25 Şubat 2022 Cuma

VÜCUDU TAMİR EDİYOR VE

 VÜCUDU TAMİR EDİYOR VE

HASTALIK BIRAKMIYOR
Kahvaltıda zeytinyağı, karabiber, kırmızı pul biber, kekik ve zerdeçalı karıştırıp, üzerine de limonu sıkıp ekmeğinizi banarak yemek, vücudu tamir edip hastalık bırakmaz.
#ProfDrErkanTopuz

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Allâhü Teâlâ aranızda, rızıklarınızı taksim ettiği gibi ahlâkınızı da taksim etmiştir. Allâhü Teâlâ dünyayı sevdiğine de sevmediğine de verir. Dîni ise ancak sevdiğine verir. Allâhü Teâlâ dîni verdiği kimseyi ise muhakkak sever.


Nefsim kudretinde olan Allâhü Teâlâ’ya yemin ederim ki bir kulun kalbi (hased, fesat vs. kötülüklerden) ve dili (yalan, gıybet, iftirâ vs. kötülüklerden) sâlim olup kurtulmadıkça (hakîkî) Müslüman olamaz.
Komşusu kötülüklerinden emîn olmayan kimse de (hakîkî) mü’min olamaz.”
“Yâ Resûlallâh! -Kişinin komşusuna- kötülükleri nedir?” denildi. Buyurdular ki:
“Eziyeti ve zulmüdür.
Bir kul haram bir kazanç elde etse ve onu infak etse (zekât veya sadaka olarak harcasa) kendisi için o malda hiçbir bereket olmaz.
Sadaka olarak verse asla kabul olunmaz.
Geride kalanlara mîrâs bıraksa onu cehenneme yaklaştıran azık olur.
Allâhu Azze ve Celle kötülüğü kötülük ile mahvetmez, silmez. Ancak kötülüğü iyilik ile siler. Çünkü pis olan bir şey pis olanı temizlemez.”
(Müsned-i Ahmed)


Peygamberimizin zevcelerinin küburi şerifleri Peygamber efendimiz 11 annemizle nikahlanmislar , bunlarin 9 cennetul baki mezarliginda 2 ise mekkede medfundurlarurlar, kisaca cennetul bakide yatan annelermizden bilgi sunalim, Aişe (ra): Resulullah (sav)’ın bâkire olarak evlendiği ilk ve tek kadındır. O, daha sonra halife olacak olan Hz. Ebubekir’in biricik kızıdır. Ayrıca, Hz. Aişe çok zeki bir nâdire-i fıtrat ve nübüvvet dâvâsına tam vâris olabilecek yaratılışa sahip bir kadındı. Evlendikten sonraki hayatı ve daha sonraki hizmetleri de göstermiştir ki, O muallâ varlık, ancak Nebî zevcesi olabilirdi. Zira O, yerinde en büyük hadisçi, en mükemmel tefsirci ve en nâdide fıkıhçı olarak kendini gösteriyor, her yönüyle Hz. Peygamber’i temsil etmeye çalışıyordu.


O’nun Hz. Aişe ile evliliği, yanından hiç ayrılmayan, çektiği sıkıntılara beraberce katlanan, mağara arkadaşı Hz. Ebubekir için en büyük bir mükâfat idi.
2-Hafsa binti Ömer (ra):
Hz. Hafsa dul bir kadındır. Kocası Bedir Savaşı’nda şehid edilmiş bir mücahittir. Kocasının vefatına üzülmüş, yalnız başına kalmıştır. Babası Hz. Ömer, kızını önce Hz. Osman’a evlenmesi için teklif etmiş, ancak O kabul etmemiş, Hz. Ebubekir’e teklif etmiş, O da kabul etmemiştir. Daha sonra da duruma şahit olan Allah Resulü (sav) fazla beklemeden O’nunla evlenmek istediğini bildirmiş ve evlenmiştir. Bu evlilik de, zaruretlerin getirdiği bir evlilik olup, bununla o yüce insan Hz. Ömer’in gönlü hoş edilmiş, kocasının ölümüne üzülen ve yalnız kalan birisinin bu yalnızlığı giderilmiştir.
Sevde binti Zem’a (ra):
Bu hanımı da ilk Müslümanlardandır. Kocası Habeşistan’a yapılan hicretten sonra vefat etmiş olup, kimsesiz kalmıştı. Efendimiz (sav), onunla evlenerek, bu kalbi kırığın da, yarasını sardı; onu perişan olmaktan kurtardı ve ona enis oldu. Zaten sadece Efendimiz’in nikahı altında bulunmayı düşünen bu büyük kadının, dünya adına istediği başka hiçbir şey de yoktu. Ve Allah Resulü’yle evlendiğinde yaşı 55’ti. Buradan da anlaşılacağı üzere, bu evlilikteki asıl amaç, kimsesiz ve yardımcısız kalan bir kadının elinden tutmak, emin bir yuvaya kavuşturmaktı.
Zeynep binti Huzeyme (ra):
Resulullah (sav) Hafsa’dan sonra bu annemizle evlenmiştir. Onun kocası da Bedir’de şehit edilmiş olan, Ubeyde b. Hâris’tir. Yalnız başına ve kimsesiz kalan bu mübarek kadının yaşı da 60’tır. Bu kimsesizlik zamanında, kendisine yardım edecek bir ele şiddetle muhtaçtır. Onu bu ihtiyaç içerisinde gören şefkat ve merhamet Peygamberi, onu da nikâhlayarak kendi kanatları altına almak istemiştir. Zaten evlendikten iki yıl sonra da vefat etmiştir.
Altmış yaşındaki bir kadınla evlilikte dünyevî bir arzunun bulunması elbette mümkün değildir. Bu evlilikteki tek gaye de, yalnız başına kalan birisine bir yardım eli uzatmaktan ibarettir.
Ümmü Seleme (ra):
Bu da ilk Müslümanlardan olup, Habeşistan’a hicret edenlerdendir. Daha sonra da Medine’ye hicret etmiş, çok sevdiği ve kendisine sıkıntılı hicret yolculuklarında arkadaşlık yapıp, yanından hiç ayrılmayan biricik eşini Uhud Savaşı’nda şehit vermiştir. Yurdundan, yuvasından uzak, bir sürü yetimle, hayat külfetini yüklenmiş bu kadına, ilk şefkat elini, Hz. Ebubekir ve Ömer uzatırlar. Ancak o, bu talepleri reddeder.
Ümmü Habîbe (Remle binti Ebî Süfyan) (ra):
Mekke’de küfrün bayraktarlığını yapan Ebû Süfyân’ın kızıdır. Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarmaya muktedir Yüce Rabbimiz, gelecekte müminlerin annesi konumuna yükselecek bu kadına, İslâm’ın bidayetinde imanı nasip etmişti. Mekke’nin zor şartlarında inancını yaşayamayınca, kocasıyla birlikte Habeşistan’a hicret etme mecburiyetinde kalmıştı. Ancak bu esnada kocası önce Hristiyan olmuş, sonra da ölmüş, Ümmü Habibe yalnız başına kalmıştı. Allah Resulü (sav) durumu öğrenince Necâşi’ye haber göndererek, tek başına kalan bu hanımın kendisine nikahlanmasını istedi. Durumu öğrenince fevkalâde sevinen Ümmü Habibe’nin nikahı, Necâşi huzurunda kıyılmış oldu.
Şayet Hz. Peygamber (sav) böyle yapmayacak olsaydı, yalnız ve kimsesiz bu kadın, ya Mekke’ye dönecek babasının ve ailesinin şiddetli zulümleri karşısında dinini bırakacak, ya Hristiyanlardan yardım dileyecek, ya da kapı kapı dilenip hayatını sürdürecekti. Ancak bu evlilikle en güzel yolu seçmiş oluyordu.
Bu evlilik vesilesiyle, o gün için Müslümanların ve Peygamber (sav)’in azılı düşmanı olan Ebû Süfyan, inananlara yaptığı işkenceyi hafifletmiş, içinde Hz. Peygamber’e karşı olan azılı kini birazcık dahi olsa dinivermişti. Daha geniş dairede ise, Emevîlerle bir akrabalık te’sis edilmiş oldu ki, bu da onların Müslümanlığa girmelerini kolaylaştıran bir unsur oldu. Bundan sonra Ebû Süfyan hâne-i saâdete rahatlıkla girip çıkma avantajına sahip olarak, Müslümanlığı daha yakından tanıma fırsatını bulup, sonunda iman dairesine girmiş oldu.
Açıkça görüldüğü gibi bu evlilikte de, kimsesiz kalan birinin yardımına koşup, onun elinden tutma, onun vesilesiyle Müslümanlara yapılan işkenceyi hafifletme ve azılı düşman biriyle akrabalık kurup, onun imana gelmesine vesile olma vardır.
Cüveyriye binti Hâris (ra):
Müslümanlar, yapılan Müreysi gazvesinde galip gelmiş, pek çok ganimet elde edilmiş, bunun yanında 700 kadar da esir alınmıştı. Esirlerin içinde, Benî Mustalik kabilesinin başkanının kızı olan Cüveyriye de bulunuyordu. Cüveyriye, Hâris b. Dırar’ın kızı idi. Hâris, Mustalikoğulları Yahudilerinin reisi idi.Cüveyriye önce Musâfi b. Saffan’la evlenmiş, Musâfi, Müreysi Muharebesi’nde ölmüştü. Cüveyriye, Hz. Peygamber (sav)’e müracaat ederek hürriyete kavuşmayı talep etmiş, Resulullah da onun fidyesini bizzat kendisi vererek hürriyete kavuşturmuştur. Babası gelip kızını götürmek isteyince, o Müslüman olarak Medine’de kalmayı tercih etmiş, bilahare de Resulullah ile nikahı kıyılmıştır.
Resulullah (sav)’ın bu evliliğinden sonra, Abdulmuttaliboğullarının hissesine düşen esirler salıverilmiş, diğer Müslümanlar da bu durum karşısında, Resulullah ile akrabalık bağı bulunan bir kabilenin insanları esir edilemeyeceği düşüncesiyle alınan bütün esirleri salıvermişlerdir.
Hz. Peygamber (sav)’in bu evliliği de altmış yaşları dolayındadır. Bu evlilikte O, önemli bir kabileyle akrabalık kurmayı hedeflemiş, pek çok esirin serbest bırakılmasını sağlamış, bundan da önemlisi pek çok Yahudi’nin İslâm’la şereflenmesine vesile olmuş ve kocası savaşta ölen, dolayısıyla İslâm’a ve Müslümanlara aşırı bir şekilde kinle dolu bir hanımı, şefkat kanatlarının altına alarak onu müminlerin anası mertebesine yükseltmiştir
Safiyye binti Huyey (ra):
Asıl adı Zeynep’tir. O dönemde Arabistan’da reislere düşen ganimet hissesine Safiyye denilmektedir. Bu kadın da Resulullah (sav)’ın hissesine düştüğü için Safiyye adını almıştır. Ana-babası, Yahudilerin ileri gelenlerindendi. Hatta babası Nadiroğullarının reisi, annesi de Kureyza oğullarının reisinin kızıydı.Hayber Gazvesi’nde, babası, kocası ve kardeşi öldürülmüş, kabilesinden pek çok kimse esir alınmıştı. Safiyye, İslâm’a karşı aşırı bir şekilde kin ve nefretle doluydu.
Savaş sonrası Resulullah onu kendi nikahına alarak, yumuşamasını sağlamış oldu. Bu evlilikle de Yahudilerin önemli bir bölümüyle akrabalık kurulmuş, onların Müslümanlığı yakından tanımaları imkânı sağlanmış, düşmanların kötü bir kısım emellerinin, önceden bilinmesi kolaylaşmış ve Müslümanlığın sınırları bu vesileyle genişlemeye yüz tutmuştur.
Mâriyetü’l-Kıbtiyye (Ümmü İbrahim) (ra):
Resulullah (sav) İslâm’a davet için etraftaki hükümdarlara mektuplar gönderiyordu. Bunlardan birisi de Mısır hükümdarı Mukavkıs’tı. Mukavkıs, elçiyi güzel bir şekilde karşılamış, Hz. Peygamber’e birtakım hediyelerle birlikte iki de cariye göndermişti. Yolda bu iki cariye, Müslümanlık hakkında malûmat sahibi olduktan sonra, İslâm’ı seçmişlerdi. Bunlar Medine’ye varınca, Resulullah Mariye’yi kendisine almıştı. Bilahare azad ederek, onunla evlenmiştir ki, oğlu İbrahim, işte bu hanımındandır.
Bu evlilik, bütün Mısırlılar üzerinde büyük bir te’sir icra etti. Müslümanlarla Mısır’daki Bizanslılar arasında çıkan savaşta, Mısırlılar tarafsız kalmış, Bizanslılara arka çıkmamışlardır. İşte bunun sebeplerinden birisi de, kendi milletlerinden olan bir kadının, Hz. Peygamber’le evli oluşudur.
Hz. Zeyneb bînti Cahş (ra)
Hz. Zeyneb, peygamberlikten yirmi yıl yıl önce dünyaya gelmiş, Efendimizin hala kızı idi. İlk iman edenlerdendir.. Asıl adı Berre idi. Resulullah (sav) onu Zeyneb olarak değiştirmiştir. Babası Beni Esed kabilesinden Burre, annesi Efendimizin halası Ümeyye binti Abdulmuttalib’tir. O, Mekke’den Medine’ye ilk hicret edenler arasında yer aldı. Medine’ye hicret ettiğinde bekardı. Efendimiz onu evlâtlığı Zeyd b. Harise ile evlendirdi.
Bilindiği gibi, Mekke dönemi daha ziyade iman esaslarının, Medine dönemi ise İslâmî hükümlerin tesis ve tahkim dönemidir. Bu dönemde cereyan eden olaylar, ya geçmişten gelen toplumda yer etmiş batıl bir hükmü kaldırıyor, yerine yenisini koyuyor, ya da yepyeni bir hüküm ihdas ediyordu.
Hz. Zeyneb’in gerek Efendimizden önce Hz. Zeyd’le evlendirilmesinde, gerekse daha sonra Efendimizin onunla evlenmesinde, diğer hanımlarından farklı, Cahiliyet Dönemi adet ve geleneklerini kaldıran hükümler ortaya çıkmıştır.
Peygamber Efendimizin evliliklerinde gerek o zamanın münafıkları, gerekse yeni zamanın dalalet ehli tarafından en çok dile dolanılıp itiraz edilen Hz. Zeyneb’le olan evliliğidir. Ayrıca çok önemli hükümlerin ortaya çıkmasına sebep olan bir evliliktir. Bütün bu sebeplerle bu evliliğin nikâhı bir “akd-i semavi”dir. yani bizzat Cenab-ı Hak tarafından kıyılmıştır…



"Bir insana yetki vermek için sakın önceki haline güvenmeyesin! Nice kimseler vardır ki eline fırsat geçmediği için zühd ve takva yolunda gözükür. Fırsatı ele geçirdiğinde Nemrut ve Firavun kesilir!

 

23 Şubat, 21:47 
Sadece ben ile paylaşılıyor
Sadece ben
Hakiki mürşidi kamiller, hem tuzakları hemde uzakları görürler.
Onlar asla hata
yapmazlar.
Müntesiplerinide yanlış yola sevk
etmezler.

Ebul Faruk ks.Buyuruyor ki : Besmele ile kesilmeyen bir hayvan nasıl laşe olursa, içine tevhid-i ilahi'yi koymayan insanlar da aynı şekilde laşeleşmiş birer necistirler.

 

















Seniyyetü’l-veda tepesi
Medine’nin dışında bulunan bir tepedir. Cahiliyye dev­rinde, Medine’den taşraya gitmek isteyenler buradan uğurlandığı için bu te­peye Uğurlama tepesi anlamına Seniyyetü’l-veda ismi verilmiştir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) Mekke’den Medineye hicret ettikleri vakit Medineli ensar bu tepelerin üstünde kendilerini karmışlar ve( telal bedru aleyna ) ay doğdu üzerimize veda tepelerinden mısralarını bu tepelerin üstünde okumuşlar ve Peygamberimizle(S.A.V) burada kucaklaşmışlardır. Bu gün bu tepenin üstünde muhkem bir kale vardır ki Medine’nin son Osmanlı Mudafii Fahrettin paşa tarafından gözcü kulesi olarak 1900 yıllarda inşa ettirilmiştir.



Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Fitne ve fesad zamanında ibadet etmek, bana hicret etmek gibidir.” (Sahîh-i Müslim)

 Âhir zamanda ömürleri yüz seneyi geçmeyecek bir kavim gelir. Bin sene yaşayacak kimselerin emel ve arzularına sahip olurlar. .İsâ Âleyhisselam bir dağa çıktı. Dağda güneşin harâreti altında ibâdet eden yaşlı bir zât gördü. O Yaşlı Abid Zata dedi ki: “Niçin kendini güneşten koruyacak, soğuk ve sıcaktan muhâfaza edecek bir gölgelik yapmıyorsun?”. Yaşlı âbid şöyle cevap verdi: “Ey Allah’ın Peygamberi! Ben geçmiş peygamberleri dinledim. Yedi yüz seneden fazla yaşamayacağım. Binâ ile meşgul olacak zamanım yok.”. İsâ Âleyhisselam dedi ki: “Ben sana hayret edeceğin bir şeyi haber vereceğim. Âhir zamanda ömürleri yüz seneyi geçmeyecek bir kavim gelir. Onlar saraylar, köşkler inşâ eder; bağlar, bahçeler kurarlar. Bin sene yaşayacak kimselerin emel ve arzularına sahip olurlar.” Bunun üzerine yaşlı Âbid Zât şöyle dedi: “Onların aklı yok! Vallâhi onların zamanına yetişmiş olsaydım, ömrümü bir secdede geçirirdim.”....[Tefcîru’t-Tesnîm Fî Kalbin Selîm, c.1, s.386]

İnsan Vücûdunda 384 Adet Hizmetli ve G

 İnsan Vücûdunda 384 Adet Hizmetli ve Görevli Melek Bulunur. Bunlardan 16’sı Hafaza [Koruyan / Suflîlerin (Aşağılıkların) Zararlarından] Korurlar. 2’si İnsanın Sağ ve Sol [Yazıcı Melekler] Tarafında Kâtiptir. Bunlar Sevâp ve Günâhları Yazarlar. Diğer 2’si İnsana Def-i Hâcet Yaptırmakla Görevlidir. Tamamı 20’dir (16+2+2=20). 364 Tanesi ise İnsan Vücûdundaki Mafsalları Tutmakla Memurdurlar. Bu Meleklerden Bir Tanesi Bırakırsa, O Mafsal Tutmaz Olur. Bugün Ona Felç Diyorlar. Def-i Hâcetle Görevli İki Melek Bu İşi Tenezzülen Kabûl Ettikleri İçin, Dereceleri Diğerlerinden Üstün Olmuştur. Bu Sebepten Def-i Hâcetten Sonra Tuvaletten Çıkarken, “Elhamdülillâhillezi Ezhebe Annel Ezâ ve Âfâni Min Zâlik” Diye Duâ Etmelidir. Buna Uyanlar Birçok Hastalıktan Korunurlar. Hattâ Prostat Hastalığı Nedir Bilmezler. Zaten Hastalıkların Çoğu, Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimizin Hadîs-i Şeriflerine Göre Hareket Edilmediği İçin Meydana Gelmektedir. ,[S.H.T]

13s 
Sadece ben ile paylaşılıyor