Bismillahirrahmanirrahiym*Ve la yeudühu hıfzuhüma ve hüvel aliyyül aziym* Falllahü hayrun hafizan ve hüve erhamür rahımiyn.VE HİFZAN MİN KÜLLİ ŞEYTANİN MARİD.ve hafaznaha min külli şeytanin raciymin.Ve hıfzan zalike takdirul azizil aliym.İn kullu nefsin lemmâ ‘aleyhâ hâfiz(un).İnne batşe rabbike le şedîdun.İnnehu huve yubdiu ve yuîdu.Ve huvel gafûrul vedûdu.Zul arşil mecîdu.Fa’âlun limâ yurîdu.Hel etâke hadîsul cunûdi.Fir’avne ve semûde.Belillezîne keferû fî tekzîbin.Vallâhu min verâihim muhîtun.Bel huve kur’ânun mecîdun.Fî levhın mahfûzin.Ve hüvel kahiru fevka ıbadihi veyürsilü aleyküm hafezaten.femâ erselnâke ‘aleyhim hafîzân.İnne rabbi ala külli şey'in hafıyz.Lehu muakkibâtun min beyni yedeyhi ve min halfihî yahfezûnehu min emrillâh.İnna nahnü nezzelnez zikra ve inna lehu le hafizun.ve künna lehüm hafizıyn.ve rabbuke alâ kulli şeyin hafîzın.Allahü hafiyzun aleyhim ve ma ente aleyhim bi vekil.Li külli evvabin hafiyz.ve inne aleyküm le hafizıyn.
“Dünyâ hayâtı azdan daha azdır. Ona âşık olan, alçakların alçağıdır. O sihriyle bir topluluğu sağır ve kör eder. Böylece onlar ortalıkta şaşkın ve delîlsiz ortalıkta kalırlar.”
https://vimeo.com/tomorhoca
- Ana Sayfa
- İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
- Dini bilgiler
- Hatim duası Türkçe Hatim Duası
- Ahmet tomor hoca sohbetleri
- suleymaniye
- Ruhlar kabirde hep kalır mı?
- Şehitlik ve Fazileti
- İslami Eğitim
- ALLAH (C.C.) 'ÜN SIFATLARI
- Ahmet Tomor Hocaefendi Sohbetleri
- Veysel Gürler
- Umman'dan Şifâlar
- İSLAMİ BİLGİLER KİTAP SOHBET SEYRET MULTİMEDYA
- Safakat İslami Forumları
- sadakat.net
- Ehl-i Sünnet Hanefi
- HAVAS İLMİ-MÜCERREBAT-I İLAHİ ŞİFACILAR
- Sağlığımızın müthiş şifreleri Sayfadaki tüm bilgiler bilgi amaçlıdır kullanım tercihi size aittir önce araştırın inceleyin doktorunuza danışın saygılar
- Sayfa ve guruptaki bilgiler bilgi amaçlıdır araştırın araştırmadan doktorunuza danışmadan kullanmayın sakın saygılar hepinize m.ulaş
- MUHTASAR İLMİHAL | Fazilet
- İLİM BÖLÜMÜ
- İmam Suyuti Camius Sağir
- Dini Sorular Molla Cami dini sorular ve cevapları
- incemeseleler
- "Nazar, deveyi kazana, insanı mezara sokar."
- YAVRULARIMIZA ELİF CÜZÜ ÖĞRETELİM. BİZLERDE TEKRAR EDELİM...
- Hadis-i Şerif
- FAZİLET TAKVİMİ
- mektebun
- faydalı
- medine
- Zi tuva kuyusu...
- Ali Eren Hoca
- *FATİHA SURESİNİN SIRRI..*
- "Kişi sevdiği ile beraberdir."
- *FATİHA SURESİNİN SIRRI..*
2 Aralık 2019 Pazartesi
19 Hıfz(koruma) Ayeti
Okunmasında büyük faydalar görülen.cin şeytan insan diğer varlıkların şerrinden koruyan 19 ayeti kerime.
Allah'ın Görünmeyen Erleri (Rical'ul Gayb)
Allah-u Zülcelal Hazretleri, insanı hiçbir zaman nefsi ile baş başa, başıboş bırakmamıştır, yaratılış gününden beri insanı denetim ve gözetim altında tutmuştur.
‘Eşref-i mahlukat’ olarak yaratılan insan, yine insanlarla, ama seçkin olan rehber insanların vasıtasıyla irşad edilmiş, yolu aydınlatılmıştır.
Bu rehberler, “Peygamber” denen Allah-u Zülcelal’in elçileri ve onların maneviyatlarının varisleri olan “Veliler”dir.
Peygamberler, Hak’tan aldıkları hakikat meşaleleriyle insanların yollarını aydınlatmış, onları kötülükten korumuşlardır. Peygamberlerin varisleri veliler de aynı yolu takip ederek, insanların hak yola dönmeleri ve aydınlığı bulmaları için gayret ve mesai harcamışlardır.
İnsanlığın var oluşundan bu yana süregelen ve Peygamber Efendimiz (sav) Efendimiz ile birlikte devam eden Fatiha Suresi’ndeki “İhdina’s Sırada’l Mustakîm…” diye başlayıp devam eden ayetlerin sırrı, insanlığın başlangıcından bu yana devam etmiş ve kıyamete kadar devam edecektir.
Peygamberler ve onların varisleri (veliler) hiçbir zaman kendi arzularıyla kendi nefisleri için ve kendileri namına, ‘asaleten’ bir davette bulunmamışlardır. Onlar sadece ilahi emirle Allah Rızası için ve Hz. Peygamber’in gölgesi altında, insanları hak yola davet etmişlerdir.
Bu yolda öğrenilen ve öğretilen ilk nokta; “Hakikat ehlinin en büyük sermayesi yokluktur” olmuştur. Tevazunun zirvesindeki bu Zatlar, kendilerini, bırakın insanları, herhangi bir eşyadan bile kıymetsiz ve aşağı görme yüksekliğini gösterebilmiş, bunu hayatlarının her anına yansıtmış nadir insanlardır.
Gaye Hak’tır Hakka ulaşmaktır. Şah-ı Nakşibend (ks) hazretleri şöyle buyurmuş:
“Ben Hakk’ka ulaşmayı istedim. Hak Celle ve Ala Hazretleri beni bu yolda rehberlik yapanlara ulaştırdı. Onlar da beni Hakk’a ulaştırdı. Mürşid-i hakiki Hazret-i Allah’tır.”
Şu ahir zamanın akış biçimini, günahlara düşme konusunda insanların gafletini ve şeytanın insanları kandırmak için elinde bulundurduğu sermayenin çokluğunu gördüğümüzde, insan şunu anlıyor ki; Allah’a giden yolda, İslam’ı anlamada, Peygamber varisi veliler, mürşitler bizim için Allah-u Zülcelal’in lütfu ve bizim için halk ettiği kolaylıklardır.
Bazı insanlar, Nübüvvetin sona ermesiyle müşahhas örneklerin de bittiğini söyleyerek velayet ve irşad meselesini teorik/ilmi olarak kabul etmelerine rağmen, zamanımızda pratik olarak örneğinin bulunmadığını söylemektedirler.
Ahmed bin Hanbel (r.aleyh)’in naklettiği bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor:
“Bu ümmet içerisinde kırk kişi İbrahim meşrebi üzerinde, yedi kişi Musa meşrebi üzerinde, bir kişi de Muhammed (sav) meşrebi üzerinde bulunur. Bunlar mertebelerine göre insanların efendisidir.” (Bu hadis, İmam Ahmed Hambel’in Kitabu’z Zühd’ünde sahih, hatta mütevatir olarak belirtilmektedir. Bu ibare için ayrıca bknz. S. Ateş, ‘Sülemi ve Tasavvufi Tefsiri’, İstanbul, 1969, s. 200.)
Yani, her zaman ve her devirde, Allah-u Zülcelal’in veli kulları, manevi alemin erleri mevcut olmuş ve kıyamete kadar da mevcut olacaktır. Manevi alemi yok saymak ya da inkar etmek, gözleri kapatıp ‘güneş yok’ demek gibidir. Zira, insanların hepsi gözlerini kapatsa da güneş yine vardır ve hakikati ortadadır. Geçmişte yaşamış alimler, Allah dostları, bu konuyu ciddiye almış ve hakikatini ortaya koymuşlardır.
Ebu Osman diyor ki: "Budelâ (ebdâl) kırk kişidir, umenâ (eminler) yedi kişidir. Hulefâ (halifeler) üç kişidir, kutup bir kişidir. Velilerin imamı olan kutup, bütün velileri bilir ve yönetir. Ama kendisini kimse bilmez ve yönetmez. Hulefâ olan üç kişi de yedileri bilir ve yönetir. Yediler de kırkları bilirler. Fakat kırklar; yedileri, üçleri ve kutbu bilmezler. Ancak ümmet arasında bulunan diğer velileri bilirler. Diğer veliler de kırkları bilmezler. Kırklardan biri ölürse, ümmet arasında bulunan velilerden biri onun yerine getirilir. Yedilerden biri ölürse, kırklardan biri yerine getirilir. Üçlerden biri ölürse, yedilerden biri yerine getirilir. Kutup ölürse, yerine üçlerden biri getirilir. Bu, kıyamete kadar böyle sürer."
Kehf Suesi’nin 65'inci ayetinde, Hz. Musa'nın, Allah katından kendisine gizli ilim verilmiş salih bir kul ile buluştuğu anlatılır: "(Musa, Orada) Kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiştik ve ona katımızdan bir ilim öğretmiştik." Bu ayetten, Allah'ın salih kuluna (Hızır Aleyhisselâm'a) kendi ‘ledün’ünden, kendisine arkadaş olan Musa'nın vâkıf olmadığı bir ilmin verilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Ledün, yanında, katında anlamına gelmektedir.
"Onlar, sadece şu yakın hayatın dış yüzünü bilirler, ahiretten ise onlar tamamen gafildirler" (Rûm: 84/7) ayetinde de insanların çoğunun ancak dünya hayatının görünen kısmını bildikleri, fakat ahiretten habersiz oldukları belirtiliyor. İnsanın bilgisi, dış dünyaya açılan duyuların algısına dayanır. Görünmez olan âlem, duyularla algılanmaz, imanla bilinir.
Sonuç olarak, insan başı boş ve kontrolsüz bir yaşamın ve alemin olduğuna, kendisini ne kadar inandırmak isterse istesin, her şeyi yoktan var eden Yaradan’ın yarattığı her şeyi kendine has şekilde kontrol ettiğini ve nasıl ki kainatı zahirini bir denge ve sebepler zincirine bağlamış ise manevi alemi de bir denge ve sebepler zincirine bağladığını unutmamamız gerekmektedir.
HASTALIK ÖLMEZ,PUSUYA YATAR
Geçmişte sağlık açısından büyük dertler çeken insanoğlunun karşısında artık çok daha zorlu düşmanlar var… Biz tüm olanakları kullanıp onları yenmeye çabaladıkça, onlar da kılık değiştirip bambaşka biçimlerde karşımıza dikiliyorlar. Bilim, var gücüyle bu yeni düşmanlara karşı yeni mücadele yöntemleri geliştirmek için çabalarken sokaktaki sıradan insan soruyor: “Deli dana” hastalığı, 21. yüzyılda daha büyük salgınlara yol açacak mı? Yarın, korkunç AIDS virüsünün yerini prionlar mı alacak?”
“Paleopatologi”
Bugün salgın bilimciler bu konuda sessizliklerini koruyorlar. Enfeksiyon hastalıkları uzmanları ise, kesin bir güvence veremiyorlar. Belki de, sorun hakkında yaklaşık bir fikre sahip olan tek bilim dalı “paleopatoloji” ve yüzlerce, binlerce yıl önceden kalma ölülerin bedenlerini inceleyen “paleopatolog” doktorlar… Onların kesin olarak bildikleri tek bir şey var; o da gelecekte AIDS’in yerini başka bir salgın hastalığın alacağı…
“Her salgını bir başka salgın izler”
Paleopatoloji biliminin en önemli araştırma alanlarından biri, fosil kemikler… Bu fosil kemikleri çok yakından inceleyen paleopatologlar “her salgını bir başka salgın izler” ilkesinden yola çıkıyorlar. Amaçları ise, bu anlayış çerçevesinde bugünü daha iyi değerlendirmek ve yarın için gerekli önlemleri almak…
Hastalık kesinlikle yeryüzünden silinmiyor
Bu acımasız yarışta, enfeksiyonların, tarihin karanlık çağlarından beri ortalıkta dolaştıkları görülüyor. Ve daima bir kazanan bir de kaybeden oluyor. Ama çağlar boyunca berabere kalındığına hiç rastlanmıyor. Sözgelimi, 14. yüzyılda Avrupa’da cüzzamın çökmeye başladığı tarihlerde birdenbire verem salgını patlak vermişti. Yine aynı şekilde 18. yüzyıldan bu yana hayli can alan çiçek hastalığı, yerini bir başka virüs hastalığına, AIDS’e bıraktı. Bu “birbirini ızlemede” ki inanılmaz düzenlilik araştırmacıları şaşkınlığa sürüklüyor. Fransa’daki Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu’nda paleopatoloji dersleri veren doktor Pierre Thillaud, “Bu sürekliliğin ve dengelerin açıklaması henüz yapılamıyor. Yalnızca bu gerçeği ortaya koymakla yetiniliyor” diyor.
Ne var ki, bu süreklilik ve birbirini izleme noktasında dikkat edilmesi gereken bir konu daha var… Yeni bir enfeksiyonun egemen olması durumunda, “mağlup” olan hastalık kesinlikle yeryüzünden silinmiyor. Külün örttüğü kor parçaları gibi, her zaman bir yerlerde saklı duruyor ve en uygun zamanda başkaldırmaya hazır bekliyor. Bu gizli bekleyişin en anlamlı örneği bugün gelişmiş batı ülkelerinde yaşanıyor. Nitekim, son günlerde sefaletin arttığı bu ülkelerde verem hastalığının güçlü bir biçimde geri döndüğünden söz ediliyor.
EĞER EVİNİZDE ŞİDDETLİ GEÇİMSİZLİK VARSA VE SIK SIK KAVGALAR,TARTIŞMALAR OLUYORSA !! ÇÖZÜM
Eğer evinizde geçimsizlik varsa sık sık kavgalar ve tartışmalar oluyorsa biraz suya 1 kere Nebe(Amme) suresini evdeki geçimsizliğin gitmesi niyetiyle okuyun ve üfleyin, (3) akşam yemeğine karıştırın. evdekiler yesin biiznillahi teala evdeki geçimsizlik biter yerine sevgi ve muhabbet gelir...
ASHAB-I KEHF'İN HAVASI-MADDİ-MANEVİ FAYDALARI
Ashâb-ı Kehf'in isimlerinin havâssı hususunda âlimler şunları söylemişlerdir (İmam Nisâbûrû rahmetullahi aleyh bunlardandır):
- Rızkın celbini isteyenler Ashâb-ı Kehf'in isimlerini yazıp üzerinde taşımalıdır.
- Ziraatın verimli olması için kağıda yazıp bir dal ucuna takarak tarlaya gömülür.
- Yüksek bir makam-mevki talep eden kimse, yine Ashâb-ı Kehf'in isimlerini üzerinde taşımalı ve (aşağıda yazılı olan) Ashâb-ı Kehf duasına devam etmelidir.
- Bu duayı okuyup isimlerini üzerinde taşıyan kimse her türlü korkudan emin olur.
- Ashâb-ı Kehf’in isimleri yazılıp sebepsiz yere ağlayan bebeklerin yatağına asılırsa bi iznillah sükûnet bulurlar.
- Sıtma tutan kimseler yanlarında bu isimleri taşısalar şifa bulurlar.
- Ümmü Sıbyan hastalığı olanlar yanlarında taşımalıdırlar.
- Ayrıca bu isimler temiz bir suya okunup şifa için içilebilir.
- Evde asılı olsa bi iznillah o eve hırsız girmez, yangından emin olur. [Fevaid-i Osmaniyye]
Ashâb-ı Kehf’in adı bereket duası olan “Karınca duası” içinde de zikredilmektedir. Karınca duası çok müşterinin gelmesi için dükkanlara ve iş yerlerine asılmaktadır. Nitekim Kayseri Bedesteni’nin güney yan bölümünde açılan kapının üzerinde Ashâb-ı Kehf’in isimleri yazılıdır. Ashâb-ı Kehf’in uyudukları mağara halk tarafından evlenme, çocuk sahibi olma, bir hastalıktan kurtulma ve bazı dileklerin gerçekleşmesi veya sadece sevap kazanmak amacıyla Allah rızası için Ramazan ayında çokça ziyaret edilmektedir. Diğer zamanlarda da halk burayı sık sık ziyaret ederek Ashâb-ı Kehf’e olan saygısını ve sevgisini göstermektedir.
Ashâb-ı Kehf duası:
“Allâhümme innî es'elüke bi İslâmi Yemlîhâ ve rağbetihî
ve bi imani Mekselînâ ve kurbetihî
ve bi tevhıydi Mernûş ve hıdmetihî
ve bi ma'rifeti Debernûş ve uzletihî
ve bi şehâdeti Şâzenûş ve rivâyetihî
ve bi ihlâsı Mislînâ ve muvâfakatihî
ve bi iştiyâki Kefeştatayyûş ve ı'tikadihî
ve bi vefâi Kıtmîr ve himayetihî en takdıye hâcetî yâ Kaadıye’l-hâcâti ve yâ mücîbe’d-deavât. Ve sallellâhü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmeıyn.”
- Rızkın celbini isteyenler Ashâb-ı Kehf'in isimlerini yazıp üzerinde taşımalıdır.
- Ziraatın verimli olması için kağıda yazıp bir dal ucuna takarak tarlaya gömülür.
- Yüksek bir makam-mevki talep eden kimse, yine Ashâb-ı Kehf'in isimlerini üzerinde taşımalı ve (aşağıda yazılı olan) Ashâb-ı Kehf duasına devam etmelidir.
- Bu duayı okuyup isimlerini üzerinde taşıyan kimse her türlü korkudan emin olur.
- Ashâb-ı Kehf’in isimleri yazılıp sebepsiz yere ağlayan bebeklerin yatağına asılırsa bi iznillah sükûnet bulurlar.
- Sıtma tutan kimseler yanlarında bu isimleri taşısalar şifa bulurlar.
- Ümmü Sıbyan hastalığı olanlar yanlarında taşımalıdırlar.
- Ayrıca bu isimler temiz bir suya okunup şifa için içilebilir.
- Evde asılı olsa bi iznillah o eve hırsız girmez, yangından emin olur. [Fevaid-i Osmaniyye]
Ashâb-ı Kehf’in adı bereket duası olan “Karınca duası” içinde de zikredilmektedir. Karınca duası çok müşterinin gelmesi için dükkanlara ve iş yerlerine asılmaktadır. Nitekim Kayseri Bedesteni’nin güney yan bölümünde açılan kapının üzerinde Ashâb-ı Kehf’in isimleri yazılıdır. Ashâb-ı Kehf’in uyudukları mağara halk tarafından evlenme, çocuk sahibi olma, bir hastalıktan kurtulma ve bazı dileklerin gerçekleşmesi veya sadece sevap kazanmak amacıyla Allah rızası için Ramazan ayında çokça ziyaret edilmektedir. Diğer zamanlarda da halk burayı sık sık ziyaret ederek Ashâb-ı Kehf’e olan saygısını ve sevgisini göstermektedir.
Ashâb-ı Kehf duası:
“Allâhümme innî es'elüke bi İslâmi Yemlîhâ ve rağbetihî
ve bi imani Mekselînâ ve kurbetihî
ve bi tevhıydi Mernûş ve hıdmetihî
ve bi ma'rifeti Debernûş ve uzletihî
ve bi şehâdeti Şâzenûş ve rivâyetihî
ve bi ihlâsı Mislînâ ve muvâfakatihî
ve bi iştiyâki Kefeştatayyûş ve ı'tikadihî
ve bi vefâi Kıtmîr ve himayetihî en takdıye hâcetî yâ Kaadıye’l-hâcâti ve yâ mücîbe’d-deavât. Ve sallellâhü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmeıyn.”
ASTIM VE NEFES DARLIGI ÇEKENLER İÇİN DUA
öncelikle doktora gidilmeli verilen ilaçların tesir etmesi için dua etmeli ve şu manevi receteleri uygulamalıdır:
1-- nefes darlıgı sıkıntısı olan kişi , hergün 1 bardak suya 526 kere '' YA ŞEKÜR '' C.C. ve şifa ayetlerını okuyup içerse , allahü teala nın izni ile şifa bulur.
2-- astım ve nefes darlıgından rahatsız olan , hergün 1 kere RAHMAN veya MÜMTEHİNE suresini 1 bardak suya okuyup içerse , ALLAH ın ıznı ıle şifa bulur.
1-- nefes darlıgı sıkıntısı olan kişi , hergün 1 bardak suya 526 kere '' YA ŞEKÜR '' C.C. ve şifa ayetlerını okuyup içerse , allahü teala nın izni ile şifa bulur.
2-- astım ve nefes darlıgından rahatsız olan , hergün 1 kere RAHMAN veya MÜMTEHİNE suresini 1 bardak suya okuyup içerse , ALLAH ın ıznı ıle şifa bulur.
ÜÇLER,YEDİLER VE KIRKLAR
Her birerinin ayrı ve farklı vazifeleri bulunan Allah dostlarına tasavvuf lisanında “Ricâlu’l-gayb”, “Ricâlullah” ya da bir başka ifadeyle “Gayb erenleri" de denilmektedir. Arapça’da yetişkin, büluğa ermiş insan manasına gelen "racül" kelimesinin cem’îsi ile gözden saklı olan, görülüp bilinmeyen şeyler hakkında kullanılan "gayb" kelimesinin terkip biçimi olan “Ricâlü’l-gayb” tabiri, bir tasavvuf ıstılahı olarak üçler, yediler, kırklar... diye bilinen evliyâullahı ifade eder.
Bu Allah dostlarının en başında Kutbü’l-aktâb bulunur. Bunlar, kâinattaki hadiselerin sevk ve idaresinden sorumludurlar. Bâtın âlimlerine göre bunlar; Nücebâ, Büdelâ, Evtâd, İmameyn ve Kutb-i A’zam olan Gavs'dan teşekkül ederler.
Nücebâ adı verilen veliler kırk kişidir, bu sebeple kendilerine Kırklar da denilir. Bunlar bütün yaratıkların yüklerini taşır, sıkıntılarını gidermeye çalışırlar. Hak’tan gayrısına bakmazlar. Bu Allah dostları ahlak-ı kerîme ve irfan sahibidirler.
Büdelâ denilen veliler ise yedi kişidir; bunlara Yediler de denilir. İçlerinden biri imamlarıdır. Bulunduğu yerde cisim ve sûretini bırakarak sefere çıkmak, aynı zamanda muhtelif yerlerde gözükmek, Büdelânın hususiyetlerinden/özelliklerindendir.
Evtâd ismini alan evliyaullah ise dört zattır. Yerleri; doğu, batı, güney ve kuzey olmak üzere âlemin dört ayrı ciheti/köşesidir. Bunların içinden birisi de onların imamıdır. Çivi veya kazık manasına gelen kelimenin cem’îsi olan Evtâd'a, bu ismin verilişi cihanı ayakta tutan dört direk mesabesinde oluşlarındandır.
İmameyn (iki imam), birisi Kutb’un sağında öbürü de solunda bulunan iki şahıstır. Sağda bulunan imam, melekût âlemine yani ruhânî âleme bakar… ve O'nun vücûdu Kutbiyyet merkezinden ruhaniyyet âlemine yönelen bir aynadır. Soldaki imam ise, mülk (madde) âlemine bakar… O'nun vücudu da, cisimler dünyasına aynadır.
Gavs'a gelince… O, kutb-i a’zamdır. Mühim ve esrarlı işlerini halletmek isteyenler, ona muhtaç olurlar... Teberruken vasıta kılınarak duası alınır. Zira onun duası asla reddedilmez.
Yukarıda da belirttiğimiz üzere bu zevat-ı kirama “Ricâlü’l-gayb” yerine “Ricâlullah”, "Gayb erenleri" de dendiği vakidir. Ancak gayb erenleri on kişidir; huşu' ve Huzû-i Rabbânî sıfatıyla mevsuf ve Rabbânî tecellîlerin tesiri altında olduklarından dolayı ne halk onları tanır, ne de onlar halkı tanırlar. Ancak her asırda mevcutturlar.
Söz konusu zevatın (kaddesallâhu esrârahum) mânevî meclisine “Dîvân-ı Sâlihîn”, bu velîler topluluğuna “ricâlullah” veya “ricâlülgayb” denilir. Kutub, bu meclisin başında yer alır.
“Her hafta tensib edilen bir gecede “Dîvan-ı Sâlihîn” kurulur. Resûlüllah (s.a.v.) teşrîf ederse, reis O’dur. Teşrîf etmezlerse, Vâris-i Rasûl olan zât riyâset eder. Ve ahvâl-i âleme ait kararlar alınır, hükümler verilir. Cârî hâdisâtın (meydana gelen hâdiselerin) ekserisi bu hükümlere bağlıdır.” [Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinden, nakleden, Ali Erol, Hatıratım, s. 53]
Bu Allah dostlarının en başında Kutbü’l-aktâb bulunur. Bunlar, kâinattaki hadiselerin sevk ve idaresinden sorumludurlar. Bâtın âlimlerine göre bunlar; Nücebâ, Büdelâ, Evtâd, İmameyn ve Kutb-i A’zam olan Gavs'dan teşekkül ederler.
Nücebâ adı verilen veliler kırk kişidir, bu sebeple kendilerine Kırklar da denilir. Bunlar bütün yaratıkların yüklerini taşır, sıkıntılarını gidermeye çalışırlar. Hak’tan gayrısına bakmazlar. Bu Allah dostları ahlak-ı kerîme ve irfan sahibidirler.
Büdelâ denilen veliler ise yedi kişidir; bunlara Yediler de denilir. İçlerinden biri imamlarıdır. Bulunduğu yerde cisim ve sûretini bırakarak sefere çıkmak, aynı zamanda muhtelif yerlerde gözükmek, Büdelânın hususiyetlerinden/özelliklerindendir.
Evtâd ismini alan evliyaullah ise dört zattır. Yerleri; doğu, batı, güney ve kuzey olmak üzere âlemin dört ayrı ciheti/köşesidir. Bunların içinden birisi de onların imamıdır. Çivi veya kazık manasına gelen kelimenin cem’îsi olan Evtâd'a, bu ismin verilişi cihanı ayakta tutan dört direk mesabesinde oluşlarındandır.
İmameyn (iki imam), birisi Kutb’un sağında öbürü de solunda bulunan iki şahıstır. Sağda bulunan imam, melekût âlemine yani ruhânî âleme bakar… ve O'nun vücûdu Kutbiyyet merkezinden ruhaniyyet âlemine yönelen bir aynadır. Soldaki imam ise, mülk (madde) âlemine bakar… O'nun vücudu da, cisimler dünyasına aynadır.
Gavs'a gelince… O, kutb-i a’zamdır. Mühim ve esrarlı işlerini halletmek isteyenler, ona muhtaç olurlar... Teberruken vasıta kılınarak duası alınır. Zira onun duası asla reddedilmez.
Yukarıda da belirttiğimiz üzere bu zevat-ı kirama “Ricâlü’l-gayb” yerine “Ricâlullah”, "Gayb erenleri" de dendiği vakidir. Ancak gayb erenleri on kişidir; huşu' ve Huzû-i Rabbânî sıfatıyla mevsuf ve Rabbânî tecellîlerin tesiri altında olduklarından dolayı ne halk onları tanır, ne de onlar halkı tanırlar. Ancak her asırda mevcutturlar.
Söz konusu zevatın (kaddesallâhu esrârahum) mânevî meclisine “Dîvân-ı Sâlihîn”, bu velîler topluluğuna “ricâlullah” veya “ricâlülgayb” denilir. Kutub, bu meclisin başında yer alır.
“Her hafta tensib edilen bir gecede “Dîvan-ı Sâlihîn” kurulur. Resûlüllah (s.a.v.) teşrîf ederse, reis O’dur. Teşrîf etmezlerse, Vâris-i Rasûl olan zât riyâset eder. Ve ahvâl-i âleme ait kararlar alınır, hükümler verilir. Cârî hâdisâtın (meydana gelen hâdiselerin) ekserisi bu hükümlere bağlıdır.” [Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinden, nakleden, Ali Erol, Hatıratım, s. 53]
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)