15 Eylül 2019 Pazar

Sağlık istiyorsak önce karaciğerimizi ve troidimizi onaralımki sağlık kalıcı olsun m.ulaş

İsmail Yilmaz
Beşir Mübeşşir
Vaktiyle bir mezarcı, vefat eden bir ağa için çukur kazdığında, gözlerinin perdesi kalkar ve korkunç bir manzarayla karşılaşır. Mezarın içi, dünyada benzeri olmayan ürkünç yaratıklarla doludur. Orayı derhal kapatır ve başka bir yere kazar. Durum ikinci mezarda da aynıdır. Orayı da kapatır ve üçüncüsünü kazar. Bunda da bir farklılık olmayınca “Kabir, ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur.” Hadis-i Şerif’ini hatırlayıp bir başkasını kazmaktan vazgeçer.
Ağanın cesedini getirip kabire koyduklarında, cesede üşüşen yaratıkları gören mezarcı düşüp bayılır. Oysa diğer insanlar hiçbir şeyin farkında değildir. Ağanın yakınları mezarcıyla yakından ilgilenir ve “Ağamızı çok seviyordu da ölümüne bu kadar üzülüp düştü bayıldı herhalde” diyerek izzeti ikramda bulunurlar. Fakat kendine gelen mezarcının ağzını bıçak açmamaktadır. Hiçbir söz etmez ve bir daha mezar da kazmaz…
Aradan bir süre geçer ve mezarcıya tekrar ricada bulunurlar; “Bir garip öldü. Kimi kimsesi de yok. Mezarını senden başka kazacak kimse de yok. Gel inat etme de bir hayra gir!”… Bizimkisi ısrarlara dayanamaz ve kazmak zorunda kalır. Fakat bir de ne görsün; mezarın içi dünyada benzeri olmayan çiçeklerle dolu ve anlatılamaz güzellikte kokmaktalar. Yukarı çıkmadan önce bir tanesini koparayım der. Fakat ne mümkün; bütün gücünü harcadığı halde çiçeği koparamamıştır. Bir daha mezar kazmayan, suskunluğunu sürdürüp duran ve elleri hep burnunda gezen mezarcının dilini yirmi yıl kadar sonra birileri çözmeyi başarır. O da başından geçenleri anlatır ve; “İşte o koparamadığım çiçek vardı ya, onun eşi benzeri olmayan kokusu yirmi yıldır elimden gitmez. Bundan dolayı hep elim burnumda gezerim.” Diye anlatmıştır.
Recep Ergul
İsmail Yilmaz
Vahdettin gerçekten İngiliz gemisiyle kaçtı mı?
Cennet mekan
VI. Mehmed, Sultan Vahideddin ya da Sultan Vahdettin, Osmanlı İmparatorluğu’nun 36. ve son sultanı ve 115. İslam Halifesine dair
Kara cahil bir Kemalist ile Osmanlı tartışmasına girildiğinde kalkar hemen ” Vahdettin İngiliz gemisi ile kaçtı ” der.
Çünkü İngilizlerin yazdığı tarih kitaplarımıza böyle yazılmıştır.
Bir nesli bu yalanlarla büyütmelerinden daha kötüsü ise, bu yalanlara sahip çıkacak kadar hak ve adaletten nasibini almamış kör gözlü bağnazlar da türetebilmişlerdir.
Gelelim konuya; Dönem İstanbul’un işgal edildiği, Galata Kulesine İngiliz bayraklarının asıldığı, İngiliz gemilerinin Dolmabahçe Sarayına 100 metre mesafede ve topları saraya dönük bir şekilde beklediği, Osmanlıya dair ortada artık hiç birşeyin kalmadığı bir dönemdir. Sultan Vahdettin sadece Osmanlı’dan kalmış bir anıdır artık.
Yeni kurulacak cumhuriyet adı altındaki ulus devlet projesi ve işbirlikçileri bellidir, hazır beklemektedir. Sultan Vahdettin milletin köklerini temsil ettiği için herhangi bir vasfı kalmasa da, gönderilmesi gerekir.
Sultan Vahdettin direnir ancak öyle ağır tehditlerle karşılaşır ki dayanamaz hale gelir. Asılacak olması önemli değilse de, namusuna ilişecek olmalarını taşıyamaz! Bu tehditi yapanlar da cumhuriyeti kuran kadronun ta kendisidir! Ve sürgünü kabul etmek zorunda kalır. Bir İngiliz gemisi ile yurdundan atılır.
Olayın özü budur! İngiliz gemisi ile kaçmamıştır. İngiliz gemisine zorbalıkla bindirilip sürülmüştür!
Fotoğraf açıklaması yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder