“Dünyâ hayâtı azdan daha azdır. Ona âşık olan, alçakların alçağıdır. O sihriyle bir topluluğu sağır ve kör eder. Böylece onlar ortalıkta şaşkın ve delîlsiz ortalıkta kalırlar.”
https://vimeo.com/tomorhoca
- Ana Sayfa
- İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
- Dini bilgiler
- Hatim duası Türkçe Hatim Duası
- Ahmet tomor hoca sohbetleri
- suleymaniye
- Ruhlar kabirde hep kalır mı?
- Şehitlik ve Fazileti
- İslami Eğitim
- ALLAH (C.C.) 'ÜN SIFATLARI
- Ahmet Tomor Hocaefendi Sohbetleri
- Veysel Gürler
- Umman'dan Şifâlar
- İSLAMİ BİLGİLER KİTAP SOHBET SEYRET MULTİMEDYA
- Safakat İslami Forumları
- sadakat.net
- Ehl-i Sünnet Hanefi
- HAVAS İLMİ-MÜCERREBAT-I İLAHİ ŞİFACILAR
- Sağlığımızın müthiş şifreleri Sayfadaki tüm bilgiler bilgi amaçlıdır kullanım tercihi size aittir önce araştırın inceleyin doktorunuza danışın saygılar
- Sayfa ve guruptaki bilgiler bilgi amaçlıdır araştırın araştırmadan doktorunuza danışmadan kullanmayın sakın saygılar hepinize m.ulaş
- MUHTASAR İLMİHAL | Fazilet
- İLİM BÖLÜMÜ
- İmam Suyuti Camius Sağir
- Dini Sorular Molla Cami dini sorular ve cevapları
- incemeseleler
- "Nazar, deveyi kazana, insanı mezara sokar."
- YAVRULARIMIZA ELİF CÜZÜ ÖĞRETELİM. BİZLERDE TEKRAR EDELİM...
- Hadis-i Şerif
- FAZİLET TAKVİMİ
- mektebun
- faydalı
- medine
- Zi tuva kuyusu...
- Ali Eren Hoca
- *FATİHA SURESİNİN SIRRI..*
- "Kişi sevdiği ile beraberdir."
- *FATİHA SURESİNİN SIRRI..*
28 Ağustos 2019 Çarşamba
İslamiyet on kısımdır,biri noksan olan,zarardadır:
İslamiyet on kısımdır,biri noksan olan,zarardadır:
1- Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resulullah demek,
2- Namaz kılmak,
3- Zekat verm
4- Oruç tutmak,
5- Haccetmek,
6- Cihad etmek,
7- Emr-i maruf,
8- Nehy-i anil münker,
9- Cemaatten ayrılmamak,
10- Taat. (Taberani)
2- Namaz kılmak,
3- Zekat verm
4- Oruç tutmak,
5- Haccetmek,
6- Cihad etmek,
7- Emr-i maruf,
8- Nehy-i anil münker,
9- Cemaatten ayrılmamak,
10- Taat. (Taberani)
BİR ÇOCUĞUN EN BÜYÜK DÜŞMANI;KENDİSİNE ALLAHI TANITMAYAN,ONU DÜNYADA SÜREKLİ YAŞAYACAKMIŞ GİBİ YETİŞTİREN ANNE BABASIDIR!
İsmail Yilmaz Bu Allah peygamber din ahiret inancı ve ameli öğretilmeyen evladı Yarın ahirette şefaatçi değil şikayetçi olacak, kendisine verilen azabın iki katının onlara verilmesini isteyecektir,bu konuyu ayet natıktır.
İslam'a,feraiz ilmine göre mal taksimini ben kabul etmiyorum,laik sisteme göre Taksim'e razıyım diyenin imanı gider!
İsmail Yilmaz Bütün geçimsizlik kardeş aile arasında ki kavgaların,devletler arasında ki savaşların nedeni birbirinin hukukuna Allah'ın istediği şekilde riayet edilmeyip uygulanmadığı dan meydana geliyor.
Anne baba çocuk doğunca bebeğe takılan onun hakkı olan hediyelerle el koyması, sünnette, nişanda ki takılara el koyması çocuğunu hukukuna tecavüz dür.
Miras taksiminde feraiz ilmine göre değilde laiklik sistemindeki kanuna göre her kesin eşit almaya kalkismasiyla aile bireylerinin birbirinin hakkına tecavüz etmeleri dünyada geçimsizlik ve dargınlık kırgınlıklara sebebiyet vermektedir.
Daha kötüsü Kur'an'ın Allah'ın emri olan feraiz ilmine göre taksimi ben kabul etmiyorum diyenlerin ayete muhalif düştükleri için imanlarini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya geliyorlar tevbesiz ölürlerse imansız gitme tehlikesi devam ediyor.
Bu hassas konuya riayet eden ehli İslam olduğunu iddia edenler enderi nadir gibi asıl aileler dışında yaşama sokan çok azalmıştır.
Allah kanaat ehli, İslam'ı her konuda hakkıyla yaşayanlar dan eylesin.
Anne baba çocuk doğunca bebeğe takılan onun hakkı olan hediyelerle el koyması, sünnette, nişanda ki takılara el koyması çocuğunu hukukuna tecavüz dür.
Miras taksiminde feraiz ilmine göre değilde laiklik sistemindeki kanuna göre her kesin eşit almaya kalkismasiyla aile bireylerinin birbirinin hakkına tecavüz etmeleri dünyada geçimsizlik ve dargınlık kırgınlıklara sebebiyet vermektedir.
Daha kötüsü Kur'an'ın Allah'ın emri olan feraiz ilmine göre taksimi ben kabul etmiyorum diyenlerin ayete muhalif düştükleri için imanlarini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya geliyorlar tevbesiz ölürlerse imansız gitme tehlikesi devam ediyor.
Bu hassas konuya riayet eden ehli İslam olduğunu iddia edenler enderi nadir gibi asıl aileler dışında yaşama sokan çok azalmıştır.
Allah kanaat ehli, İslam'ı her konuda hakkıyla yaşayanlar dan eylesin.
Kerâmâtül'velî hakkun!

İsmail Yilmaz
Kerâmâtül'velî hakkun!
1945 yılı idi. İstanbul emniyet müdürlüğünde Komiser olarak görev
yapıyordum. O tarihlerde emniyetteki “Tabutluk” çok meşhur idi. Bunu herkes
bilir. Bir gün Emniyet müdürümüz kapıdan:
Komiser!.. Diye seslenerek beni makam odasına çağırdı. Odasına girdiğimde bana:
-Bu bekçi ne diyor?.. Bir bak bakalım! Dedi.
Bekçi ile birlikte giderken, “Mesele nedir?” diye sordum.
Bekçi, bodrumu işaret etti. Yani meşhur Tabutluğu göstermişti.
Merdivenleri inerek “mahzen” denilen yerin uc kısmındaki Beton kuyu’nun yanına
geldik. Bir M2 genişliğinde dört tarafı perde beton çevrili kuyunun yüksekliği 2,5 metre
kadardı. Hiçbir tarafında su sızdıracak bir delik ve kapağı yoktu.
Bekçi bana dedi ki:
-Efendim bu kuyunun içinde sakallı bir zât var. Kuyuya üstündeki musluktan su
akıyor. Kuyu su ile dolduğunda Müdür beye haber vermek üzere
görevlendirilmiş idim. Belli bir zaman sonra merdivene çıkıp kuyunun içine
baktığımda musluktan, devamlı su aktığı halde, kuyuda su olmadığını gördüm.
Müdür Beye gidip durumu haber verdim ama, inanmak istemedi. Onun üzerine
sizi çağırdı” dedi.
Merdiveni tırmanıp üstten kuyunun içine baktım. Takrîben 60 yaşlarında sakallı, nur
yüzlü bir zât, boynu bükük ve düşünceye dalmış bir halde, ayakta dikiliyordu. Bir
taraftan da üstten su akıp duruyordu. Kuyunun altı ıslak fakat, bekçinin anlattığı gibi,
hakikaten kuyunun içinde hiç su yoktu.
Dehşete kapıldım. Korku içinde ve elim ayağım titrer vaziyette merdivenden indim.
Gidip vaziyeti müdür beye anlattım. Bu defa müdür.
-Görelim bakalım! Dedi. Beni de yanına alarak mahzendeki beton kuyunun yanına
gittik ve kendisi merdivenleri çıkarak, üstteki musluğundan devamlı su akan kuyuya
yukarıdan bakıp, içinde hiç su olmadığını görünce, tam bir korkuya kapılıp, odasına
doğru ilerlerken bir taraftan da bize talimat veriyordu:
-Salın salın!.. Başımıza bir felâket gelmesin, bırakın evine gitsin!..diyordu.
Bu hâdiseden şahsen, çok etkilenmiştim. Kendimi toparladıktan sonra hemen
dosyasını inceledim. Beton kuyuya konulmuş olan zât’ın, Fâtih dersiâmlarından
Süleyman Hilmi Tunahan olduğunu öğrendim. Kısıklı’da Kur’an kursu açıp Arapça
Din dersleri verdiği için gözaltına alınmıştı.
Dosyasından, ikametgâh adresini aldım ve ilk fırsatta gidip kendisini ziyaret etmeyi
kafama koydum.
Pazar günü en iyi elbiselerimi geyip, kendimi ruhen de hazırlayarak, Kısıklı’daki
hânesine gittim ve kendisini ziyaret ettim. Mübarek elini öptüm. Kendisine yapılmak
istenen muâmeleden duyduğum üzüntüyü ifade ederek özür diledim.
Ama o, sanki hiçbir şey olmamış gibi tatlı bir tebessümle:
- Olur mu evladım?.. Senin ne kabahatin var!. Sonra bizim hiç kimseye
kırgınlığımız yoktur. Bunlar normal şeylerdir” dedi.
Sanki hiçbir şey olmamış gibi güleryüzü ve tatlı tebessümü ile beni hayrette bıraktı. O
güzel tavrı ve sözleri karşısında sanki erimiştim.
Yanına gelenler vardı. Ama uzun müddet beni göndermedi. Mahremiyete de son
derece ehemmiyet veriyordu. Benim kimliğimi kimseye açıklamadı. Çay içirdi,
ikramlarda bulundu. Bana, lâyık olmadığım çok güzel duâlar yaptı. Öyle haz
duymuştum ki, yanından hiç ayrılmak istemiyordum.. Nihayet:
-Efendim, ara sıra ziyaretinize gelip elinizi öpmeme izin lütfeder misiniz? Diye sorma
cesâreti buldum.
-Pek tabii, her zaman gelebilirsiniz evladım!. dedi.
Buna çok sevindim ve daha fazla yormamak için artık izin alıp büyük bir şevkle tekrar
elini öperek, huzurlarından ayrıldım.
O günden itibaren vefâtına kadar fırsat buldukça hep kendisini ziyaret edip mübarek
elini öptüm. İstanbul Emniyet müdürlüğüm sırasında da gidip ziyaret ettim. 16 Eylül
1959 günü vefatında Kayseri’de idim. Defnine yetişemedim fakat, sonra gelip,
mübarek hânesine ta’ziyede bulundum.
Hep gittiğim misafirhanede bu defa, artık hizmetleri üstlenen Kemâl Kacar Beyi
ziyaret ediyordum. Ayrılırken elini öpmek istedim fakat Kemâl bey müsâde etmedi.
Üstelik hiddetlendi.
-Benim öyle bir şeye hakkım yok, dedi. Ama, elini öpemediğim için şahsen
üzüldüm. Ama kendisi bunda kararlı görünüyordu.
Son bir ümit ile kendisine şöyle dedim:
-Kemâl Bey, ben sizin elinizi değil, Süleyman efendi hazretlerinin elini öpmek
istiyorum. Yıllarca buraya gelip, huşû ile mübarek elini öpmekten büyük haz
duyduğum o mübarek zâtı, artık bulamayacağım. Onun için, sağlığında
kendisini ziyaret ettiğim o zat’ın yerine, bundan sonra sizi ziyaret edip, onun
adına, sizin elinizi öpmek istiyorum. Buna izin verirseniz çok sevinirim!” dedim.
Bu sözlerimi dinleyen Kemâl Bey’in sîmâsı değişti. Sonra bana dönerek dedi ki:
-Benim elimi sen, Hz. Üstâzımın niyetiyle mi öpmek istiyorsun?..
-Evet, aynen onu demek istiyorum” dedim.
Bunun üzerine Kemâl bey, sanki başka bir Kemâl Bey oldu. Bir anda tavrı değişti,
şekli tebeddül etti. ”Süleyman efendi” deyince Kemâl Beyin sanki kimyâsı değişti.
Bir an düşünceye daldı ve sonra bana dönerek
Hayrettin Bey!... Elini öptürmek, bu yolda sâdece O’nun hakkıdır. Ben, O’nun
hakkına ve bana âit olmayan bir şeye aslâ tecavüz edemem.. Ancak şimdi iş
değişti. Benim elimi, O’nun adına öpeceksen, işte ona itiraz edemem” Dedi.
Ve elini, bana doğru uzatarak:
-Buyrun!... Şimdi rahatlıkla “O Eli” öpebilirsin, dedi.
Kemâl beyin o anda, gözleri yaşla dolu idi.
Artık O’nun elini, rahat bir şekilde öptüm ve çok haz duydum.
İşte o günden beri, Kemal beyi her gördüğümde, aramızdaki malum şifre sebebiyle
elini hep öperim.
Hayrettin Nakiboğlu-
Eski Trabzon ve Niğde Valisi - Eski İstanbul emniyet müdürü
yapıyordum. O tarihlerde emniyetteki “Tabutluk” çok meşhur idi. Bunu herkes
bilir. Bir gün Emniyet müdürümüz kapıdan:
Komiser!.. Diye seslenerek beni makam odasına çağırdı. Odasına girdiğimde bana:
-Bu bekçi ne diyor?.. Bir bak bakalım! Dedi.
Bekçi ile birlikte giderken, “Mesele nedir?” diye sordum.
Bekçi, bodrumu işaret etti. Yani meşhur Tabutluğu göstermişti.
Merdivenleri inerek “mahzen” denilen yerin uc kısmındaki Beton kuyu’nun yanına
geldik. Bir M2 genişliğinde dört tarafı perde beton çevrili kuyunun yüksekliği 2,5 metre
kadardı. Hiçbir tarafında su sızdıracak bir delik ve kapağı yoktu.
Bekçi bana dedi ki:
-Efendim bu kuyunun içinde sakallı bir zât var. Kuyuya üstündeki musluktan su
akıyor. Kuyu su ile dolduğunda Müdür beye haber vermek üzere
görevlendirilmiş idim. Belli bir zaman sonra merdivene çıkıp kuyunun içine
baktığımda musluktan, devamlı su aktığı halde, kuyuda su olmadığını gördüm.
Müdür Beye gidip durumu haber verdim ama, inanmak istemedi. Onun üzerine
sizi çağırdı” dedi.
Merdiveni tırmanıp üstten kuyunun içine baktım. Takrîben 60 yaşlarında sakallı, nur
yüzlü bir zât, boynu bükük ve düşünceye dalmış bir halde, ayakta dikiliyordu. Bir
taraftan da üstten su akıp duruyordu. Kuyunun altı ıslak fakat, bekçinin anlattığı gibi,
hakikaten kuyunun içinde hiç su yoktu.
Dehşete kapıldım. Korku içinde ve elim ayağım titrer vaziyette merdivenden indim.
Gidip vaziyeti müdür beye anlattım. Bu defa müdür.
-Görelim bakalım! Dedi. Beni de yanına alarak mahzendeki beton kuyunun yanına
gittik ve kendisi merdivenleri çıkarak, üstteki musluğundan devamlı su akan kuyuya
yukarıdan bakıp, içinde hiç su olmadığını görünce, tam bir korkuya kapılıp, odasına
doğru ilerlerken bir taraftan da bize talimat veriyordu:
-Salın salın!.. Başımıza bir felâket gelmesin, bırakın evine gitsin!..diyordu.
Bu hâdiseden şahsen, çok etkilenmiştim. Kendimi toparladıktan sonra hemen
dosyasını inceledim. Beton kuyuya konulmuş olan zât’ın, Fâtih dersiâmlarından
Süleyman Hilmi Tunahan olduğunu öğrendim. Kısıklı’da Kur’an kursu açıp Arapça
Din dersleri verdiği için gözaltına alınmıştı.
Dosyasından, ikametgâh adresini aldım ve ilk fırsatta gidip kendisini ziyaret etmeyi
kafama koydum.
Pazar günü en iyi elbiselerimi geyip, kendimi ruhen de hazırlayarak, Kısıklı’daki
hânesine gittim ve kendisini ziyaret ettim. Mübarek elini öptüm. Kendisine yapılmak
istenen muâmeleden duyduğum üzüntüyü ifade ederek özür diledim.
Ama o, sanki hiçbir şey olmamış gibi tatlı bir tebessümle:
- Olur mu evladım?.. Senin ne kabahatin var!. Sonra bizim hiç kimseye
kırgınlığımız yoktur. Bunlar normal şeylerdir” dedi.
Sanki hiçbir şey olmamış gibi güleryüzü ve tatlı tebessümü ile beni hayrette bıraktı. O
güzel tavrı ve sözleri karşısında sanki erimiştim.
Yanına gelenler vardı. Ama uzun müddet beni göndermedi. Mahremiyete de son
derece ehemmiyet veriyordu. Benim kimliğimi kimseye açıklamadı. Çay içirdi,
ikramlarda bulundu. Bana, lâyık olmadığım çok güzel duâlar yaptı. Öyle haz
duymuştum ki, yanından hiç ayrılmak istemiyordum.. Nihayet:
-Efendim, ara sıra ziyaretinize gelip elinizi öpmeme izin lütfeder misiniz? Diye sorma
cesâreti buldum.
-Pek tabii, her zaman gelebilirsiniz evladım!. dedi.
Buna çok sevindim ve daha fazla yormamak için artık izin alıp büyük bir şevkle tekrar
elini öperek, huzurlarından ayrıldım.
O günden itibaren vefâtına kadar fırsat buldukça hep kendisini ziyaret edip mübarek
elini öptüm. İstanbul Emniyet müdürlüğüm sırasında da gidip ziyaret ettim. 16 Eylül
1959 günü vefatında Kayseri’de idim. Defnine yetişemedim fakat, sonra gelip,
mübarek hânesine ta’ziyede bulundum.
Hep gittiğim misafirhanede bu defa, artık hizmetleri üstlenen Kemâl Kacar Beyi
ziyaret ediyordum. Ayrılırken elini öpmek istedim fakat Kemâl bey müsâde etmedi.
Üstelik hiddetlendi.
-Benim öyle bir şeye hakkım yok, dedi. Ama, elini öpemediğim için şahsen
üzüldüm. Ama kendisi bunda kararlı görünüyordu.
Son bir ümit ile kendisine şöyle dedim:
-Kemâl Bey, ben sizin elinizi değil, Süleyman efendi hazretlerinin elini öpmek
istiyorum. Yıllarca buraya gelip, huşû ile mübarek elini öpmekten büyük haz
duyduğum o mübarek zâtı, artık bulamayacağım. Onun için, sağlığında
kendisini ziyaret ettiğim o zat’ın yerine, bundan sonra sizi ziyaret edip, onun
adına, sizin elinizi öpmek istiyorum. Buna izin verirseniz çok sevinirim!” dedim.
Bu sözlerimi dinleyen Kemâl Bey’in sîmâsı değişti. Sonra bana dönerek dedi ki:
-Benim elimi sen, Hz. Üstâzımın niyetiyle mi öpmek istiyorsun?..
-Evet, aynen onu demek istiyorum” dedim.
Bunun üzerine Kemâl bey, sanki başka bir Kemâl Bey oldu. Bir anda tavrı değişti,
şekli tebeddül etti. ”Süleyman efendi” deyince Kemâl Beyin sanki kimyâsı değişti.
Bir an düşünceye daldı ve sonra bana dönerek
Hayrettin Bey!... Elini öptürmek, bu yolda sâdece O’nun hakkıdır. Ben, O’nun
hakkına ve bana âit olmayan bir şeye aslâ tecavüz edemem.. Ancak şimdi iş
değişti. Benim elimi, O’nun adına öpeceksen, işte ona itiraz edemem” Dedi.
Ve elini, bana doğru uzatarak:
-Buyrun!... Şimdi rahatlıkla “O Eli” öpebilirsin, dedi.
Kemâl beyin o anda, gözleri yaşla dolu idi.
Artık O’nun elini, rahat bir şekilde öptüm ve çok haz duydum.
İşte o günden beri, Kemal beyi her gördüğümde, aramızdaki malum şifre sebebiyle
elini hep öperim.
Hayrettin Nakiboğlu-
Eski Trabzon ve Niğde Valisi - Eski İstanbul emniyet müdürü
HACAMAT NEDEN YASAKLANMISTIR?
Naki Ateş HACAMAT NEDEN YASAKLANMISTIR?
Peygamber efendimizin unutulan sünneti olan hacamat - ve sülük tedavisine, neden yasaklar getirilmis halkin unutmasi sağlanmıştır?
Hacamat tedavisi bugün dünyanın ilgisini çekmesine bir sebep de sektör haline gelen, para tuzağına dönemin modern tip bilimine tepki. öyle ki; altı ay ilaç tedavisi ve fizyo- terapiyle gelinecek noktaya hacamat tedavisi 25 dakikada ulaşabilmektedir.
Bu da devrin pazarlama tarzına uymamaktadın Sahibi yahudi olan ilaç firmalarından Eczacıbaşi ismet İnönü'ye gider ve derki , ' hacamat olduğu müddetce biz ilaç satamayız. O yıllarda 1940-50 yılları ilaç firmalarının devleşmeye hızla büyümeye başladığı dönemdir ve İsmet İnönü hacamat yapana ve yaptirana zorluklar çıkartır ve tarih bu olayları büyüterek günümüze kadar sürükler.
Eski sufi dervişi ve Veziri azamlık yapmiş idareci, ayni zamanda dünyanın en büyük hekimlerinin önünde saygı ile eğildiği büyük hekim İbni Sina , El - Kanun fit - Tib ( Tıbbin Kanunu) adlı eserinin hikayesini anlatalım.
Bu eserin orijinali şu an Fransa Paris de bir müzede bulunmakta ve Türkiye bu malıni isteyip istemediğini bilmemekteyiz. Bu son derece değerli kitap nasıl olduda Parise gitti derseniz onu da anlatalım.
İslam'a düşmanlığını herkesin bildiği Ezanı Muhammedinin bir süreliğine “Türkçe ‘ okunmasına zorlayan İsmet ınönü eski Osmanlı eserlerine de tahammülü yoktur . İsmet İnönü'nün emri ile bu eserler arasında ayrım yapmadan bir hamal aracıliğ ile toplatılır ve çok değerli eski yok edilmesi ve Haliçe atilması için bir hamala teslim ed lir. Zira direkt olarak o zamanda devlet eli ile bu işi ya maktan çekinirler.
Hamal at arabasına eski yazı Osmanlı eserlerini yükler ve eserleri Haliç'e doğru atmaya giderken Fransız Sefiri (elçisi) neyin atıldığını daha önceden haber aldığı için gizliden hamaldan bu kitapları cüzi bir paraya satın alır ve kitapları derhal Fransa ya gönderir. El-Kanun fit-Tib adlı eserde bu kitaplar arasındadır bu nedenle bu değerli eser şu an Selimiye veya Ragippaşa Kütüphanesi'nde değil Fransa müzesindedir. Siyaset dehası Abdulhamid Han zamanında sağlık mektebleri açip hacamatçı yetiştirmeye çalışmıştır. Abdulhamid Han'ın bu hamlesine karşı haca- mata karşı olanlar, berberlerin eline jileti verip usule ay- kıri ve kişilerin hayatına malolacağını bilerek yapılan yan- liş uygulamalarla insanları hacamat sünnetinin faydasız olduğuna inandirılmaya çalışılmıştir ve olumsuz dediko- da bu ve ceğini ço Büyü bı olaral fuz etm adlı ese yacak k Yah etkisi c lanır v ır.san ta indi rimiz Bin hi ve cagin dulara yol açacak uygulamalar yapılmıştır.
Evet günümüzde sağlık sorunlarına çözüm bulamayan hastalar Peygamber Efendimiz'in sünneti 'hacamat'a yö nelmektedir. Tecrübeyle sabit ki hastaliklarından kurtulamayanlar çareyi hacamat yaptirmakta bulmuştur.
Hacamatın ve hacamat ile tedavinin tanitımı açısından halkimizın; hatta ve hatta hakkında 80 den fazla hadisi şerif olmasna rağmen hacamat nedir duymayan diyanet hocalarının bu ilmi öğrenmesi ve tanıması açısından çok müsbet bir davranış oluşturur.
Kimse daha 2 yl öncesine kadar hacamat nedir bilemez durumda idi. geçmiş haberlerde bu konu ile tek bir gazete küpürü dahi yoktur. Hacamatın kisa zamanda ne Okadar önemli olduğunun anlaşılacağına hacamat hakkında bu ve buna benzer müsbet haberlerin çiğ gibi büyüyeceğini çok kısa zamanda temenni ediyoruz.
Büyük hekim İbni Sina abd tip fakültelerinde ders kita bi olarak okutulan fakat sağlık bakanlığının adını bile telafuz etmekten çekindiği el-Kanun Fit-Tib (Tıbbin Kanunu) adlı eserde de hacamat yaptırmanın faydaları sayılamayacak kadar övülmüştür.
Yahudilerin ilaç firmalarının zenginliği için hiçbir yan etkisi olmayan hacamat tedavisi ve sülük tedavisi yasak- lanır ve zaman içerisinde insanların unutması sağlanmiş- tır.sanırım peygamberimizin hastalıklara şifa için miraç- ta indirilen sünnet olarak bildirilen bu tedavileri çocukla- rımız ve ilerdeki nesillerin unutmayacağını ediyoruz.
Bir Hadis-işerifde Peygamber Efendimiz sallallahu aley hi ve sellem buyuruyor ki; Sizin tedavi olmak için başvuracağınız en iyi çare sülük ve Hacamattır. (Nesei)
Peygamber efendimizin unutulan sünneti olan hacamat - ve sülük tedavisine, neden yasaklar getirilmis halkin unutmasi sağlanmıştır?
Hacamat tedavisi bugün dünyanın ilgisini çekmesine bir sebep de sektör haline gelen, para tuzağına dönemin modern tip bilimine tepki. öyle ki; altı ay ilaç tedavisi ve fizyo- terapiyle gelinecek noktaya hacamat tedavisi 25 dakikada ulaşabilmektedir.
Bu da devrin pazarlama tarzına uymamaktadın Sahibi yahudi olan ilaç firmalarından Eczacıbaşi ismet İnönü'ye gider ve derki , ' hacamat olduğu müddetce biz ilaç satamayız. O yıllarda 1940-50 yılları ilaç firmalarının devleşmeye hızla büyümeye başladığı dönemdir ve İsmet İnönü hacamat yapana ve yaptirana zorluklar çıkartır ve tarih bu olayları büyüterek günümüze kadar sürükler.
Eski sufi dervişi ve Veziri azamlık yapmiş idareci, ayni zamanda dünyanın en büyük hekimlerinin önünde saygı ile eğildiği büyük hekim İbni Sina , El - Kanun fit - Tib ( Tıbbin Kanunu) adlı eserinin hikayesini anlatalım.
Bu eserin orijinali şu an Fransa Paris de bir müzede bulunmakta ve Türkiye bu malıni isteyip istemediğini bilmemekteyiz. Bu son derece değerli kitap nasıl olduda Parise gitti derseniz onu da anlatalım.
İslam'a düşmanlığını herkesin bildiği Ezanı Muhammedinin bir süreliğine “Türkçe ‘ okunmasına zorlayan İsmet ınönü eski Osmanlı eserlerine de tahammülü yoktur . İsmet İnönü'nün emri ile bu eserler arasında ayrım yapmadan bir hamal aracıliğ ile toplatılır ve çok değerli eski yok edilmesi ve Haliçe atilması için bir hamala teslim ed lir. Zira direkt olarak o zamanda devlet eli ile bu işi ya maktan çekinirler.
Hamal at arabasına eski yazı Osmanlı eserlerini yükler ve eserleri Haliç'e doğru atmaya giderken Fransız Sefiri (elçisi) neyin atıldığını daha önceden haber aldığı için gizliden hamaldan bu kitapları cüzi bir paraya satın alır ve kitapları derhal Fransa ya gönderir. El-Kanun fit-Tib adlı eserde bu kitaplar arasındadır bu nedenle bu değerli eser şu an Selimiye veya Ragippaşa Kütüphanesi'nde değil Fransa müzesindedir. Siyaset dehası Abdulhamid Han zamanında sağlık mektebleri açip hacamatçı yetiştirmeye çalışmıştır. Abdulhamid Han'ın bu hamlesine karşı haca- mata karşı olanlar, berberlerin eline jileti verip usule ay- kıri ve kişilerin hayatına malolacağını bilerek yapılan yan- liş uygulamalarla insanları hacamat sünnetinin faydasız olduğuna inandirılmaya çalışılmıştir ve olumsuz dediko- da bu ve ceğini ço Büyü bı olaral fuz etm adlı ese yacak k Yah etkisi c lanır v ır.san ta indi rimiz Bin hi ve cagin dulara yol açacak uygulamalar yapılmıştır.
Evet günümüzde sağlık sorunlarına çözüm bulamayan hastalar Peygamber Efendimiz'in sünneti 'hacamat'a yö nelmektedir. Tecrübeyle sabit ki hastaliklarından kurtulamayanlar çareyi hacamat yaptirmakta bulmuştur.
Hacamatın ve hacamat ile tedavinin tanitımı açısından halkimizın; hatta ve hatta hakkında 80 den fazla hadisi şerif olmasna rağmen hacamat nedir duymayan diyanet hocalarının bu ilmi öğrenmesi ve tanıması açısından çok müsbet bir davranış oluşturur.
Kimse daha 2 yl öncesine kadar hacamat nedir bilemez durumda idi. geçmiş haberlerde bu konu ile tek bir gazete küpürü dahi yoktur. Hacamatın kisa zamanda ne Okadar önemli olduğunun anlaşılacağına hacamat hakkında bu ve buna benzer müsbet haberlerin çiğ gibi büyüyeceğini çok kısa zamanda temenni ediyoruz.
Büyük hekim İbni Sina abd tip fakültelerinde ders kita bi olarak okutulan fakat sağlık bakanlığının adını bile telafuz etmekten çekindiği el-Kanun Fit-Tib (Tıbbin Kanunu) adlı eserde de hacamat yaptırmanın faydaları sayılamayacak kadar övülmüştür.
Yahudilerin ilaç firmalarının zenginliği için hiçbir yan etkisi olmayan hacamat tedavisi ve sülük tedavisi yasak- lanır ve zaman içerisinde insanların unutması sağlanmiş- tır.sanırım peygamberimizin hastalıklara şifa için miraç- ta indirilen sünnet olarak bildirilen bu tedavileri çocukla- rımız ve ilerdeki nesillerin unutmayacağını ediyoruz.
Bir Hadis-işerifde Peygamber Efendimiz sallallahu aley hi ve sellem buyuruyor ki; Sizin tedavi olmak için başvuracağınız en iyi çare sülük ve Hacamattır. (Nesei)
KANTARON YAĞININ ÖZELLİKLERİ
KANTARON YAĞININ ÖZELLİKLERİ
@sağlığımızın müthiş şifreleri
@sağlığımızın müthiş şifreleri
İşte kantaron bitkisinin mucizeleri
1– Beyni sakinleştirir.
2– İştahı açar.
3– Sinirsel depresyonu önler.
4– Yara iyileştirici özelliğine sahiptir.
5– İshali keser.
6– Solucan düşürür.
7– İdrar söktürür.
8– Böbrek ve Safra kesesindeki taşların düşmesinde yardımcı olur.
9– Sindirim sistemini düzenler.
10– Kan temizleme özeliğine sahiptir.
11– Romatizmini önler.
12– Hastalık sonrası vücudun güçlenmesinde son derece yararlıdır.
13– Çocukların yatak ıslatmalarında kullanılabilir.
14– Haşlanmış suyu dezenfekten olarak kullanılır.
15– İrinli yaraların çabuk iyileşmesinde yardımcı olur.
16– Karaciğer, böbrek, mide hastalıklarında kullanılabilir.
17– Bronşitlerde, Akciğer iltihaplarına iyi gelir.
18– Soğuk algınlığında terletici etkisi ile hastaya iyi gelir.
19– Hazırlanmış tıbbî yağı, güneş ve diğer yanıklarda, kesiklerde kullanılır.
20– Safra söktürücü ve ağrı kesici etkisine sahiptir.
21– Kansere karşı MÜKEMMEL koruyucu etkiye sahiptir. Bundan başka birçok alanda kullanılır. Kantaron bitkisi doğru ve dozunda kullanıldığında yaklaşık 50 çeşitten fazla hastalığa yarar sağladığı kanıtlanmıştır.
2– İştahı açar.
3– Sinirsel depresyonu önler.
4– Yara iyileştirici özelliğine sahiptir.
5– İshali keser.
6– Solucan düşürür.
7– İdrar söktürür.
8– Böbrek ve Safra kesesindeki taşların düşmesinde yardımcı olur.
9– Sindirim sistemini düzenler.
10– Kan temizleme özeliğine sahiptir.
11– Romatizmini önler.
12– Hastalık sonrası vücudun güçlenmesinde son derece yararlıdır.
13– Çocukların yatak ıslatmalarında kullanılabilir.
14– Haşlanmış suyu dezenfekten olarak kullanılır.
15– İrinli yaraların çabuk iyileşmesinde yardımcı olur.
16– Karaciğer, böbrek, mide hastalıklarında kullanılabilir.
17– Bronşitlerde, Akciğer iltihaplarına iyi gelir.
18– Soğuk algınlığında terletici etkisi ile hastaya iyi gelir.
19– Hazırlanmış tıbbî yağı, güneş ve diğer yanıklarda, kesiklerde kullanılır.
20– Safra söktürücü ve ağrı kesici etkisine sahiptir.
21– Kansere karşı MÜKEMMEL koruyucu etkiye sahiptir. Bundan başka birçok alanda kullanılır. Kantaron bitkisi doğru ve dozunda kullanıldığında yaklaşık 50 çeşitten fazla hastalığa yarar sağladığı kanıtlanmıştır.
KULLANMA ŞEKLİ
Taze kurutulmuş Kantaron otunun çiçeğini ezdikten sonra 1–1.5 litre suya bir yemek kaşığı atılır. Sonra hafif ateşte 10–15 dakika kaynatıp, gün içerisinde çay, su yerine içilir veya ezilen bitkiyi 3 katı bal ile karıştırıp sabah, öğlen ve akşam tok karına yenilir.
KULLANMA SÜRESİ
Şikayet ortadan kalktıktan sonra hemen kesilmelidir. Eğer şikayet devam ederse, 6 ay kullandıktan sonra en az 3 ay ara verilmelidir.
ZARARLARI
Uzun süre ve fazla kullanıldığında vücutta kaşıntı yapar.
Bu bitkinin sadece çiçeği değil; yaprağı ve dalı da çok faydalıdır. Herkes, hasta olmadan önce de bu bitkiyi ara–sıra çay yerine kullanmalıdır. Özelikle ruhsal gerginlik hâllerinde bu şifalı bitki çok yararlıdır.
Bu bitkinin sadece çiçeği değil; yaprağı ve dalı da çok faydalıdır. Herkes, hasta olmadan önce de bu bitkiyi ara–sıra çay yerine kullanmalıdır. Özelikle ruhsal gerginlik hâllerinde bu şifalı bitki çok yararlıdır.
Kantaron Otunun Faydaları Yararları
Kantaron Otu: Daha çok ılıman iklimlerde yetişen ve farklı renklerde çiçek açan bir bitki olan Kantaron Otu Bitkisi, A ve C vitaminleri ile çeşitli mineraller içerir. Sarı Kantaron ve Kırmızı Kantaron olarak ikiye ayrılır. Sarı kantaron daha çok sinirsel rahatsızlıklar için, kırmızı kantaron ise mide ve sindirim sistemi rahatsızlıkları için kullanılır.
Kantaron Otunun Faydaları:
Kantaron çayı vücuda kuvvet verir. Nekahat devresini kısaltır. Yaraların iyileşmesini hızlandırır. İştah açar, hazmı kolaylaştırır ve mide ağrılarını azaltır. Ateş düşürücüdür. Astımda da faydalıdır. İshali keser. Midedeki asit fazlalığını azaltarak mide ülserine karşı faydalı olur. Damar sertliği ve akciğer hastalıklarında yararlıdır. Balgam söktürücüdür. Kantaron otu, depresyonu azaltır. Sinirsel altını ıslatmalarda, uykusuzluk, korku ve gerginlikte de faydalıdır. Adet sancılarını ve menopoz şikâyetlerini azaltır.
Kantaron Otu ve Yağı Nasıl Kullanılır?
Kantaronun çoğunlukla kökü kullanılır. Kantaronun zeytinyağında bekletilmesi ile elde edilen Kantaron Yağı da özellikle romatizma, siyatik ağrıları ile bel ve sırt ağrıları için masajla birlikte kullanılır. Kantaron yağı yanıklarda da faydalıdır. Kantaronu hamilelikte kullanmak tavsiye edilmez, ayrıca her durumda aşırı kullanımdan kaçınmalıdır.
Yara ve yanık iyileştirici, Antiseptik, kanama durdurucu, iltihap önleyici mucizevi yağ olan kantaron yağı, daha bir çok şifa özelliğini bünyesinde barındırıyor.
Hem haricen, hem de içilerek hastalıkların tedavisinde kullanılıyor.
Hücre yenileyici niteliği sebebiyle, özellikle yara ve yanıklarda oldukça etkili.
Hem haricen, hem de içilerek hastalıkların tedavisinde kullanılıyor.
Hücre yenileyici niteliği sebebiyle, özellikle yara ve yanıklarda oldukça etkili.
Kantaron yağı hem kantaron bitkisinin, hem de zeytinyağının şifasını bünyesinde barındırıyor. Eski çağlardan beri kullanılan kantaron yağının, mikrop öldürücü ve damar büzücü etkisi modern araştırmalarla da kanıtlanmış durumdadır.
Kantaron yağını evinizde bulundurmanız şiddetle tavsiye ediliyor. Ona en beklenmedik anda ihtiyaç duyabilirsiniz. Zaten kantaron yağını kullanıp etkisini gördüğünüzde, ondan vazgeçemeyecek, çevrenizdeki insanlara da tavsiye edeceksiniz.
KANTARON YAĞININ ŞİFA ÖZELLİKLERİ
Kantaron yağı her türlü yaralarda başarıyla kullanılmaktadır. Açık yaralar, taze yaralanmalar, kesikler, ezikler, çarpmalar sonucu oluşan morluklar vb durumlarda iyileşme sağlar.
Kantaron yağı;
*Antiseptik özelliğiyle yarada mikrop üremesini engeller
* İltihap önleyici özelliğiyle yarada herhangi bir iltihap oluşmasına engel olur
*Damar büzücü etkisiyle kanamayı kısa sürede durdurur
*Hücre yenileyici özelliğiyle yaranın çabuk kapanmasını sağlar
*Aynı zamanda sürüldüğü sürece yaranın sebep olduğu ağrı ve sızıları yok eder, büyük bir rahatlama sağlar.
* İltihap önleyici özelliğiyle yarada herhangi bir iltihap oluşmasına engel olur
*Damar büzücü etkisiyle kanamayı kısa sürede durdurur
*Hücre yenileyici özelliğiyle yaranın çabuk kapanmasını sağlar
*Aynı zamanda sürüldüğü sürece yaranın sebep olduğu ağrı ve sızıları yok eder, büyük bir rahatlama sağlar.
Yanıklarda ve haşlanmalarda da kantaron yağı bir numaralı yardımcınız olmalı. Yanıkları kısa sürede iyileştirdiği gibi, yanık anındaki acıyı dindirir. Yanığın mikrop kapmasını ve iltihap oluşumunu engeller. Güneş yanıklarında da kantaron yağından yararlanabilirsiniz. Yanık bölgelerinize sürdüğünüzde acınızın azaldığını hemen hissedeceksiniz. Yanıklarınız kısa sürede iyileşecektir.
Trafik kazaları sonucu meydana gelen iç yaralanma ve iç kanamalarda hem sürülerek, hem de dahilen içilerek kullanılır. Damar büzücü oluşu sebebiyle iç kanamaların durmasına yardımcı olur.
Hematomlarda (derideki mavi-mor lekeler), beze şişkinliklerinde ilgili bölgeye sürülüp masaj yapılır.
Pürüzsüz bir cilde sahip olabilmek için, cilt bakım yağı olarak yararlanabilirsiniz.
Pürüzsüz bir cilde sahip olabilmek için, cilt bakım yağı olarak yararlanabilirsiniz.
Kantaron yağının bebeklerin pişiklerinde de çok etkili olduğu kanıtlanmış.
Yine bebeklerin karın ağrılarında kantaron yağı kullanıldığında ağlamaları sona erer. Ağlayan bebeğin karnına kantaron yağıyla, sağ avuç içi kullanılarak hafif hareketlerle masaj yapılır. Masaj yaparken bebeğinize sevginizi hissettirmeyi de sakın unutmayın.
Sırt ağrıları, lumbago, siyatik ve romatizmada masaj yağı olarak kullanılmaktadır. Yalnız bu rahatsızlıklarda 1/10 oranında ardıç veya kekik yağı (yada her ikisi de) eklenerek kullanılır. Ağrıyan bölgeye bu yağla masaj yapılır. Kısa sürede ağrılarınızın hafiflediğini göreceksiniz. Değişik bitki kürlerinin yanı sıra, bu masajla hastalığınızı tamamen tedavi etme şansına sahipsiniz.
Dahilen kullanımda kan şekerinin düşürülmesine yardımcı olur.
Yine dahilen iç ve dış varislerin tedavisinde etkilidir. Bunu damar büzücü özelliğiyle yapar.
Sırt ağrıları, lumbago, siyatik ve romatizmada masaj yağı olarak kullanılmaktadır. Yalnız bu rahatsızlıklarda 1/10 oranında ardıç veya kekik yağı (yada her ikisi de) eklenerek kullanılır. Ağrıyan bölgeye bu yağla masaj yapılır. Kısa sürede ağrılarınızın hafiflediğini göreceksiniz. Değişik bitki kürlerinin yanı sıra, bu masajla hastalığınızı tamamen tedavi etme şansına sahipsiniz.
Dahilen kullanımda kan şekerinin düşürülmesine yardımcı olur.
Yine dahilen iç ve dış varislerin tedavisinde etkilidir. Bunu damar büzücü özelliğiyle yapar.
Mide ağrılarında ve mide ülserinin tedavisinde de dahilen kullanılır.
Yaz-kış ayaklarını ısıtamayanlar kantaron yağından yararlanmalı. Ayakları üşüyenler ayrıca bacak bacak üstüne atmamalı. Bu enerji dolaşımını kilitler ve ayakların üşümesine sebep olur.
Uyarı: dahilen kullanımlarda günde bir tatlı kaşığından fazla içilmesi uygun değildir.
Uyarı: dahilen kullanımlarda günde bir tatlı kaşığından fazla içilmesi uygun değildir.
Ne dersiniz, kantaron yağını evimizden eksik etmemekte haklı değil miyiz?
Hemen kantaron yağı alın ve elinizin altına bir yere koyun. Zaten onu kullandıkça, etkilerine inanamayacak ve ondan vazgeçemeyeceksiniz. Kantaron yağı 2-3 sene boyunca tazeliğini ve etki gücünü muhafaza eder. Bitkisel tedavilerin giderek revaç bulduğu dünyamızda kantaron yağının da zamanla modern tıptaki yerini alacağına, yakın bir zamanda da onun acil servislerde kullanılacağına inanılıyor.
UYARI: Hekiminizin önerdiği ilaçlar varsa, mutlaka kullanınız. Bu bitkiye karşı alerjiniz olup olmadığını öğreniniz. Burada ki tüm bitkisel kürler ancak ve ancak yetişkinler içindir. Burada okuduğunuz bilgilerin, yardımcı ve destekleyici olduğunu gözardı etmeyiniz. Hekiminize danışmadan buradaki bilgilerle kendi kendinize kesinlikle teşhis koymayınız ve uygulamayınız. Unutmayınız ki hastalık yoktur, hasta vardır. Her hastalığın seyri insandan insana değişir. Teşhisi koyacak olan ancak bir hekimdir. (Alıntı)
Kaydol:
Yorumlar (Atom)


