbâ.” buyurdular.
Allah Resûlü (sas), evine yerleştiğinden dolayı Ebû Eyyûb, Mihmandar-ı Nebi unvanıyla anıldı. Yaratılmışların en hayırlısı olan iki cihan serveri, Mescid-i Nebi ve hane-i saadetleri yapılana kadar kutlu insan Halid bin Zeyd’in evinde yedi ay misafir kaldı. Bu ev İslâmiyet’in öğretildiği bir mektep durumundaydı. Hazreti Peygamber (sas) fakir fukaraya burada yemek verir, kendisine takdim edilen hediyeleri de yine bu evde fakirlere dağıtırdı. Ev sahiplerine her vesile ile dua eder; bolluk, huzur ve afiyete kavuşmalarını dilerdi. Böylece Ebû Eyyûb el-Ensâri, kendinden başka hiçbir Müslüman’ın ulaşamadığı mihmandarlık mertebesine yükseldi ve seçkin sahabeler arasında muallâ yerini aldı.
Peygamber Efendimiz (sas), bütün ısrarlara rağmen üst kata çıkmayarak ilk iki ay misafir kaldığı evin alt katında kaldı. Ama Ebû Eyyûb ve hanımı Ümmü Eyyûb, Resûl-i Ekrem (sas) aşağıda kalırken evin üst katında oturmaya tahammül edemediler. Bir gün üst katta testileri devrildi ve içindeki su döküldü. Ebû Eyyûb, eşiyle birlikte hemen tek yorganlarını örtüp ıslak zemini kapattı ve kurulamaya çalıştı. İki talihli insan Âlemlerin Sultanı’nın (sas) üzerine suyun sızmaması için âdeta çırpındı. Bu hâdiseden sonra çoğalan samimi ısrarları kıramayan Peygamberimiz (sas), o küçük mübarek evin üst katına yerleşti.
Ebû Eyyûb ve hanımı Ümmü Eyyûb’un evlerindeki yüce misafire karşı muhabbetleri öylesine derindi ki, ikram ettikleri yemek kaplarında parmak izlerini arar, O’nun (sas) gelişiyle çoğalan bereketten istifadeye çalışırlardı. Bir gün Allah Resûlü’nün (sas) ikram ettikleri yemeği yemediğini görüp, sebebini sordular. O (sas), yemeğin içinde sarımsak olduğunu, kendisine vahiy meleği geldiği için yemediğini; ama başkalarının yemesinde mahsur olmadığını beyan buyurdular. Ebû Eyyûb, müsaade edilmesine rağmen Resûlüllah’a (sas) tâbi olmak için bu hâdiseden sonra çiğ soğan ve sarımsak yememeye karar verdi.
Peygamber Efendimiz’in (sas) teşrifleriyle Hazreti Halid’in evine âdeta bereket yağdı. Bir defasında Allah Resûlü (sas) için yemek hazırlamışlardı. Ancak bir iki kişiye yetecek kadar olan yemek için Resûlüllah (sas) Ensar’dan otuz kişiyi davet etmesini emir buyurdu. Otuz kişi geldi, doyup gitti. Ardından altmış, yetmiş ve yirmi kişi daha çağırıldı. O gün hazırlanan yemek, yüz seksen sahabeyi doyurdu. Efendimiz (sas) kendi hâne-i saadetlerinin tamamlamasından sonra oraya geçti; ama Hazret-i Halid’e olan komşuluğu sürdü ve zaman zaman evini şereflendirdi.
Hazreti Peygamber’i (sas) hicretten sonra mübarek evinde misafir eden Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin Medine’deki evi, Kubbe-i Hadra’nın (Yeşil Kubbe) yanındaki Reisiye Minaresi’nin tam karşısındaydı. Günümüzdeki Mescid-i Nebevi’nin kıble yönüne düşen evin, minareyle arası yaklaşık 15 metre kadardı.