16 Ocak 2020 Perşembe

NASÎHATİN EHEMMİYETİ: Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:

“Allâhü Teâlâ’nın emirlerine ve yasaklarına riâyet eden, men ettiği hudud üzerine duran (ileriye gitmeyen) kimseler ile, emir ve yasaklarına riâyet etmeyen, o hudûda dalan kimselerin hâlleri, bir gemide bulunanların hâli gibidir. Onlar gemiye binmek için kura attılar; bazılarına geminin üst katı (güvertesi) çıkmış, bazılarına da alt katı (ambar kısmı) çıkmıştır. Alt katta olanlar (susayıp) su almak istediklerinde üst kattan alırlar. Bunlar kendi (aralarında): ‘Biz kendi katımızda bir delik açsak da üsttekilere eziyet vermesek, onları rahatsız etmesek’ derler. Şâyet üst kattakiler, alttakileri kendi hallerine bıraksalar (bu isteklerine izin verseler, gemi batacak ve) hep birlikte helâk olacaklardı. Fakat (müsâade etmeyip mâni olsalar) bunların ellerini tutsalardı kendileri kurtulacak ve hatta hep birlikte kurtulacaklardı.” Diyebiliriz ki Ehl-i Sünnet âlimlerinin, bilmeyen insanlara dîni öğreterek onları tenvîre çalışmalarının, îkaz etmelerinin içtimâî lüzûmunu bu hadîs-i şerîften daha güzel bir şekilde hiçbir ilim sâhibinin kalemi anlatamaz. (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi) MÜMİNİN ZÂTINA BUĞZEDİLMEZ Ebudderdâ (radıyallâhü anh), bir gün günaha mübtelâ olmuş bir adama rastladı. Oradakiler, bu kimse için fenâ sözler söylüyorlardı. Ebudderdâ (r.a.) onlara: “Eğer siz bu kişiyi bir kuyuya düşmüş hâlde bulsanız, oradan çıkarır mıydınız?” diye sordu. Onlar: “Evet, çıkarırdık” dediler. Ebudderdâ Hazretleri: “Öyleyse din kardeşinize böyle kötü söylemeyin, onun düştüğü bu halden size âfiyet veren Allâhü Teâlâ’ya hamdedin” dedi. “Peki sen ona kızmıyor musun?” diye sorulunca buyurdu ki: “Ben ancak onun kötü ameline kızıyorum. Bu fenâ fiili terk ettiğinde o, yine benim kardeşimdir.” (Târîh-i Dımaşk)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder