1 Aralık 2020 Salı

Böbrek iltihaplarında; Hurma çekirdekleri kavrulur öğütülür, kabuğu soyulmamış bir soğanın içi oyularak doldurulur, fırında pişirilir ve her gün bir tane yenir

 medine hurması

SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN HAZRETLERİ İlim için mekan ve zaman önemli değildir. Önemli olmadığını üstad Süleyman Hilmi Tunahan dağda, bayırda, tarlada, tren vagonlarında okutarak göstermiştir Ümmeti Muhammedin evladına. Talebeye kızmak şöyle dursun derslerine çalışmadıklarında “Evlatlarım siz çalışamıyorsunuz bari zahmeti biz üzerimize alalım” diyerek onların motivasyonunu ve gayretini arttırırdı. Talebelerinden asla para almamış hatta onlara para vermiş, ihtiyaçlarını karşılamış, talebe bulamadığı zamanlarda işçi pazarlarında yevmiyesini vererek talebe okutmuştur. Çünkü o, hocalığın ekmek kapısı değil “ALLÂH’IN , RASULULLAH’IN , KİTABULLAH’IN ve DİN-İ MÜBİN-İ İslam’ın tebliğ memurluğu” olduğunu düşünmekteydi. Zaman zaman İslâm’a hizmet gayesinde olan kimselerce eleştirilir, çocuk yaştaki talebelerin kürsülerden gür seslerini duyupta hizmetlerin gayesini anlayamayan, tasavvuf idrakinden nasipsiz olanlar olurdu. Kaldı ki husule gelebilecek ferdî hatalar konusunda, kendisine talebelerinden bazılarını şikayete gelmiş bir kimseye Hz. Üstad’ın (k.s) verdiği cevap oldukça manidardır: “Kusuru olmayanın bu kapıda işi ne?” Öyle ya, ALLAH dostlarının vazifesi, hataları düzeltmek, eğrileri doğrultmak… Kusursuz olanların (şayet varsa öyle birileri) kusurların düzeltildiği böyle kapılarda ne işleri olur…

💥HAK YOLDA OLAN O TOPLULUĞU BULAMAZSAN ! EVİNDE OTUR.💥

 

💥HAK YOLDA OLAN O TOPLULUĞU BULAMAZSAN ! EVİNDE OTUR.💥
♦️Bir gün Hazreti Huzeyfe R.A. Rasülullah Aleyhi's-salâtû Vesselâm Efendimize Sordu:
▬ “Yâ Rasülullah... Acaba Müslümanlar İslâmiyet’ten Önceki Hâllerine Döner mi?”
▬ “Hayır, Dönmezler Ama Bizden Sonra Bulanık Bir Zaman Gelir...”
▬ “Bulanık Ne Demektir Yâ Rasülullah?”
▬ “Yani İyiler Olur, Kötüler Olur, Âlimler Olur, Zâlimler Olur; Karışık Bir Zaman Olur. Ondan Sonra Daha Kötü Bir Zaman Gelir...”
▬ “O Zaman Neler Olur Yâ Rasülullah?”
▬ “O Zaman, Dini Anlatanların Peşine Gidenler Cehenneme Gidecek...”
▬ “Din Diye Neyi Anlatacaklar?”
▬ “Kur’an-ı Kerîm’den, Hadîs-i Şeriften Bahsederler Ancak Allah’ın ve Rasülullah’ın Bildirdiklerini Değil, Kendi Düşüncelerini, Allah’ın ve Peygamberin Emri Gibi Anlatırlar. İşte Onların Peşinden Gidenler Felâkete Uğrayacaktır...”
▬ “Yâ Rasülullah... O Zamanda Ben Dünyâya Gelmiş Olsam Ne Yapmam Gerekir?”
▬ “Dünyâda Hak Yolda Olan Bir Topluluk Kıyâmete Kadar Bulunur. Bu Topluluğu Bul, Onlara Uy ve Kurtul...”
▬ “Yâ Rasülullah... O Topluluğu'da Bulamazsam Ne Yapmalıyım?”
▬ “Onu da Bulamazsan Evinde Otur, Kimseye Karışma...”
[Mişkat-ül Mesabih]

Resûl-i Ekrem eskimiş elbiselerle yanına gelen bir kişiye malı mülkü olup olmadığını sormuş, maddî durumu oldukça iyi olan Mâlik b. Nadle isimli bu zâtın develeri, koyunları, atları ve köleleri olduğunu söylemesi üzerine ona şu tavsiyede bulunmuştur: “Allah sana bir mal verdiği zaman O’nun nimetinin ve ikramının izleri üzerinde görülsün.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 14)

Bir kere, Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, seâdet ile buyurdu ki, (Yâ hâtun! Ere varmanın sevâbını dahî haber vereyim de dinle! Hangi avret ki, eri, ona, Allah senden râzı olsun dese, altmış yıl ibâdet etmekten yeğdir. Ve erine, bir içim su verse, bir yıl oruç tutmaktan efdaldir. Erinin döşeğinden kalktığı zamân gusül eylese, bir kurban kesmişçesine sevâp bula. Ve helâline hîle etmezse, onun için, göklerde melekler tesbîh ederler. Ve helâli ile oynasa, altmış kul âzât etmekten hayırlıdır. Erinin rızkını muhâfaza etse ve helâlinin akrabâsına merhamet eylese ve beş vakit namâzını kılıp, orucunu tutsa, bin kere Kâbe’ye varmaktan efdaldir.) Fâtıma-i Zehrâ “radıyallahü anhâ”, bir avret helâlini incitse, hâli nice olur, dedikte, (Bir avret, erine âsî olsa, Allahın laneti onun üzerinde kalır, tâ ki eri ile helâlleşmeyince, kurtulamaz ve erinin döşeğinden kaçsa, cemî’ sevâbı gider ve erine karşı, büyüklense, Hak teâlâ, ona hışım eyler ve sen benim kâhyam mısın, dese ve senden ne gördüm dese, Allahü teâlâ, ona nimetini harâm eyler. Erinin kanını dili ile yalasa, henüz erinin hakkını yerine getirmiş olmaz. Ve erinin izni ile açık saçık sokağa çıksa, erinin amel defterine, bin günâh yazılır, izin verdiği için) buyurdu. İzinsiz çıkıp giden avretlerin hâli nice olur, bundan kıyâs eyle! Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurur: (Yâ Fâtıma! Allahü teâlâ, bir ehadin, bir ehade secde etmesini emir buyursa idi, ben de, avretin erine secde etmesini buyurur idim.) Hazret-i Âişe “radıyallahü anhâ”, (Resûlallaha, bana vasiyet eyle!) dedim. Resûl-i ekrem buyurdu ki, (Yâ Âişe! Ben sana vasiyet ederim, sen de ümmetimin hâtunlarına vasiyet eyle! Yarın kıyâmet gününde: Önce îmândan. İkincisi, abdestten ve namâzdan. Üçüncüsü, eri hakkında, suâl olunur. Hangi erkek ki, avretinin yavuzluğuna sabreylese, Hak teâlâ, ona Eyyûb Peygamber sevâbını vere. Bir avret dahî erinin yavuzluğuna sabreylese, Âişe-i Sıddîka mertebesini bula.) Ve dahî, (Bir erkek, avretini dövse, kıyâmette, ben onun davâcısı olurum) buyurdu.

 


Müslüman Kadının kıyafeti deyil…! Süslümanların kıyafetidir…!

 




ÂLİMLERE HÜRMET, FAKİRLERE ŞEFKAT Bir hadîs-i kudsîde buyurulmuştur ki: İnsan dünyada, gideceği bir yolu nasıl ancak rehberle bulabiliyorsa cennetin yolunu da ancak ilimle bulabilir. Dünyada malı nasıl zorlanarak kazanıyorsanız, yine böylece ancak benim ibâdetime sabrederek cennete girebilirsiniz. Bana nâfilelerle yaklaşın. Rızâmı; miskinleri, fakîrleri kendinizden hoşnut etmekte arayın. Âlimlerin meclislerinde bulunarak rahmetime koşuşun. Zîrâ benim rahmetim, âlimlerden bir an ayrılmaz.” Cenâb-ı Hak, Mûsâ Aleyhisselâm’a şöyle vahyetti: “Ey Mûsâ! Emirlerimi dinle, muhakkak benim emirlerim haktır. Fakirlere karşı kibirlenenleri kıyâmet günü karıncalar gibi (küçücük bir surette) diriltirim. Bir fakire tevâzu göstereni, dünyâda ve âhirette yükseltirim. Her kim bir fakirin gizli bir hâlini ifşâ ederse, ben de onun gizli yetmiş ayıbını izhâr ederim. Bir fakire ihânet ve hakâret eden muhakkak benimle harbe tutuşmuş olur. Her kim bana îman ederse dünyada ve âhirette o kulumu meleklerle musâfaha ettiririm.”

 Erkeğin hanımı üstündeki hakkı nedir?

CEVAP
Bu konuda, İslâm Ahlâkı kitabında buyuruluyor ki:
Ve dahî, hazret-i Alî “kerremallahü teâlâ vecheh”den rivâyet olunur ki, bir gün, Resûl-i ekremin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” huzûruna bir avret gelip, (Yâ Resûlallah! Bir ere varmak isterim, ne buyurursunuz) dedi. Seâdet ile buyurdu ki, (Erin hakkı, avretin üzerinde çoktur. Hakkından gelebilir misin?) O avret, (Yâ Resûlallah! Erin hakkı nedir.) dedi.
Buyurdu ki, (Sen onu incitir isen, Allaha âsî olursun ve namâzın kabûl olmaz.) O avret, etti, dahâ var mı? Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Hangi avret, erinden izinsiz, evinden dışarıya çıksa, her adım başına günâh yazılır.) Avret etti, dahâ var mı? Resûl-i ekrem buyurdu ki, (Erine kötü söz söylerse, kıyâmette dilini ensesinden çıkarırlar.) O avret etti, dahâ var mı? Resûl-i ekrem buyurdu: (Hangi avret ki, malı ola da, erinin hâcetini bitirmeye, âhirette o avretin yüzü kara ola.) Ve o avret etti, dahâ var mı? Resûl-i ekrem buyurdu: (Hangi avret, erinin malından uğrularsa ve bir başkasına verirse, ve eri ile helâlleşmezse, Allahü azîm-üş-şân, o avretin zekât ve sadakasını kabûl eylemez.) Avret etti, dahâ var mı? Resûl-i ekrem buyurdu: (Hangi avret, erine sövse veyâ karşı gelse, tamu içinde, dilinden asalar ve hangi avret çengi ve çalgı dinlemeye varsa ve bir akça verse, küçük yaşından beri kazanmış olduğu sevâp mahvola ve üzerindeki libasları da davâcı olup, bizi mübârek günlerde giymedi ve helâline karşı giymedi, harâm yerlere gitti, dedikte, Hak teâlâ buyurur, böyle olan avretleri, bin yıl yaksam gerektir.) [Sinemanın, radyo ve televizyonun kötü taraflarını buradan da anlamalıdır.] O avret, bu cevâpları işitince, (Yâ Resûlallah! Bu zamâna gelince, ere varmadım, yine varmam) dedi