16 Ocak 2020 Perşembe

BİR KİBRİT BİR OCAK YAKAR Bu fotoğraftaki ev rahmetli anneannemin evine o kadar benziyor ki, neredeyse birebir aynı.

BİR KİBRİT BİR OCAK YAKAR
Bu fotoğraftaki ev rahmetli anneannemin evine o kadar benziyor ki, neredeyse birebir aynı.
Tüplü ocak da vardı ama ne zaman gitsem kara tencerede ateşte yemek pişiyor olurdu.
Anneannem ocak yakarken kibrit yanmadan sönerse üzülürdü. Bir kibrit bir ocak yakar derdi. Kibrit çok değerliydi onun için.
Gençliğinde kibrit yokmuş. Akşam ocağın korunu külle iyice iyice örterlermiş. Sabah erkenden kalkarak koru üfleyerek ateş yakar üzerine çorbayı koyarlarmış. Sabahları çorba içilirmiş.
Korlar söner ocak tutuşmazsa kül küreğini alıp komşuya ateş istemeye gidilirmiş. «Komşu komşunun külüne muhtaçtır» sözü buradan gelmektedir demekki.
Annemin halası anlatırmış. Seferberlik yıllarında erkekler savaştaymış.
Kıtlık varmış. Ekmek yokmuş.
Tarla yok, evin önünde küçük bir bahçe. Orada ne yetişirse onunla geçinirlermiş. Bolca mısır, patates falan ekerlermiş.
Ekmek yapacak kadar unları yokmuş. Çokça su koyarak mısır bulamacı, çorba gibi şeyler pişirilir tahta kaşıkla yenirmiş. Kimse doymazmış. On dakika sonra gene acıkırmış.
Bir komşuları varmış. Her sabah elinde kül küreği ateş istemeye gelirmiş.
Ocakta kaynayan çorbayı görünce avcunu açar, avucuma birazcık koyuverinde çocuğa götüreyim dermiş. Kaynayan çorba avucuna konur mu? bir tasa koyup verirlermiş. Ertesi gün aynı saatte gene ateş istemeye gelirmiş.
Eskilerden bunları dinleyince çöpte ekmek görmek zoruna gidiyor insanın. Allah açlıkla, kıtlıkla terbiye etmesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder