5 Ağustos 2020 Çarşamba

ALLAH YOLUNDA YARIM GÜN YÜRÜMEK Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimizin mihmendârı, İstanbul’umuzun mânevî sultânı Ebû Eyyûbi’l-Ensârî (r.a.) hazretleri anlatıyor: “Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ‘Allah yolunda bir sabah ya da bir akşam yürüyüşü, Güneş’in, üzerine doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır.”(4) Allah Teâlâ insanı ve cinni, yalnız kendisine kulluk etsinler diye yaratmıştır. Bu mükellefiyetlerine zemin olmak üzere de, dünya ve nimetlerini onların hizmet ve ihtiyacına âmâde kılmıştır. İşte bu nimetlerden istifade süresi demek olan hayat ise, çok çeşitli faâliyetlerin yanında bedenî-ilmî-mâlî cihâda da sahne olmaktadır. İnsan, muhtelif âmillerin tesiri ile hangi işinin en önemli, en kârlı veya en zararlı olduğunu her zaman doğru olarak tâyin edemez. Bu, inanan insanlar için de aynıdır; inandıkları ve yapmak istedikler işlerin, hakikaten hangisinin daha mühim olduğunu her zaman isâbetli olarak tesbit ve icrâ etmeleri mümkün olmayabilir. Dünyada insanı, değer olarak kendine bağlayan bir çok şey vardır. Herkes ehemmiyet verdiği hususla daha sıkı, daha ciddî ve ısrarlı bir şekilde meşgul olmak ister. Yaptığı işin değeri mevzuunda kendi içinde belli bir kanaate sahip olmayan insan ise, işinde kâr etse bile huzursuzdur, memnun değildir. Başka işler ve mesleklere karşı daima açık bir ilgi içinde olmaktan kendini kurtaramaz. Hadîs-i şerifte, Allah yolunda yani insanların İslâm’ın getirdiği hidâyetten nasibedâr olabilmeleri, iki cihan saâdetine kavuşabilmeleri maksadıyla yarım günlük bir hizmetin, “üzerine Güneş’in doğup battığı her şeyden”, bir başka rivâyette ise, “dünya ve dünyadakilerden” daha hayırlı olduğu açıklanmakta... Böylece Müslümanlar, bütün insanlığın saâdeti için, Allah yolunda hizmete teşvik edilmektedir. Bir başka hadîs-i şerifte ise Resûlüllah Efendimiz, Hz. Ali’ye hitâben, “Senin vesîlenle bir kişinin hidâyete kavuşması, kırmızı develerden teşekkül eden sürülerin sahibi olmandan senin için daha hayırlıdır” buyuruyor. Bu ve benzeri ifadeler, anlatılan meselenin kıymet ve ehemmiyetinden kinâyedir. Ayrıca, mânevî meselelerin önemini anlatabilmek için, maddî değerler ile temsiller-tasvirler ve teşbihler yapmanın cevâzı yanında, bunun bir hizmete teşvik üslûbu olduğunu da göstermektedir.

Allah Yolunda Cihad ve Hizmet

ALLAH YOLUNDA CİHAD VE DÎNÎ İLİMLERDE TEFAKKUH

Kur’ân-ı Kerim’de Cenâb-ı Hak, cihâdı terk veya ondan geri kalanların durumunu ve acıklı sonlarını bize şöye haber vermektedir:

“Ey iman edenler! Size ne oldu ki, ‘Allah yolunda cihâda çıkın’ denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Âhiret (hayatına) dünya hayatını tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası, âhiretin yanında pek azdır. Eğer (gerektiğinde, size emrolunan bu cihâda) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek acıklı bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka (emirlerine itâat edecek) bir kavim getirir; siz (cihâda çıkmamakla) ona hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye kadirdir.”(1)

Unutmamak gerekir ki; Allah yolunda cihad, maldan-mülkten, candan-cânndan, eşten-dosttan, evlâd u iyâlden ayrılmak demek değildir. Aksine, fânilerin sonsuzluk sırrına erdiği; neticesinde, “cennet ve Cemâl-i İlâhî”nin bulunduğu kutlu, fakat zorlu bir yoldur.

Zaten Müslüman, İslâmî hüviyetini koruyabilmek, şahsiyetini muhâfaza edebilmek için, Allah yolunda bir takım sıkıntı ve meşakkatlere katlanmak zorundadır. O bakımdan cihad niyet ve arzusu, mü’minin kalbinde mutlaka yerini almalıdır. Resûlüllah (s.a.v.), “Cihâda iştirak etmeden veya cihad niyeti taşımadan ölen, bir çeşit nifak üzere ölmüştür”(2) buyururlar.

Bilindiği gibi İslâm’da Allah yolunda cihad bir farîzadır. Allah yolunda bir cihaddan, vaziyete göre, yine ancak Allah yolunda bir başka çeşit cihad ve hizmet için geri kalınabilir. Bunun dışında bir özür kabul edilmez. Cihaddan geri kalma hususu bir âyet-i celilede şöyle açıklanmıştır:

“Mü’minlerin topyekûn sefere çıkmaları doğru değildir. Onlardan her topluluktan bir grup dinde (dinî ilimlerde tefakkuh etmek) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (cihaddan) döndüklerinde, (onları Allâh’ın azâbı ile) korkutmak için geride kalmalıdır. Olur ki böylece (dikkatli davranıp yanlış hâl ve hareketlerden) kaçınırlar.”(3)

Bu âyet-i kerimeden anlaşıldığına göre, zâhirî savaş için bir milletin topyekûn cihâda çıkması doğru ve isabetli bir hareket olmaz. O bakımdan bir kısım insanlar cihâda çıkarken, diğer bir kısmının da ilmî faâliyetleri devam ettirmeleri gerekir. Kaldı ki bu hüküm, ilim tahsîlinin farz-ı kifâye olduğu vaziyete göredir. Çünkü o zaman, bir miktar âlim kâfidir.

Günümüze gelince...

Bugün düşman yani dinî cehâlet, evlerimize kadar hulûl etmiş; dolayısıyla bütün âile fertlerini ifsat etme, hak yoldan saptırma işi oldukça kolay hâle gelmiştir. Bu itibarla ilmî cihâdın zarûretini ve farz-ı ayn hâle gelişini anlamak, herhalde zor olmasa gerek...

Bilhassa dinî ilimlerde cemiyetin ihtiyacını karşılayacak seviyede ilim adamları yetiştirilmelidir ki, cemiyeti aydınlatıp, Allâh’ın emir ve yasaklarını onlara doğru-dürüst öğretsinler. Zira bir milletin ayakta kalabilmesi, hayatiyetini devam ettirebilmesi için din ve ilim adamlarının iman, ilim ve teknik bakımdan o cemiyeti beslemeleri ve desteklemeleri gerekir.

yemeklerden sonra Hz.Ebulfaruk (k.s.) hazretlerinden intikal edegelen o “taam (yemek) duası”nı da mutlaka yapmaya/okumaya gayret etmeliyiz. Şayet bulunduğumuz sofrada o dua yapılmaz veya onun dışında kifayetsiz bir dua edilirse, bilâhare kişi, müstakıl olarak yani kendisi yapmalıdır. Bu duanın büyük faydaları vardır. Eğer yenilen yemeğin içinde vücuda zararlı / maraz hasıl olacak şeyler varsa, onu rûhâniler mideden alıyorlar, hatta dua yapılırken meydana gelen geğirmede çıkarıyorlar. Yenilenler vücutta zulmet değil, nûr oluyor. Ve daha burada sayamadığımız nice faydaları mevcut. İhmâl etmemeli… Rabbim (c.c.) sizlerden de, bilcümle Ümmet-i Muhammed ve evladından da râzı olsun. Rızâsına muvafakatten ayırmasın.

HARAM YEMENİN VÜCÛDA TESİRİ Hicrî 4. asrın büyük âlimlerinden Ebu’l-Abbâs Zûzenî’ye (v. 375) günahlardan tevbe ettiği halde haram yiyen adamın hali soruldu da şöyle dedi: Hiç tevbe eden haram yer mi? Hâlbuki tevbe, haram yemeyi terk etmektir. Kul haram yediğinde midesindeki yemek, kiremit ocağına konulmuş taşa benzer. O lokma midenin hararetiyle iyice ısınır. Kızgın taşın üzerine su serpilince duman çıktığı gibi o yenilen lokmadan bir duman çıkar ve bütün beyni kaplar. Sonra oradan inip bütün azaya dağılır. İşte bu vakit onun gözü harama bakar, dili gıybet eder, kulağı haramları işitir, eli türlü cinayetler işler, ayakları her türlü kötülüğe gider. Zamanla bu adamın gözü, dili, eli, ayağı ölür; hiçbir hayra gitmez olur ve nihâyet kalbi de ölür.

Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı '(İstiğfara devam eden, her türlü sıkıntı ve üzüntüden uzaklaşır, geçim darlığından kurtulur, ferahlığa çıkar, ummadığı yerden rızka kavuşur.) [Nesai]'
Görüntünün olası içeriği: yazı
Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'Dilleriyle insanları kıranları, ibadetleri temizleyemez... Hz. Muhammed (SAV)'

MANEVİ TEMIZLIK: !!!! Binaenaleyh bir Müslüman yediği gıdaların maddi temizliğine dikkat ettiği gibi, manevi temizliğine / helal olup olmadığına da dikkat etmelidir. Manevi temizlik haram ve şüpheli şeylerden kaçınmakla mümkün olur. Çünkü bunlar, insanın yaptığı ibadetin kabulüne büyük bir engeldir. “” Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.), “…Muhammed’i kudret ve iradesiyle yaşatan Allah'a (c.c.) yemin ederim ki, midesine haram bir lokma indiren kulun kırk gün hiçbir ameli kabul edilmez…” [Taberani] buyurmuşlardır. “” İmam Gazalî hazretleri, “Kırk gün şüpheli lokma yiyenin kalbi kararır ve lekelenir” demiştir. “” Abdullah b. Ömer’den (r.anhuma) gelen bir rivayet ise şu mealdedir: “Namaz kılmaktan yay gibi, oruç tutmaktan çöp gibi kalsanız da, haram ve şüpheli şeylerden kaçınmazsanız, Allah o ibadetleri kabul etmez.” “” Keza Abdullah b. Abbas (r.anhuma) da, “Midesinde haram lokma olan kimsenin ibadetlerini Allah kabul etmez.” demiştir.

HARAM LOKMA: !!!!!!!!!!! Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.), “…Muhammed’i kudret ve iradesiyle yaşatan Allah'a (c.c.) yemin ederim ki, midesine haram bir lokma indiren kulun kırk gün hiçbir ameli kabul edilmez…” [Taberani] buyurmuşlardır.
İmam Gazalî hazretleri, “Kırk gün şüpheli lokma yiyenin kalbi kararır ve lekelenir” demiştir.
Abdullah b. Ömer’den (r.anhuma) gelen bir rivayet ise şu mealdedir: “Namaz kılmaktan yay gibi, oruç tutmaktan çöp gibi kalsanız da, haram ve şüpheli şeylerden kaçınmazsanız, Allah o ibadetleri kabul etmez.”
Keza Abdullah b. Abbas (r.anhuma) da, “Midesinde haram lokma olan kimsenin ibadetlerini Allah kabul etmez.” demiştir.

Peki bu durumda Müslüman bir kişi faraza günah işledi ve / veya alkol aldı diyelim. 40 gün namaz kılmaması mı gerekir? Zaten ibadeti kabul olmayacaksa niye ibadet etsin 40 gün boyunca?.. 
Hayır, biraz önce de belirttiğimiz gibi ibadetlerini ihmâl etmemesi lazımdır. Zira bir ibadetin sahih olması (borcun ödenmesi) ayrı şeydir, makbul olması (karşılığında ecre-mükâfata kavuşulması) ayrıdır.
Yukardaki hadiste bildirilen "kırk gün hiçbir ameli kabul edilmez" ibaresi "Kırk gün boyu, kıldığı namazların ecrinden-sevabından mahrum kalır" demektir. Ulema bu görüşte ittifak etmişlerdir.
Amelin sıhhati (geçerliliği), şartlara ve rükünlere uymaya bağlıdır. Sevaba gelince, o, kişinin niyet ve azîmetinin sıhhatli oluşuyla alakalıdır. Yani günahlardan kaçınması ve farzları-sünnetleri-müstehapları yerine getirmesiyle irtibatlıdır.
Haram yemiş günahkâr bir kimse namazı şartlarına göre kılsa, namazı sahih olur yani namaz borcunu öder. Fakat kıldığı namaz makbul olmaz. Yani "Allah tarafından râzı olunan, beğenilen, sevaba-mükâfata lâyık" bir amel olmaz. Dolayısıyla bir kimse zaten kabul olmayacak diyerek ibadetlerini terk edemez, etmemelidir. İşlemiş olduğu haram fiilden dolayı da tevbe-i nasûh ile tevbe etmesi (yaptıklarından pişman olup, tevbesini bozmaması) ve ibadetlerinin makbuliyeti için Cenab-ı Hakk'a ilticada bulunması gerekir.


HARAM Ve ŞÜPHELİ ŞEYLER: !!!!!!!!!!!!!!! Muhakkak ki helâl belli, haram da bellidir. İkisinin arasında çok kimselerin bilemeyecekleri (birtakım) şüpheli şeyler vardır. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini ve ırzını kurtarmış olur. Kim şüpheli şeylere dolarsa, korunun etrafında (sürüsünü) otlatan çoban gibi, çok sürmez içine düşer. Haberdâr olun! Her hükümdârın bir korusu vardır. Dikkat edin / uyanık olun, Allah'ın yeryüzündeki korusu da haram kıldığı şeylerdir. Haberiniz olsun! Cesed içinde bir parça et vardır ki, o iyi olursa bütün cesed iyi olur. O bozuk olursa bütün cesed bozuk olur. Biliniz ki o (et parçası), kalbdir!" [Nevevî (H.631-M.1233 / 676-1277), Riyâzu’s-Sâlihîn, Hadis no: 586]
"Kişi mahzurlu olan şeyden korkusu ile mahzursuz olanı terk etmedikçe gerçek takvâya vâsıl olamaz." [Bk. Tirmizî, Sünen] Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) bu hadîs-i şerîflerinde de mubahlarla fazla meşguliyetin harama davetçi olduğunu, buna dikkat etmedikçe hakiki takvâya ulaşılamayacağını haber vermektedir.


HARAM: !!!!!!!!!!!!! Yahya b. Muaz hazretleri şunları söylemiştir: “Tâat, Allahu Teâla'nın hazinelerinden bir hazinedir. Onun anahtarı duadır. Bu anahtarın dişleri de helâl lokmalardır”.

İbn Abbas (r.anhuma), “Allah, karnında haram bulunan kimsenin namazını kabul etmez” buyurmuştur.

Sehl et-Tüsterî (k.s.) demiştir ki: “Kendisinde şu dört haslet bulunmayan kimse, imanın hakikâtine / kemâline varamaz:
1. Farzları, sünnet-i seniyye şekilde edâ etmek,
2. Takvâya riayetle helâlinden yemek,
3. Haramların / yasakların gizli ve açıklarından kaçınmak,
4. Bu hasletler üzerinde, ölüme kadar ısrarla sabır göstermek

Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'Biz, harama düşmek korkusuyla helâlin de onda dokuzunu terkederdik. (Hz. Ömer) www.ilahi.wordpress.com'

EMEK DUASI MUTLAKA YAPILMALI: !!!!!!!yemeklerden sonra Ebulfaruk (k.s.) hazretlerinden intikal edegelen o “taam (yemek ) duası”nı da mutlaka yapmaya/okumaya gayret etmeliyiz. Şayet bulunduğumuz sofrada o dua yapılmaz veya onun dışında kifayetsiz bir dua edilirse, bilâhare kişi, müstakıl olarak yani kendisi yapmalıdır. Bu duanın büyük faydaları vardır. Eğer yenilen yemeğin içinde vücuda zararlı / maraz hasıl olacak şeyler varsa, onu rûhâniler mideden alıyorlar, hatta dua yapılırken meydana gelen geğirmede çıkarıyorlar. Yenilenler vücutta zulmet değil, nûr oluyor. Ve daha burada sayamadığımız nice faydaları mevcut. İhmâl etmemeli… Rabbim (c.c.) sizlerden de, bilcümle Ümmet-i Muhammed ve evladından da râzı olsun. Rızâsına muvafakatten ayırmasın. Amin.

Görüntünün olası içeriği: yazı

*NECİP FAZIL ÜSTAD DAN İNCİLER;*

*NECİP FAZIL ÜSTAD DAN İNCİLER;*

( Her cümleyi sindire sindire belki iki üç kez okumak gerek..)

“EY KENDİ AİLESİNE BİLE HÜKMEDEMEYEN İLERİCİ ( ! ), ÜÇ KIT’AYA, YEDİ DENİZE HÜKMEDEN ECDADIN MI GERİCİ ?”

*“CAMİYE HENÜZ DİKEYKEN GEL, YATAY OLARAK ZATEN GELECEKSİN.!”*

“MAALESEF ÖZ ANA BABASINI HUZUREVİNE GÖNDERİP, EVİNDE KEDİ KÖPEK BESLEYEN İNSANLARIN OLDUĞU BİR ÜLKEDE YAŞIYORUZ.”

*“ YOLA BİRLİKTE ÇIKTIKLARINI, YOLDA BULDUKLARINLA DEĞİŞİRSEN, HEM YOLUNU KAYBEDERSİN, HEM DOSTUNU !”*

“YA SADECE ALLAH’A BAŞ EĞER, BAŞKA HİÇ KİMSEYE EĞMEZSİN, YA DA HERKESE BAŞEĞER, HİÇBİR ŞEYE DEĞMEZSİN.”

*“İNSANLAR İKİYE AYRILIR; VAKTİNİ BEŞE AYIRANLAR, VAKTİNİ BOŞA AYIRANLAR. “*

*ABDÜLHAMİD HANI ANLAMAK, TARİHİMİZDEKİ HERŞEYİ ANLAMAK OLACAKTIR. “*

“YA İSLAMLA YÜKSELİR, YA İNKARLA ÇÜRÜRSÜN. BU YOL MEZARDA BİTMİYOR, GİTTİĞİNDE GÖRÜRSÜN.

*“ÖNÜNE GELENLE DEĞİL, SENİNLE ÖLÜME GELENLE BERABER OL !”*

“SİZ HİÇ BİR SARRAFIN MALINI BAĞIRARAK SATTIĞINI DUYDUNUZ MU ? KIYMETLİ MALI OLANLAR BAĞIRMAZLAR.”

*“SORULDU MU NE BİLİRSİN DİYE, HADDİMİ BİLİRİM DEMELİ.*
*SORULDU MU NE İSTERSİN DİYE, HAKKIMI İSTERİM DEMELİ*.”

“BİR TOHUMDA; GÖVDESİ, DALI, YAPRAKLARI VE MEYVESİYLE BÜTÜN BİR AĞAÇ GİZLİDİR.”

*“KİM BU YÜZÜ ÇİZEN SANATKAR RESSAM, GEÇİP DE AYNAYA SORAN OLMAZ MI ?”*

“ÖMÜR AĞAÇ DALINDAN SAVRULAN BİR YAPRAKTIR, NE KADAR GENÇ OLURSAN OL, SONUN KARA TOPRAKTIR.”

*“NE GELİRSE BAŞIMIZA HAKK’TANDIR, FAKAT GELİŞ SEBEBİ HAKTAN AYRILMAKTANDIR.”*

“İNSANI OLGUNLAŞTIRAN YAŞI DEĞİL, YAŞADIKLARIDIR.”

*“DİNDE ZORLAMA YOKTUR, İNSAN ÖZGÜRDÜR ELBETTE, İSTEYEN BU DÜNYADA PİŞER, İSTEYEN AHİRETTE.”*

“ALDIĞIMIZ NEFESİ BİLE GERİ VERİYORSAK, HİÇBİRŞEY BİZİM DEĞİL..”

*“BİZ AYAKLARI ŞİŞENE KADAR NAMAZ KILAN PEYGAMBERİN, GÖZLERİ ŞİŞENE KADAR UYUYAN ÜMMETİYİZ.”*

“DÜNYA GÜZEL OLSAYDI, DOĞARKEN AĞLAMAZDIK. YAŞARKEN TEMİZ KALSAYDIK, ÖLÜNCE YIKANMAZDIK..”

*“ÖMRÜN İLK YARISI, İKİNCİ YARISINI BEKLEMEKLE, İKİNCİ YARISI DA, İLK YARISININ HASRETİYLE GEÇER.”*

“İKİ ÇEŞİT İNSAN VARDIR. ZAMAN GEÇTİKÇE HATALARIYLA YÜZLEŞİP KENDİNİ DÜZELTEN, ZAMAN GEÇTİKÇE YÜZSÜZLEŞEN.”

*Necip fazıI’a sormuşIar: “-Neden sigarayı bu kadar çok seviyorsunuz?”.. “Benim için yanan bir tek o var” demiş.!*

“ÖRTÜ, ŞUURUYLA ÖRTÜLÜNMEDİĞİNDE ALLAH KATINDA BİR DEĞERİ OLSAYDI, CENNETİN BAŞ KÖŞESİNDE RAHİBELER OTURURDU.”

*“NE BAŞINI KAPAT ALTINI GÖSTER, NE ALTINI KAPAT ÜSTÜNÜ GÖSTER. HEPSİNİ KAPAT TA İMANINI GÖSTER.”*

“DÜN GEÇTİ, BUGÜNÜ DÜŞÜNÜYORUM, YARIN VAR MI ? GENÇLİĞİNE GÜVENME, ÖLENLER HEP İHTİYAR MI ?”

*“KADIN MEZARLIĞA GİRERKEN BAŞINI KAPATIYOR, DIŞARI ÇIKARKEN AÇIYOR. ÖLÜYE KARŞI KAPANMAK, DİRİYE KARŞI AÇILMAK NE AKILDIR ?”*

“TOMURCUK DERDİNDE OLMAYAN AĞAÇ, ODUNDUR.”

*“AYAĞIN TAŞA TAKILDIĞINDA BİLE –ALLAH KAHRETSİN- DEMEMELİSİN. DUA ETMELİSİN Kİ TAŞA TAKILAN BİR AYAĞIN VAR.”*

“ŞİMDİ FATİH SULTAN MEHMET HAN KALKSA MEZARINDAN, NE BEN ONU TANIRIM, NE DE O BENİ. AMA İSTANBUL’U BİZANSLILAR GERİ ALMIŞ DEYİP, TEKRAR SAVAŞIR.”

*“ALLAH VAR, FAKAT BİZİM O’NDAN ANCAK SORULDUĞUNDA HABERİMİZ VAR .”*

“BENİMKİ BENİM, SENİNKİ DE SENİNDİR ! BU ŞERİATTIR.
SENİNKİ SENİN, BENİMKİ DE SENİNDİR ! BU TARİKATTIR.
NE BENİMKİ BENİM, NE DE SENİNKİ SENİN, HERŞEY SADECE ALLAH’INDIR. BU DA HAKİKATTIR.”

*“YANINDA OLDUĞUM ZAMAN DEĞERİMİ BİLMEZSEN, DEĞERİMİ BİLDİĞİN GÜN, BENİ YANINDA BULAMAYABİLİRSİN".*

Selam ve dua ile. Allah 'a emanet olunuz. Bunu. Okuyalım. Ve paylaşalım. Paylaşalımki. Belki. Birilerine bir nebze. Birşeyleri görüp. Kendindeki eksiklerin farkına varmasına vesile oluruz...

UNUTKANLIK: !!!!!!!!!! Denilmiştir ki: 40 gün süreyle her sabah aç karna, 21 adet çekirdekli siyah kuru üzümü her birinde Besmele çekerek yemek (veya yutmak) zihni açar, hâfızayı güçlendirir, unutmayı unutturur. Hâfızanın güçlenmesi için bir de manevi usûl: “Bir insan gece kalkar, seher vaktinde 40 gün boyunca, 70 defa, “Allâhümme’r-zuknâ hıfza’l-mürselîn. Ve ilhame’l-enbiyâi ve fehme’l-evliyâi bi-keramike yâ ekrame’l-ekramîn. Ve bi-rahmetike yâ erhame’r-râhimîn” duasını okursa, unutmak nedir (bilmez, unutmayı) inkâr eder.” [Ebu’l-Faruk Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.)] Manası: “Allah’ım! Bizi Rasûllerin hâfızası, enbiyânın ilhamı, evliyanın anlayışı ile rızıklandır. Ey keremlilerin (cömertlerin, lûtuf ve bağışta bulunanların) en keremlisi… Ve ey rahmet edenlerin (esirgeyip acıyanların, şefkat edenlerin) en merhametlisi (olan Allâh’ım)!!!!!!! Okuma şekli: Tabii gece seher vaktinde kalkıldığına göre, öncelikle teheccüd namazı kılınır. Sonra da bir Fatiha üç İhlâs-ı şerif okuyup usûlünce hediye edilir. Ardından 7 istiğfar, 7 salavât-ı şerife, 3-5 dk râbıta-i şerife, sonra da evvelinde Fatiha okuyarak 70 defa yukarda zikri geçen dua, ardından tekrar Fatiha-i şerife ve 7 salavât-ı okunur. Bu tertip üzere belirlenen miktar ve zamanda bunu okumaya devam eden kişinin hâfızası kuvvetlenir, unutkanlık hastalığı gider. Eğer yapabilirse bu duanın devamında okunan, "Allâhümme bi-hubbi zâtike tahassannâ yâ Allaah, lâ ilâhe illallah Muhammedün Rasûlullah" kısmını da okur. Onun da ayrıca faydasını görür.