15 Eylül 2019 Pazar

KEBABİYENİN FAYDALARI m.ulaş

Mustafa Ulaş
KEBABİYENİN FAYDALARI m.ulaş
Sağlığımızın müthiş şifreleri
Soğuk algınlığına karşı kullanılmaktadır. Vücuttaki kırgınlık ve ağrılara faydalıdır. Soğuk algınlığına karşı kullanılacaksa yemeklere karabiber gibi eklenir.
Ağız kokusunu giderir, ağız yaralarını iyileştirir ve diş eti kanamalarına iyi gelir. Bu amaçla kullanacaksanız bir adet kuru kebabe meyvesini çiğneyip ağzınızda kısa bir müddet beklettikten sonra tükürün. daha sonra bir tatlı kaşığı elma sirkesini bir çay bardağı suya ekleyip ağzınızı çalkalayın
İştah açıcı özelliği vardır. yemeklerin üstüne bir tutam serperek bu amaçla kullanabilirsiniz.
İdrar yolu enfeksiyonuna iyi gelir.
Sindirime faydalıdır. hazmı kolaylaştırma özelliği de vardır
Bel soğukluğu problemine iyi gelir
Böbrekte kum ve taş oluşumuna engel olur
Karacğere faydalıdır
Öksürüğe iyi gelir, aynı zamanda balgam söktürücüdür
Kebabe Çayı Nasıl Yapılır
Bir fincan kaynamış suya bir çay kaşığı kuru kebabe meyvesi tozu eklenir ve 5 dakika demlenmesi için bekletilir. ardından bir tatlı kaşığı bal ilave edilerek içilir. Günde bir defa içilmesi yeterlidir. Aşırıya kaçmadan tüketmeye özen gösterin.
Çayı özellikle ses kısıklığına ve öksürüğe karşı faydalıdır. ses kısıklığına karşı çayını kullanmak istiyorsanız içine yarım çay kaşığı kadar zencefil de ekleyebilirsiniz. bal ve zencefil çayın etkisini daha da güçlendirecektir.

Gunumuzde ... Biraz hafife alinan önemli bir kac bilgi: 🌷Lavabolarınızı logar bağlantılarını mutlaka tıpalarla kapayın. Evin bereketi, huzuru, parası, duyguları oradan logar kanalıyla akar gider. Klozetlerinizi kapalı tutmayı unutmayın. Tavsiyeye uyduğunuz zaman iç güdüsel olarak ne demek istediğimi anlarsınız.


Osmanlı Torunu Hafize
Gunumuzde ...
Biraz hafife alinan önemli bir kac bilgi:
🌷Lavabolarınızı logar bağlantılarını mutlaka tıpalarla kapayın. Evin bereketi, huzuru, parası, duyguları oradan logar kanalıyla akar gider.
Klozetlerinizi kapalı tutmayı unutmayın. Tavsiyeye uyduğunuz zaman iç güdüsel olarak ne demek istediğimi anlarsınız.
🌷 Yataklarınızı, elbiselerinizi düzenli tutunuz, eşyaların düzenli olması güzeldir. Efendimizin bu konu üzerine tavsiyeleri bulunmakta, düşük enerjili varlıklar dağınıklıktan beslenirler.
“Elbiselerinizi (çıkardığınızda onları güzelce) katlayın... Çünkü, şeytan katlanmış olarak bulduğu bir elbiseyi giymez, fakat katlanmamış/dağınık halde bulduğu bir elbiseyi giyer.” el-Mucemu’l-Evsat
🌷Gün içerisinde evinizi mutlaka havalandırın, havalandırmak manen rahatlatır, yağmur yağdığında ortalığı Rahmet kaplar, o anlarda hafifden pencere açmak güzeldir, Sabah namazında hava şartları uygun olduğu vakitlerde evi havalandırmak berekettir.
🌷Banyo yaptığınız yerde küçük abdest bozmayın. Banyonun
Gusul abdesti alınan yer olduğunu unutmayın. Aklınız karışır, delirme tehlikesi vardır..
“Sizden biriniz banyo yaptığı yere idrar etmesin. Sonra bu idrar ettiği yerden abdest almasın. Vesvesenin çoğu bundan ileri gelir.” Tirmizî
🌷 lavaboya kaynar su haslama suyu dokmeyin. Farkli boyuttaki varliklar atesten yaratılmış olsalar da kaynar sudan zarar görürler. Karsiliginda siz de zarar görebilirsiniz.
🌷İnsanlar evladlarına bakıcı tutuyorlar, o yavruların manevi kanalları açıktır, onlar melekler ile münasebetteler, onları namazında zikrinde olan, güzel ve iyi niyetler besleyen bakıcılara verin, bu noktada namaz zikir önemlidir,
🌷Evladınızı her önünüze gelene öptürmeyin, her insanın kucağına vermeyin, yazıktır, karşıdaki insanın ruhaniyeti bebeğe aksedebilir. Bu nokta önemlidir.
🌷 özellikle ilk 40 gun bebeginizi yananci ve negatif insanlara göstermeyin.
🌷Evladlarınızı saatlerce çocuk arabasında gezdirmeyin arada bir kucağınıza alıp onu bu günün deyimiyle auranızla besleyin. çocuğa yollarda nazar vs ler etki eder zayıf bırakır, onları şifa ayetleriyle besleyin.
🌷 Evinizde çöp biriktirmeyin, çöpler bereketi götürür, düşük enerjili varlıklar çöplerden beslenir, destursuz çöp dökmeye gitmeyin.. Özellikle gebe hanımlar, lohusalıktaki hanımlar çöple fazla uğraşmasınlar.
"Müslümanlık temizdir, kirsizdir. Siz de temiz olun, temizlenin, Zira cennete temizler girer."
"G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt,"
🌷 Yemeklerinizin üstünü kapak vs kapatın, açıkta kalmasın. Besmelesiz yemek yapmak doğru değildir, yemeklerin kokusundan beslenen varlıklar olduğunu unutmayın.
(Gece yatarken, su kaplarının ağzını ört, yemek kaplarının üstünü ört! Eğer kapayacak bir şey yoksa, Besmele çekerek bir çubuğu üstüne koy!) [Müslim]
(Gece kapları kapayın, boş kapları da kapatın veya ters çevirin!) [Buhari]

Sağlık istiyorsak önce karaciğerimizi ve troidimizi onaralımki sağlık kalıcı olsun m.ulaş

İsmail Yilmaz
Beşir Mübeşşir
Vaktiyle bir mezarcı, vefat eden bir ağa için çukur kazdığında, gözlerinin perdesi kalkar ve korkunç bir manzarayla karşılaşır. Mezarın içi, dünyada benzeri olmayan ürkünç yaratıklarla doludur. Orayı derhal kapatır ve başka bir yere kazar. Durum ikinci mezarda da aynıdır. Orayı da kapatır ve üçüncüsünü kazar. Bunda da bir farklılık olmayınca “Kabir, ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur.” Hadis-i Şerif’ini hatırlayıp bir başkasını kazmaktan vazgeçer.
Ağanın cesedini getirip kabire koyduklarında, cesede üşüşen yaratıkları gören mezarcı düşüp bayılır. Oysa diğer insanlar hiçbir şeyin farkında değildir. Ağanın yakınları mezarcıyla yakından ilgilenir ve “Ağamızı çok seviyordu da ölümüne bu kadar üzülüp düştü bayıldı herhalde” diyerek izzeti ikramda bulunurlar. Fakat kendine gelen mezarcının ağzını bıçak açmamaktadır. Hiçbir söz etmez ve bir daha mezar da kazmaz…
Aradan bir süre geçer ve mezarcıya tekrar ricada bulunurlar; “Bir garip öldü. Kimi kimsesi de yok. Mezarını senden başka kazacak kimse de yok. Gel inat etme de bir hayra gir!”… Bizimkisi ısrarlara dayanamaz ve kazmak zorunda kalır. Fakat bir de ne görsün; mezarın içi dünyada benzeri olmayan çiçeklerle dolu ve anlatılamaz güzellikte kokmaktalar. Yukarı çıkmadan önce bir tanesini koparayım der. Fakat ne mümkün; bütün gücünü harcadığı halde çiçeği koparamamıştır. Bir daha mezar kazmayan, suskunluğunu sürdürüp duran ve elleri hep burnunda gezen mezarcının dilini yirmi yıl kadar sonra birileri çözmeyi başarır. O da başından geçenleri anlatır ve; “İşte o koparamadığım çiçek vardı ya, onun eşi benzeri olmayan kokusu yirmi yıldır elimden gitmez. Bundan dolayı hep elim burnumda gezerim.” Diye anlatmıştır.
Recep Ergul
İsmail Yilmaz
Vahdettin gerçekten İngiliz gemisiyle kaçtı mı?
Cennet mekan
VI. Mehmed, Sultan Vahideddin ya da Sultan Vahdettin, Osmanlı İmparatorluğu’nun 36. ve son sultanı ve 115. İslam Halifesine dair
Kara cahil bir Kemalist ile Osmanlı tartışmasına girildiğinde kalkar hemen ” Vahdettin İngiliz gemisi ile kaçtı ” der.
Çünkü İngilizlerin yazdığı tarih kitaplarımıza böyle yazılmıştır.
Bir nesli bu yalanlarla büyütmelerinden daha kötüsü ise, bu yalanlara sahip çıkacak kadar hak ve adaletten nasibini almamış kör gözlü bağnazlar da türetebilmişlerdir.
Gelelim konuya; Dönem İstanbul’un işgal edildiği, Galata Kulesine İngiliz bayraklarının asıldığı, İngiliz gemilerinin Dolmabahçe Sarayına 100 metre mesafede ve topları saraya dönük bir şekilde beklediği, Osmanlıya dair ortada artık hiç birşeyin kalmadığı bir dönemdir. Sultan Vahdettin sadece Osmanlı’dan kalmış bir anıdır artık.
Yeni kurulacak cumhuriyet adı altındaki ulus devlet projesi ve işbirlikçileri bellidir, hazır beklemektedir. Sultan Vahdettin milletin köklerini temsil ettiği için herhangi bir vasfı kalmasa da, gönderilmesi gerekir.
Sultan Vahdettin direnir ancak öyle ağır tehditlerle karşılaşır ki dayanamaz hale gelir. Asılacak olması önemli değilse de, namusuna ilişecek olmalarını taşıyamaz! Bu tehditi yapanlar da cumhuriyeti kuran kadronun ta kendisidir! Ve sürgünü kabul etmek zorunda kalır. Bir İngiliz gemisi ile yurdundan atılır.
Olayın özü budur! İngiliz gemisi ile kaçmamıştır. İngiliz gemisine zorbalıkla bindirilip sürülmüştür!
Fotoğraf açıklaması yok.

Tüylerimizi diken diken eden emir / “Saliha kadınlar gönülden itaat ederler.” Allah (c.c) “İyi kadınlar kocalarına itaatli ve saygılıdırlar.” buyuruyor.

Beşir Mübeşşir
Tüylerimizi diken diken eden emir /
“Saliha kadınlar gönülden itaat ederler.” Allah (c.c) “İyi kadınlar kocalarına itaatli ve saygılıdırlar.” buyuruyor.
Tüylerimizi diken diken eden bir emir. “Kocaya itaat” Bu iki kelime yan yana geldiğinde biz kadınları çok fazla rahatsız ediyor. Allah’a itaat “tamam” seve seve başım üstüne; ama kocaya itaat “olmaz.” Oysa kocaya itaat Allah(c.c) ın emri olduğu için aslında Yaradan’ına itaat etmiş oluyor kadın.
Sevgili peygamberimiz de pek çok Hadis-i Şerif ile kadının kocasına itaatinin önemine dikkat çekiyor.
“Kadın, beş vakit namazı kılar, orucunu tutar, kendini yabancılardan korur ve kocasına itaat ederse, cennete girer.” buyuruyor bu hâdis-i Şeriflerin birinde.
Öyle kaçılmak isteniyor ki bu âyeti kerîme’nin emrinden, âyet inkar edilemiyor fakat bu âyeti destekleyen bazı Hadis-i Şerîfleri inkar noktasına gelebiliyor kadınlar.
“Erkekler kadınlar üzerinde kavvamdır.”(yönetici ve koruyucudur) Nisa sûresi 34. âyete geçen hafta başlamıştık. Kaldığımız yerden devam ediyoruz, âyet bitene kadar inşallah.
Kadın erkeğin evde reisliğini, yönetici ve koruyuculuğunu kabul ettikten sonra ne olacak? Doğal olarak evin reisine saygılı olacak. Âyet şöyle devam ediyor:
“Saliha kadınlar gönülden itaat ederler.” Allah (c.c) “İyi kadınlar kocalarına itaatli ve saygılıdırlar.” buyuruyor.
Tüylerimizi diken diken eden bir emir. “Kocaya itaat” Bu iki kelime yan yana geldiğinde biz kadınları çok fazla rahatsız ediyor. Allah’a itaat “tamam” seve seve başım üstüne; ama kocaya itaat “olmaz.” Oysa kocaya itaat Allah(c.c) ın emri olduğu için aslında Yaradan’ına itaat etmiş oluyor kadın.
Sevgili peygamberimiz de pek çok Hadis-i Şerif ile kadının kocasına itaatinin önemine dikkat çekiyor.
“Kadın, beş vakit namazı kılar, orucunu tutar, kendini yabancılardan korur ve kocasına itaat ederse, cennete girer.” buyuruyor bu hâdis-i Şeriflerin birinde.
Öyle kaçılmak isteniyor ki bu âyeti kerîme’nin emrinden, âyet inkar edilemiyor fakat bu âyeti destekleyen bazı Hadis-i Şerîfleri inkar noktasına gelebiliyor kadınlar.
” İnsanın insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim.”
Mesela bu hadisi şerifi pek çok kadın “sahih değildir” diyerek kabul etmiyor. Oysa Hadis-i Şerîf sahih, kaynakları da sağlam. Riyazussalihin’ de aldığım Hadis-i Şerîf kaynak olarak Tirmizî Radâ 10; Ebu Davud Nikah 40; İbni Mace Nikah 4 te yer alıyor.
Buradaki secde kelimesinin tabii ki Allah’a secde etmekle alakası yok. Peygamberimiz bu Hadis-i Şerif’le ailede mutluluk için kadının kocasına saygı duymasının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmiş.
“Ne yani, şimdi biz kocalarımıza itaat edeceğiz, onlarda bizi paspas gibi ezecek mi?”
Allah’a karşı ne kötü bir zan. Rabbim kadının ezilmesini ister mi? Yaradan’ımız kadının kocasına itaatini emretmişse elbette pek çok da hikmetler vardır. Kadına itaat emredilirken, erkeğe de ezme kadını hakkı verilmemiş. Karşılıklı haklar var.
Bakara 228. Âyeti Kerîme’de:
“Erkeklerin kadınlar üzerinde ma’ruf (meşru olan) hakları olduğu gibi, kadınlarında onlar üzerinde hakları vardır. Yalnız erkeklerinki onlara göre (aile reisliği ve görevleri bakımından) bir derece fazladır. Allah mutlak galiptir hüküm ve hikmet sahibidir.”
Kadına kocasına itaat emredilmiş fakat kadını ezmek için değil korumak için. Kadın kendinden güçlü yaratılmış erkeğin karşısında ancak ona yumuşak davranarak kendini koruyabilir. “Yumuşak ipeği en keskin kılıç bile kesemez.”
İtaatten ne anlamlıyız?
“Kadın erkeğin her istediğini yapacak, erkek emredecek kadın ezilecek.” Böyle anlayanlar var. Ben böyle anlamıyorum. Benim erkeğe itaatten anladığım, “Kadın kocasına saygısızlık etmeyecek, onunla mücadeleye girmeyecek, erkeğin ailedeki otoritesini kabul edecek.”
Kadın istediklerini kocasına tatlı tatlı yaptırabilir. Kadın yine itaat etmiş olur. Kadının sözleri önemsiz olacak, kadının istedikleri yapılmayacak diye bir şey yok. Kadının erkeğin karşısına dikilmesi, bağırması çağırması, kavga etmesi, inatlaşması yasaklanmış. Kadın psikolojisini düşündüğünüz zaman bu tavır, öncelikle duygusal yaratılmış kadını yorar, yıpratır.
Fakat günümüzde maalesef ki kadınların çoğu, erkeklerle mücadele etmeyi bir maharet zannediyorlar. Erkeğe itaat bir geri kalmışlık gibi addediliyor. Bu da aile kurumuna ciddi zararlar veriyor. Sonuç kadınlar mutsuz, erkekler kırgın.
Erkekler sert yaratılmışlar, fakat kaba değil. Arada çok büyük bir fark var. Günümüz kadını erkeğin sert tabiatını, filmlerdeki romantizm sosuna batırılmış erkeklere bakarak kabalık olarak yorumluyor ve erkeklere kızgınlık besliyor.
Biz kadınlar, bir şey işimize gelmezse içimizi rahatlatmak için çıkış yolları ararız.
Allah’ın emrini inkar edemeyeceğimize göre ahrete kadar kendimizi oyalayacak sebepler bulmamız lâzım ki iç sesimiz bizi dürtüp rahatsız etmesin.
Bulmak isterseniz bahane tükenmez: “İtaat etmiyorsam sebebi var canım. Allah bu kocaya itaati emretmemiştir herhalde. Bu adam geçmişte bana şöyle şöyle haksızlık yapmıştı. İlmî ehliyeti yok. Namazını ancak kılıyor. Gelsin peygamberimiz gibi bir erkek ona itaat edeyim.”
Allah(c.c) âyette “İyi kadınlar, iyi erkeklere itaat ederler.” buyurmuyor. İtaat edilmesi gereken erkeklerin vasıfları sayılmamış. Kadının koca olmasını kabul ettiği erkek itaati hak etmiş oluyor bu durumda.
Kadın ya kocasına itaat edecek ya da onu koca olacak vasıflarda görmüyorsa boşanacak. “Hem yaşarım hem de adamı adam yerine koymam, süründürürüm” gibi üçüncü bir alternatif dinimizde yok.
Pek çok dindar kadın kocasını beğenmiyor, takvalı bulmuyor. Kimi kocasının nafile oruç tutmamasından, kimi televizyona bakmasından, kimi müzik dinlemesinden, kimi kocasının çok kitap okumamasından dolayı dertli.
Kocalarını kendileri kadar asil bulmadıkları için onları basit zevkleri olmakla suçlayıp aşağılayan ve kocalarından daha fazla ibadet ettikleri için de kendilerini pek bir takvalı ve saliha hanım zanneden kadınlar çok.
Oysa Allah (c.c) “Sâliha hanımlar kocalarına gönülden itaat ederler.” buyuruyor. “Kocalarını kendilerinden aşağı görürler.” demiyor.
Kadınlar bildikçe öğrendikçe koca beğenmemeye başlıyorlar. Erkekler işle güçle uğraşırken kadınların bilgi edinmek için pek çok kaynağı var. Televizyonda pek çok konuda uzman kişiler çıkıyor, pek çok konu konuşuluyor. Geçenlerde bir teyze gördüm, televizyonda şifalı bitkilerle ilgili program izlemekten konuya epeyce vâkıf olmuş etrafına tavsiyelerde bulunuyordu.
Sonra internet var, kitaplar var ve kadınların okumak için zamanları var. Ayrıca sürekli seminerler, konferanslar düzenleyen belediyeler, vakıf ve dernekler var. Buralara da kadınlar daha çok katılıyor.
Bilgi güzel bir şey. Fakat her güzel şeyin düşmanı vardır. İlmin düşmanı da kibirdir. Şeytan da âlimdi fakat ilminin getirdiği kibir ile Allah’a isyan etti ve rahmetten kovuldu.
Materyalist bir çağda egolarımız sürekli dürtüldü için en çok kendimizi beğenir olduk. Kibir insanları Allah’ın rahmetinden ve insanların gönlünden kovduran, gözden düşüren en tehlikeli huydur. Kibir şeytanın en sevdiği günahtır. Kibir, gurur ve inatla da yakın kardeştir. Sakınmak lâzım. Kibir konusunu kitaplardan çok okumak lâzım.
Velev ki erkek bilgi, zenginlik, eğitim gibi konularda kadından daha geride olsa bile mademki Rabbimiz aileye yönetici olarak seçmiş, her hal-u kârda kadın kocasına itaatli ve saygılı olmak zorundadır.
Teşbihte hata olmaz derler, üniversite mezunu bir çalışanın ilkokul mezunu diye patronunu beğenmeyip istediklerini yapmaması, isyankar olması mümkün müdür?
Ya orda çalışmayacak ya da patron olarak onu kabul ediyorsa saygılı olacak.
Çalışan kadın iş yerinde patronuna gayet saygılı, onun eğitimini sorgulamıyor. Maaşını alabilmek için patronun emirlerini yerine getiriyor ve kendini ezik falan hissetmiyor. Fakat aynı kadın eve gelince kocasının iki sözüne tahammül edemeyip saygı sınırlarını aşıyor.
Allah’ın emrine karşılık, patronun parası daha öne geçebiliyor maalesef. Halbuki eşi de ailenin maddi manevi sorumluluklarını taşıyor.
Bizden önceki nesilde erkeğe saygı vardı; fakat bu gönülden bir saygı değildi genellikle. Kadınlar erkeklerden korktukları için zoraki saygı duyarlardı. Erkek düşmanlığının üzerine güzel bir saygı inşa etmek zaten zordur. Kadın kocasının karşısında konuşmaz; ama bunu kendine dert eder, içinde biriktirir. Mutfağa gitse, çocuklarına kocasının ardından konuşur, çocukları babasına düşman eder, komşuya gider, kocasını çekiştirir. Ezik psikolojisi içinde yaşar.
Oysa Allah zoraki bir itaatten bahsetmiyor. Gönülden yapılacak bir itaat istiyor. “Gönülsüz aş ya karın ağrıtır ya baş.”
Allah (c.c) bu ayette saliha kadınları “kanitat” olarak vasıflandırmıştır. “Kunut” severek isteyerek itaat üzere olmak, demektir. Zoraki, hoşlanmayarak, içinde sıkıntı duyarak ara sıra yapılan bir ita­at değil, tam aksi isteyerek, severek, içinden gelerek itaat edilmesi Rabbimizin emridir.
Bu da ancak nefsine tapınmayan ve Allah’ın rızasını isteyen mü’min hanımlar için mümkündür. Çünkü evin reisini erkek olarak Allah(c.c) tayin etmiştir. Sonuçta kocaya itaat Allah (c.c) itaattir.
Âyeti Kerîme itaat emrinden sonra şöyle devam ediyor:
“Hem de Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri gizlide de (kocalarının olmadığı yerde de ırzlarını ve kocalarının mallarını) koruyanlardır.”
Kadınlar, namuslarını ve kocalarının mallarını korur, kocalarının sırlarını ifşa etmez ve kocalarıyla kendileri arasında gizli halleri başkasına anlatmazlar. Allah’tan korktukları için kocaları olmadığı zaman bile onların haklarını korurlar.
Maalesef ki günümüzde itaatin tam aksi eşitlik davası ile karı koca arasında mücadele körükleniyor. Ne de olsa bir toplumu yıkmanın en iyi yolu aileyi yıkmaktır. Biz de bu tuzaklara çok çabuk düşüyoruz. Bir türlü mutlu olamıyoruz.
Oysa elimizde Yaradan’ımızın mutluluk reçeteleri var, daha niçin mutsuzuz ki? Kadınlar için ilaç biraz acı gibi görünüyor; ama o ilacı almadan şifa mümkün değil.
Akincibay Arslan
İddia olunur ki;
Sultan Vahdettin Han ve Osmanlı hanedanı mensupları sınır dışı edilip Malta'da bulunduğu zamanda, bir ünlü İtalyan gazeteci onunla röportaj yapmaya yanına gider. Pek çok soru sorar ve samimiyetle verilen cevapları not eder. Bir ara
Vahdettin'e;
- Siz koskoca padişahtınız. Mustafa Kemal'e bu kadar büyük yetkiler verip Anadolu'ya gönderirken, bir gün bunların yaşanacağını tahmin edemediniz mi?
Yine samimiyetle cevap verir Vahdettin:
- Elbette ettim. Memleket olarak öyle bir halde idik ki, mevcut durumu düzeltmek ve bu işgali kaldırmak imkansızdı. Benim hesabım öyle idi ki, bu hareketim üzerine Mustafa Kemal birlikte hareket ettiği İngilizler ile beraber strateji geliştirecek, bu işgal ancak bu şekilde kaldırılacak, sonuçta saltanatımız yıkılacak ama devlet ve hilafet baki kalacaktı. Ve kısa süre sonra da bu millet dönen oyunları anlayıp Mustafa Kemal'i ve arkadaşlarını başından atacaktı. Heyhat! Her şey beklediğim gibi oldu da, bu millet Mustafa Kemal'e karşı nasıl bu kadar tepkisiz oldu, onu tahmin edemedim ve anlayamadım.
***
Şu sözlerin Mustafa Kamal'a ait olduğunu biliyor muydunuz?
14 Kasım 1918 günü Kemal Paşa, İngilizlerin Daily Mail Gazetesi'nin muhabiri G. Ward Price'ı aracı yaparak General Harrington'la görüşmek ister. Price, bu görüşmeyi şöyle aktarmakta; "Kemal Paşa, yapmak istediği bir teklif için Britanya resmi makamlarıyla nasıl temas edeceğini" bildirmemi rica etti. "Bu harpte yanlış cephede savaştık, dedi, eski dostumuz Britanyalılarla asla kavga etmek istemezdik... Biliyoruz, partiyi kaybettik... Anadolu'nun Müttefik Devletler tarafından işgal edileceğini tamamen biliyordum... Bu topraklar üzerindeki bir Britanya idaresinden o kadar hoşnutsuzluk gösterilmemesi gerektir."
Price'ın Extra-Special Correspondent (Çok Özel Yazışmalar) adlı kitabından (1957, sayfa 104) aktaran Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Çeviren: Cemal Köprülü, Ankara 1991, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 98.
***
Ya buna ne demeli?
İtilaf Devletleri Başkumandanı İngiliz Sir Harington’dur. Yani İtilaf Devletlerin komutası İngilizlerin elindedir. Yunanlıları savaşa dahil edenlerin de İngilizler olduğunu biliyoruz. Peki ya şuna ne demeli; 24/3/1940 tarihinde Harington'un ölümünden iki gün sonra Londra Times gazetesi onunla ilgili bir makale yayınlandı.
Bu makalede aynen şöyle denilmektedir:
"1921 de Yunanlılar Türklere yönelince Müttefik Devletler Kuvvetler Komutanı Sir Harington’a Mustafa Kemal ile yardımlaşmak için geniş selahiyetler verildi."
Bilindiği gibi Yunanlılar İtilaf Devletlerinin içindedir öyleyse Harington’a niçin M.Kemal’le yardımlaşmak için yetki verilmektedir? Bu yetki ne kadar kullanılmıştır? Kimler ve nasıl bu yardımdan nasiplenmiştir. Tüm bunları bilmek için kahin olmaya lüzum yoktur. Buradan tarihe bakınca her şey gayet açıktır.

Suya *şifâ ayetleri okuyup için,* Kur'an okuyun!

Selman Akyol
‼️HUZURMU ‼️ARIYORSUN ‼️Dr. Aidin Salih hanım diyor ki;
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
*- Erzakınızı Kur'an okunan yere koyun!*
Suya *şifâ ayetleri okuyup için,*
Kur'an okuyun!
*Alın size doğal antibiyotik; canlı hücreli, anne nefesi değmiş gibi.*
Çünkü kişi *îmân gücünü yükselttikçe, manevî mizacı*
tüm hücrelerine *galip olmaya başlar.*
*Manevî hâliniz güçlendikçe;*
• geçmişiniz,
• sıkıntılarınız,
• bunalımlarınız *siliniyor.*
* Kaygılarınıza,
* vesveselerinize takılıp kaldıkça
*ya da*
*"O niye öyle dedi?"*
*"Bu niye böyle yaptı?*
diye düşündükçe,
*farkında olmasak da önce Ruhumuz, sonrasında da bedenimiz ve beynimiz hasta oluyor.*
Bu sebebledir ki, *biz davamızda yol alamıyoruz.*
Bırakalım davayı, *ailemizde dâhi huzuru bulamıyoruz.*
*Herkes,* şekerleme tüketir gibi *Antidepresan tüketir hâle gelmiş.*
Neden?
*Mevlâmız ile aramızı açtığımızdan,*
*Duâ etmeyi unuttuğumuzdan,*
*Mevlâmıza dertlenmeyi bilmediğimizden,*
*Tevbemizi azalttığımızdan...*
Sadece ama sadece bir *Besmele'nin manevî gücünü yazsak sayfalar yetmez...*
Hangimiz *avuçlarımızın içine duâlar, Felâk-Nas'lar okuyup bedenimizi mesh ediyoruz?*
Bunu *çocuklarımıza da yapıyor muyuz?*
Biz *manevî huzurumuzu kaybettiğimiz an, ruh ve beden sağlığımızı da kaybetmeye başladık, kardeşler...*
Bakın, bunu misallendirmek istiyorum.
*Hz. Yakub (as) Yusuf'unu kaybettiğinde ne yaptı?*
• Kaygılandı,
• vesveselendi,
• buhranlara düçar oldu...
Streslendi, düşüne düşüne, ağlaya ağlaya sonunda bu hâller onu hasta etti ve gözleri görmez oldu!..
*Ama ne zaman* vazgeçti,
*manevî unsurunu kuvvetlendirdi,*
*Allah (cc)'a tam bir teslimiyet gösterdi,*
*işte o zaman* Allah (cc) *Yusuf'unu ona geri verdi.*
*Kaygısı çok iken,* evinin yakınındaki Kenan kuyusundaki Yusuf'unu görmüyor, hissetmiyordu.
*Kaygılarını atınca,* 10 günlük mesafeden *Yusuf'unun kokusunu almaya* başladı.
SubhanAllah!..
Biz de bu misalden *çok nasihat çıkarmalıyız,* kardeşlerim...
İçine düştüğümüz buhranlardan dolayı;
* sağlıklı düşünemiyor, neticesinde de
* sağlıklı kararlar alamıyor ve
son olarak da ruh ve beden sağlığımızı kaybediyoruz.
Sonrasında;
*Antidepresan Ağına* düşüyor, kendi ellerimizle kendimizi delirtiyoruz...
Oysa Allah (cc),
*bize bir susam tanesini bile şifa olsun diye göndermedi mi?*
*NEDEN Yahudi'nin KORTİZON ilâcına inandık da İslâm'ın her derde devâ ÇÖREKOTUnu şifadan saymadık?!..*
Biz, iyileşmek için şifâyı temiz yollardan aramadık ki!..
Keyfimize göre, *"zarurettir, zarurettir"* dedik ve her türlü şeyi nefsimize helâl saydık.
Oysa Allah (cc),
*Haram kıldığı hiçbir şeyin içine şifâ koymamıştır.*
Gelin, evvelâ manevî olarak İslâm mizacımızı kuvvetlendirelim!
Size *en tatlı reçeteyi yazıyorum;*
• Vaktinde kılınan namaz,
• Allah'a yalvarırcasına okunan bir cüz Kur'an,
• İçine Kur'an'dan duâ okunup içilen bir bardak su,
• Gözyaşlarıyla ıslanmış bir seccade ve elbise;
Emiin olun ki, *ruh ve beden sağlığınız için en şifâlı* ilâçtır.
Hem de *hiç yan etkisi ve komplikasyonu yok.*
Allahümme salli alâ Seyyidinâ ve Nebiyyinâ Muhammed.

ÇOOK AMAAA ÇOOK ÖÖNNNEEEMMMLİİİ NEDEN TAHLİLLERİMİZ TEMİZ ÇIKARKEN HASTA GEZİYORUZ Sağlığımızın müthiş şifreleri Niye hastanede sağlığımızı muayene ettirdiğimizde hepsi iyi çıkıyor ama vücut yinede rahatsız hissediyoruz? Acı bir hakikat söyleyim: 1. Karaciğer 50% işten çıktığında bile, hastanede muayene ettirdiğimiz de yine normal gözüküyor. 90% işten çıktığından sonra karaciğer sertleşmesi, karaciğer karın süyü, karaciğer kanseri gibi teşhis çıkıyor. 2. Kan damarlar 30% tıkandığında, sonuç aynı normal gösteriyor. 50% tıkandığından sonra yüksek tansiyon diye teşhis ortaya çıkıyor. 3. Böbrek 50% iltihaplandığında yine normal gösteriyor. İki böbrek aynı işten çıktığından sonra idrardan zehirlenme teşhis veriliyor ve hemen tedavi edilmesi gerektiğini söylüyor. Bizim vücut hastanenin en yüksek teknolojik makinelerinden daha sezgisi artıdır. O yüzden vücudunuzda meydana gelen gayrı değişmeler size vücudun verdiği en iyi sağlıklı olup olmadığı belirtileridir.