3 Haziran 2020 Çarşamba

Cin Tanımı Yaşam Şekilleri (Padişahları) Cinlerin insanlarla birlikte olanlarına “Mir”, (çoğulu ummar, avamir) denir. Çocuklara musallat olanlarına “Ervah”, habis karakterli olanlarına “Şeytan”, üstündekilere “Marid”, daha güçlü olanına “ifrit” (çoğulu afarit) denir. “Hubs”

Cin Tanımı Yaşam Şekilleri (Padişahları)

Cinlerin insanlarla birlikte olanlarına “Mir”, (çoğulu ummar, avamir) denir. Çocuklara musallat olanlarına “Ervah”, habis karakterli olanlarına “Şeytan”, üstündekilere “Marid”, daha güçlü olanına “ifrit” (çoğulu afarit) denir. “Hubs” cinlerin erkekleri, “habais” ise dişileridir.Cinler genellikle harabe ve çöllerde, hamamlarda, hurma öbeklerinde, çöplüklerde, türbe ve mezarlıklarda bulunurlar. Cinler erkeklerden çok kadınlara musallat olurlar. Cin insan suretine büründüğünde uzun sure bu halde kalmaz. Bazen ayrılırlar. Bu ayrılık anlarında kişi gayet sağlıklı dengeli biri gibi görünür. Hiçbir hastalık belirtisi göstermez. Cin varken namazdan, zikirden, Kur’an okunmasından hoşlanmaz. Tuvalette uzun sure kalmayı ve yalnızlığı tercih ederler.
Bizimle aynı mekânı paylaşan cinler, başka bir âlemin yani gayb âleminin varlıklarıdır. Gayb bilinmeyen demektir. Allahû Tealâ her şeyi çift yaratmıştır. Âlemler de karşılıklıdır.
 Nisa 103- Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Namazı bitirdiğinizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah’ı hep zikredin!
Güvenliğe kavuştuğunuzda namazı erkânıyla kılın. Çünkü; namaz, mü’minlerin üzerine, vakitleri belirlenmiş bir
 farz olmuştur.
Ayetlerde görüldüğü gibi Allahu Telala zikri, çok zikri ve Daimi zikri farz kılmış. Nisa 103′e göre bir insanin bu
 3 halin dışında bulunması (Ayakta,otururken ve uyurken) mümkün olmadığı için her halimizde hep Allah’ın
adını zikretmemizi emretmiştir. Zikirli iken ne olur? Şeytan asla yanımıza yaklaşamaz ve yoldan çıkaramaz.
 Kuran ZIKRIN en büyük ibadet olduğunu da söylüyor.
- Ankebut-45 Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel
munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).
(Resulum)Sana kitaptan vahyedileni oku, namazı kıl, çünkü namaz kötülükten ve fuhşiyattan meneder ama ALLAH”IN ZİKRİ EN BÜYÜKTÜR. diyor.
En büyük ibadet ZİKİR.
Bu âlemler hangi durumdalar?
Sevgili ziyaretçiler, karışık gibi gözüken bu durum Rabbimizin ilmiyle ve yaradışıyla hayranlık uyandıracak
şekildedir. Bu âlemlerin hepsi de iç içe bulunmaktadır. Böyle oldukları halde birbirlerine karışmazlar.
Bir âlemden diğerine geçiş söz konusu olabilir. Dünya ilmi buna karadelik ismini vermiştir.
İnsanlar da cinler de dünya adı verilen bu gezegeni beraber paylaşmaktadır.
51/ZARİYAT-49: Ve min kulli şey’in halaknâ zevceynî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Ve Biz, herşeyi iki çift yarattık. Umulur ki; öğüt alıp düşünürsünüz.

Cin Padişahları (7 Cin Padişahı)

Pazartesi günü, Abdullah el-Hiyem ibni Ehlim Mürre’dir (Müreh). Tacı vardır. Çadırı yündendir ve
yardımcılarının giyimi beyazdır. Müslüman olup adını Yusuf olarak değiştirmiştir. Mekanı Mardin’in Musaybin
ilçesi olup oranın sakini ve kralıdır. 150 cm boyunda olup elleri, olduğundan daha uzun bir görüntüye sahiptir.
İki hizmetkârı da kendisine benzer. Şimşek hızına sahiptir. Bu cin, Hz. Muhammed’in elleri arasında bu dini
kabul eden cin padişahıdır.
Salı günü, Mihrez el-Ahmer’dir. Tacı, altındır ve çadırı yündendir. Yardımcılarının giyimi, kırmızıdır. İblis’in çocuklarından biridir. Kırmızı renkte ve insan görünümündedir. İnsanlara tasallut ettiğinde (musallat olduğunda) burunlarından kan akıtır. Kuyuları kurutur. Ateşten yatanların çoğuna halisünasyon gösterme yeteneğine
sahiptir.
Çarşamba günü, Burkan’dır. Tacı vardır ve çadırı yündendir. Yardımcılarının giyimi, sarıdır
Perşembe günü, Şemharuş’tır (Şemhurış). Tacı vardır ve çadırı yündendir. Yardımcılarının giyimi,.beyazdır.
Çok bilge bir görüntüye sahiptir. Görüntü itibariyle insana çok benzer. Görevi; altın, hazine vs. işlere hakimlik yapmak ve bu işleri yönetmektir.
Cuma günü Ebyab (Ebyed) ya da Zevba’dır (Zubea). Bunun iki adı vardır. Tacı vardır ve çadırı yündendir. Yardımcılarının giyimi yeşildir. Ay’ın etkisindeki cin padişahıdır. Her yanı beyazdır ve ürkütücü bir şekli vardır. Soğukkanlı bir görünümdedir. Bilgin ve akıllı cin liderlerinden biridir. Emrinde onlarca cin hizmetkârı bulunur.
Aşk ve iki şahsı birleştirme gücüne sahiptir. Görüntü olarak ihtişamlı bir kral görümündedir. Davetlere hemen
 hemen hiç cevap vermez.
Cumartesi günü,.Meymun Ebu Nuh’tur. Tacı vardır ve çadırı yündendir. Yardımcılarının giyimi, siyahtır.
Uranüs’ün yeryüzü cini de diyebiliriz. Görünüm olarak yaşlıdır ve elinde bir asa ile dolaşır. Çenesinde yedi kıl
vardır. Genelde kuyu kenarları ve harabe yerlerde dolaşır. Uçma özelliğine de sahiptir. Babasının adı, Deybac Afif’tir.
Pazar günü, Ebu Abdullah Müzheb’dir. Tacı vardır ve çadırı yündendir. Yardımcılarının giyimi beyazdır
Bu 7 padişahların emrinde toplam 378 kabile vardır. Her bir padişaha 54 kabile düşüyor ve bu kabilelerin
sayını yanız Allah-u Teâlâ bilir. Bu padişahların hükmüne girmeyen 42 kabile daha vardır. Bunlar şeytânî ve
azgın cinlerdir. Taçı altın olan Mihrez el-Ahmer, bütün kabilelere hükmedebilir.

Diğer Cin Padişahları

Denaheş: Gezici cinlerdendir. Tayfasındaki cinler, hayal gösterme (halisünasyon) ve insanların aklını çelme (vesvese) gücüne sahiptirler. Hayallerde uzman olduğundan gerçek yüzünü gören hiç olmamıştır.
Fekacin Meğmet: Davetlerde en hızlı cinlerden biridir. Hemen hemen tüm Arapça kitaplarda ondan bahsedilir.
Kemtemin: En korkunç cin krallarından biridir.Davetlerde genellikle korkunç bir yüze sahiptir.
Mazerin: Arap Yarımadası’ndaki dört büyük cin kralından biridir. Savaşçı bir görüntüsü vardır. Güçlü bir ordusu vardır ve bu kralı, bir tabutu taşır gibi tahtını omuzlayan hizmetkârlarıyla davetlere katılır.
Se’nik: Çok güçlü bir cin kralıdır. İfritlerden oluşan bir ordusu vardır. Diktatör bir yapıya sahip olduğu gibi,
kontrol edilmesi zor bir cindir. Mekanı, Arap ülkesindeki yarımadalardır. Tahtına oturmuş, soğul ve orta
yaşlardaki bir insan görümündedir.
Teykel: Arap yarımadasının en büyü dört cin padişahından biridir. Çok güçlü bir cin ordusuna sahiptir. Emrinin altında dağlar kadar cin vardır. Bu cin, okült sıralamadaki 4 kaba elementten meydana gelme olup, çıplak
gözle az da olsa yoğunlaşıp kişilere görülebilir.

1. Erkeklerin utanması güzeldir.Fakat kadınların utanması ondan daha güzeldir. 2. Herkesin adil olması güzeldir.Fakat emir sahiplerinin adil olması daha güzeldir. ...3. İhtiyarın tevbesi güzeldir.Fakat gencin tevbesi daha güzeldir. 4.Zenginin cömertliği güzeldir.Fakat fakirin cömertliği daha güzeldir. Dört şey kötüdür. Fakat dört şey ondan daha kötüdür. 1. Gencin günah işlemesi kötüdür.Fakat yaşlının günah işlemesi daha kötüdür. 2. Cahilin dünya işlerine dalması kötüdür.Fakat alimin dünya işlerine dalması daha kötüdür. 3. İnsanların ibadette gevşeklik yapması kötüdür.Fakat hoca ve talebelerin ibadette gevşeklik yapması daha kötüdür. 4. Zenginlerin kibri kötüdür.Fakat fakirin kibri daha kötüdür. Güneş her varlığın üzerine aynı doğar Amma gül başka leş başka kokar.

Ayasofyayı da..! Anayasayı da..! Aslına uygun rucu ettirin kimse elinizi tutmuyor. O zaman bizde kapı gibi arkanızda duralım. SHOW

GÜNAHLARDAN TEVBE ETMEK Tevbe, günahları terk edip itâate dönmek demektir. Kâmil ve hakîkî tevbe, kişinin işlediği bütün günahlardan pişman olup onları terk etmesi, aradan ne kadar zaman geçerse geçsin bir daha o günâha dönmemeye kararlı olması, insanlara zulmetmeyi bırakması, üzerindeki haklarını teslim ederek ve özür dileyerek hak sâhiplerini râzı etmesidir. Âyet-i kerîmede “Zîrâ O (senin Rabbin olan Allâhü Teâlâ) Tevvâb (tevbe eden kullarını ziyâde mağfiret eden) ve Rahîm (rahmeti çok olan)dır.” buyurulmuştur. (Bakara Sûresi, âyet 37) Tevvâb ve Rahîm sıfatlarının aynı âyette zikredilmesi tevbe edenlere af ve mağfiretle beraber çok büyük ihsanların va’d edildiğine işârettir. Sabunun zâhirî (görünen) kirleri temizlediği gibi tevbe de bâtınî (gizli) kirleri temizler. Kul günahtan döner, amellerini ıslâh ederse Allâhü Teâlâ da onun hâlini ıslâh eder ve (günah işlemekle) elinden kaçırmış olduğu nîmetleri ona iâde eder. Mâlik bin Dînâr (rahimehullah) anlatıyor: Bir gün toprakla oynayan ve bazen gülüp bazen de ağlayan bir çocuğa rastladım. Selam vermek istedim, lâkin nefsim kibirlenince selam vermekten kaçındım. Ancak çocuk ben selam vermediğim halde: ‘Ve aleyküm selam ve rahmetullâhi ve berekâtühû ey Mâlik bin Dînâr’ dedi. ‘Beni nereden tanıyorsun, daha önce beni hiç görmemiştin’ dedim. Çocuk: ‘Benim rûhum senin rûhunla âlem-i melekûtta karşılaşmış ve orada tanışmıştık.’ dedi. Çocuğun bu zekâsını görünce ona: ‘Akıl ile nefis arasındaki fark nedir?’ diye sordum. ‘Senin nefsin selâmdan seni men eden, aklın ise selâma sevk edendir.’ dedi. ‘Peki, niye toprakla oynuyorsun?’ dedim, ‘Çünkü biz topraktan yaratıldık ve yine toprağa döneceğiz’ dedi. ‘Bazen gülüp bazen ağlamanın sebebi nedir?’ diye sordum. ‘Allâhü Teâlâ’nın azâbını düşündüğüm zaman ağlıyorum, rahmet ve merhametini düşündüğüm zaman ise gülüyorum’ dedi. (Tefsîr-i Rûhu’l-Beyân)

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, şunu diyen bir yazı '"Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyerek yaşattığınız yılanların, bir sonraki hedefleri siz olursunuz. Fatih Sultan Mehmed'
Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, şunu diyen bir yazı 'Anne Ve Baba Kıymeti Bilmeyen Evlat Tanem Kendini Adamdan Kendini İnsandan Saymasın'
Görüntünün olası içeriği: yazıGörüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'මේරටේ​ DUA; Kulun Allah'a Derdini bildirmesi değil, o derdin dermanının ancak Allah'ta olduğunu Bilmesidir..!'

Bu devir yapma usûlü, ve kişi vefat ettikten sonra DEVİR yapılması , bazılarının sandığı gibi, sonradan İmam Birgivî hazretleri tarafından ileri sürülmüş bir şey değildir. Doğrusu; bu mesele, yukarıda da açıklamaya çalıştığımız üzere, Hanefî fıkhı üzere yazılmış en eski eserlerde de bu şekilde mevcuttur. İşin hakikati; bizler hiç bir zaman namaz fidyesi ile namaz borçlarımızın ödenmiş olacağını ileri sürmeyiz-süremeyiz. Fakat tarafımızdan âcizane verilecek sadakalar, yapılacak hayırlar vesilesiyle de, Allah'ın lûtfuna-fazl u ihsanına kavuşmaktan ümidimizi kesmeyiz. Halis bir niyetle yapılan hiçbir hayır ve iyilik Allah yanında boşa gitmez. Verilen sadakalardan ve yapılan vakıflardan dolayı mü’minin amel defterine daima sevab yazılır durur. Şunun da bilinmesi gerekir ki; bir ölü vasiyet etmediği takdirde, onun varisleri, geriye bırakmış olduğu maldan fidye vermek zorunda değildir. Hele varisler fakr u zaruret içerisinde iseler, bir gelenek ve iyilik düşüncesi ile bu fakir varisleri fidye vermeye yöneltmek uygun bir davranış olmaz. Bilhassa varisler arasında çocuklar ve yetimler de varsa, bunların hisselerinden fidye verilmesi asla caiz olmaz. Bir de kendileri ile devir yapılacak kişiler arasında çocuk, bunak, deli, zengin ve gayr-i müslim bulunmamalı... Bu hususlara mutlaka dikkat edilmelidir. Ayrıca; namaz, oruç, yemin ve adak gibi borçlar için, kişinin ölümünden sonra verilen bu fidyelerin bir esbâb-ı mucibesi (gerekçesi) olması gerekir. O bakımdan mü’min, ölümünden önce bu gibi yerine getiremediği farz ve vacip ibadetleri tesbit ederek mümkünse sağlığında kaza ve telâfi etmeye gayret göstermeli... Bu mümkün olmadığı takdirde servetinin üçte birine kadar olan kısmını, vasiyetnâme düzenleyerek bu iş için tahsis etmelidir. Eğer ayrılan servet bu borçları karşılamazsa, bundan sonra Cenâb-ı Hakk’ın, kişinin gücünü aşan bu fazlalığı mağfiret etmesi/bağışlaması umulur. Oruç keffâretinde Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) yoksul sahabeye gösterdiği kolaylığı burada bir kez daha hatırlayarak mevzumuzu noktalayabiliriz. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: “Bir adam Rasûlüllah’a (s.a.v.) gelerek; - “Mahvoldum” dedi. Rasûlüllah; - “Seni mahveden şey nedir?” buyurdu. Adam: - “Ramazanda eşimle cinsî yakınlıkta bulundum” dedi. Rasûl-i Ekrem; - “Bir köle azad et” buyurdu. Adam; - “Köle bulamam” dedi. Rasûlüllah (s.a.v.); - “Peşpeşe iki ay oruç tut” buyurdu. Adam; - “Buna da gücüm yetmez” deyince, Rasûl-i zî-şân (s.a.v.); - “Altmış yoksulu doyur” buyurdu. Buna da gücü yetmeyince, bir sepet içinde hurma getirildi. Allah’ın Rasûlü ona, bunları yoksullara tasadduk etmesini söyledi. Adam, Medine’de kendilerinden fakir kimse olmadığını söyleyince, Rasûlüllah (s.a.v.) gülümsedi ve şöyle buyurdu: - “Git; bunları ailene yedir.” (4) DİPNOT (4) eş-Şevkani, Neylü’l-Evtar, 4, 214.

Ne Gibi Ceza Vereceksen Bana Ver”!!!!!!!! Bir gün Toroslarda Arslanköy Karakol Komutanı devriye gezerken Hz.Üstazımız’ın çocuk okuttuğu o yere gelmiş, Hz.Üstazımız’ın çocukları okuttuğunu görünce çok kızmış, Hz.Üstazımız’ı yakalayarak: –“Sen bu dağın başına çıktın da çocukları mı zehirliyorsun. Senin haddini bildireyim” diyerek almış yola düşmüş.


Ne Gibi Ceza Vereceksen Bana Ver”!!!!!!!!
Bir gün Toroslarda Arslanköy Karakol Komutanı devriye gezerken Hz.Üstazımız’ın çocuk okuttuğu o yere gelmiş, Hz.Üstazımız’ın çocukları okuttuğunu görünce çok kızmış, Hz.Üstazımız’ı yakalayarak:
–“Sen bu dağın başına çıktın da çocukları mı zehirliyorsun. Senin haddini bildireyim” diyerek almış yola düşmüş.
Bu arada Dudaklı Hacı Mehmet Ağanın haberi olmuş, hemen koşup, başçavuşun önüne geçerek:
–“Başçavuşum. Yahu burası mezarlık mı? İnsan bir selam verir, yemeğimizi yer, çayımızı, kahvemizi içer, ondan sonra vazifeni yaparsın” demek suretiyle onları çevirip, evine getirir.
Oğluna:
–“Oğlum koş şu sürünün içinden etli bir koyun tut, kavurma yap” diye talimat verir.
Oğlu Hasan Hoca da hemen sürüden etli bir koyun kesip, kavurmasını Başçavuşa ikram eder, Başçavuş ve Jandarmalar kavurmayı yiyip, doyduktan sonra kahvelerini de içince Dudaklı Hacı Mehmet Ağa:
–“Başçavuşum. Şimdi gidebilirsin” der.
Başçavuş kalkıp, Hz.Üstazımızı da alıp yola düşer. Dudaklı Hacı Mehmet Ağa onları uğurlamak üzere refakat eder. Birazcık gidince Hacı Mehmet Ağa Başçavuşa dönerek:
–“Başçavuşum. Hocamı nereye götürüyorsun?” der.
Başçavuş da:
–“Mehmet Ağa. Görmüyor musun? Bu hoca bu yörük çocuklarını buraya toplamış, zehirliyordu. Ben de şimdi yakaladım. Arslanköy karakoluna götürüp, orada bu hocanın haddini bildireceğim” demesi üzerine, Dudaklı Hacı Mehmet Ağa:
–“Başçavuşum. Bu hocam burada süt alıyor. Benim müsafirimdir. Ben de hocama ‘hocam ne olur, burada bulunduğun müddetçe şu bizim çocuklarımıza hiç olmazsa Allah’ını, peygamberini öğretiver’ diye ısrar ettim. Israrıma dayanamayarak çocukları okutmaya başladı. Eğer bir
suçlu arıyorsan o da benim. Ne olur hocamı bırak. Beni götür de ne gibi ceza vereceksen bana ver” demesi üzerine, başçavuş hem Hz.Üstazımız’ı, hem de Hacı Mehmet Ağayı bırakıp gider.
...
Dudaklı Hacı Mehmet Ağa 1846 doğumlu olup, 25 Haziran 1966 senesinde tam 120 yaşında Hz.Üstazımız’ın talebe okuttuğu Cumalık yaylasında vefat etti. Bu yaşına rağmen dişleri bembeyaz, kuzu dişi gibiydi. Ata biner, at üzerinde gözlükte kullanmadan keklik, tavşan avlayarak yaylaya giderdi. Zaman zaman karşılaştığımızda:
–“Bu dinç halini, bu malı-mülkü ve bu sıhhati neye borçlusun” diye sorduğumda:
–“Hz.Üstazımız’ın kendisine olan himmet ve teveccühlerine borçlu olduğunu” söylerdi.

● Yine farzlardan sonra 7, 11 veya 41 defa salatı nariye okumak, Dünyevi işleri rast gider, maddi ve manevi sıkıntı çekmez, rızkı bol olur ve huzurlu olur.Ebülfaruk K.S. Hazretleri


mızı karşısında görüverir. Hemen buyur eder. Hz. Üstazımızın ilk sözleri bu âni gelişin sebebini anlatmaktadır. Buyurur ki; “Hacı Bahaeddin, siz ne yaptınız? Şu birkaç gün içerisinde ne gibi bir amel işlediniz de Cenâb-ı Hakk sizlerden çok razı ve memnun oldu?” Hacı Amca düşünür bir şey bulamaz, sonra hanımına sorar (Amcanın Hanımı da büyük bir velidir) O da birkaç gün önceki evlenen çifte yaptığı yardımları anlatır. Hz. Üstazımız: “Tamam şimdi oldu. İşte o gariplere yaptığınız bu iyilikten Cenab-ı Hakk çok razı ve memnun oldu. Ben de bunu size müjdelemek ve sizi tebrik etmek için kalkıp buraya kadar geldim” buyurur.
Ne demişler, “Cennet bahâ ile değil, bahâne ile kazanılır”