3 Ağustos 2019 Cumartesi

Süleymaniyeyi,kânunî Efendimiz 'in emriyle mi yaptı? Osmanlı imparatorluğu'nun cihana nam saldığı, islam sancağının kıtalara yayıldığı, imparatorluğun en ihtişamlı yıllarında Kanuni Sultan Süleyman bu ihtişama yaraşır bir cami arzu eder. Tarih kitaplarından araştırdığıma göre aslında düşündüğü bu yapıt günümüzde Şehzade Camii olarak bildiğimiz camidir. Ancak çok sevdiği Şehzadesi, Hürrem'in göz bebeği Şehzade Mehmet ölünce camiyi onun adına tamamlatır. Ancak içindeki bu özlem dinmiş değildir adına yaraşır, İslam dünyasının güçlü şehri İstanbul'a yaraşır bir cami istemektedir. İşte tam bu zamanlarda 1550 yıllarında bir rüya görür. Rüyasında Allah Resulü'nu görür ve Süleyman'a camiyi nereye yapacağını, kaç kubbeli olacağını, mihrab, minare nasıl olacak her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatır. Heyacan içinde salavat-ı şerifler getirerek, ağlayarak uyanan Süleyman hemen mimar başının yanına çağırılmasını emreder. Mimar Sinan çok geçmeden yanına gelir. Kanuni gördüğü rüyayı anlatır ve bugünkü Süleymaniye semtine gelinir. Ancak Kanuni bazı ayrıntıları unutmuştur unuttuğu o ayrıntıları Mimar Sinan "Padişahım şurası şöyle olsun mu?" sözleriyle tamamlar. Kanuni şaşırır "Mimar Başı haberli gibisin" Mimar Sinan: "Sultanım, siz Hz. Peygamber ile yürürken ben hemen arkanızdaydım" der. Mimar başı Sinan fermanın Sultanı aştığının farkındadır ve hemen işe koyulur.  Süleymaniye Camii'nin gösterildiği tepe ise İstanbul'un yedi tepesinden dördüncüsüdür ve burada dört rakamıyla ilgili ilk sır değildir. Ancak oldukça sivri olan tepe Süleymaniye Külliyesi'ni alacak kadar geniş bir düzlüğü sahip değildir. Mimar Sinan bu sorunu taraçalandırma yaparak aşar. Her ne kadar o semtin adının Süleymaniye olması Kanuni'nin semte olan yatırımları olsa da efsanelere göre Hz. Süleyman'ın da eşi Şemsiye için burada bir saray yaptırdığı da rivayet edilir. İmaretlerin yapılması için devası bir bütçe gerekmektedir hemen vakıf kurulmuştur. Evliya Çelebi anlattığına göre Süleymaniye için nerde usta, zanaatkar var hepsi toplanmış ayrıca esir ve askerlerde vardır. inşasında 2000-3000 işçi çalıştığı söylenir. Caminin temeli törenlerle, hatimlerle başlamış ve dönemin en önemli din adamı Şeyhülislam Ebussud Efendi'nin ilk taşı temele koymasıyla inşaat başlamış. Evliya Çelebi caminin temelinin 3 yılda atıldığını ve daha sonra bir yıl beklendiğini söyler. Burada Mimar Sinan dehasını döktürmüştür çünkü temel üzerine yapıyı hemen dikmeyerek temelin oturmasını beklemiştir. Temel, içinde insanın rahatlıkla yürüyeceği ızgara sistemi halinde caminin her yerine su taksim edebilecek haznelere ulaşır. Orta kısımda bu yollara açılan ahşap kapaklı menfezler ısıtma ve soğutma sistemidir aynı zamanda. Yapımından beri onlarca deprem görmesine rağmen hiçbir hasar almaması da bu sağlam temelin bir kanıtıdır. Caminin uzun yıllar kendisinin gözükmemesi ise İran Şahı'na fırsat doğurmuştur. Evliya Çelebi'nin anlattığına göre İran Şahı sandıklar dolusu mücevheri saraya gönderir ve üzerinde bir mektup "Duydum ki camiyi yaptıracak paranız yokmuş alın bu mecevherleri camiyi bitirin" iki ülke arasındaki islam otoriterliğini alma savaşı burada bir güç gösterisine dönüşmüştür. Kanuni ise vakıfa bağışlanan bu mücevherleri geri gönderemez çünkü onun değil vakfın malıdır. Mecevherleri Mimar Sinan'a teslim eder ve "un ufak yapın inşatta kullanın" der. Toz haline getirilen mücevherler o an yapımına başlanan minarelerin birinin harcına karıştırılır. İşte o minare "Cevahir Minare" diye bilinir. Evliya Çelebi "ne zaman güneş çıksa Cevahir Minare parlar" der. Ancak hangi minaredir bilinmez. Cami iki kareye yakın plan içerisinde birine avlu diğerine cami olacak şekilde yapılmıştır. Cami kubbesi zeminden kubbe üzengisine 45 arşın, kubbe alemine ise 66 arşındır. Bu ebced hesabına göre 45 Adem 66 ise Allah lafsını telafuz eder. Kabeye yakın olan minareler arası 92 arşın ki bu da Muhammet ismini ifade eder.  Kubbeye bakacak olursak 32 penceresi vardır ki Mimar Sinan gün ışığı bu camlardan girdiğinde oluşan görüntüyü Azrail as kanatlarına benzetir. Kubbe çok derin anlamlar ifade eder bunlardan ilki "vahdette kesret kesrette vahdet" yani Tek olan Allah'a varıp ondan teferruata dönüşü sembolize eder. Kubbe okunan Kuran- kerimleri ve duaları müminlere aksettirme görevindedir. Allah Resulunu'nun yüce Mevladan aldığı emirleri ümmetine tebliğ etmesini temsil eder. Ancak bütün bunların anlaşılması için iyi bir akustiğe ihtiyaç vardır. Bu noktada Mimar Sinan dehası orataya çıkar ve kubbenin içine ve köşelerine ağzı içe dönük küpler yerleştirir ve ses dalgalarının geri gönderilmesi muhteşem bir nizam içerisinde gerçekleşir. Mimar Sinan bu noktada çok hassas davranır bu ince akustiği cami ortasına koyduğu nargile fokurtu sesiyle ayarlamaya çalışır ve kubbe çevresine yerleştirdiği işçilerde borular yoluyla bu sesi dinler. Yeri gelir bazı yerleri yıktırıp yeniden yapar Mimar Sinan ancak bu durum dedikodulara da sebebiyet verir. Kanuni'ye Mimar Sinan camiyi yapmaz keyif sürer derler. Kanuni de bir hışımla çıkar cami inşatına gelir. söylenildiği gibi Mimar Sinan caminin ortasına nargile içer gibi söylentiler yayarlar. Kanuni bu duruma karşı sert çıkar ve bir ikindi vakti teftişe gider ancak işin aslını anlaması uzun sürmez Mimar Başını affeder. Nargilenin içinde tömbeki olmadığı ve sadece su olduğu görülür. Kubbeyi ve camiyi süsleyen hüsni hatlar ise Ahmet Karahisarı ve öğrencesi Hasan Çelebi'ye aittir. Renkli camlar ise dönemin başka kıymetli sanatkarı Sarhoş ibrahim' e aittir.

İşte vücuttaki zehirleri yok edebilecek güçte olan tahinin sağlığımıza olan faydaları…
İçeriğindeki zengin mineral yapısı sayesinde kemik gelişiminde oldukça faydalıdır.
Kemik gelişiminde, yapısında bulunan bazı maddeler nedeniyle oldukça faydalıdır.
Safra kesesinde oluşan taşların dökülmesinde, bronşite aynı zamanda da nefes darlığına iyi geldiği bilinmektedir.
Günde iki kaşık yenilen tahinin bir kilo biftekte yer alan proteinin olduğu söylenmektedir.
Vücuda alınan ağır metaller, zehirli bileşikler, radyasyon ve bazı ilaçların yarattığı toksinlere karşı koruma sağlar.
Yaşlanmaya bağlı hafıza kayıplarının (Alzheimer) önlenmesinde olumlu etkisi olduğu kanıtlanmıştır.
E vitamini çok güçlü bir antioksidandır. Vücuda enerji verir.Tahinde çok miktarda bulunan E vitamini ile tüm bu yararları da vücudumuza kazandırabiliriz
E, C ve B vitaminleri açısından zengindir. Hücre yapısının bozulmasını engeller. Yaraların iyileşmesini hızlandırmaya yardımcı olur.
Güneş Lekesini Geçiren 4 Kür
Güneş kirleri nasıl geçer?
Yaz aylarıyla beraber vücudumuzda kalan güneş kirleri birçoğumuzun meselesi. Fakat merak etmeyin. Güneş kirlerinden kurtulmak olası. Üstelik hanede yapacağınız kolay tariflerle…

Maydanoz maskesi tarifi
Yarım maydanozu blendırda parçalayın, üzerine 1 çorba kaşığı yoğurt ve 1 dilim limon ilave edin. Cildinize ovalayarak sürün ve 45 dakika bekletin. 3 günde 1 bu maskeyi cildinize uygulayabilirsiniz.

Ballı maske tarifi
1 yemek kaşığı şeker, 1 yemek kaşığı içme suyu ile yarım limon suyunu karıştırın ve temiz cildinize masaj yaparak sürün. 5 dakika sonra yıkayın. Hemen peşinden 1 yemek kaşığı bal ile yarım limon suyunu karıştırın ve pamuk yardımıyla cildinize sürün. 20 dakika kadar bekledikten sonra yıkayın. Bu karışımı kesinlikle gece yapın. Zira gündüz yapıp, güneşe çıktığınızda kir oluşumu olabilir.
Yoğurt maskesi tarifi
1 adet yumurtanın akını köpürene kadar çırpıp, üzerine 1 tatlı kaşığı süzme yoğurdu ilave edin. 3 damla limon suyunu da ilave ettikten sonra maskeyi güneş kirlerinizin üzerine sürün ve bekleyin. Maske cildinizde kuruyunca nemli pamukla temizleyip daha sonra ılık su ile yıkayın. Bu maskeyi 4-5 günde 1 uygulayabilirsiniz.

Karbonat maske tarifi
1 yemek kaşığı yoğurda1 çay kaşığı karbonat katın ve bu karışımı lekelerin üzerine uygulayıp,10 dakika beklettikten sonra bol su ile duruluyoruz. Karbonatın beyazlaştırma tesiri lekelerinizin açılmasına yardımcı olur. Bu karışımı haftada 1 uygulayabilirsini

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder