3 Mart 2022 Perşembe

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’e, “Ramazan ayı orucundan sonra en faziletli oruç hangisidir?” diye sual olundu. Peygamberimiz (s.a.v.), “Ramazan ayına tazim için Şâban ayında tutulan oruçtur.” buyurdular. (Sünen-i Tirmizî)

 


Aziz ve Muhterem Müslümanlar! Bu gün akşam idrak edeceğimiz mübarek Şâban ayı, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’in ayıdır. Şâban ayı, “Şerefli, ulvî, berâta erdirici, ilâhî ihsâna kavuşturucu, mü’minlere rahmet ve kâfirlere gazap olan ilâhî nûra nâil edici”bir ay olarak târif edilmiştir.

 

7s 
بسم الله الرحمن الرحيم
حم والكتاب المبين انا انزلناه في ليلة مباركة انا كنا منزرين فيها يفرق كل امر حكيم
Aziz ve Muhterem Müslümanlar!
Bu gün akşam idrak edeceğimiz mübarek Şâban ayı, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’in ayıdır.
Şâban ayı, “Şerefli, ulvî, berâta erdirici, ilâhî ihsâna kavuşturucu, mü’minlere rahmet ve kâfirlere gazap olan ilâhî nûra nâil edici”bir ay olarak târif edilmiştir.
Bu ayın birinci gecesinde, yani persembeyi cumaya bağlayan gece, her rek’atte bir Fâtiha üç Âyetü’l-Kürsî ile bir tesbih namazı kılınır. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)
Bu mübârek aya hürmet ve tazim ise çok oruç tutmak ve çok Salavâtı şerife okumakla olur. Zira Efendimiz (s.a.v) buyuruyorlar ki;
“Kim Şa’bân-ı şerifin evvelinden, ortasından ve sonundan üçer gün oruç tutarsa, Cenâbı Hak onun için 70 Nebî’nin ibâdet sevâbını yazar. O kişi 70 yıl Allah’a ibâdet etmiş gibidir. Eğer bu sene içinde ölecek olursa şehît olarak ölmüş olur”
Bu ay Efendimiz (s.a.v)’in kendisine izâfe ettiği bir ay olması münâsebetiyle Salavât-ı şerifeye devam etmelidir.
Salavât: Allah’tan rahmet, meleklerden istiğfâr, mü’minlerden duâ mânâsına gelir
Çok salavât-ı şerife okumak, okuyanın Peygamberi ile ünsiyet etmesine sebeptir. Kişinin Ümmet-i Muhammed’den olduğuna delâlet eder ve Efendimiz (s.a.v)’e yaklaşmaya vesîledir. O kimsede Peygamber sevgisi olduğunu gösterir. “Kişi sevdiğini çok anar.” Hadis-i şerîfi buna delildir.
Cenab-ı Hakk’a sonsuz hamdü senalar olsun ki; Receb-i şeriften sonra bizleri, Efendimiz (s.a.v.) in ayı olan Şa'bân-ı şerife ulaştırdı.
Ashab’dan Üsâme bin Zeyd (r.a) Rasûlullah (s.a.v) Efendimize hitâben: “Ya RasûlAllah, Şa'bân-ı şerifte tuttuğunuz oruç kadar hiçbir ayda oruç tuttuğunuzu görmüyorum.” dediğinde Efendimiz (s.a.v)şöyle buyurdular.
“Şa'bân-ı şerif; Receb-i şerifle Ramazan-ı şerif arasında öyle bir feyizli aydır ki; insanların ekserisi bundan gafildir. Bu ayda ameller Alemlerin rabbine yükseltilir. Bu sebeple ben de amellerimin oruçlu iken yükseltilmesini istiyorum”
Hadis-i şerifde Efendimiz (s.a.v) “Receb-i Şerif, Allah’ın ayı, Şa'bân-ı Şerif benim ayım, Ramazan-ı Şerif ümmetimin ayıdır.” buyurdular.
Şa’ban ismi; Beş harften teşekkül etmiş olup, ifâde ettiği bir çok mâna olmakla beraber hayırlar bu ayda şubelendiği için kendisine bu isim verilmiştir. Ayrıca Şa'bân kelimesindeki (Şın), şeref ve şefaate, (Ayn) izzet ve keramete, (Be) birr u ihsana ve berâate. (Elif), ülfet ve muhabbete (Nun) ise Allah'ın nuruna delâlet eder. Aynı zamanda (Be) harfinin kelimenin tam ortasında olması bu ayın ortasının Berâet gecesi olmasına işârettir.
Kader, kaza, ölüm, doğum, rızk ve sâir hususlar bu ayda görüşülüp karara bağlanacağından ve en mühimi Efendimiz (s.a.v)’in ifadesiyle “Ameller bu ayda Allah'a arz olunacağından” Receb-i şerife gösterilen hürmet ve tazim bu aya da gösterilmeli hatta daha uyanık ve hassas olunmalıdır.
Efendimiz (s.a.v) bir başka Hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar.
“Kim ki Şa’bân-ı şerife hürmet ve tazim eder, Allah’tan korkar ve Allah’a itaat edip nefsini günâh işlemekten korursa, Cenâb-ı Hak onun günâhlarını mağfiret eder. O sene içinde başına gelecek belâ, musîbet ve hastalıklardan emin kılar.”
Bu ayin on dördünü on beşine bağlayan gece mübarek Berat kandilidir. Berat kelimesi, günahtan, suçtan, borç ve cezadan kurtulmak manalarına gelir.

Muhterm kardeşlerim bu şabanı Şerif ayı biz ümmeti muhammed için bir fazilattir amma rasülüllahin s.a.v. Hazretlerinin ve meleklerin bizi düşündüğünün yüzde biri kadar biz kendimizi düşünüyormuşuz. Muhterem kardesim Hazreti Allah cc Bize böyle cok kiymetli zamanlar vermiş değerlendirip geçmiş ümmetlerin uzun ömürlerinde yapdiklari ibadetleri yapip kisa zamanda onların aldığı ecir ve mükafatı alabilmek icin.Inşallah değerlendirir istifade ederiz. Rabbim Bu yüce ayi en iyi sekilde değerlendirip umumu afdan istifade etmeyi nasip eylesin Şabanı şerifiniz Mübarek olsun

 














Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’e, “Ramazan ayı orucundan sonra en faziletli oruç hangisidir?” diye sual olundu. Peygamberimiz (s.a.v.), “Ramazan ayına tazim için Şâban ayında tutulan oruçtur.” buyurdular. (Sünen-i Tirmizî)

Zekatını istediğin yere verebilirsin! İster "Türkçe namaz kılınır" diyenleri (Prof. Dr. Süleyman Ateş👈🏼) finans edenlere, İster İslamî hassasiyeti olan müesseselere. Sen bilirsin! Nereye harcadığın nasıl kazandığının göstergesidir. Bilmem anlatabildim mi?

 

Zekatını istediğin yere verebilirsin!
İster "Türkçe namaz kılınır" diyenleri (Prof. Dr. Süleyman Ateş👈🏼) finans edenlere,
İster İslamî hassasiyeti olan müesseselere.
Sen bilirsin!
Nereye harcadığın nasıl kazandığının göstergesidir.
Bilmem anlatabildim mi?

erıs kuyusu bır gün Ebû Mûsâ el-Eş’arî Hazretleri abdest alıp evinden çıktı. Kendi kendine “Bugün Rasûlullah’tan ayrılmayacağım. Bütün gün onunla beraber olacağım.” dedi. Mescid-i Nebevî’ye geldi. Peygamberler Sultanı’nı orada göremeyince nerede olduğunu sordu.

 erıs kuyusu

bır gün Ebû Mûsâ el-Eş’arî Hazretleri abdest alıp evinden çıktı. Kendi kendine “Bugün Rasûlullah’tan ayrılmayacağım. Bütün gün onunla beraber olacağım.” dedi. Mescid-i Nebevî’ye geldi. Peygamberler Sultanı’nı orada göremeyince nerede olduğunu sordu. Şu tarafa doğru gitti, dediler. O da o tarafa doğru yürümeye başladı. Yolda rastladıklarına Rasûl-i Ekrem’i görüp görmediklerini sora sora Medine’den tam üç kilometre uzaklıkta ve Kuba Mescidi’nin yakınında bulunan Eris Kuyusu’na geldi.
Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Kuba Mescid’ine giderken buraya uğrar, Eris Kuyusu’ndan su içer, abdest alır ve ayaklarını kuyuya sarkıtarak dinlenirdi. Ebû Mûsâ bahçe kapısına gelince Efendimizin abdest almakta olduğunu gördü. Kâinatın Güneşi daha sonra kuyunun kenarındaki taşların üzerine oturdu. Mübarek baldırlarını açarak serinlemek için ayaklarını kuyuya sarkıttı.
Ebû Mûsâ orada bulunduğunu arz etmek üzere gelip selâm verdi; sonra dönüp kapının önüne oturdu ve yine kendi kendine “Bugün ben Rasûlullah’ın kapıcısı olacağım.” dedi. Çok geçmeden Hz. Ebû Bekir gelerek bahçe kapısını itti. Ebû Mûsâ:
“Kim o?” diye sordu. Kapıdaki:
“Ebû Bekir” deyince, bir kapıcı edâsıyla:
“Hele bekle!” dedi. Sonra Rasûl-i Kibriyâ’nın yanına giderek, “Yâ Rasûlallah! Ebû Bekir geldi. Huzura girmek için izin istiyor.” dedi. Cihan Güneşi’nin verdiği cevap, güneş ışığı gibi gönül aydınlatıcıydı:
“Girmesine izin ver ve kendisini cennetle müjdele!” buyurdu.
Ebû Mûsâ geri dönüp Ebû Bekir’e koştu ve insanı bir anda bahtiyarlığın doruğuna çıkaran haberi verdi:
“Rasûlullah’ın huzuruna girebilirsin, seni cennetle müjdeledi” dedi.
Peygamber aleyhisselâm’ın bu can dostu aldığı müjdenin derin hazzıyla onun yanına vardı. Sağ tarafına geçip kuyunun kenarındaki taşlar üzerine oturdu. Elbisesini toplayarak ayaklarını kuyuya sarkıttı.
Ebû Mûsâ kapı önünde beklerken kardeşini düşündü. Kendisi evden çıkarken o abdest alıp arkasından yetişecekti. Eğer Allah Teâlâ kardeşim hakkında hayır dilerse onu buraya gönderir, dedi. O sırada kapı çalındı. Ebû Mûsâ:
“Ömer ibnü’l-Hattâb” dedi. Ebû Mûsâ:”Kim o?” diye sordu. Dışarıdaki:
“Hele biraz sabret!” diyerek Fahr-i Cihân’ın huzuruna varıp:
“Ömer gelmiş izin istiyor.” dedi.
Gönüler Sultanı, Hz. Ömer’i sevinçten sarhoş edecek bir söz söyledi:
“Girmesine izin ver ve kendisini cennetle müjdele!” buyurdu.
Ebû Mûsâ süratle döndü ve müjdeyi bildirdi:
“Rasûlullah’ın huzuruna girebilirsin, seni cennetle müjdeledi.” dedi.
Hz. Ömer huzura vardı. Rasûl-i Ekrem’in sol tarafına geçerek kuyunun kenarındaki taşlar üzerine oturdu ve ayaklarını kuyuya sarkıttı.
Ebu Mûsâ yerine döndü. Yine kardeşini hatırladı. Bu bereketli ve müjdesi bol günde onun da gelmesini ve ilâhî feyizden nasibini almasını temenni etti. Derken kapı vuruldu. Bu gelen Hz. Osman’dı. Ona beklemesini söyleyerek Rasûl-i Zişân’ın huzuruna varıp Hz. Osman’ın geldiğini haber verdi. Şefkat Pınarı’nın bu defaki izni ve müjdesi ötekilerden farklı görünüyordu:
“Başına gelecek belâ ile birlikte onu cennetle müjdele!” buyurdu.
Ebû Mûsâ geri dönüp Hz. Osman’ın yanına geldi:
“Buyur, gir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başına gelecek belâ ile birlikte seni cennetle müjdeledi.” dedi.
Cennet müjdesine pek sevinen Hz. Osman Allah’a hamd etti. Sonra başına geleceğini öğrendiği belâyı düşünerek derin bir teslimiyetle “Allah yardımcım olsun.” diye söylendi. Kuyunun başına vardığı zaman orada yer bulamadığı için karşılarına geçip oturdu. Gerisini bilemediğimiz sohbetlerine devam ettiler. Bu olay Sahîh-i Buhârî (Fedâilü’s-sahâbe 5,6) ve Sahih-i Müslim (Fedâilü’s-sahâbe 29) başta olmak üzere birçok hadis kitabında yer almıştır.



2 Mart 2022 Çarşamba

Hz. Peygamber (s.a.v.)’e Haset ve Garazın Akıbeti | Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.)

 Hz. Peygamber (s.a.v.)’e Haset ve Garazın Akıbeti | Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.)

“Ebû Leheb’in nefsi helâk oldu. Ve dünyâda işlediği ameli de helâk oldu. Ebû Leheb’in malı ve ameli kendinden belâyı defedemedi. Yalanda alev sahibi ateşe girer. Odun götürücü olduğu halde Ebû Leheb’in zevcesi de Cehenneme dâhil olur. O hâtûnun boynunda hurmadan yapılmış ip vardır.” (Tebbet s. 1-5) Bu Sûre-i Celîle’nin sebeb-i nüzulü şudur:
Bir gün Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, Safa üzerinde Kureyş’in büyüklerini da’vet ile dîn-i İslâm’a dâhil olmalarını teklif edince Ebû Leheb de: “Bizi bunun için mi da’vet ettin? Tebben leke!” dedi. Ya’nî; “helâk olasın!” demekle kalb-i Nübüvvet (s.a.v.)’i rencide edince Cenâb-ı Hâkk (azze ve celle) Hazretleri Resûl (s.a.v.)’in kalbine ârız olan kederi izâle ve teslîye için bu sûreyi inzâl buyurmuştur
Ebû Leheb’in karısı Ümm-ü Cemil de, Resûlullâh (s.a.v.)’e şiddet-i adavetinden dağdan “muğıylan dikeni” ve sâir çalıları arkasında getirir, Resûlullâh (s.a.v.)’in yolu üzerine saçardı. Cenâb-ı Hâkk (azze ve celle)’nin sıyânetiyle, o dikenler üzerinde Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz yürürken ipekten döşeme üzerinde yürür gibi yürür ve hiçbir şey te’sîr etmezdi. Bu Sûre-i Celîle’nin evvelinden nihayetine kadar Cenâb-ı Hâkk (azze ve celle) Ebû Leheb’i ve haremini zemmedince; bu zemme tahammül edemeyip, husûmetini alenen i’lâna başlaması üzerine herkes, Resûlullâh (s.a.v.)’e olan hased ve garazını anladığından, Ebû Leheb’in Resûlullâh (s.a.v.) hakkında lâyık olmayan sözleri hiç kimseye te’sîr etmemeğe başladığı gibi, kendi hakkında herkesin buğz-u adaveti artmış, nâs indinde kadr-ü kıymeti kalmayıp aksine herkesin nefretini de kazanmıştı. İşte Cenâb-ı Hâkk (azze ve celle)’ye karşı sell-i seyf edib, hakkı ibtâle çalışanların âkîbeti. Şüphesiz onlar, dünyâ ve âhirette hüsranda kalacaklardır.
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.), Bedir Gazvesi ve Sûre-i Enfâl Tefsiri, s.78-79)

Rasûlullah ﷺ şöyle buyurdu: “Kalbi dürüst olmadıkça kulun imanı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz.” (İbn-i Hanbel, Müsned III, 198) Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Mümin kardeşine tebessüm etmen sadakadır." (Tirmizî, Birr 36)

 Rasûlullah ﷺ şöyle buyurdu:

“Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (Müslim, Birr, 66)