“Dünyâ hayâtı azdan daha azdır. Ona âşık olan, alçakların alçağıdır. O sihriyle bir topluluğu sağır ve kör eder. Böylece onlar ortalıkta şaşkın ve delîlsiz ortalıkta kalırlar.”
https://vimeo.com/tomorhoca
- Ana Sayfa
- İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
- Dini bilgiler
- Hatim duası Türkçe Hatim Duası
- Ahmet tomor hoca sohbetleri
- suleymaniye
- Ruhlar kabirde hep kalır mı?
- Şehitlik ve Fazileti
- İslami Eğitim
- ALLAH (C.C.) 'ÜN SIFATLARI
- Ahmet Tomor Hocaefendi Sohbetleri
- Veysel Gürler
- Umman'dan Şifâlar
- İSLAMİ BİLGİLER KİTAP SOHBET SEYRET MULTİMEDYA
- Safakat İslami Forumları
- sadakat.net
- Ehl-i Sünnet Hanefi
- HAVAS İLMİ-MÜCERREBAT-I İLAHİ ŞİFACILAR
- Sağlığımızın müthiş şifreleri Sayfadaki tüm bilgiler bilgi amaçlıdır kullanım tercihi size aittir önce araştırın inceleyin doktorunuza danışın saygılar
- Sayfa ve guruptaki bilgiler bilgi amaçlıdır araştırın araştırmadan doktorunuza danışmadan kullanmayın sakın saygılar hepinize m.ulaş
- MUHTASAR İLMİHAL | Fazilet
- İLİM BÖLÜMÜ
- İmam Suyuti Camius Sağir
- Dini Sorular Molla Cami dini sorular ve cevapları
- incemeseleler
- "Nazar, deveyi kazana, insanı mezara sokar."
- YAVRULARIMIZA ELİF CÜZÜ ÖĞRETELİM. BİZLERDE TEKRAR EDELİM...
- Hadis-i Şerif
- FAZİLET TAKVİMİ
- mektebun
- faydalı
- medine
- Zi tuva kuyusu...
- Ali Eren Hoca
- *FATİHA SURESİNİN SIRRI..*
- "Kişi sevdiği ile beraberdir."
- *FATİHA SURESİNİN SIRRI..*
10 Ocak 2020 Cuma
SEN DE MALIN DA BABANINSIN! Câbir bin Abdullah radiyallâhü anh anlatıyor: Bir adam Nebiyy-i Muhterem sallallâhü aleyhi ve sellem’e gelerek “Yâ Rasûlallah, babam malımı aldı.” diye şikâyette bulundu. Rasûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem: “Git, ba
》 SEN DE MALIN DA BABANINSIN!
Câbir bin Abdullah radiyallâhü anh anlatıyor:
Bir adam Nebiyy-i Muhterem sallallâhü aleyhi ve sellem’e gelerek “Yâ Rasûlallah, babam malımı aldı.” diye şikâyette bulundu.
Rasûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem: “Git, babanı getir.” buyurdu. O sırada Cebrâil aleyhisselâm geldi ve şöyle dedi: “Allah sana selâm ediyor ve şöyle buyuruyor: ‘Yaşlı adam sana geldiğinde içinden geçirip de dili ile ifâde etmediği şeyi sor.’
Bir adam Nebiyy-i Muhterem sallallâhü aleyhi ve sellem’e gelerek “Yâ Rasûlallah, babam malımı aldı.” diye şikâyette bulundu.
Rasûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem: “Git, babanı getir.” buyurdu. O sırada Cebrâil aleyhisselâm geldi ve şöyle dedi: “Allah sana selâm ediyor ve şöyle buyuruyor: ‘Yaşlı adam sana geldiğinde içinden geçirip de dili ile ifâde etmediği şeyi sor.’
Yaşlı adam Rasûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem’e geldiğinde ona: “Oğlun senden niçin şikâyet ediyor, onun malını mı almak istiyorsun?” diye sordu. Adam: “Ona sor yâ Rasûlallah, ben onun malını halalarından, teyzelerinden veya kendimden başkaları için mi harcadım?” dedi. Rasûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem: “Tamam, sen içinden geçirip de dile getiremediğin şeyi söyle.” buyurunca, adam şöyle dedi: “Allâh’a yemin ederim ki yâ Rasûlallah, Allah seninle dâima imânımızı kuvvetlendiriyor. Hakikaten de içimden, dile getiremediğim bir şey geçirdim.”
Rasûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem: “Söyle dinliyorum.” buyurdu. Yaşlı zât, (aslı şiir hâlinde oğluna hitâben) şunları söyledi:
Rasûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem: “Söyle dinliyorum.” buyurdu. Yaşlı zât, (aslı şiir hâlinde oğluna hitâben) şunları söyledi:
“Sen küçükken ben seni besledim.
Büluğdan önce ve delikanlılığında sana iyilikte bulundum.
Bir gece sen hastalanınca, ben o geceyi uykusuz geçirdim.
Hastalığından dolayı sabaha kadar yatağın içinde dönüp durdum.
Sanki hastalık sana değil bana isâbet etmiş gibi ağlayıp durdum.
Rûhum ölüm vaktinin değişmediğini bildiği halde, başına kötü bir şey gelmesinden korktu.
Sen artık beslediğim ümit ve emellerimin tahakkuk edeceği yaş ve devreye gelince,
Bana mükâfat olarak kabalık ve katılığı uygun gördün!
Sanki bana o güne kadar iyilik ve ihsanda bulunan senmişsin gibi...
Hadi babalık hakkını gözetmiyorsun da,
Keşke komşunun komşuya yaptığını yapsan!”
Büluğdan önce ve delikanlılığında sana iyilikte bulundum.
Bir gece sen hastalanınca, ben o geceyi uykusuz geçirdim.
Hastalığından dolayı sabaha kadar yatağın içinde dönüp durdum.
Sanki hastalık sana değil bana isâbet etmiş gibi ağlayıp durdum.
Rûhum ölüm vaktinin değişmediğini bildiği halde, başına kötü bir şey gelmesinden korktu.
Sen artık beslediğim ümit ve emellerimin tahakkuk edeceği yaş ve devreye gelince,
Bana mükâfat olarak kabalık ve katılığı uygun gördün!
Sanki bana o güne kadar iyilik ve ihsanda bulunan senmişsin gibi...
Hadi babalık hakkını gözetmiyorsun da,
Keşke komşunun komşuya yaptığını yapsan!”
Adam bunları söyledikten sonra Rasûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem ihtiyarın oğlunun yakasından tuttu ve buyurdu ki: “Sen de, malın da babanınsınız!”
《 Hadis-i Şerif, Taberânî, Mucemu’s-Sağîr 》
• Âlimlerin ekserîsine göre zengin olan çocuğun fakir olan anne ve babasına bakması farzdır.
İmâm Hattâbî’nin görüşü şöyledir:
“Bu hadîs-i şerifte babanın bir ihtiyâcı yok iken ve nafakadan ayrı olarak evlâdının malını elinden alıp, dilediği gibi kullanma mânâsı kast edilmemiştir. Binâenaleyh Rasûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem’in bu sözünün mânâsı şudur: “Baban, kendi malı gibi senin malından da ihtiyâcı nisbetinde alır. Senin malın olmadığında ise çalışarak mal kazanabilirsen, çalışıp babanın nafakasını da ödemen vâciptir.”
“Bu hadîs-i şerifte babanın bir ihtiyâcı yok iken ve nafakadan ayrı olarak evlâdının malını elinden alıp, dilediği gibi kullanma mânâsı kast edilmemiştir. Binâenaleyh Rasûlullah sallallâhü aleyhi ve sellem’in bu sözünün mânâsı şudur: “Baban, kendi malı gibi senin malından da ihtiyâcı nisbetinde alır. Senin malın olmadığında ise çalışarak mal kazanabilirsen, çalışıp babanın nafakasını da ödemen vâciptir.”
• Velhâsıl; evlâdın işi ve evi her ne kadar ayrı da olsa, ihtiyaç durumunda anne ve babasının geçimini temin etmekle mükelleftir. O bakımdan anne ve baba, zengin olan evlâdının malından geçimini temin edecek kadar alabilir. Fakat israf edemez, sefâhette kullanamaz. Malın mülkiyeti evlâda aittir.
Sevâd-ı A'zam
"HADİSLERE LÜZUMSUZ DEMEK..!." Sual: #Bazı_mezhepsizler, (Hadisler lüzumsuzdur, Kur’an yeter. Kur’anda olmayıp da, hadislerle bildirilen haramlara itibar edilmez) diyorlar. Bu sözler, küfür değil mi? CEVAP :
Ahmet Faruk Hasanoğlu, PEYGAMBER EFENDİMİZ SÜNNETİ ve SALAVAT GETİRMENİN FAZİLETİ.' albümüne yeni bir fotoğraf ekledi — Yeni Kordon Doğan Pastanesi'de.
"HADİSLERE LÜZUMSUZ DEMEK..!."
Sual: #Bazı_mezhepsizler, (Hadisler lüzumsuzdur, Kur’an yeter. Kur’anda olmayıp da, hadislerle bildirilen haramlara itibar edilmez) diyorlar. Bu sözler, küfür değil mi?
CEVAP :
----------------
Elbette, küfürdür. Böyle söyleyenler, Hadis-i Şerifleri kabul etmedikleri gibi, âlimlerin (Küfürdür) diye verdiği fetvaları da kabul etmezler. (Kur’an yeter) derler. Tabiî Kur’andan da, Resulullah’ın ve âlimlerin anladıklarına değil, kendi anladıklarına uyarlar. Sonra da, (Allah böyle diyor) veya (Kur’an böyle yazıyor) diyerek kendi anlayışlarını Allah’ın emri gibi pazarlamaya çalışırlar.
----------------
Elbette, küfürdür. Böyle söyleyenler, Hadis-i Şerifleri kabul etmedikleri gibi, âlimlerin (Küfürdür) diye verdiği fetvaları da kabul etmezler. (Kur’an yeter) derler. Tabiî Kur’andan da, Resulullah’ın ve âlimlerin anladıklarına değil, kendi anladıklarına uyarlar. Sonra da, (Allah böyle diyor) veya (Kur’an böyle yazıyor) diyerek kendi anlayışlarını Allah’ın emri gibi pazarlamaya çalışırlar.
Kur’an-ı kerimi toplayan Eshab-ı kiram olduğu gibi, hadis-i şerifleri toplayan ve nakleden de Eshab-ı kiramdır. Eshab-ı kiramdan şüphe etmek, Kur’an-ı kerimden de, şüphe etmeye yol açar. Eshab-ı kiramın hâşâ hadis uydurduğunu sanmak çok tehlikelidir. Onların hepsinin cennetlik olduğu âyet-i kerimeyle bildiriliyor. Hadislerden, sahihlik yönünden şüphe değil de, bizzat hadislerin kendisini lüzumsuz görmek, (Resulüme uyun!) emrini inkâr olacağı için küfür olur.
Hâşâ Allahü teâlâ, (Resulüme uymayın, Kur’an size yeter) mi demiştir? Aksine Resulüne uyulmasını emretmiştir. (Allah ve Resulüne itaat edin!) mealinde çok âyet-i kerime vardır. Bu âyetler nasıl inkâr edilir?
Bir de Resulüne uymak, ona itaat etmek Allah’a itaatten farklı değildir.
Bir âyet-i kerime meali:
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
Resulullah’ın dine ait her sözü vahye dayanır.
Bir âyet-i kerime meali:
(O, kendiliğinden konuşmaz, her sözü vahye dayanır.) [Necm 3-4]
(O, kendiliğinden konuşmaz, her sözü vahye dayanır.) [Necm 3-4]
Allah’a inanan, nasıl olur da, (Resulünün vahye dayanan sözlerine lüzum yoktur) diyebilir?
Allahü teâlâ, her peygambere tâbi olunmasını, ona uyulmasını emretmiştir.
Allahü teâlâ, her peygambere tâbi olunmasını, ona uyulmasını emretmiştir.
Bir âyet-i kerime meali:
(Biz her peygamberi kendisine itaat edilsin diye gönderdik.) [Nisa 64]
(Biz her peygamberi kendisine itaat edilsin diye gönderdik.) [Nisa 64]
Resulullah efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, Kur’an-ı kerimde bulamadığımız birçok şeyleri haram etmiş, birçok şeyleri de farz olarak bildirmiştir. İşte üç âyet-i kerime meali:
(O Peygamber, güzel, temiz şeyleri helâl; çirkin, pis şeyleri haram kılar.) [Araf 157]
(O Peygamber, güzel, temiz şeyleri helâl; çirkin, pis şeyleri haram kılar.) [Araf 157]
(Kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Resulünün haram ettiği şeyi haram tanımayan ve hak dini [İslamiyet’i] din edinmeyen kimselerle; zelil bir hâlde kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.) [Tevbe 29]
(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]
(Yalnız Kur’an yeter) diyenler, bu âyetlere kesinlikle inanmıyorlar. İnansalar, (Hadisler lüzumsuz) demezler. Resulünün emrettiğini alıp, yasakladığından kaçarlar.
.
Kaynak : Dinimizislam
.
Kaynak : Dinimizislam
"PEYGAMBER-İ ZÎŞÂN EFENDİMİZİN HELAL/HARAM KOYMA YETKİSİ." VARDIR !..ve..AYETLERLE SABİTTİR. 1- "Resul size neyi verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının, Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.” (Haşr 7) 2- Kim Resul’e itaat ederse gerçekte Allah’a itaat etmiş olur…” (Nisa 80) 3- Öyleyse Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin ve Allah’a karşı gelmekten sakının. Şayet yüz çevirirseniz bilmiş olun ki elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.” (Maide 92)
"PEYGAMBER-İ ZÎŞÂN EFENDİMİZİN HELAL/HARAM KOYMA YETKİSİ." VARDIR !..ve..AYETLERLE SABİTTİR.
1- "Resul size neyi verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının, Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.” (Haşr 7)
2- Kim Resul’e itaat ederse gerçekte Allah’a itaat etmiş olur…” (Nisa 80)
3- Öyleyse Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin ve Allah’a karşı gelmekten sakının. Şayet yüz çevirirseniz bilmiş olun ki elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.” (Maide 92)
4- “Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal 46)
5- “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve işitir olduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin.” (Enfal 20)
5- “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve işitir olduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin.” (Enfal 20)
(Bu delillerden de anlayacağınız üzere Peygamber Efendimiz helal haram koyma yetkisine sahiptir.)
Hıristiyan misyonerlerin yapamadığı işi üstlenip İslam dinini tahrip davası güdenlerin temel prensibi haline gelen “hadis inkarında” aşırıya gidip işi Peygamberimize dayandıranlar arttı..
“Peygamber şeriat koyamaz, Peygamber hüküm koyamaz, Peygamber helal haram koyamaz, Peygamber Kur’an-ı kerimi yorumlayamaz” demeye başladılar.
Onlara göre bunların hiçbirisini peygamber yapamaz ama kendileri pek ala yapabilir… Kuran’ı istedikleri gibi yorumlar, istedikleri manayı çıkarır, istedikleri ayeti görüp diğerini görmezden gelirler. Ayetleri istedikleri gibi yorumlarlar. Ayetlerin zahiri manasından fıkıh çıkarır fetva bile verirler…
Bu Müslüman görünümlü kâfirler elbette Peygamberimizin hadislerini inkar edip, O’nu dinde etkisiz kılmaya çalışırlar. Yoksa kendilerine böyle geniş bir alan bulabilirler mi? Hayır…
Şimdi bu konuda şuurlanmamız için Kur’an-ı Kerimden deliller ortaya koyacağız. Bu delilleri inci tanesi gibi dizeceğiz. “Hadis kabul etmem, sadece Kur’an” diyenlere “İşte al sana Kur’an” diyeceğiz…
"PEYGAMBERİN ŞAH DAMARINI KESERİZ."
Yukarıdaki iddiayı gündeme getirenler şu ayeti kerimeyi de kendilerine delil olarak alırlar:
HAKKASURESİ:
42. Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!
43. O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
44,45. Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı mutlaka onu kudretimizle yakalardık.
46. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik.
47. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.
HAKKASURESİ:
42. Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!
43. O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
44,45. Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı mutlaka onu kudretimizle yakalardık.
46. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik.
47. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.
Ayet-i kerimeye zahiri olarak bakan kişinin bile böyle bir mana çıkarması imkânsızdır. Ayette Peygamberimizin Allahu Teala’ya isnat ederek hiçbir şey söylemeyeceği, söyleyemeyeceği belirtiliyor. Yani bu ayet aslında Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i bütünüyle tasdik ediyor ve O’nun İslam, din, şeriat adına sarfettiği her sözün Allah’u Teala’nın teminatı altında olduğunu beyan ediyor. Çünkü ayette geçen tehdit Peygamberimiz hakkında gerçekleşmemiştir.
Sahabeler ve ümmet, Kur’an-ı Kerimi Peygamber Efendimizin iki dudağı arasından almışlardır. Peygamberimiz bunları ayet olarak yazılmasını tayin ettiği vahiy kâtiplerine emretmiştir.
Ve Peygamberimiz kendi sözlerinin bu ayetlere karışmaması için ilk önceleri hadislerin yazılmasını bile yasaklamış, daha sonra serbest bırakmıştır.
Bunun dışında Allahu Teala’nın kendisine bildirdiği ancak ayet olarak okunamayan şeyleri de “Rabbim bana bildirdi” “Allah (Celle Celaluhu) bana bildirdi” gibi ifadelerle aktarmıştır. Bunlara da hadis-i kudsi diyoruz. Bütün bunlar Peygamberimizin mubarek ağzından çıktığı halde hiçbiri birbirine karışmamış ve kategorize edilmiştir. Dolayısıyla bu iddianın içi boştur. İnkarcıların iddiasının tersine ayetler Peygamberimizi tasdik etmektedir.
Alttaki delillerden de anlayacağınız üzere Peygamber Efendimiz helal haram koyma yetkisine sahiptir..
Eğer bir kişi “Allah adına helal haram koyamaz” derse yukarıdaki ayetleri delil olarak gösterebiliriz. Allahu Teala, Peygamberinin bile kendi adına bir şey uydurması halinde şah damarını keseceğini beyan ediyor. Böyle bir şey vukua gelmediğinden dolayı Peygamberimizin koyduğu hükümlerin de aslında Allahu Teala tarafından koyulduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bir ayeti kerimede:
"O nefsani bir arzudan dolayı konuşmaz, O ancak vahyedilmekte olan bir vahiydir.” (Necm 3,4)
Peygamberimizin günlük olağan hayatın dışında olan ve Dini yaşamı ilgilendiren her konuşması Allahu Teala’nın O’na bir vahyidir ve ondan hüküm çıkartılır. Mesela altını erkeklere haram kılması gibi. Bunun lafzı Peygamberimizdendir ancak aslında O kendisine vahyolunan hükmü koymakta, (haşa) nefsani hareket etmemektedir.
Bu hususu açıklığa kavuşturduktan sonra şimdi delillere geçelim:
O Kur’an-ı kerimi tebliğ, tebyin ve tefsir etme, Allah’ın izniyle helal ve haram koyma yetkilerine sahiptir. Bu konuyu ayetler ile ele alalım.
"TEBYİN VE TEFSİR (AÇIKLAMA) YETKİSİ."
1- “(Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur’an’ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye.” (16/44)
Ayeti kerimede bildirildiği üzere Hazreti Peygamber, Allahu Teala’nın bildirdiği ayetleri açıklamakla görevlidir. Bu konuyu destekleyen bir başka ayet ise şöyledir:
“Ey kitap ehli! Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada “Bize ne müjdeleyici bir peygamber geldi, ne de bir uyarıcı” demeyesiniz diye, işte size (hakikatı) açıklayan elçimiz (Muhammed) geldi. (Evet,) size bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Maide 19.)
"HÜKÜM VERME YETKİSİ."
2- “Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Resulüne davet edildiklerinde, mü’minlerin sözü ancak ‘işittik ve itaat ettik’ demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.” (Nur 51)
Ayeti Kerimenin iniş sebebi çok manidardır. Münafık Bişr ile bir yahudi hakkında nazil olmuştur. İkisi arasında bir arazi üzerinde ihtilâf çıkmıştı. Yahudi, Bişr’i, aralarında hüküm vermesi için Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’a çekerken münafık, Yahudiyi Ka’b ibnu’l-Eşref e gitmeleri için çekiyor, bir yandan da: “Muhammed bize haksızlık eder, zulmeder.” diyordu. Sonunda Yahudinin ısrarı ile Peygamberimiz’e gelip davalarını anlattılar; Allah’ın Rasûlü de Yahudi lehine hükmetti.
Ancak münafık, Hazreti Peygamber (Aleyhisselam)’ın hükmüne razı olmayıp: “Gel bir de Ömer’e davamızı anlatalım, ondan hüküm vermesini isteyelim.” dedi. Yahudi buna da razı oldu ve gidip davalarını Hazreti Ömer (Radıyallahu anh)’a anlattılar. Yahudi bu arada Hz. Ömer’e: “Hazreti Peygamber, benim lehime hükmetti de bu adam O’nun hükmüne razı olmadı.” dedi. Hazreti Ömer, o münafığa: “Öyle mi oldu?” diye sordu, onun: “Evet.” cevabı üzerine: “Beni burada biraz bekleyin, hemen geliyorum.” deyip evine girdi, kılıcını kuşanmış olarak çıktı ve münafığın oracıkta boynunu vurup öldürdü ve: “Rasûlullah’ın hükmüne razı olmayan hakkında benim hükmüm budur.” dedi de bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeleri indirdi.
Hazreti Ömer’in bu davranışı üzerine Cibril: “Ömer, Hak ile bâtılın arasını ayırdı.” demiş, bunun üzerine Hazreti Ömer’e: “el-Fârûk” lâkabı verilmiştir.
Ayeti Kerimenin ifadesi ile de anlaşılıyor ki Peygamberimiz hazreti Muhammed Mustafa (Sallallah Aleyhi ve Sellem) kesin bir hüküm verme yetkisine sahiptir. Mü’minlere düşen ise bu hükme razı olmaları ve gönülden kabul etmeleridir.
"ALLAH VE RESULÜ HÜKMEDİNCE SEÇME HAKKIN YOKTUR!."
3- “Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36)
Bir önceki ayeti teyit eden bu ayet de Resulüllah’ın bir konu hakkında verdiği hükmü Allah’ın (Celle Celaluhu) hükmü ile eşit saymış, bir fark olmadığını vurgulamış, bu hüküm karşısında seçme veya çıkar bir yol aramanın batıl olduğunun altı çizilmiş ve bu hükmü kabul etmeyenlerin (Resulüllah hüküm koyamaz diyenler de dahil) aşikar bir şekilde sapıtacağını beyan etmiştir.
"HARAM KOYMA YETKİSİ."
4- “Resul size neyi verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının, Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.” (Haşr 7).
Ayeti kerime çok sarih bir ifadeyle Resulüllah Efendimizin haram koyma, sakındırma, nehyetme yetkisini ifade etmektedir. Ayet-i kerimede dikkati çeken husus Resulüllah’ın nehyettiği şeyden sakınılması ve bu emre itaat hususnda Allah’tan korkulması gerektiğidir. Allahu Teala, Peygamberinin emirlerini kendi ilahi garantisi altına almış ve mü’minlerin kesin itaatini emretmiştir. Peygamber’in hükmünden yüz çevirenler ise ayeti kerimeye göre ancak Allah’u Teala’dan korkmayanlardır.
"RESULE İTAAT ALLAH’A İTAATTİR!.."
5- “Kim Resul’e itaat ederse gerçekte Allah’a itaat etmiş olur…” (Nisa 80)
Yukarıda geçen ayet-i kerimelerde hüküm verme, helal ve haram koyma yetkisi beyan edilen Resulüllah Efendimizi, Allahu Teala bu ayeti kerime ile itaat makamında kendisi lie eş değer tutulmakta, Resulüne itaatin aslında Allah’a itaat olduğu dolayısıyla Resulüne ve verdiği hükme karşı gelmenin Allah’a karşı gelmek olduğu ifade ediliyor.
"ALLAH’A VE RESULÜNE İTAAT EDİN."
Aşağıda sıralayacağımız ayetler de Allah ve Resulüne itaati hiç ayırmamıştır…
6- “Allah’a ve Resulüne itaat edin ki merhamet olunasınız” (Al-i İmran 132)
7- “İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır. Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.”
(Nisa 13-14)
(Nisa 13-14)
8- “Öyleyse Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin ve Allah’a karşı gelmekten sakının. Şayet yüz çevirirseniz bilmiş olun ki elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.” (Maide 92)
9- “Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal 46)
10- “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve işitir olduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin.” (Enfal 20)
SONUÇ:
Dikkat ettiyseniz konunun tamamını ayeti kerimelerden deliller ışında izah ettik. Zındıklar eğer diyorlarsa ki: “Kur’andan başkasını kabul etmeyiz” biz de diyoruz ki “Alın size Kur’an ve alın size ayetler” eğer bunları da kabul etmiyorsanız tabi ki diyecek bir sözümüz yok. Sorgusuz sualsiz bir ahiret sizi bekliyor demektir… Ama sonu cehennem olan bir ahiret… Çünkü bir ayeti bile kabul etmeyen kişi Müslüman olamaz, Müslüman olmayanın yurdu ise cehennemdir.
Görüldüğü üzere Allahu Teala, Resulüne hüküm verme, helal ve haram koyma yetkisi vermiş, Resulüne itaati kendine itaat ile bir tutmuş, Resulüne isyan ile kendine isyanı ayırmamış ve birlikte zikretmiştir. Bu ayetlerden Resulüllah’ın hüküm, emir ve yasaklarına itaatin ne kadar mühim bir mesele olduğu anlaşılmaktadır.
Bütün bu ayetlerden anlaşılacağı üzere Resulüllah Efendimiz Kur’an-ı sadece tebliğ etmekle değil açıklamakla, beyan etmekle de vazifelidir. Şeriat koymaya, helal ve haram belirlemeye yetkisi vardır. Mü’minlerin bu hükümlere itaatten başka seçecekleri yol yoktur.
Müslüman görünümlü, prof, doç etiketli veya hoca kılıklı herifler maalesef (haşa) “peygamber şeriat koyamaz, hadisler geçersizdir, hepsini çöpe atın” gibi küfür dolu sözler sarfedebiliyorlar. Gerçeği arayan ancak bilgisi olmayan insanları da kandırabiliyorlar. Amaçları Resulüllah’ı dinde etkisiz kılarak kendileri için oluşturdukları geniş alanda İSTEDİKLERİ İSLAMI insanlara dayatmak…
Bir de bunca delile rağmen inadi bir inkar sergileyip cehaletinde ısrar edenler var… Onlara da yapılabilecek pek fazla bir şey yok…
Allahu Teala cümlemizi ehli sünnetin pak ve temiz yolundan ayırmasın, sapmaktan sapıtmaktan muhafaza eylesin…"
İmam-ı Birgivi hz. buyururlar ki; İnsanoğlunun akrabası geriye doğru 7 nesildir. (7 ceddimiz deriz) bu 7 nesilde hem anne hem baba tarafından tam 254 anne ve baba vardır. Bunların hepsinin ahlâkı, özü, nüvesi, karakteri, zerreler seviyesind
İmam-ı Birgivi hz. buyururlar ki;
İnsanoğlunun akrabası geriye doğru 7 nesildir.
(7 ceddimiz deriz) bu 7 nesilde hem anne hem baba tarafından tam 254 anne ve baba vardır.
Bunların hepsinin ahlâkı, özü, nüvesi, karakteri, zerreler seviyesinde de olsa, nesilden nesile, az veya çok süzülerek bizlere kadar gelir. Bizim nefsimizin ahlâkının temelini oluşturur,
sonra ergenlikle, kişi bu temeli alıp ya daha iyiye götürür ya daha kötüye...
-Ama bazı durumlar var ki kişiye yapışıyor, ne kadar nafile namaz kılsa, oruç tutsa kişiden ayrılmıyor...Kişinin başına gelen belalar, sıkıntılar, huzursuzluklar, vazgeçemediği kötü huylar veya bir türlü yönelemediği iyi huylar...
-Deniliyor ki; Bunların hepsinde kişinin geçmişinin, 7 ceddinin payı var, onların içinde birileri ahh almış, zulmetmiş, beddua almış veya üzerinde ödenmemiş keffaret ile gitmiş bu alemden...
-Peki bunun tedavisi nasıl olacak? Yani bizim çektiğimiz sıkıntılarda, hastalıklarda, üzüntülerde geçmişimizin payı var, ama onlar vefat etti, nasıl bu borçlarını öderler de biz de çektiğimiz sıkıntılardan kurtuluruz?
-Paran varsa sadaka verirsin, bazen oruç ta tutarsın bu niyetle, onlara hediye edersin, sana kalan sevaplardan hiç birşey eksilmez, onlar da
istifade ederler, kötülük baştan çözülür.
-Ama bunun daha kolay bir yolu da şudur; Mesela sabah niyet edersin "bu gün okuyacağım tüm Salavat-ı Şerifeleri geçmişimdeki 254 anne ve babamın, varsa üzerlerindeki keffaretlerin, kul haklarının, bedduaların kaldırılması için hediye eyledim" diye ve her boş zamanında okursun...
-Fıkhen Keffaretin izalesi, ödenmesi, sadaka vermek veya oruç tutmak ile olur, o zaman geçmiş, o 254 anne ve babamız için, varsa üzerlerindeki keffaretlerin, kul haklarının ödenmesi için, bu niyetle sadaka vereceğiz, oruç tutacağız...
-Böylelikle onlar üzerindeki ahhlar gider, kul hakları kalkar, keffaretleri ödenir, o zaman, bizlerin üzerindeki bütün sıkıntılar da kalkar, şifa, huzur bulur saadete ereriz inşaallah.
(7 ceddimiz deriz) bu 7 nesilde hem anne hem baba tarafından tam 254 anne ve baba vardır.
Bunların hepsinin ahlâkı, özü, nüvesi, karakteri, zerreler seviyesinde de olsa, nesilden nesile, az veya çok süzülerek bizlere kadar gelir. Bizim nefsimizin ahlâkının temelini oluşturur,
sonra ergenlikle, kişi bu temeli alıp ya daha iyiye götürür ya daha kötüye...
-Ama bazı durumlar var ki kişiye yapışıyor, ne kadar nafile namaz kılsa, oruç tutsa kişiden ayrılmıyor...Kişinin başına gelen belalar, sıkıntılar, huzursuzluklar, vazgeçemediği kötü huylar veya bir türlü yönelemediği iyi huylar...
-Deniliyor ki; Bunların hepsinde kişinin geçmişinin, 7 ceddinin payı var, onların içinde birileri ahh almış, zulmetmiş, beddua almış veya üzerinde ödenmemiş keffaret ile gitmiş bu alemden...
-Peki bunun tedavisi nasıl olacak? Yani bizim çektiğimiz sıkıntılarda, hastalıklarda, üzüntülerde geçmişimizin payı var, ama onlar vefat etti, nasıl bu borçlarını öderler de biz de çektiğimiz sıkıntılardan kurtuluruz?
-Paran varsa sadaka verirsin, bazen oruç ta tutarsın bu niyetle, onlara hediye edersin, sana kalan sevaplardan hiç birşey eksilmez, onlar da
istifade ederler, kötülük baştan çözülür.
-Ama bunun daha kolay bir yolu da şudur; Mesela sabah niyet edersin "bu gün okuyacağım tüm Salavat-ı Şerifeleri geçmişimdeki 254 anne ve babamın, varsa üzerlerindeki keffaretlerin, kul haklarının, bedduaların kaldırılması için hediye eyledim" diye ve her boş zamanında okursun...
-Fıkhen Keffaretin izalesi, ödenmesi, sadaka vermek veya oruç tutmak ile olur, o zaman geçmiş, o 254 anne ve babamız için, varsa üzerlerindeki keffaretlerin, kul haklarının ödenmesi için, bu niyetle sadaka vereceğiz, oruç tutacağız...
-Böylelikle onlar üzerindeki ahhlar gider, kul hakları kalkar, keffaretleri ödenir, o zaman, bizlerin üzerindeki bütün sıkıntılar da kalkar, şifa, huzur bulur saadete ereriz inşaallah.
SAÇ DERİMİZDE VEYA VÜCUT DERİMİZDEKİ KEPEKLENMEYİ BASİTÇE ÇÖZÜN m.ulaş Saç dibi kepeklenmenize basit çözüm lavanta çiçeği 20 gr ve tere tohumundan 50 gr ayrı ayrı alın ikisini beraberce un gibi çektirin 1 tatlı kaşığı kadarını su bardağına koyun kaynar suyu üzerine dökün 30 dakika beklesin bu suyu süzün saç derinize yedirin veya derideki kepeklenen bölgeye sürün 1 saat sonra yıkayın 5 gün yapın saçlarınızın kuvvetlendiğini ve saç kepeklerinin yok olduğunu saç dökülmesininde durduğunu göreceksiniz şifa Allah tan kul vesile saygılar hepinize m.ulaş
Mustafa Ulaş
KARACİĞERİMİZ ALKOL ALMADIĞIMIZ HALDE NEDEN HASTA..
Alkol almadığımız halde karaciğerimiz neden hastalanıyor yemekten sonra 2 saat içinde yemek ve içmek veye meyve yemek
bağırsaklarımızda fermente oluyor helede birde yatarsakki tam bir fermente ortamı sağlıyoruz .
Alkol burda oluşuyor sonrada hiç alkol almadım niye karaciğerim rahatsız diyoruz yediğimiz içtiğimiz her şey vücudumuza giriyor .
Bunun karaciğer doğal olanlarını işler vücuda gönderir vücuda zararlı olanlarıda biriktirir kist ur ve çeşitli hastalıkların zeöini burda başlar sizi korumak amaçlı.olarak biriken toksinlerde.
Karaciğeri filitreleri tıkar ve hastalıklar tek tek gelmeye başlar filitreler iyice tıkandıkça kan kirli ve yağlı dolaştıkça vücudumuzda kılcal damar sorunları başlar kalp damar sorunları felç olayları kriz olayları başlar vücudun dengesi bozulmuş demektir.
İşte burda karaciğerin ne kadar önemli olduğunu görürüz tüm hastalıkların başlaması karaciğerimizin filitrelerimizin tıkanması ile başlıyor unutmayalım yediklerimizin yedikleri ile besleniyoruz
Kullandığımız kimyasal ilaçlardan artan kimyasallarda karaciğerde toksin oluyor etini sütünü yediğimizhayvanlar ne yiyorsa bizde oyuz bitkiler nasıl yetiştiriliyorsa bizdede onlar ne yediyse karaciğerimizede onlar geliyor .iyi veya kötü her şey sağlığımızı etkiliyor.bilinçli olalım
Sağlık servettir unutmayalım yediklerimize içtiklerimize sağlığımıza büyük önem verelim sağlık en büyük servetimizdir unutmayalımm kaybetmek çok kolay kazanmak çok çok zor unutmayalım
Rabbim tüm hastalarımıza Şafi ismiyle şifa versin inşallah saygılar
Mustafa Ulaş
Mustafa Ulaş
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)