15 Temmuz 2019 Pazartesi

Ağva'ya bağlı Çanaklı Köyü'nün kadınlarını bir araya toplayıp anadan doğma kalana kadar soydular.. Çırılçıplak halde kocalarının katledilişini izlemeye zorlanan kadınlar, sonrasında toplu tecavüze uğradılar.. Küpelerini almak için kulakları, bileziklerini almak için bilekleri, yüzüklerini almak için parmakları kesildi; acıyla kıvranarak can verdiler..

Ateşe verilen Hacı İsmail Köyü ve erkekleri iple bağlanıp yatırılarak kurbanlık koyun gibi kesilen Karadere Köyü'nün kadınlarına tecavüz ettiler..
İmranlar Köyü'nde, ırzlarına geçmek üzere bütün kadınları bir eve topladılar; kendilerini korumaya çalışanları lime lime doğradılar..
Tekkeler Köyü'nde bacaklarından asılan on beş genç kızı, insan aklının alamayacağı işkenceler yaparak öldürdüler..
Karamandıra Köyü'nde yağmaya direnen Hacı Mustafa'yı kurşuna dizip karısının ve kızının ırzına geçtiler.. Irzına geçtikleri kızı, yaraladıkları bir ata bağladılar, at can havliyle oradan oraya koştukça kız parçalara ayrıldı..
Çınarcık'ta, erkek çocukları, annelerine tecavüz etmeye zorladılar. Yaptıramayınca hepsini süngülediler.. Kadınların karınlarını yarıp, kundaktaki bebekleri yardıkları karınlarına gömdüler..
İzmir rıhtımında eşlerinden veya oğullarından haber bekleyen kadınların çarşaflarını yırttılar, hakaret ederek yerlerde sürüklediler..
Maraş'ta, hamamdan çıkan kadınlara sarkıntılık yaptılar, peçelerini yırttılar..
Karacaali'de, köyün kadınlarına kocalarının gözleri önünde tecavüz edip kurşuna dizdiler..
Bu satırlar Hâkimiyeti Millîye'den:
"Yunanlıların kadınlara ve kızlara yaptıkları tecavüz, üzerinden yüzyıllar geçse, kendilerini Türklere affettirmek için her şeyi yapsalar, bunu başaramazlar. Binlerce masum kız Yunanlıların eline düşmektense, kurşunla, süngüyle, ateşle ölümü tercih etmişlerdir."
İkna olmayan, "resmî tarih(!)"in parçası bulan, inanmayanlar için, bu satırlar da bizatihi işgalciler, işkenceciler, tecavüzcülerle soydaş olan yabancı bir "kadın" gazeteci Berthe G. Gaulis'den:
"Bilecik bir felaket ve acılar diyarı... Henüz dumanı tüten taş yığınları altında kim bilir ne kadar insan cesedi yatıyor... Tecavüze uğramamış genç kız veya kadın kalmamış... Biraz ötede, kızını kurtarmak isterken, kafasına taşla vurularak öldürülmüş bir ihtiyarın mezarı..."
Belki de bu nedenle, yani "işgal"in ne demek olduğunu en önce, en çok ve en fena biçimde onlar anladığı için, Türk Kurtuluş Savaşı'nın, Millî Mücadele'nin, Kuvayı Millîye'nin -yahut siz nasıl anıyorsanız o direniş günlerinin- "büyük hainleri" arasında bir tek "Türk kadını" yoktur!
Onlar o sırada "hainlere" karşı yazılacak bir "destan"ın ön sözünü inşa etmekle meşguldür!
Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasının ardından "Mebuslar" teslim bayrağı çekerken gazetelere yolladıkları "Millî haklarımızı ve ismetimizi koruyacak hükümet ve erkek yoksa, biz varız" ilanlarıyla eli silah tutan Türk erkeklerine tarihî bir ders verirler mesela!
TBMM başkanlığına gönderdikleri, "Erkekler vazifesini yapmayacak, dinlerini ve vatanlarını, zevce ve hemşirelerini muhafaza etmeyecek kadar aciz ve ilgisiz iseler, düşmana karşı koymak için bize izin versinler. Yalnız topraklara gömerek paslandırdıkları silahları bize versinler. Irzımızı, namusumuzu, iffet ve ismetimizi biz kendi ellerimizle müdafaa edeceğiz" dilekçesiyle, vatan savunmasından kaçanları, yüzlerine tükürmekten beter ederler!
Sultanahmet'ten Kastamonu'ya, Üsküdar'dan Bursa'ya memleketin her yanında "biz kadınlar bu hak cihadında en önde olacağız" diye onlar haykırırlar!
Bütün bunlar olur, sadece Anadolu'da değil, Türk kadınları mütareke İstanbul'unda da sarhoş işgalci askerlere meze olmaya, üstelik de "gönüllü meze!!" olmaya zorlanırken, onların dramına, çığlık atsalar duyacakları mesafedeki "saray"ında oturan Vahdettin, "işgal güçleri hangi dinden ve milletten olursa olsun onlara Türk misafirperverliği gösterilmesini" buyurur.. Atatürk ise, "düşman kaçarken, kadınlarınızı ve çocuklarınızı dağlara ve emin yerlere saklayınız" diye bildiri yayınlıyordur!!!
Padişah, varlığını "Allah'tan sonra işgalci İngilizlere" emanet ediyorken, Mustafa Kemal kadınların sadece ırzını ve canını kurtarmakla değil, vatanı o mezalimden kurtarıp bağımsızlaştırmak ve onlardan doğacak kız çocuklarının, kız torunlarının yerlerde sürüklenmeyip omuzlarda yükseltileceği bir rejimin temellerini atıyordur!!!
Nasıl oluyor da, böyle bir "ADAM"ı sev(e)miyorsunuz??
Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava

DİL PASINDAN BEYAZLAMASINDAN YARIKLARINDAN KURTULUN VE TAD ALMA DUYUNUZU YENİDEN KAZANIN. Dilinize 10 gün 1 tatlı kaşığı karbonatı sıcak suda erit ağzınızda bekleterek 1 saatte bitirn dikkat tansiyonu ve böbrek sorunu olanlar kullanmasın karbonatı veya gargara yapsın tükürsün 1 saat sonra ağzınıza 1 tatlı kaşığı kantaron yağını ağzınızda tutun için 30 dakika yiyip içmeyin 10 gün yapın yeter geçiyor Şifa olsun M.ulaş

SİZDEN RİCAM TEDAVİLERİNİZDEN GÖRDÜĞÜNÜZ FAYDALARI GERİ DÖNÜŞ OLARAK YAZARSANIZ DİĞER HASTALARA DA ŞİFA OLUR SAYGILAR M.ULAŞ

Mustafa Ulaş

DİL PASINDAN BEYAZLAMASINDAN YARIKLARINDAN KURTULUN VE TAD ALMA DUYUNUZU YENİDEN KAZANIN.
Dilinize 10 gün 1 tatlı kaşığı karbonatı sıcak suda erit ağzınızda bekleterek 1 saatte bitirn dikkat tansiyonu ve böbrek sorunu olanlar kullanmasın karbonatı veya gargara yapsın tükürsün 1 saat sonra ağzınıza 1 tatlı kaşığı kantaron yağını ağzınızda tutun için 30 dakika yiyip içmeyin 10 gün yapın yeter geçiyor Şifa olsun
M.ulaş

BAĞARSAK POLİPLERİNİZDEN KURTULUN.
Karbonatı 1 tatlı kaşığı karbonatı sıcak suda eritin için dikkat tansiyonu böbrek sorunu olanlar karbonatı kullanmasın sabah akşam 20 gün kadar günde iki defa sabah akşam 1 yemek kaşığı kantaron yağı için üzerine sıcak su için.20 gün kadar kara helile çayı için 20 gün.saygılar.şifa olsun
M.ulaş

DİŞ TAŞLARINIZI BASİTCE ERİTİN KURTULUN
Diş taşını eriten tarif vereyim.3 tane dal ceviz yaprağını veya 10 cevizin yeşil dış kabunlarını robotta çekin kabaca olsun 2 su bardağı suda kaynatın 20 dakika 2 saat dinlensin 1 su. Bardağı ceviz yaprağı suyu yudum alın gargara yapın ister yutun ister tükürün 2 saatte bitirin 3 gün veya 6 gün sabah akşam yapın diş taşlarınızı eritiyor geçmiş olsun saygılar. Şifa olsun
M. Ulaş

AYAK VE ELDE OLUŞAN MANTARLARI YOK EDİN
1 çay bardağı karbonat 3 litre suya küçük leğene koyun eritin ayaklarınızı. İçine koyun 30 dakika tutun ve 3 gün devam edin ayak mantarları iyileşiyor ayaktaki nasırlarınız dökülüyor geçmiş olsun. Şifa olsun Saygılar
M.ulaş

DİZ SIVISI VE KIKIRDAĞIN YENİLENMESİ İÇİN..
Yaradılışımızda vücudun kendi kendini temizleme ve tamir etme özelliği var.
Deri devamlı kendini yeniler, kan, hücreler vs.
Diz kıkırdağı ve sıvısıda.
Doktorların insanı panikleterek diz ameliyatları yapmasına, platin takmasına bakmayın.
Yeterki vücuda katkılı, kimyasal yiyecek,gluten gönderme.
Vücudun yaradılışına ve formatına aykırı gıda sokma.
Vücut sıvısını artıran, vücudu temizleme ve tamirde yardımcı gıdalar alınmalı.
Özellikle dizin kendini yenilemesi ve tamir etmesi için.
DIŞTAN;
Sarı kantaron yağı sür.
Çörek otu yağı sür.
Kuyruk yağı ve siyah çekirdekli üzümü robottan geçir bir gün sar.
Bamyayı az haşla veya çiğ lapa halinde zeytinyağıyla sar.
Zeytinyağı, limon sar.
Lahana haşla dize sar.
Elma sirkesi sür.
Acı kavun suyu ve yağı sür.
BESLENME;
Magnezyum Sülfat.
Zeytinyağı, limon ikilisi iç.
1 ay, çiğ bamya salatası ye.
Kuru dut.
Zerdeçal.
Isırgan tohumlu bal.
Kemik suyu.
1 ay Hibiskus çayı iç.
Kuşburnu çayı.
Akgünlük.
Yumurta kabuğu ve zarı.
Sade madensuyu, meyveliler katkılı.
Diz sorunu, romatizma sıkıntısı olan glutenli beslenmeyecek, buğdaydan yapılan herşeyden uzak duracak.
Ekmek olarak, çavdar tüketecek.
Hamurlu tatlılar, bulgur vs tüketmeyecek.
Ne kadar güzel beslenip, hacamat sülükte yapsan,eğer vücuda gluten giriyorsa dizdeki sıkıntı tekrarlayacak.
Önce girişi durdur.
Gluteni, kimyasalı, katkılıyı kes.
Yukardaki çay vs de kür halinde en az 21 gün yapılmalı.
Yukarda yazan yiyeceklerin herbirinin ayrı faydası var.
Mesela, elma sirkesi dizlerdeki zararlı toksinleri , şişliği giderir, haliyle oksijen de artar.
Magnezyum sülfat kireç eritir, kanı temizler.
Hibiskus çayı, bamya diz sıvısını artırır.
O bölgedeki, toksin, kireç atılmadan o bölgeye yeterli oksijen gitmez ve sıvı da oluşmaz.
O yüzden yukardakilerin hepsini yapmaya çalışalım, yetişmiyorsa beşini bir ay yapalım.
Sonra diğerlerini.
Ama öncelik def-i mefasid de olsun, önce zararlıyı at sonra ekle.
Tabiki burda da bir ay toksin vs atanları yapıp diğer ay sıvı artıranları yapmayacağız, atanlarla birlikte ekleyenleride aynı anda başlayacağız.
İlk evvela hacamat, sülük, M. sülfat, elma sirkesini başladığımız zaman, bamya, hibiskus çayı vs de başlıyoruz.
Dizdeki zararlıları atanlar.
Hacamat, sülük, m. Sülfat, elma sirkesi..
Bu aradada ağır işten, dizi, beli zorlayacak şeylerden kaçınmalı.
Bol istirahat etmeli.
Dualarınızı bekler💖💖

14 Temmuz 2019 Pazar

CİNSİYET EŞİTLİĞİ Mİ?

Görüntünün olası içeriği: yazı
Vehbi Düvel, yeni bir fotoğraf ekledi.
9 saat
CİNSİYET EŞİTLİĞİ Mİ?
Cinsiyet eşitliği laflarını uzun zamandır, sıklıkla duymaya devam ediyoruz. Aile olma bütünlüğüne zarar vermek isteyen yapıların, sistemli çalışmalarının geldiği nokta; cinsiyet eşitliği güzellemeleridir.
Erkekler yaratılış itibari ile sert, güçlü, mücadeleci… yapıdadır. Kadınlar ise duygusal, zayıf, kırılgan… yapıdadır. Hem fiziki görünümleri itibari ile hem de yaratılış gayesi bakımından cinsiyetleri asla eşit değildir.
Kadın- erkek birbirlerinin tamamlayıcısı yani mütemmimidir. Erkek olmadan kadından, kadın olmadan erkekten bahsedemeyiz. Erkek- kadın birlikte mükemmel bir çift, eş olurlar.
***
Cinsiyet eşitliği zırvası ile kadını erkeğin yerine koymak veya erkeği kadının yerine ikame etmek neye hizmettir?
Kadınlara rol biçildikçe, sosyal hayattaki yüklerin hepsi sırtına sarıldıkça aile kavramı darbe almakta, ailenin kutsiyeti ve devamlılığı cinsiyet eşitliği adı altında süslü laflarla her gün darbe üstüne darbe yemektedir.
Çocuklar annelerle bütündür. Bebeklik ve erken çocukluk dönemlerinde ilk eğitimcisi olan anneye muhtaçtırlar. Anne şefkat ve merhametinden uzak yetişen çocuklar; eksiktir, rehbersiz bir kuş misali hayata adım atmakta zorlanırlar…
Cinsiyet eşitliği kavramı ile asıl maksat kadını evden çıkarmak ise çocuklarımıza yapılabilecek en büyük kötülük bu sinsi kavramda saklıdır.
Tabiata bakınca şunları müşahede edersiniz. Bütün canlılar erkek ve dişi olmak üzere yaratılmış. Dişiler, yuvayı düzenlemekle meşgul iken erkekler, yuvanın her türlü ihtiyacını karşılamak üzere fiziki güç üstünlüğü ile mücadele içerisinde olduklarını görürsünüz.
Kadın erkek arasında, rol çalmak olarak ifade edebileceğimiz cinsiyet eşitliği; aileyi yıkmanın öz Türkçesidir. Aile; eşlerle ayaktadır (kaimdir.) Rol çatışmasına girenlerle aileyi ayakta tutmak mümkün müdür?
***
Cinsiyet eşitliği yerine herkes ailesi ile mutlu olarak yaşayabilmek için aileyi sağlamlaştıran ifadelere, kanuni düzenlemelere o kadar ihtiyacımız var ki…!
Cinsiyet eşitliği mümkün müdür? Hiç erkek ile kadın dengede midir? Kadının meziyetleri farklı, erkeğin ilgi ve becerileri farklıdır. O halde cinsiyet eşit ise erkekler de doğursun kadınlar da çetin hayat koşullarında örneğin kömür madenlerinde gece gündüz demeden çalışsın… Cinsiyet eşitliği kavramı ile bu mu kast edilmeye çalışılıyor.
Hasıl-ı kelam; kadına, kadın olarak değer vermek; erkeğe, erkek olarak değer vermek; birbirlerinin rollerini yüklenmemek toplumsal huzur ve barışın aynı zamanda sağlam aile yapısının da gereğidir. Tuzak güzellemelere dikkat…!
Ahmet Köksel
Fotoğraf açıklaması yok.

Yakup a.s. gözünün kör olmasindaki birinci sebeb rivayeti;Hz.Yakup a.s.Namaz kılarken gözü besikteki Yusuf'a takıldı, Allah bu çocugu ne güzel yaratmış dedi içinden, yüzünü gözünü kalbini Allâh tan Yusuf'a bir anlık ta olsa çevirdiği için gözünü kör ederek imtihan etti, Diğer rivayette;Hz.yakubun nüfusu kalabalıktı, birgün bir koyun kesmiş tüm ailesiyle yerlerkem yoldan geçenler oldu, nüfusu kalabalık olduğundan yetmez düşüncesiyle yanlarından geçenleri davet etmemek için onlardan tarafa bakmadı ve onları yemeğe çağırmadiğı için Allâh körlükle imtihan etti.

4 GÜNDE GUATR DAN KURTULMAK İSTERMİSİNİZ
Kanada #Troid vakfı tarafından yapılan araştıramada dünya üzerinde #guatrrahatsızlığından 200 milyon kişi etkileniyor. Troid bezi rahatsızlığının çeşitli ilaç tedavileri vardır. Fakat bunların hiç biri tamamen iyileşme imkanı sağlamaz. Ömür boyu bu ilaçları kullanmak zorunda kalırsınız.
Petersburg’un tanınmış bir doktoru olan Igor Knjazkin, tiroid bezi bozukluklarının kesin tedavisini bulduğunu iddia ediyor. Tedavi yöntemi ise çok basit ve her evde bulunan bir yiyecek olan kırmızı soğan.
Kırmızı soğan sağlığımız için gerçekten harika ve etkili bir gıda.
İltihap GİDERİCİ, kanı temizleyici
hatta kanser önleyici özellikleri bulunmakta. Buna ek olarak ta tiamin, folat, magnezyum, manganez, kalsiyum ve vitaminler C, K ve B6 da dahil olmak üzere vitamin ve mineral bakımından zengindirler. Cildi besler ve temizler, bakterileri ve mikropları yok eder ve fevkalade fosforik asit içerir.
4 Günde Guatrdan Kurtaran Kür Nasıl Yapılır;
Üstte de bahsettiğimiz gibi yapılışı çok basit kırmızı soğan alıyoruz yatmadan önce guatr ın bulunduğu boyun bölgesine sürerek masaj yapıyoruz. Daha sonra ise troid bölgesine bağlayarak yatıyoruz. Bunu 4 gün yapmamız yeterli oluyor.
Akla biraz tuhaf gelse de profösör bir çok kişiyi bu şekilde tedavi etti ve etmeye devam ediyormuş.

Görüntünün olası içeriği: yiyecek

Tesbih duası bize nasıl geldi Arş-ı A‘lâ’yı taşıyan melekler, Hz. Âdem’in yaratılmasına kadar uzun müddet “Sübhanellâh” diye tesbîh ederek taşıdılar. Hz. Âdem aleyhisselamın ruhu dimağına, beynine ulaşınca, aksırdı. Allâhü Teâlâ’nın ilhâmıyla Âdem aleyhisselam “Elhamdülillah” dedi. Allâhü Teâlâ “Yerhamuke Rabbüke (Rabb’in sana rahmet edecektir.). Seni bunun için yarattım ey Âdem!” buyurdu. Hz. Âdem’in tesbihini duyan melekler “Bu kelime güzel” dediler ve onu tesbihlerine eklediler ve Hz. Nuh’un peygamberliğine kadar “Sübhânellâhi ve’l-hamdülillâhi’’ diye tesbih ettiler. Hazret-i Nuh’un kavmi puta tapardı. Allâhü Teâlâ, Hz. Nuh’a, kavmi “Lâ ilâhe illallâh” derlerse onlardan razı olacağını bildirdi. Bu kelimeyi duyan melekler “Bu da üçüncü kelime” dediler ve ilk iki tesbihe bunu da ilâve edip Hz. İbrahim’in gönderilmesine kadar “Sübhânallâhi ve’l-hamdülillâhi ve lâ ilâhe illallâh’’ diyerek tesbih ettiler. Allâhü Teâlâ, Hz. İbrâhim (a.s.)’e oğlu İsmâil (a.s.)’i kurban etmesini emredip, sonra da ona fidye olarak bir koç gönderince, Cebrâil (a.s.) “Allâhü Ekber’’ dedi. Bu kelimeyi duyan melekler “Bu dördüncü güzel kelime” dediler ve tesbihlerine ilâve ettiler. “Sübhânallâhi ve’l-hamdülillâhi ve lâ ilâhe illallâhu vallâhü ekber” diyerek tesbih etmeye başladılar. Cebrâil (a.s.), Resûlullâh Efendimize (s.a.v.) bunu anlatınca Resûlullâh Efendimiz taaccüble “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm” dedi. Bunun üzerine Cebrâil (a.s.), “Bu kelimeyi de bu tesbihe ilâve edelim” dedi. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Muhakkak bu kelimeler (Sübhânallâhi ve’l-hamdülillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber ve lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm) bana, üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha sevimlidir.” (Hulasatu’l-ahbâr)

ÇocuklarlaVakit Geçirmek Başka Alakadar Olmak Başka
Yaz sezonunda okuduğum bir makale hayatımı değil ama bakış açımı değiştirdi. Makale, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız üzerinde, çocuk yetiştirme davranışları hakkında, yabancı bir bilim adamının yaptığı bir çalışmaydı. Çocukları yetiştirirken anne babalar tarafından “Sen harikasın, sen yaparsın, yapabileceklerin konusunda sana güveniyorum, ha gayret, aferin, başarabileceğini biliyordum…” gibi taltif edici sözlerle, “Yine yapamadın, sen zaten başaramazdın, sana güvenmiyorum, yapamazsın, senden adam olmaz.” gibi tahkir edici sözleri araştıran bilim adamı, menfi sözlerin sıkça kullanıldığını tespit ediyor.
Çalışma; çocuk yetiştirme maksatlarımız ve onları yetiştirirken olmasını istediğimiz hedeflerimizle, onlara söz ve davranışlarımız arasındaki tutarsızlığa dikkat çekiyor ve devam ediyor “Acaba çocuklar üzerinde menfi sözler mi tesir eder, yoksa arada sırada kullandığımız müspet ifadeler mi?”
Ve makalesini; “Hâlbuki Anadolu’da bir söz var, bir kişiye 40 kez deli dersen deli olur. Peki, çocukluktan, gençliğe kadar yıllarca menfi söz kullanılırsa ne olur?” diyerek oldukça vurucu bir cümle ile bitiriyor.
Evde çocuk yetiştirirken özellikle zorlandığım, çocuklara verdiğim terbiyenin onlar tarafından algılanmaması, sözlerimin bir kulaktan girip
diğerinden çıkması, hatta dilimde tüy bitmeye başlamasından da anladım ki çerçeveyi değiştiremiyorum ve onların çerçevesine giremiyorum. Bu özeleştiriyi ortada bırakmadan neleri yanlış yapıyorum, nasıl düzeltebilirim diyerek araştırmaya başladığım neticede ortaya çıkanlarla önce kendimi değiştirmeye çalıştım.
Bütün yatırımlarımız gözümüzün gördüğüne olurken, asıl olanı gözden kaçırıyoruz. Çocukların bizden istedikleri, bizim onlara asıl vermemiz gereken, onlarla alakadar olmak, kaliteli vakit geçirmektir. Onlarla aramızdaki samimiyeti besleyen de budur.
Alakadar olmak aslında çok kolay
Onların oyunlarına dâhil olmak ama çok yönlendirmeden, onların göz seviyesine inerek veya onları seviyemize çıkararak konuşmak, yapılacak işlerde küçük sorumluluklar vermek, verdiğiniz işe başlamadan cesaretlendirmek, yapınca da taltif ve teşekkür etmek, onlarla ilgilenirken TV’yi kapatmak, başkalarıyla veya telefonla konuşurken onu da dinliyormuş gibi gözükme hatasına düşmemek başlıca yapılması gerekenlerdendir.
Bu noktada ailenin bütün planını çocuğa göre ayarlayarak her anını çocukla geçirmesi mesajını da vermek yanlış olacaktır. Kaliteli zaman geçirmekten kasıt, uzun zaman geçirmekten ziyade geçirilen zamanın kalitesidir. Bu sebepten anne babalar vakit konusunu çok abartmadan hareket etmeliler.
Çünkü çocukların yalnız kalmaya, arkadaşları ile zaman geçirmeye, onlarla oynamaya da ihtiyaçları vardır. Mevzunun daha iyi anlaşılacağını düşündüğüm birkaç misalle devam edelim.
Evde yemek saatlerinde mutlaka beraberce yemeğe oturmak, büyüklerden önce başlamama adetini ve yemekten sonra şükür için dua etmek, kaliteli zamandır. Sofra hazırlığında ve sofrayı kaldırmada sabit bir görev vermek, bereketin orada olduğu hadis-i şerifine vurgu yapılarak ekmek kırıntılarını duadan sonra hep birlikte toplamak da yemek saatlerinde kaçırılmayacak fırsatlardır.
Alışveriş listesini beraber hazırlamak, yazabilecek yaşta ise yazdırmak, değilse “evimizde neler eksikti” sorusuna beraber cevaplar aramak, markette eksikleri beraber arama, listeyi işaretleme vazifesinin verilmesi uygulamalar da günlük ve haftalık yapılabilecek kaliteli zaman geçirme uygulamalarıdır.
Babaların evde tamir yaparken zararsız malzemeleri çocuğa getirtmeleri, sence nasıl tamir edebiliriz sorusuyla işin içerisine onları dâhil edip fikirlerini almaları, basit ve zarar vermeyecek tamirleri onlara yaptırmaları çocuklar için harika zamanlardır.
Namaz için abdest alırken çocuklarımızı yanımıza almak onlara hem eğlenceli hem de öğretici gelecektir. Ardından çocukla beraber namaz kılmak, sesli olarak dua etmek hem onları yedi yaşında namaza alıştırma; hem birlikte Rabbimize şükür hem de sonradan hatırlayacakları harika bir zaman dilimi olacaktır.
En kaliteli zaman beraber okumaktır
Tv’nin aydınlatıcılığından (?)uzaklaşıp, kapatma düğmesine basıp, sonra da herkes okuduğu kısmı üç dakikada özetleyecek denilerek evde hep beraber kitap okuma uygulamasının yapılması, çocuğunuz eğer çok küçükse yatarken ona masal okumanız onlarla geçirilecek keyifli vakitlerdir.
Çocuk sayınız fazla ise yine işinize yarayacak bir oyun uygulaması da; kutuya onlara göstermeden koyacağınız bir nesnenin ne olduğunu bulabilme oyunudur. Nesnenin özellikleri ile alakalı 3 soru sorma hakkı vererek bulmaya çalışırken keyifle geçirdikleri vakti göreceksiniz. Yine aynı kutuya farklı 10 küçük malzeme koyarak, her birini kutudan çıkararak “bu olmasaydı, ne olurdu?” sorusunda ummadığınız cevaplar alınca eminim siz de eğleneceksiniz.

Malına cömert sırrına cimri ol, Mal veren Azîz, sır veren zelîl olur.!

Hak ehli susmayı tercih ettiğinde, Bâtıl ehli kendini hak üzere zanneder... Hz. Ali (k.v)



Pilajdan hanımını resmini paylaşan müslümanım diyorsa,hangi dinde,kitabda var bu namus kavramı diye sorsak nasıl cevap gelir?

BEŞİKTE KONUŞANLAR
Ebû Hureyreden r.a., Efendimiz in şöyle buyurduğunu anlatıyor:
Beşikte iken ancak üç kişi konuşmuştur.
Birincisi Îsâ a.s.dir.
İkincisi,İsrail oğullarından cureyc isimli bir adam vardı.Bu adam namaz kılarken annesi gelmiş ve kendisini çağırmıştı.Buda kendi kendine "cavapmi vereyim yoksa namaza mi devam edeyim"diye düşünmüştü ve annesinin çağrısına uymadı.
Bunun üzerine annesi:
Ey Allahım,fâhişelerin yüzünü gösterinceye kadar onu öldürme! diye beddua etti.
Cureyc kendisine âit çilehanesinde iken kadının biri,kendisine gelip cinsî münasebete bulunmasını istedi.
Cureyc ise bunu kabul etmedi.Sonra kadın bir çobana gitti ve onunla zina etti.ondan bir çocuk dünyaya getirdi ve bu çocuğun cureyc den olduğunu söyledi.Bunun üzerine insanlar gelip,cureyc'in çilehanesini yıktılar,kendisini alıp aşağı indirdiler,bir hayli sövüp dövdüler tazir ettiler.
Bu durumdan çok müteessir olan cureyc,abdest alıp iki rek'at namaz kıldıktan sonra doğruca fahişenin omuzunda duran o çocuğa gitti ve:
Senin baban kimdir ey çucuk? diye sordu.
Çocuk:
Filan çoban diye cevap verdi.
Bu duruma hayret eden insanlar:
Çilehaneni yeniden inşa edelim,hatta altından yapalım dediler.
Cureyc ise:
Hayır,ancak topraktan yapın! diye cevap verdi.
Üçüncüsü de,İsrail oğullarından bir kadın vardı,çocuğunu emzirmekte idi.Yanindan heybetli ve yakışıklı bir atlı geçiyordu.
Bunu gören kadın:
Ey Allahım bu çocuğumu bu atlı gibi kıl! diye duâ etti.
Çocuk emmeyi bırakıp,atliya koştu ve:
Ey Allahım beni bu kimse gibi kılma ! dedi.
Sonra annesini tekrar emmeye başladı.
Oradan sonra bir köle(câriye) geçti.
O çocuğun anası:
Ey Allahım, çocuğumu bunun gibi kılma! diye duâ etti.
Çocuk memesini bıraktı ve:
Ey Allahım beni bu köle kadın gibi kıl!dedi.
Annesi çocuğa:neden böyle? diye sordu.
Çocuk:
Çünkü atlı kimse,zalimlerden biridir..Bu köle kadın ise halkın kendisine"hırsızlık ve zina etmiş"dediği bir kadındır.Halbuki bu, asla onları yapmamıştır,diye cevap verdi.(Buharî,Ahmed)

Abdestten sonra işaret parmağınizla gözlerinizi mesh eder,"Allah'ım gözlerimi abdestin nuruyla nurlandir" derseniz, gözünüzün nûru artar hasta ise düzelir!
Cüneyd-in (Bağdadî)gözü ağrıyor. Doktora gidiyor. Doktor “sakın gözüne su dokundurma, eğer su sürersen kör olursun.” Diyor. Eve gelen hazreti Cüneyt abdest alıp 2 rekât namaz kılıyor ve yatıyor. Uyandığında gözündeki bütün ağrıları geçmiş, eskisinden daha iyi görür olmuş. O sırada gaipten bir ses “Cüneyt bizim için gözünden geçti, eğer o bizi andığı vakit cehennem ehlinin affını isteseydi, tamamı af olunurdu.” Diye nida olunuyor. Doktor geldiğinde ağrının tamamen gittiğinin eserinin bile kalmadığını görünce “bu hakkın ilacıdır. Asıl bizim gözümüz hastaymış da haberimiz yokmuş.” Diyor.