16 Ocak 2020 Perşembe

adalet, ne de fabrika.

"Aldatıldık, kandırıldık" diye diye ülkeye bedel ödeten her şeyin üzerini örttüler. Ne ahlâk bıraktılar, ne adalet, ne de fabrika.

Tüketilen ürünlerde büyük sahtekarlık! Özellikle et ürünlerinde domuz ve eşek

Bakanlık şikayet makamı değildir!
Tüketilen ürünlerde büyük sahtekarlık! Özellikle et ürünlerinde domuz ve eşek eti kullanılmış. Bazı çay firmaları çayda boya kullanmış. Piyasadaki yağlar yine öyle. Peynir, süt yine öyle. 2020'nin ilk ayında tüm sahtekar firmalar, restoranlar açıklandı. Şekerden, tuza, çaydan bala, baldan yağa, etten süte kadar yüzlerce bilindik firma, kullandığı ürünlerde hile yapmış. Bu firmalar halkın genel olarak gidip yemek yediği yerler. Ama kimin umrunda? Listeyi Tarım Bakanlığı açıkladı. Bu firmaların bu kadar rahat olması da yasal boşlukların ve dürüstlükten tamamen uzaklaştırılan toplumun varlığıdır. Hiç bir şey güvenli değil. Hiç bir şey doğal değil, her şey sahte ve ithal!. Harama alıştırılan bünyeler asla sağlıklı düşünemezler.

Suriye'de yaşam normal gelenler kim?

Ali Osman Önder
Suriye'de yaşam normal gelenler kim?
İşgal altında olan yere bayram tatiline gidip gelinmez. İşgal olan yerden Hububat anlaşması yapılmaz. Patates ithal edilmez. Suriyeli çiftçilerden bunlar alınıyor. Bu sistemli bir yığılmadır. Bunda ciddi bir kasıt ve örgütleme söz konusu olduğu açıkca görülüyor.

BİR KİBRİT BİR OCAK YAKAR Bu fotoğraftaki ev rahmetli anneannemin evine o kadar benziyor ki, neredeyse birebir aynı.

BİR KİBRİT BİR OCAK YAKAR
Bu fotoğraftaki ev rahmetli anneannemin evine o kadar benziyor ki, neredeyse birebir aynı.
Tüplü ocak da vardı ama ne zaman gitsem kara tencerede ateşte yemek pişiyor olurdu.
Anneannem ocak yakarken kibrit yanmadan sönerse üzülürdü. Bir kibrit bir ocak yakar derdi. Kibrit çok değerliydi onun için.
Gençliğinde kibrit yokmuş. Akşam ocağın korunu külle iyice iyice örterlermiş. Sabah erkenden kalkarak koru üfleyerek ateş yakar üzerine çorbayı koyarlarmış. Sabahları çorba içilirmiş.
Korlar söner ocak tutuşmazsa kül küreğini alıp komşuya ateş istemeye gidilirmiş. «Komşu komşunun külüne muhtaçtır» sözü buradan gelmektedir demekki.
Annemin halası anlatırmış. Seferberlik yıllarında erkekler savaştaymış.
Kıtlık varmış. Ekmek yokmuş.
Tarla yok, evin önünde küçük bir bahçe. Orada ne yetişirse onunla geçinirlermiş. Bolca mısır, patates falan ekerlermiş.
Ekmek yapacak kadar unları yokmuş. Çokça su koyarak mısır bulamacı, çorba gibi şeyler pişirilir tahta kaşıkla yenirmiş. Kimse doymazmış. On dakika sonra gene acıkırmış.
Bir komşuları varmış. Her sabah elinde kül küreği ateş istemeye gelirmiş.
Ocakta kaynayan çorbayı görünce avcunu açar, avucuma birazcık koyuverinde çocuğa götüreyim dermiş. Kaynayan çorba avucuna konur mu? bir tasa koyup verirlermiş. Ertesi gün aynı saatte gene ateş istemeye gelirmiş.
Eskilerden bunları dinleyince çöpte ekmek görmek zoruna gidiyor insanın. Allah açlıkla, kıtlıkla terbiye etmesin.

Dünya Makamını Ahiret Makamına Tercih Edip, Doğruları Haykıranlara ne mutlu


NASÎHATİN EHEMMİYETİ: Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:

“Allâhü Teâlâ’nın emirlerine ve yasaklarına riâyet eden, men ettiği hudud üzerine duran (ileriye gitmeyen) kimseler ile, emir ve yasaklarına riâyet etmeyen, o hudûda dalan kimselerin hâlleri, bir gemide bulunanların hâli gibidir. Onlar gemiye binmek için kura attılar; bazılarına geminin üst katı (güvertesi) çıkmış, bazılarına da alt katı (ambar kısmı) çıkmıştır. Alt katta olanlar (susayıp) su almak istediklerinde üst kattan alırlar. Bunlar kendi (aralarında): ‘Biz kendi katımızda bir delik açsak da üsttekilere eziyet vermesek, onları rahatsız etmesek’ derler. Şâyet üst kattakiler, alttakileri kendi hallerine bıraksalar (bu isteklerine izin verseler, gemi batacak ve) hep birlikte helâk olacaklardı. Fakat (müsâade etmeyip mâni olsalar) bunların ellerini tutsalardı kendileri kurtulacak ve hatta hep birlikte kurtulacaklardı.” Diyebiliriz ki Ehl-i Sünnet âlimlerinin, bilmeyen insanlara dîni öğreterek onları tenvîre çalışmalarının, îkaz etmelerinin içtimâî lüzûmunu bu hadîs-i şerîften daha güzel bir şekilde hiçbir ilim sâhibinin kalemi anlatamaz. (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi) MÜMİNİN ZÂTINA BUĞZEDİLMEZ Ebudderdâ (radıyallâhü anh), bir gün günaha mübtelâ olmuş bir adama rastladı. Oradakiler, bu kimse için fenâ sözler söylüyorlardı. Ebudderdâ (r.a.) onlara: “Eğer siz bu kişiyi bir kuyuya düşmüş hâlde bulsanız, oradan çıkarır mıydınız?” diye sordu. Onlar: “Evet, çıkarırdık” dediler. Ebudderdâ Hazretleri: “Öyleyse din kardeşinize böyle kötü söylemeyin, onun düştüğü bu halden size âfiyet veren Allâhü Teâlâ’ya hamdedin” dedi. “Peki sen ona kızmıyor musun?” diye sorulunca buyurdu ki: “Ben ancak onun kötü ameline kızıyorum. Bu fenâ fiili terk ettiğinde o, yine benim kardeşimdir.” (Târîh-i Dımaşk)

Yarasa Kuşu Ve Bilimin Açıklayamadığı Özelliği