29 Ağustos 2019 Perşembe

BİN YILDAN BERİ KILINAN. CUMA NAMAZININ ZUHR-İ AHİR NAMAZINI MUTLAKA KILALIM.

Hasan Bozkurt ------- Resulullah efendimizin zamanında Cuma tek mescitte kılınıyordu. Cumaya geç kalanların ikinci, üçüncü cemaat yapmalarına izin verilmiyordu. Hulefa-i raşidin de bu yolu tuttu. Hazret-i Ömer döneminde fetihler yapılıp şehirler çoğalmasına rağmen, birden fazla camide Cuma kılınmasına müsaade edilmedi. Valilere yazılan mektuplarda, Cumanın tek mescitte kılınması emredildi. Emeviler döneminde ve Abbasilerin ilk yıllarında bu durum aynen devam etti. Cumanın birden fazla camide kılınmasının, imam-ı Şafii hazretlerinin vefatından 76 yıl sonra olduğunu Hatib Bağdadi ve İbni Hacer hazretleri bildirmektedir. Fakihlerin cumhuruna göre, Cumanın tek camide kılınması vacibdir. Birden fazla camide namaz kılmak sünnetten ayrılmaktır. İmam-ı Şafii hazretleri, ihtiyaç olsun olmasın bir şehirde birden fazla camide Cuma kılınmasının caiz olmadığını bildirmiştir. Zamanının İkinci Şafiisi olarak kabul edilen İbni Sübki hazretleri de aynen imam-ı Şafii hazretleri gibi fetva vermiştir. Sözü hüccet mezhep âlimleri, birkaç camide Cuma kılındığı takdirde, öğle namazının da kılınması gerektiğini bildirmişlerdi. Çünkü ihtiyatlı davranmak gerekir. Hadis-i şerifte, “Şüphelerden sakınan dinini korumuştur” buyuruldu.) Birden fazla yerde Cuma namazı kılınan mescitlerde Şafiiler öğle namazını kılmaları gerekir. Hanefilerin ise, Cuma namazından sonra, Vaktine yetişip kılmadığım son öğle namazına diye niyet ederek Zuhr-i ahir adıyla bir namaz kılmalarının gerektiğini İbni Hümam ve İbni Âbidin hazretleri gibi Hanefi âlimleri bildirmektedir. Bu şekilde kılınınca, Cuma kabul olmuş ise, bu namaz, kaza namazı yerine geçer. Cuma namazı kabul olmamışsa öğlenin farzı yerine geçer. (Redd-ül-muhtar), Bazı âlimler, aynı şehirde değişik yerlerde cuma namazının kılınamayacağını, “Bir şehirde iki veya daha fazla yerde cuma namazı kılınmış ise, iftitah tekbirini önce getiren cemaatin cuması geçerlidir” ifadeleriyle belirtmişlerdir. [Şeyh Hasan el-Vefâî eş-Şürunbülâlî, el-Miftâh Şerhu Nûru’l-İzah, s. 98] .Fakat İmam Muhammed (rh.), bir rivâyete göre İmam-ı Âzam’ın (rh.) hazretlerinin görüşlerinden hareket eden daha sonraki ulemâdan İmam Serahsî (rh.) başta olmak üzere birçok âlim, Cuma namazının bir şehirde bulunan her câmide kılınabileceğine dâir fetva vermişlerdir. [Hey’et, el-Fetâva’l-Hindiyye, 1, 145] .Meselâ İmam Serahsî hazretleri şöyle der: “Ebû Hanife’nin mezhebinden sahih rivâyete göre, bir şehrin bir veya daha fazla mescidinde cuma namazını kılmak câizdir. Biz bununla amel ederiz.”. İbn Âbidîn’in (rh.) bu husustaki görüşü de şöyledir: “Cuma namazının muhakkak surette, sadece bir yerde kılınması lâzımdır denilirse, bunda açık güçlük vardır. Çünkü bu durumda cumaya gelenlerin pek çoğunun uzun yol yürümesini gerektirir. Halbuki, çeşitli yerlerde cuma namazının kılınamayacağına dâir delil yoktur. Bilâkis zaruret meselesi böyle bir şartın bulunmamasını gerektirir. Hususan şehir büyük olursa, böyle bir şart bahis mevzuu olamaz.” [İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 1, 541]. Diğer taraftan, bu içtihadî bir mesele olduğundan, yukarıdı da belirttiğimiz üzre, İmam Şâfiî hazretleri Bağdat’da birden fazla câmide cuma namazının kılındığını gördüğü hâlde buna itiraz etmemiştir. Evet, tek bir câmide cuma namazı kılmanın mümkün olmadığını, farklı câmilerde de cuma namazı kılmanın câiz olduğunu söyleyen âlimlerin görüşü daha ağırlıktadır. Zâten fetvâ da bu görüşe göredir. Günümüz Müslümanları olarak bizler, bu fetvaya göre amel etmekteyiz. Hâsılı, şehirler gelişip halkın bir araya gelmesi zorlaşınca her şehirde bir kaç cuma namazı kılınmağa başlandı ve şimdiye kadar böyle devam etti. Hanefî mezhebinde râcih kavle göre, ihtiyaç da olmazsa her şehirde ve kasabada müteaddit yerlerde cuma namazının kılınmasında beis yoktur. Buna göre, esas itibariyle cuma namazından sonra ayrıca zuhr-i ahîr (dikkat: zuhr-i âhir değil) niyetiyle bir namazın kılınmasının gerekli olmadığını söyleyenler olsa da, bu husustaki içtihad farklılığı göz önüne alınarak kılınmasının ihtiyata daha muvafık olduğu aşikârdır. Bin yıldan fazla bir süredir de Müslümanlar arasındaki umumi uygulama bu yöndedir. Detaylı bilgi için Tahiru’l-Mevlevî’nin ‘Müslümanlıkta İbadet Tarihi’ isimli eserine bakılabilir. Hadis-i şerifte de, “Şüphelerden sakınan kişi, dininin şerefini korumuş olur" buyrulmuştur. [Bkz. Buhârî, Sahih, İman, 39; Büyû‘ 2; Müslim, Sahih, Müsâkat, 107, 108] Buna da şöyle niyet edilmektedir: Kalben, “Niyet ettim zuhr-i ahîr namazını kılmaya” veya “Vaktinde yetişip henüz üzerimden düşmeyen son öğle namazını kılmaya niyet ettim” denilir. Bu namaz öğle namazının farzı gibi de, dört rek’âtlık sünneti (nâfile) gibi de kılınabilir. Yani son 3 ve 4’üncü rek’atlerinde zamm-ı sure (veya ayet) okumamak da okumak da caizdir, fakat okumak efdâldir. kişinin kazası olsun veya olmasın, bu namazı nafile / sünnet gibi eda etmesi evlâdır. Yani her dört rek’atte Fatiha'dan sonra zamm-ı sure veya onun yerine geçebilecek ayet ya da ayetler okumalıdır.Bu takdirde şayet üzerinde kaza namazı varsa, okuyacağı sure namaza zarar vermez. Kazası yoksa, zuhr-ı ahîr niyetiyle kılacağı namaz, nafile yerine geçeceğinden sure okunması zaten vacip olur. [Bkz. Halebî Sağîr, Cuma Namazı Bahsi; Bilmen, Ö.N. Büyük İslam İlmihali, Cumanın edasının şartları, madde: 196/6][Bkz. Bilmen, Ö.N., Büyük İslam İlmihali, Bilmen Yayınevi, İst., 1966, s. 164, md. 196/6] Üzerinde kaza namazı olsun veya olmasın, ihtiyâta uygun olan hüküm budur. Bunun kılınmasının esbâb-ı mûcibesi (gerekçesi) ise şudur: Şayet cuma namazı sahih olmamış ise, bu dört rek’ât ile o günün öğle namazı kılınmış olur, yoksa nâfile olmuş olur. O bakımdan "zuhr-i ahîr" namazını terk etmektense kılmak, evlâ ve ihtiyâta uygun bir hareket olur. [Bkz. Bilmen, Ö.N., a.g.e. aynı s. Ve aynı md. 196/6] .Zuhr-i ahîr ile ilgili bir fetvâ: "Cuma namazının farzını kılınca zuhr-ı ahîr için kaamet getirmek lazım olmaz." [Abdurrahim Fetvâları, Hulâsatü’l-Ecvibe, 1/14]...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder