3 Ağustos 2019 Cumartesi

İYİ KAFİRLER DE CENNETE GİRER Mİ? MESELA EDİSON.! Sene 1960 yılların sonu... (Silopi o yılın Nisan ayında ilçe olmuştu.) Silopi Kaymakamı, İlçe Jandarma Komutani (Yüzbaşı), Hakimi, Savcısı ve Doktoru: Sohbet ederlerken mevzu elektriğe oradan da Edison'a gelmiş. Kaymakam: " Bana göre Edison’un yeri cennettir. Bak onun icad ettiği elektrik yolları, evleri aydınlatıyor." Hemen Yüzbaşı söz alır: " Tabi ki cennete girecek. Camiler ışıl ışıl, isteyen bu ışık altında Kur'an da okuyabilir." Bu tartışma devam ederken. Doktor: “Gelin Cizre’ye gidelim, Orada Mahmut adında bilge bir Müftü var, çok alimmiş. Ona soralım." der. Atlarlar jeepe, gelirler Cizre’ye. Müftünün yazıhanesinde kendilerini tanıtırlar. Müftü: “Buyurun,” eder. Oturur oturmaz. Hakim" Müftü Bey bir sorumuz var, sormaya geldik. Acaba Edison elektriğin mucidi cennete mi girer yoksa...” Müftü sözünü keser. "Hele bir kahve içelim konuşuruz." İçeriden kahveler gelinceye kadar bir tanışma faslı olur. Bu fasıldan sonra Müftü döner yüzbaşıya; "Yüzbaşım sizin Habur Gümrük Kapısında bir askeri birliğiniz var mı" ? Yüzbaşı: “Var.” Müftü devam eder. "Edison Irak'tan Türkiye’ye geçecek. Köprünün üzerinde sizin nöbetçi asker ondan pasaport ister. Edison da kimliğini gösterir. Der ki “Ben elektrik mucidiyim. Dünya beni tanır. Pasaporta ne gerek var?” Asker: “Kanun bu! Geçemezsin" der. Edison Askeri iteler "çekil" der. Müftü bu konuşmayı bitirmeden. Yüzbaşı kızarak. "Şerefsiz Edison,kendini ne zannediyor? Hem pasaportu yok hem askere hakaret ediyor. Pasaportsuz geçemez tabi ki!" Müftü Oradakilere dönerek: "Edison Irak’tan Türkiye’ye pasaportsuz giremiyor da CENNETE nasıl pasaportsuz girer?” "Cennetin Pasaportu 'Lâ ilaheillellah Muhammedun Resulullah'tır. Allah'a ve Resulune iman edip salih amel işlemektir beyler! Bu kabul edilmedikçe kimse cennette giremez...” Kıssadan hisse! Rabbim bizleri iman pasaportundan mahrum etmesin ve firdevs cennetine girenlerden eylesin.


BİR HAC HİKÂYESİ Sultan Abdülhamit hacca gitti mi? Osmanlılar zamanında 1900'lü yıllarda, mukaddes topraklarda bugünkü gibi Otel sistemi yokmuş!.. Çünkü, buralarda (mübârek belde de "Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere) yaşayan halk günlerce önceden Şehir dışına çıkar, hiç tanımadığı bir yerden Hac yapmak maksadı ile gelen kişileri karşılar, Evinde misafir eder, her türlü ihtiyacını karşılar! ve bundan da büyük şeref duyarlarmış!!!.. İşte böyle bir hac mevsiminde (Takriben 1903-1904 yılları) Mekke halkı yine Hacıları karşılamak üzere Şehir dışına çıkmış!. Bunlardan biri, gözüne kestirdiği uzun boylu, endamlı, sakallı, normal giyimli birisinin yanına yaklaşarak, kendisini Evinde misafir etmek istediğini bildirip, eğer gelirse büyük şeref duyacağını söyleyerek rica minnet evine davet etmiş!!!.. Gelen zat Hac müddeti boyunca o kişinin Evinde kalmış!. Hac zamanı bitiminde bu iki kişi helâlleşerek ayrılmışlar!. Ayrılırken, Hacı olan zat, Hane sahibine bir Kese Altun hediye etmek istemiş!. Hane sahibi bu Altunları kabul etmek istememişse! de, Hacı olan zat fevkalâde ısrar edince, Ev sahibi kabul etmek zorunda kalmış. Bir de mektup bırakıp ev sahibine demiş ki: “Bu mektubu ben gittikten en az bir gün sonra Mekke Emiri’ne teslim et!!!..” Hacı gittikten bir müddet sonra Hane sahibi kendi kendine: “Allah, Allah! Ben kiiim, koskoca Mekke Emiri kim, bu mektubu yazan o Hacı kim(!)” diye düşünmüş. Derken Hanımı mektubu Mekke Emiri’ne muhakkak vermesi gerektiğini, aksi hâlde vebâl altında kalacağını söyleyerek Bey'ini ikna etmiş!. Neticede çeşitli mercilerden geçerek mektubu Mekke Emiri'ne vermiş. Emir mektubu açınca hemen ayağa kalmış!, Selâm durmuş! ve Hane sahibine sormuş: - Şimdi nerede bu Misafir ettiğin zat-ı muhterem? - Efendim, Haccını tamamlayıp memleketine döndü!. - Bak mektup nasıl başlıyor: “Ben Harem-i Şerîfin Hâdim'i Halîfe-i Müslimîn Sultan Abdülhamid Hân-ı Sani ki...” Bunu duyan adam bayılmış ve 2 gün kendisine gelememiş!!!... İşte Cennet mekân Sultan Abdülhamid Hân, devletinin bekasını ve belki de mütevâzı bir Hac yapamayacağını düşünerek, kimseye haber vermeden Hac vazifesini yerine getirmiş ve Efendimizi ziyaret ile şereflenmiştir!!!..

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi ve yazı

Resulullah [sav] Efendim’iz ve Hz Cebrail [as] Bir Gün Nur Dağı Hira’dayken Beraber Hz Cebrail [as] Şöyle Der Ya Resulullah [sav] Şu Geleni Görüyormusun Bu Hz Hadice [ra] Dır ve Hz Hadice [ra] Gelir ve Hz Cebrail [as] Şöyle Der Ya Resulullah [sav] Yüce Allah [cc] Ona Benden Selam Söyle Diyor ve Ben Hz Hadice [ra] Kulumdan Razıyım Diyor Bende Diyorum Bendende Selam Söyle Bütün Mümin’lerin Anne’sine ve Resulullah [sav] Efendim’iz Şöyle Der Ya Hadice Şu Anda Yanımda Hz Cebrail [as] var Yüce Allah [cc] ve Hz Cebrail [as] Sana Selamı var ve Bende Diyorum Yüce Rabbim’in Selamı Senin Üzerine Olsun Ey Bütün Mümin’lerin Annesi Ey Hadice [ra (Hz Hadice [ra] Tam Beş Sene Boyunca Resulullah [sav] Efendimize Sabah Akşam Hira Mağarasına Yemek Götürürdü Yaşı ilermesine Rağmen Hira’yı Tırmanırdı) Sonsuz Selam Olsun Cennet Kadınların Efendisi Hz Hadice Tül Kübra [radıyallahu anhuma] Anne’mize
("Kim Eshabima söverse Allah'ın lâ'neti meleklerin lâ'neti insanların lâ'neti üzerine olsun") Hadis-i şerif)


Görüntünün olası içeriği: açık hava






















Genç kalmanın sırrı aç kalmak mı,az yemek mi?
Japon doktorun söylediği yeni bir şey değil.
Uzun süreli açlığın bağışıklığı güçlendirdiğini, insülin ve leptin direncini azalttığını, mitokondrilerin enerji etkinliğini artırdığını, açlık hormonu grelin seviyelerini düşürdüğünü, oksidatif stresi azalttığını, yağ yakımını hızlandırdığını, HGH (büyüme hormonu) artırdığını ve bu sayede tüm kronik enflamatuar hastalıkların önlendiğini senelerdir yazar çizeriz.
Sakalımız da yok, çekik gözlü de değiliz, kendimizi dinletemiyoruz!

Bu dünya yalan,
Varmı dünyada kalan,
Hani Sultan Süleyman,
Hani bunca besili küheylan,
Var birazda sen oyalan,
Toprak senide içine alan


Şeker beş günde biter mi? Bu yazımızda şeker hastalığını kontrol altına almakta oldukça güçlü olan ve tamamen doğal bu tarifi sizlerle paylaşacağız. Ayrıca çok etkili olmasının yanında diğer alternatiflerine ve tıbba göre oldukça ucuzdur. Buna ek olarak sonuçları garantidir ve sağlığınızı riske atmaz. Şeker hastalığınızı kontrol altına almak istiyorsanız bu çözüm sizin için biçilmiş kaftan… Malzemeler : 2 adet çubuk tarçın 1 yemek kaşığı karanfil 5 litre temiz su Hazırlanılışı : Tarçın ve karanfilleri şişelenmiş suyun içine koyun ve buz dolabında 4 5 gün kadar bekletin. Sonra karışımı süzün ve suyunu her sabah boş mideye yarım bardak tüketin. Bu ilacı 4 gün kullanmanız yeterlidir ardından yenisini yapın. Üç şişe kullandıktan sonra 15 gün ara verin. Bu şeker hastalığına tamamen doğal bir çaredir. Paranızı kurtaracak ve sadece beş gün içinde bu korkunç hastalığın etkilerinin ortadan kaldırılmasına yardımcı olacaktır! Lütfen ihtiyacı olan biri olabilir o yüzden bir kez paylaşalım. Sağlıcakla kalın.

DENİZLİ'Yİ SEVENLER; DENİZLİ İLE İLGİLİ BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
* Dünyanın en eski insan fosilinin (500.000 yıllık) Denizli’de bir mermer ocağında bulunduğunu…
* Nüfusunun yüzde 95’nin ayakkabıcılık mesleği ile uğraşan kasabanın Yeşilyuva Kasabası olduğunu…
* Mesir Macunu’nun mucidi Merkez Efendi’nin Denizlili olduğunu…
* Dünyaca ünlü Denizli Horozu’nun bayılana dek öttüğünü…
* Sarayköy’de yurt içinden ve yurt dışından birçok taleple fayton üretimi yapıldığını…
* Osmanlı Padişah ve Sultanlarına elbiselerin Buldan’da dikildiğini…
* Troy (Truva) filminin kostümlerinin Kızılcabölük’te hazırlandığını…
* Piyasada bir şehrin ismiyle anılan leblebinin asıl üretim merkezinin Serinhisar olduğunu…
* Anadolu’da yer alan yedi kiliseden birinin Laodikya Antik Kenti’nde olduğunu…
* Pamukkale’nin yer altı sularının tedavi edici özelliğinin yanı sıra temas ettiği traverten yüzeylerine eşsiz şekiller çizerek adeta bir sanatçı kimliği sergilediğini…
* Bin 300 yıllık Anıt Ağaç Ormanları’nın Beyağaç’ta olduğunu…
* Yaz-Kış kuş gözlemciliğinin yapılabildiği tek gölün Çardak-Acı Göl olduğunu…
* Travertenleri ile ünlü Pamukkale’nin UNESCO Dünya Kültür Miras Listesinde olduğunu…
* Kırmızı su travertenlerinin Karahayıt Turizm Merkezi’nde bulunduğunu…
* Pamukkale, Karahayıt, Sarayköy ve Yenice kaplıca sularının şifalı olduğunu…
* Hierapolis, Laodikya, Colossae ve Tripolis Antik Kentlerinin birçok uygarlığın yerleştiği antik çağın büyük ve kutsal kentlerinden olduğunu…
* Meşhur Keloğlan Mağarası’nın Acıpayam Dodurgalar Kasabası’nda olduğunu…
* Doğa harikası Güney Şelalesi’nin Güney İlçesinde olduğunu…
* Küçük Pamukkale olarak anılan Kaklık Mağarası’nın Kaklık Kasabası’nda olduğunu…
* Aylayan Kaya Şelalesi’nin Çal-Sakızcılar Köyü’nde olduğunu…
* Turizmin yeni incisi Kısık Kanyonu’nun Çal İlçesinde olduğunu…
* Macera severlerin uğrak yeri Akdağ Tokalı Kanyonunun Çivril İlçesinde olduğunu…
* 5000 yıllık cam sanatı geleneğinin Denizli’ de halen sürdüğünü…
* Dünyada nam salan Yatağan Kılıçlarının Yatağan Kasabasında üretildiğini… biliyor muydunuz?
Görüntünün olası içeriği: oturan insanlar

Süleymaniyeyi,kânunî Efendimiz 'in emriyle mi yaptı? Osmanlı imparatorluğu'nun cihana nam saldığı, islam sancağının kıtalara yayıldığı, imparatorluğun en ihtişamlı yıllarında Kanuni Sultan Süleyman bu ihtişama yaraşır bir cami arzu eder. Tarih kitaplarından araştırdığıma göre aslında düşündüğü bu yapıt günümüzde Şehzade Camii olarak bildiğimiz camidir. Ancak çok sevdiği Şehzadesi, Hürrem'in göz bebeği Şehzade Mehmet ölünce camiyi onun adına tamamlatır. Ancak içindeki bu özlem dinmiş değildir adına yaraşır, İslam dünyasının güçlü şehri İstanbul'a yaraşır bir cami istemektedir. İşte tam bu zamanlarda 1550 yıllarında bir rüya görür. Rüyasında Allah Resulü'nu görür ve Süleyman'a camiyi nereye yapacağını, kaç kubbeli olacağını, mihrab, minare nasıl olacak her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatır. Heyacan içinde salavat-ı şerifler getirerek, ağlayarak uyanan Süleyman hemen mimar başının yanına çağırılmasını emreder. Mimar Sinan çok geçmeden yanına gelir. Kanuni gördüğü rüyayı anlatır ve bugünkü Süleymaniye semtine gelinir. Ancak Kanuni bazı ayrıntıları unutmuştur unuttuğu o ayrıntıları Mimar Sinan "Padişahım şurası şöyle olsun mu?" sözleriyle tamamlar. Kanuni şaşırır "Mimar Başı haberli gibisin" Mimar Sinan: "Sultanım, siz Hz. Peygamber ile yürürken ben hemen arkanızdaydım" der. Mimar başı Sinan fermanın Sultanı aştığının farkındadır ve hemen işe koyulur.  Süleymaniye Camii'nin gösterildiği tepe ise İstanbul'un yedi tepesinden dördüncüsüdür ve burada dört rakamıyla ilgili ilk sır değildir. Ancak oldukça sivri olan tepe Süleymaniye Külliyesi'ni alacak kadar geniş bir düzlüğü sahip değildir. Mimar Sinan bu sorunu taraçalandırma yaparak aşar. Her ne kadar o semtin adının Süleymaniye olması Kanuni'nin semte olan yatırımları olsa da efsanelere göre Hz. Süleyman'ın da eşi Şemsiye için burada bir saray yaptırdığı da rivayet edilir. İmaretlerin yapılması için devası bir bütçe gerekmektedir hemen vakıf kurulmuştur. Evliya Çelebi anlattığına göre Süleymaniye için nerde usta, zanaatkar var hepsi toplanmış ayrıca esir ve askerlerde vardır. inşasında 2000-3000 işçi çalıştığı söylenir. Caminin temeli törenlerle, hatimlerle başlamış ve dönemin en önemli din adamı Şeyhülislam Ebussud Efendi'nin ilk taşı temele koymasıyla inşaat başlamış. Evliya Çelebi caminin temelinin 3 yılda atıldığını ve daha sonra bir yıl beklendiğini söyler. Burada Mimar Sinan dehasını döktürmüştür çünkü temel üzerine yapıyı hemen dikmeyerek temelin oturmasını beklemiştir. Temel, içinde insanın rahatlıkla yürüyeceği ızgara sistemi halinde caminin her yerine su taksim edebilecek haznelere ulaşır. Orta kısımda bu yollara açılan ahşap kapaklı menfezler ısıtma ve soğutma sistemidir aynı zamanda. Yapımından beri onlarca deprem görmesine rağmen hiçbir hasar almaması da bu sağlam temelin bir kanıtıdır. Caminin uzun yıllar kendisinin gözükmemesi ise İran Şahı'na fırsat doğurmuştur. Evliya Çelebi'nin anlattığına göre İran Şahı sandıklar dolusu mücevheri saraya gönderir ve üzerinde bir mektup "Duydum ki camiyi yaptıracak paranız yokmuş alın bu mecevherleri camiyi bitirin" iki ülke arasındaki islam otoriterliğini alma savaşı burada bir güç gösterisine dönüşmüştür. Kanuni ise vakıfa bağışlanan bu mücevherleri geri gönderemez çünkü onun değil vakfın malıdır. Mecevherleri Mimar Sinan'a teslim eder ve "un ufak yapın inşatta kullanın" der. Toz haline getirilen mücevherler o an yapımına başlanan minarelerin birinin harcına karıştırılır. İşte o minare "Cevahir Minare" diye bilinir. Evliya Çelebi "ne zaman güneş çıksa Cevahir Minare parlar" der. Ancak hangi minaredir bilinmez. Cami iki kareye yakın plan içerisinde birine avlu diğerine cami olacak şekilde yapılmıştır. Cami kubbesi zeminden kubbe üzengisine 45 arşın, kubbe alemine ise 66 arşındır. Bu ebced hesabına göre 45 Adem 66 ise Allah lafsını telafuz eder. Kabeye yakın olan minareler arası 92 arşın ki bu da Muhammet ismini ifade eder.  Kubbeye bakacak olursak 32 penceresi vardır ki Mimar Sinan gün ışığı bu camlardan girdiğinde oluşan görüntüyü Azrail as kanatlarına benzetir. Kubbe çok derin anlamlar ifade eder bunlardan ilki "vahdette kesret kesrette vahdet" yani Tek olan Allah'a varıp ondan teferruata dönüşü sembolize eder. Kubbe okunan Kuran- kerimleri ve duaları müminlere aksettirme görevindedir. Allah Resulunu'nun yüce Mevladan aldığı emirleri ümmetine tebliğ etmesini temsil eder. Ancak bütün bunların anlaşılması için iyi bir akustiğe ihtiyaç vardır. Bu noktada Mimar Sinan dehası orataya çıkar ve kubbenin içine ve köşelerine ağzı içe dönük küpler yerleştirir ve ses dalgalarının geri gönderilmesi muhteşem bir nizam içerisinde gerçekleşir. Mimar Sinan bu noktada çok hassas davranır bu ince akustiği cami ortasına koyduğu nargile fokurtu sesiyle ayarlamaya çalışır ve kubbe çevresine yerleştirdiği işçilerde borular yoluyla bu sesi dinler. Yeri gelir bazı yerleri yıktırıp yeniden yapar Mimar Sinan ancak bu durum dedikodulara da sebebiyet verir. Kanuni'ye Mimar Sinan camiyi yapmaz keyif sürer derler. Kanuni de bir hışımla çıkar cami inşatına gelir. söylenildiği gibi Mimar Sinan caminin ortasına nargile içer gibi söylentiler yayarlar. Kanuni bu duruma karşı sert çıkar ve bir ikindi vakti teftişe gider ancak işin aslını anlaması uzun sürmez Mimar Başını affeder. Nargilenin içinde tömbeki olmadığı ve sadece su olduğu görülür. Kubbeyi ve camiyi süsleyen hüsni hatlar ise Ahmet Karahisarı ve öğrencesi Hasan Çelebi'ye aittir. Renkli camlar ise dönemin başka kıymetli sanatkarı Sarhoş ibrahim' e aittir.

İşte vücuttaki zehirleri yok edebilecek güçte olan tahinin sağlığımıza olan faydaları…
İçeriğindeki zengin mineral yapısı sayesinde kemik gelişiminde oldukça faydalıdır.
Kemik gelişiminde, yapısında bulunan bazı maddeler nedeniyle oldukça faydalıdır.
Safra kesesinde oluşan taşların dökülmesinde, bronşite aynı zamanda da nefes darlığına iyi geldiği bilinmektedir.
Günde iki kaşık yenilen tahinin bir kilo biftekte yer alan proteinin olduğu söylenmektedir.
Vücuda alınan ağır metaller, zehirli bileşikler, radyasyon ve bazı ilaçların yarattığı toksinlere karşı koruma sağlar.
Yaşlanmaya bağlı hafıza kayıplarının (Alzheimer) önlenmesinde olumlu etkisi olduğu kanıtlanmıştır.
E vitamini çok güçlü bir antioksidandır. Vücuda enerji verir.Tahinde çok miktarda bulunan E vitamini ile tüm bu yararları da vücudumuza kazandırabiliriz
E, C ve B vitaminleri açısından zengindir. Hücre yapısının bozulmasını engeller. Yaraların iyileşmesini hızlandırmaya yardımcı olur.
Güneş Lekesini Geçiren 4 Kür
Güneş kirleri nasıl geçer?
Yaz aylarıyla beraber vücudumuzda kalan güneş kirleri birçoğumuzun meselesi. Fakat merak etmeyin. Güneş kirlerinden kurtulmak olası. Üstelik hanede yapacağınız kolay tariflerle…

Maydanoz maskesi tarifi
Yarım maydanozu blendırda parçalayın, üzerine 1 çorba kaşığı yoğurt ve 1 dilim limon ilave edin. Cildinize ovalayarak sürün ve 45 dakika bekletin. 3 günde 1 bu maskeyi cildinize uygulayabilirsiniz.

Ballı maske tarifi
1 yemek kaşığı şeker, 1 yemek kaşığı içme suyu ile yarım limon suyunu karıştırın ve temiz cildinize masaj yaparak sürün. 5 dakika sonra yıkayın. Hemen peşinden 1 yemek kaşığı bal ile yarım limon suyunu karıştırın ve pamuk yardımıyla cildinize sürün. 20 dakika kadar bekledikten sonra yıkayın. Bu karışımı kesinlikle gece yapın. Zira gündüz yapıp, güneşe çıktığınızda kir oluşumu olabilir.
Yoğurt maskesi tarifi
1 adet yumurtanın akını köpürene kadar çırpıp, üzerine 1 tatlı kaşığı süzme yoğurdu ilave edin. 3 damla limon suyunu da ilave ettikten sonra maskeyi güneş kirlerinizin üzerine sürün ve bekleyin. Maske cildinizde kuruyunca nemli pamukla temizleyip daha sonra ılık su ile yıkayın. Bu maskeyi 4-5 günde 1 uygulayabilirsiniz.

Karbonat maske tarifi
1 yemek kaşığı yoğurda1 çay kaşığı karbonat katın ve bu karışımı lekelerin üzerine uygulayıp,10 dakika beklettikten sonra bol su ile duruluyoruz. Karbonatın beyazlaştırma tesiri lekelerinizin açılmasına yardımcı olur. Bu karışımı haftada 1 uygulayabilirsini

Fruktozla beslenen farelerin zekâ seviyeleri düşmüş, önceden rahatlıkla çıkışını buldukları labirentlerde kayboldukları gözlenmiştir. İçtiğimiz doğal(!) meyve suyundan, yediğimiz çikolatalara kadar fruktoz her yerde... Farkında mıyız?


İsmail Yilmaz
Görüntünün olası içeriği: yazı

KANSER HÜCRELERİNİ 42 GÜNDE ÖLDÜREN REÇETE Sebze Suyu Kürü ile 45 000 Avusturyalı Kanser ve Diğer Hastalıklardan Kurtulmuştur. Avusturyalı Rudolf Brojs Kansere doğal çare bulmak için hayatını adamış. Brojs a göre kanser sadece proteinler sayesinde hayatta kalabilir. Bu nedenle 42 gün boyunca sadece çay ve bu Kırmızı pancar ana maddesi olan karışımdan içmek gerekir. 42 gün boyunca kanser hücreleri açlıktan ölür. Tüm vücüt sağlığına kavuşur. Malzemeler : Pancar ( % 55 ) Havuç ( % 20 ) Kereviz ( % 20 ) Patates ( % 3 ) Turp ( % 2 ) Hepsini Blendırda karıştırın. Bu Meyve suyundan vücüdun ihtiyacı kadar için. Fazla abartmayın. Kırmızı Pancar Lösemi ve diğer kanser türlerinde etkilidir. Kırmızı Pancar vücüttaki ve kandaki toksinleri temizler. Kırmızı Pancar Suyu karaciğer ve safra kesesini uyarır kabızlığı giderir. Kırmızı Pancar Havuç ile beraber Gut Böbrek Safra Kesesi için mükemmeldir. Şifa olsun…

"İbretlik bir kıssa mutlaka okuyalım!
Ağaç kökünden,İnsan kulağından sulanir.
Lakin su temiz olması lazım,yani dîne ve mantığa uygun olmali!
Zamanın birinde bir Allah dostu şimdiki tabirle sayfiyye denilen yazlıkların olduğu bir sahil kasabasına gider. Orada dolaşırken boylu poslu bir adam görür kolunun biri yok… birkaç gün takip eder bu adamı ve her gün ‘’ey ahali! Bana bakın ve ibret alın!’’ diye bağırmasına dikkat eder, gidip sorar. Yahu hayırdır niye her gün böyle ibret alın diye bağırarak geziyorsun? Adam başlar anlatmaya: ben zamanında şu gördüğün sahilin güvenlik şefiydim, buralar benden sorulurdu, her şeyi ben kontrol ederdim elimde sopam belimde silahım teftiş ederdim. Derken bir gün yine böyle dolaşırken sahilde bir adam gördüm zayıf çelimsiz balık tutuyor. Gittim yanına baktım ki iki balık tutmuş. Dedim ki, o balıklardan birini bana vereceksin! Adam:’’ olmaz. Ben bu tuttuğum balıklarla evimi geçindiriyorum ticaret maksatlı da yapmıyorum. Zaten tuttuğumda şunun şurasında iki balık, bana zulmetme veremem sana.’’ Dedi. Ben ise ısrar ettim vermeyince iki sopa vurdum zorla aldım balığın birini. Eve doğru giderken yolda balık benim parmağımı ısırdı eve bu halde gittim balığın dişlerinden kurtardım parmağımı ve balığı tavaya koyduk pişirecekken bir de baktım tava kan oldu. O vakit benimde parmağım şişmeye durdu dayanamayıp doktora gittim. Doktor: ‘’bu parmak kangren olmuş kesmek gerek.’’ Dedi. Nihayetinde parmağı kestiler. Sonra elim şişti doktor bu defa: mikrop ele de sıçramış elide kesmemiz gerekiyor. Dedi. Elimi de kestiler sonra kolum şişti yine gittim doktora ve doktor: bu mikrop kola da sıçramış kol kangren. Kesmemiz gerekiyor. dedi ve kolumu da kestiler. Çok geçmeden göğsüm şişmeye başladı, o zaman anladım ki ben öleceğim kurtuluşum yok. Ayrıldım gittim evden dolaştım bir ağacın altında ağlıyordum ki biri geldi ve dedi ki, ‘’a gafil adam hiç akıl etmez misin, niye bu haldesin? Bir düşünüp seni bu hâle koyandan bir helâllik istemez misin? ‘’ bunu duyunca aklım başıma geldi ve kalkıp o balıkçıyı buldum. Selam verdim ve beni tanıyıp tanımadığını sordum. Balıkçı: seni tanıdım. Ama koluna ne oldu? Deyince anlattım durumu, helâllik istedim. Balıkçı: bu çok ağır olmuş, gel hele bir bize gidelim. Dedi ve evlerine gittik. Evinin bir köşesinden bir küp çıkardı. İçinde otuz bin akçe varmış. On binini verdi ve dedi ki, eğer kolun sağlam olsaydı çalışır para kazanırdın ama şimdi çalışamazsın. Bu onun nafakası olsun dedi. Sonra on bin akçe daha verdi ve ekledi: eğer sen çalışabilseydin çoluğuna çocuğuna hediyeler alırdın sevindirirdin ama şimdi onu da yapamazsın. Bu on bin akçe de onun için olsun. Sonra kalan on bin akçeyi de verdi ve dedi ki, eğer çalışabilseydin sadakanı da verir, belki hayır işlerdin. Şimdi onu da yapamazsın dedi ve son on bin akçeyi de verdi. Ardından sarılıp helâlleştik. Ardından sordum ve sen ne diye beddua ettin de ben bu hâle düştüm? Balıkçı: sen benim elimden balığımı zorla alıp gittiğinde dedim ki Allah’a, Allah’ım bu adam benden güçlü, kuvvetli. Onu öyle yaratmışsın, beni ise zayıf ve güçsüz yarattın. O adam benim rızkımı zorla aldı ve sen bana o zaman da yardım etmedin, o adama karşı koyamadım. Şimdi ona öyle bir musibet ver ki âleme ibret olsun! Dedi. İşin hakikatini o zaman anladım. Bir süre sonra göğsümde indi, iyileştim
İşte benim âleme ibretliğim ordan kalmadır efendi…
Okuduysanız Paylaşalım bu güzel kıssayı herkes okusun.

Alzheimerın belirtileri kişiden kişiye çok değişebilmektedir. Buradaki ipucu ise bir şeylerin değiştiğini fark etmektir; yeni bir alışkanlık gibi... İşte aşağıda Alzheimer Derneğinin, Alzheimer’in 10 İşareti ile birlikte bunları anlamamıza yardımcı olacak birkaç örnek: 1. Günlük Yaşamı Etkileyen Hafıza Kaybı Örnek: Daha önce bir çok kez sormana rağmen torunlarını hangi saatte alman gerektiğini unuttun. 2. Sorunları Planlarken ve Çözerken Zorluk Yaşamak Örnek: Yıllardır sık sık gittiğin manava nasıl gideceğini bir türlü bulamıyorsun. 3. Evde, İşte ve Boş Zamanlarında Sürekli Yaptığın Faaliyetleri Yapmakta Zorlanıyorsun Örnek: 10 yıldır yaptığın senin ünlü lazanya tarifin için tarif bakmayı tercih ediyorsun. 4. Yer veya Zamanı Karıştırmak Örnek: Haftalık gittiğin kuaföre giderken yolunu kaybettin, ya da neden bir saat geç kaldığına dair bir fikrin yok. 5. Mekansal İlişkileri ve Görsel İmajları Anlamakta Güçlük Örnek: Arabada dikiz aynasına baktığında, gerçekte olduğundan çok daha uzakta görüyorsun ya da frene basmaların dengesizleşiyor, ve yanlış hareket etmeye sebep oluyor. 6. Konuşurken ya da Yazarken Kelimelerle İlgili Yeni Sorunların Çıkması Örnek: Masadaki birine tuzu uzatır mısın demek yerine, el hareketi ile sallamayı ya da “şuradaki beyaz şeyi” demeyi tercih ediyorsun. 7. Bir Şeylerin Yerini Kaybetmek ve Aynı Şeyleri Yapma Yetisini Kaybetmek Örnek: Cüzdanının yerini değiştirdin, sonra fark ettin ki mutfak dolabının içinde ve bardaklarla ekmeklerin arasında (bulduktan sonra bile onu oraya koyduğunu hatırlamıyorsun). 8. Azalan veya Yetersiz Muhakeme Örnek: Telepazarlamacıya yüklü miktarda para verdin ki bunu eskiden asla yapmazdın. 9. İşten veya Sosyal Faaliyetlerden Kopma Örnek: Yıllardır her hafta arkadaşlarınla gitmeyi sevdiğin oyuna gitmemeye başladın. 10. Ruh Halinde ve Kişilikte Değişiklik Örnek: Normalde sakin bir kişiliğe sahip olmana rağmen, bardaktan sıçrayan ufacık bir süt için kendini kaybettin. Demans Teşhisi: Alzheimer Olduğunu Düşünüyorsan Yapman Gerekenler Eğer üstteki durumlardan bazıları size tanıdık geliyorsa, bu yardım alma zamanı demektir. Demans, veya beyin fonksiyon kaybı tandemde ortaya çıkan bir çok hastalıktan birisidir ve Alzheimer de bunlar da birisidir

Görüntünün olası içeriği: yazı