15 Ağustos 2020 Cumartesi

Yarabbi geçmişimden pişman geleceğimden ümitsiz bırakma Amin

Muâz radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim dedi: Allah Teâlâ; “Benim rızâm uğrunda birbirlerini sevenler için peygamberlerin ve şehidlerin bile imreneceği nurdan minberler vardır” buyurmuştur. Tirmizî, Zühd 53 Kaynak: Riyazü's Salihin - İmam Nevevi

 

Görüntünün olası içeriği: ‎şunu diyen bir yazı '‎محمَد Salavat Getirelim Allâhümme salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammed " Allah Teâlâ; "Benim rızâm uğrunda birbirlerini sevenler için peygamberlerin ve şehidlerin bile imreneceği nurdan minberler vardır" buyurmuştur. Tirmizî, Zühd 53 www.derinsayfa.com‎'‎
Ilim Irfan Sofrası

Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'Resûlullah s.a.v. buyurdu: "Kulun ilk hesaba çekileceği şey namazıdır. Şâyet kul, namazını tam yapmışsa, namazının sevâbı ona tam yazılır. Tam yapmamışsa Allâhü Teâlâ şöyle buyurur: Kulumun (defterinde noksanları tamamlayacak) nâfile namaz bulabiliyor musunuz?" (Farzlarındaki noksanları onunla tamamlanır). (Mecmau'z-Zevâid) (Mecmau'z OSMAN ÇELİK'

Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınmanındır. TÂHÂ - 132

MİRAS Cenâb-ı Hak, Nisâ Sûresi’nin 11. âyet-i kerîmesinde şöyle buyuruyor (meâlen): “Allah size (miras hükümlerini şöylece) tavsiye (ve emr) eder; evlâtlarınız hakkında (ki hüküm) erkeğe iki kadının payı miktarıdır.” Miras âyet-i kerimesinin sebeb-i nüzûlünde Atâ (r.a.) şöyle rivâyet etmiştir: Sa’d bin Rebi’ (radıyallahü anh) şehit olmuş, iki kızı, bir zevcesi, bir de biraderi kalmıştı. Biraderi malın tamamına el koydu, kadın da Peygamber Efendimize (s.a.v.) gelerek “Yâ Resûlallah! İşte Sa’d’ın kızları. Sa’d şehit edildi, bunların amcası da mallarını aldı” diye hâlini arz edince Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) “Haydi şimdilik git. Ümit ederim ki Hazret-i Allah bu husustaki hükmünü yakında bildirecektir.” buyurmuşlardı. Bir müddet sonra kadın tekrar geldi ve ağladı. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), kızların amcasını çağırdı ve “Sa’d’ın iki kızına terikenin (kalan malın) üçte ikisini, kızların annesine de sekizde birini ver, gerisi de senin” buyurdu. İşte bu âyet-i kerîmenin hükmünce İslâm’da ilk taksim olunan miras bu oldu.” Müslümanların aldıkları mirastan hayır görmeleri ve âhirette de mes’ul olmamaları için dinimizin bu husustaki emirlerini aynı namaz, oruç, zekât, hac ve sair ibâdetler gibi Allâh’ın emri olarak görüp onlar kadar mühim olduğunu ve hatta kul hakkı olması hasebiyle daha hassas olduğunu idrakten uzak tutmamaları ve hayatlarında tatbik etmeleri icap etmektedir. İslâm fıkhının mühim bir kısmını teşkil eden ölünün terikesine (bıraktığı şeylere) taalluk eden haklardan ve terikenin muayyen hisselere taksiminden bahseden ilme, Ferâiz ilmi denir. Vârislerin hisselerini bildirir. Ferâiz’in hükümleri 15 olup 7’si Allâh’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm, 5’i Resûlullâh’ın sünneti ve 3’ü müctehidlerin icmâı ile sabittir.

 Fotoğraf açıklaması yok.Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'Muhammed Beşinide şu yaşamaya devam ediyoruz! ibn-i -radıyallâhu tarafından rivayet edilmiştir. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi elem- yönelerek buyurdu: Muhacirler şey ki, mübtelâ olacağınız zaman sizlerin şeylere erişmenizden Allâh'a sığınırım. Onlar şunlardır: Bir içinde nihayet olarak işlediğinde, mutlaka içlerinde hastalığı milletlerde vuku bulmamış hastalıklar yayılır. yapan kıtlık, sıkıntısı başlarındaki hükümdarların zulmü ile cezalandırılırlar. Mallarının vermekten kaçan mutlaka yağmurdan menedilir (kuraklık cezası ile cezalandırılır) hayvanları olmasa (Allâh hayvanlara yağdırmaz. 4- Allâh'ın ahdini (emirlerini) Rasûlün sünnetini milletin başına kendilerinden ve düşman milletin lindeki-avucundakilerin bir kısmını 5- İmamları (yâni devlet adamları) Allâh'ın Kitabı ile etmeyip Allâh'ın hükümlerden onların kendi aralarında görür." 22)'

Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı '""Hâsılı; kendi yoluna başka yollar ekleyen, ne kendi yolundan ne başkasınınkinden bir şey elde edebilir! "Cenab-ı Mevlâ hiç kimseyi "İki câmi arasında kalmış bî-namaz" konumunda bırakmasın. Şaşkın ördek misâli engin sulara şuursuzca daldırmasın. Hop oturup, hop kaldırmasın. Yürüdüğümüz feyz-i Muhammedì yolunda sabit kadem kılsın. Kendini sanıp aldananlardan eylemesin. Rabbim celle şânuhu cümlemize, üzerinde yürüdüğümüz sırat-ı müstakiminde, feyz yolunda istikamet ve sadakatle, teslimiyet ve itaatle ber-hayat olup, kâmil bir imanla teslim-i ruh edebilmeyi nasip ve müyesser eylesin.'Fotoğraf açıklaması yok.

Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'HARAMDAN SAKINMAK Akıllı kimse haram kazançtan ve haram yemekten son derece sakınmalıdır. Çünkü haram, maddî- mânevî cezâlara, acılara ve kıyâmet gününde de azâba sebep olur. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki: "Haramla gıdâlanan hiçbir vücut (cehennem ateşiyle temizlenmedikçe) cennete giremez. Haramdan beslenen her vücuda lâyık olan cehennem ateşidir."'Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'İmam-ı Rabbani hazretleri buyurmuşlardır ki; İnsan çok bozuk olabilir, patavatsız olabilir, edepsiz olabilir,şu veya bu olabilir, ama bu büyüklerin yolundaysa, yol çok sağlam ve çok kıymetli olduğu için, o kişi yine makbuldür, azizdir. Bu kendisinden dolayı değil, yolun özelliğinden dolayıdır. Büyüklerimiz, ya Rabbi, bu yola mensup olanlar, eninde sonunda senin rızana kavuşsunlar diye dua etmişlerdir. Bu yol öyle bir yoldur ki, zerre kadar muhabbeti olan, mutlaka rıza-ı ilahiyyeye kavuşur. Hasbel kader bozuk bir insansa, dünyada kavuşamazsa, ölürken kavuşur. Orada kavuşamazsa, kabirde kavuşur. Orada kavuşamazsa, mahşerde kavuşur. Orada kavuşamazsa, cennette kavuşur. Eninde sonunda muhakkak kavuşur. Çünki yol mutlak kavuşturucudur.'


BÜYÜK GÜNAH İŞLEMEKTEN SAKININ! Ebû Hüreyre’den (r.a.) şöyle rivâyet olundu: Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) bir gün minbere oturdular, sonra üç defa “Nefsim kudretinde olan Allâhü Teâlâ’ya yemin olsun ki.” diyerek yemin edip sükût ettiler. Orada bulunanların tamamı, Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) bu yemini sebebiyle başlarını öne eğip ağladılar. Sonra: “Beş vakit namazını edâ eden, Ramazân-ı Şerîf orucunu tutan ve (helâk edici) yedi büyük günahtan sakınan kimse için kıyâmet günü cennetin sekiz kapısı birden açılır. Hatta o kapıların gıcırtıları işitilir.” buyurdular ve şu âyet-i kerîmeyi okudular (meâlen): “Eğer yasak edildiğiniz büyük (günâh)lardan kaçınırsanız, sizin (öbür) kabahatlerinizi örteriz ve sizi şerefli bir mevkiye (getirip) dâhil ederiz.” (Nisâ Sûresi, âyet 31) (Beyhakî, Şuabü’l-Îman) Bu hadîs-i şerîfte bildirilen yedi büyük günah diğer bir hadîs-i şerîfte şöyle beyân buyurulmuştur: “Helâk edici yedi (büyük) günahtan sakının! (Bunlar) Allâhü Teâlâ’ya şirk koşmak, sihir yapmak, Allâhü Teâlâ’nın haram kıldığı cana haksız yere kıymak, fâiz yemek, yetim malı yemek, harp günü sırtını dönüp kaçmak ve çirkin fiillerden uzak olan iffetli mümin bir kadına zinâ ile iftirâda bulunmak.” (el-Câmiu’s-Sağîr)

 

Hanefî mezhebine göre “istiridye” yenmez.

Bu mevzuda son devrin değerli Hanefî fıkıh âlimi Mehmed Zihnî Efendi merhum Nimet-i İslâm isimli muhallet eserinde şöyle demiştir:

“Balık cinsinden olmayan deniz mahlûkları temiz olmadıkları için yenmezler. Midye, istiridye, istakoz, kalamar, karides... gibi.”

Büyük İslam İlmihali'nde de Ömer Nasûhi Bilmen merhum şu açıklamalarda bulunmuştur:

“Devamlı olarak suda yaşayan balıklar yenir. Fakat diğer su hayvanları habis (pis) sayılır, yenmezler. Mesela, yengeçler, midyeler, istiridyeler, ıstakozlar (karides de bu sınıfa dahildir) helâl değildirler..."

Hâsılı; Hanefî mezhebine göre, balık sûretinde olmayan deniz hayvanlarının etlerini yemek haramdır. Buna göre, daima suda yaşayan, suda barınan hayvanlardan her çeşit balığın eti yenebilir. Kalkan balığı, sazan balığı, yunus balığı, yılan balığı bu kabildendir. Fakat diğer su hayvanlarını yemek caiz değildir. Midye, istiridye, karides, istakoz ve yengeç gibi hayvanların yenilmesi helâl olarak kabul edilmemekte, haram sayılmaktadır. [Bkz. Cezîrî, el-Mezâhibü'l-Erbaa, 2, 5]

Bu esaslara göre, midye, istiridye, karides, kalamar gibi deniz hayvanları Şâfiî, Mâlikî ve Hanbeli mezheplerine göre yenebilirken, Hanefî mezhebine göre yenilmemektedir. Hanefî mezhebinin haram saymasının sebebi, bu çeşit hayvanları gerek görünüş, gerekse yenen kısımları itibariyle hoş olmaması, çirkin ve pis sayılmasıdır.

Bir başka ifadeyle; Mâlikî mezhebi hiçbir deniz hayvanını istisna kılmazken, Hanbelî mezhebi yılan balığını habis saydığı için, Şâfiî mezhebi de kurbağa, yengeç ve timsah gibi hem denizde, hem de karada yaşayabilen hayvanların etinin yenilmesini haram olarak vasıflandırmaktadır.

S o n u ç

Her Müslüman, istisnaî ve mecburi haller dışında mutlaka mensubu bulunduğu kendi mezhebinin hükümlerine uymalı, hatta onun da müftâ bih olan kavilleriyle amel etmeye gayret göstermelidir.

CEHÂLET VE UZUN YAŞAMA ARZUSU Muaz bin Cebel (radıyallâhü anh)’dan rivâyet olundu, Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: “Sizde şu iki sarhoşluk hâlleri görülmediği müddetçe Rabbinizin himâyesi altındasınız: Cehâlet sarhoşluğu ve uzun yaşama arzusu sarhoşluğu. Sizler iyiliği emreder, münkerden (kötülükten) nehyeder ve Allah yolunda mücâhedede bulunursunuz. Sizde dünya sevgisi görüldüğü zaman ise iyiliği emretmez, kötülükten nehyetmez ve Allah yolunda mücâhede etmezsiniz. Böyle bir günde kitap ve sünnetle hükmedenler, Muhâcir ve Ensâr’dan ilk îman edenler gibidirler.” (Mecmau’z-Zevâid)

 Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü o, ancak Allah'tan hakkını almasını ister. Muhakkak Allah hiçbir hakkını geri çevirmez H.z Ali (radiyallahu anh)'

Fotoğraf açıklaması yok.Fotoğraf açıklaması yok.

karaciğer bakım mehmet bey