"PEYGAMBER-İ ZÎŞÂN EFENDİMİZİN HELAL/HARAM KOYMA YETKİSİ." VARDIR !..ve..AYETLERLE SABİTTİR.
1- "Resul size neyi verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının, Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.” (Haşr 7)
2- Kim Resul’e itaat ederse gerçekte Allah’a itaat etmiş olur…” (Nisa 80)
3- Öyleyse Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin ve Allah’a karşı gelmekten sakının. Şayet yüz çevirirseniz bilmiş olun ki elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.” (Maide 92)
4- “Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal 46)
5- “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve işitir olduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin.” (Enfal 20)
5- “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve işitir olduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin.” (Enfal 20)
(Bu delillerden de anlayacağınız üzere Peygamber Efendimiz helal haram koyma yetkisine sahiptir.)
Hıristiyan misyonerlerin yapamadığı işi üstlenip İslam dinini tahrip davası güdenlerin temel prensibi haline gelen “hadis inkarında” aşırıya gidip işi Peygamberimize dayandıranlar arttı..
“Peygamber şeriat koyamaz, Peygamber hüküm koyamaz, Peygamber helal haram koyamaz, Peygamber Kur’an-ı kerimi yorumlayamaz” demeye başladılar.
Onlara göre bunların hiçbirisini peygamber yapamaz ama kendileri pek ala yapabilir… Kuran’ı istedikleri gibi yorumlar, istedikleri manayı çıkarır, istedikleri ayeti görüp diğerini görmezden gelirler. Ayetleri istedikleri gibi yorumlarlar. Ayetlerin zahiri manasından fıkıh çıkarır fetva bile verirler…
Bu Müslüman görünümlü kâfirler elbette Peygamberimizin hadislerini inkar edip, O’nu dinde etkisiz kılmaya çalışırlar. Yoksa kendilerine böyle geniş bir alan bulabilirler mi? Hayır…
Şimdi bu konuda şuurlanmamız için Kur’an-ı Kerimden deliller ortaya koyacağız. Bu delilleri inci tanesi gibi dizeceğiz. “Hadis kabul etmem, sadece Kur’an” diyenlere “İşte al sana Kur’an” diyeceğiz…
"PEYGAMBERİN ŞAH DAMARINI KESERİZ."
Yukarıdaki iddiayı gündeme getirenler şu ayeti kerimeyi de kendilerine delil olarak alırlar:
HAKKASURESİ:
42. Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!
43. O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
44,45. Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı mutlaka onu kudretimizle yakalardık.
46. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik.
47. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.
HAKKASURESİ:
42. Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!
43. O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
44,45. Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı mutlaka onu kudretimizle yakalardık.
46. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik.
47. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.
Ayet-i kerimeye zahiri olarak bakan kişinin bile böyle bir mana çıkarması imkânsızdır. Ayette Peygamberimizin Allahu Teala’ya isnat ederek hiçbir şey söylemeyeceği, söyleyemeyeceği belirtiliyor. Yani bu ayet aslında Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i bütünüyle tasdik ediyor ve O’nun İslam, din, şeriat adına sarfettiği her sözün Allah’u Teala’nın teminatı altında olduğunu beyan ediyor. Çünkü ayette geçen tehdit Peygamberimiz hakkında gerçekleşmemiştir.
Sahabeler ve ümmet, Kur’an-ı Kerimi Peygamber Efendimizin iki dudağı arasından almışlardır. Peygamberimiz bunları ayet olarak yazılmasını tayin ettiği vahiy kâtiplerine emretmiştir.
Ve Peygamberimiz kendi sözlerinin bu ayetlere karışmaması için ilk önceleri hadislerin yazılmasını bile yasaklamış, daha sonra serbest bırakmıştır.
Bunun dışında Allahu Teala’nın kendisine bildirdiği ancak ayet olarak okunamayan şeyleri de “Rabbim bana bildirdi” “Allah (Celle Celaluhu) bana bildirdi” gibi ifadelerle aktarmıştır. Bunlara da hadis-i kudsi diyoruz. Bütün bunlar Peygamberimizin mubarek ağzından çıktığı halde hiçbiri birbirine karışmamış ve kategorize edilmiştir. Dolayısıyla bu iddianın içi boştur. İnkarcıların iddiasının tersine ayetler Peygamberimizi tasdik etmektedir.
Alttaki delillerden de anlayacağınız üzere Peygamber Efendimiz helal haram koyma yetkisine sahiptir..
Eğer bir kişi “Allah adına helal haram koyamaz” derse yukarıdaki ayetleri delil olarak gösterebiliriz. Allahu Teala, Peygamberinin bile kendi adına bir şey uydurması halinde şah damarını keseceğini beyan ediyor. Böyle bir şey vukua gelmediğinden dolayı Peygamberimizin koyduğu hükümlerin de aslında Allahu Teala tarafından koyulduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bir ayeti kerimede:
"O nefsani bir arzudan dolayı konuşmaz, O ancak vahyedilmekte olan bir vahiydir.” (Necm 3,4)
Peygamberimizin günlük olağan hayatın dışında olan ve Dini yaşamı ilgilendiren her konuşması Allahu Teala’nın O’na bir vahyidir ve ondan hüküm çıkartılır. Mesela altını erkeklere haram kılması gibi. Bunun lafzı Peygamberimizdendir ancak aslında O kendisine vahyolunan hükmü koymakta, (haşa) nefsani hareket etmemektedir.
Bu hususu açıklığa kavuşturduktan sonra şimdi delillere geçelim:
O Kur’an-ı kerimi tebliğ, tebyin ve tefsir etme, Allah’ın izniyle helal ve haram koyma yetkilerine sahiptir. Bu konuyu ayetler ile ele alalım.
"TEBYİN VE TEFSİR (AÇIKLAMA) YETKİSİ."
1- “(Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur’an’ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye.” (16/44)
Ayeti kerimede bildirildiği üzere Hazreti Peygamber, Allahu Teala’nın bildirdiği ayetleri açıklamakla görevlidir. Bu konuyu destekleyen bir başka ayet ise şöyledir:
“Ey kitap ehli! Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada “Bize ne müjdeleyici bir peygamber geldi, ne de bir uyarıcı” demeyesiniz diye, işte size (hakikatı) açıklayan elçimiz (Muhammed) geldi. (Evet,) size bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Maide 19.)
"HÜKÜM VERME YETKİSİ."
2- “Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Resulüne davet edildiklerinde, mü’minlerin sözü ancak ‘işittik ve itaat ettik’ demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.” (Nur 51)
Ayeti Kerimenin iniş sebebi çok manidardır. Münafık Bişr ile bir yahudi hakkında nazil olmuştur. İkisi arasında bir arazi üzerinde ihtilâf çıkmıştı. Yahudi, Bişr’i, aralarında hüküm vermesi için Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’a çekerken münafık, Yahudiyi Ka’b ibnu’l-Eşref e gitmeleri için çekiyor, bir yandan da: “Muhammed bize haksızlık eder, zulmeder.” diyordu. Sonunda Yahudinin ısrarı ile Peygamberimiz’e gelip davalarını anlattılar; Allah’ın Rasûlü de Yahudi lehine hükmetti.
Ancak münafık, Hazreti Peygamber (Aleyhisselam)’ın hükmüne razı olmayıp: “Gel bir de Ömer’e davamızı anlatalım, ondan hüküm vermesini isteyelim.” dedi. Yahudi buna da razı oldu ve gidip davalarını Hazreti Ömer (Radıyallahu anh)’a anlattılar. Yahudi bu arada Hz. Ömer’e: “Hazreti Peygamber, benim lehime hükmetti de bu adam O’nun hükmüne razı olmadı.” dedi. Hazreti Ömer, o münafığa: “Öyle mi oldu?” diye sordu, onun: “Evet.” cevabı üzerine: “Beni burada biraz bekleyin, hemen geliyorum.” deyip evine girdi, kılıcını kuşanmış olarak çıktı ve münafığın oracıkta boynunu vurup öldürdü ve: “Rasûlullah’ın hükmüne razı olmayan hakkında benim hükmüm budur.” dedi de bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeleri indirdi.
Hazreti Ömer’in bu davranışı üzerine Cibril: “Ömer, Hak ile bâtılın arasını ayırdı.” demiş, bunun üzerine Hazreti Ömer’e: “el-Fârûk” lâkabı verilmiştir.
Ayeti Kerimenin ifadesi ile de anlaşılıyor ki Peygamberimiz hazreti Muhammed Mustafa (Sallallah Aleyhi ve Sellem) kesin bir hüküm verme yetkisine sahiptir. Mü’minlere düşen ise bu hükme razı olmaları ve gönülden kabul etmeleridir.
"ALLAH VE RESULÜ HÜKMEDİNCE SEÇME HAKKIN YOKTUR!."
3- “Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36)
Bir önceki ayeti teyit eden bu ayet de Resulüllah’ın bir konu hakkında verdiği hükmü Allah’ın (Celle Celaluhu) hükmü ile eşit saymış, bir fark olmadığını vurgulamış, bu hüküm karşısında seçme veya çıkar bir yol aramanın batıl olduğunun altı çizilmiş ve bu hükmü kabul etmeyenlerin (Resulüllah hüküm koyamaz diyenler de dahil) aşikar bir şekilde sapıtacağını beyan etmiştir.
"HARAM KOYMA YETKİSİ."
4- “Resul size neyi verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının, Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.” (Haşr 7).
Ayeti kerime çok sarih bir ifadeyle Resulüllah Efendimizin haram koyma, sakındırma, nehyetme yetkisini ifade etmektedir. Ayet-i kerimede dikkati çeken husus Resulüllah’ın nehyettiği şeyden sakınılması ve bu emre itaat hususnda Allah’tan korkulması gerektiğidir. Allahu Teala, Peygamberinin emirlerini kendi ilahi garantisi altına almış ve mü’minlerin kesin itaatini emretmiştir. Peygamber’in hükmünden yüz çevirenler ise ayeti kerimeye göre ancak Allah’u Teala’dan korkmayanlardır.
"RESULE İTAAT ALLAH’A İTAATTİR!.."
5- “Kim Resul’e itaat ederse gerçekte Allah’a itaat etmiş olur…” (Nisa 80)
Yukarıda geçen ayet-i kerimelerde hüküm verme, helal ve haram koyma yetkisi beyan edilen Resulüllah Efendimizi, Allahu Teala bu ayeti kerime ile itaat makamında kendisi lie eş değer tutulmakta, Resulüne itaatin aslında Allah’a itaat olduğu dolayısıyla Resulüne ve verdiği hükme karşı gelmenin Allah’a karşı gelmek olduğu ifade ediliyor.
"ALLAH’A VE RESULÜNE İTAAT EDİN."
Aşağıda sıralayacağımız ayetler de Allah ve Resulüne itaati hiç ayırmamıştır…
6- “Allah’a ve Resulüne itaat edin ki merhamet olunasınız” (Al-i İmran 132)
7- “İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır. Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.”
(Nisa 13-14)
(Nisa 13-14)
8- “Öyleyse Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin ve Allah’a karşı gelmekten sakının. Şayet yüz çevirirseniz bilmiş olun ki elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.” (Maide 92)
9- “Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal 46)
10- “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve işitir olduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin.” (Enfal 20)
SONUÇ:
Dikkat ettiyseniz konunun tamamını ayeti kerimelerden deliller ışında izah ettik. Zındıklar eğer diyorlarsa ki: “Kur’andan başkasını kabul etmeyiz” biz de diyoruz ki “Alın size Kur’an ve alın size ayetler” eğer bunları da kabul etmiyorsanız tabi ki diyecek bir sözümüz yok. Sorgusuz sualsiz bir ahiret sizi bekliyor demektir… Ama sonu cehennem olan bir ahiret… Çünkü bir ayeti bile kabul etmeyen kişi Müslüman olamaz, Müslüman olmayanın yurdu ise cehennemdir.
Görüldüğü üzere Allahu Teala, Resulüne hüküm verme, helal ve haram koyma yetkisi vermiş, Resulüne itaati kendine itaat ile bir tutmuş, Resulüne isyan ile kendine isyanı ayırmamış ve birlikte zikretmiştir. Bu ayetlerden Resulüllah’ın hüküm, emir ve yasaklarına itaatin ne kadar mühim bir mesele olduğu anlaşılmaktadır.
Bütün bu ayetlerden anlaşılacağı üzere Resulüllah Efendimiz Kur’an-ı sadece tebliğ etmekle değil açıklamakla, beyan etmekle de vazifelidir. Şeriat koymaya, helal ve haram belirlemeye yetkisi vardır. Mü’minlerin bu hükümlere itaatten başka seçecekleri yol yoktur.
Müslüman görünümlü, prof, doç etiketli veya hoca kılıklı herifler maalesef (haşa) “peygamber şeriat koyamaz, hadisler geçersizdir, hepsini çöpe atın” gibi küfür dolu sözler sarfedebiliyorlar. Gerçeği arayan ancak bilgisi olmayan insanları da kandırabiliyorlar. Amaçları Resulüllah’ı dinde etkisiz kılarak kendileri için oluşturdukları geniş alanda İSTEDİKLERİ İSLAMI insanlara dayatmak…
Bir de bunca delile rağmen inadi bir inkar sergileyip cehaletinde ısrar edenler var… Onlara da yapılabilecek pek fazla bir şey yok…
Allahu Teala cümlemizi ehli sünnetin pak ve temiz yolundan ayırmasın, sapmaktan sapıtmaktan muhafaza eylesin…"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder