25 Şubat 2022 Cuma

*FATİHA SURESİNİN SIRRI..* İster eş ister çocuk tüm ailevi ve günlük sıkıntılarınızın çözülmesini isterseniz yapmanız gereken *Fatiha suresini dikkatlice ve içten okumak.* *Fatiha suresi* mikrop, hastalık, haset ve nefret gibi tüm manevi belaları defeder . *- Evlerinizi Fatiha suresi okuyarak nurlandırın.* *- Yataklarınızda Fatiha suresi okuyun.* *- Su içerken Fatiha suresi okuyun.* *- Fatiha suresi fiil ve davranışlarınızı zabteder ve sözlerinizi düzene koyar.* *- Haset, kibir, ucub ve gurur gibi hastalıklarınıza şifa olur.* *- Sinir gibi negatif tüm davranışlarınızdan kurtulmanıza yardımcı olur.* *Fatiha suresini hiç dikkat ederek ve anlayarak okudunuz mu?*


Allâhu Teala Fatiha suresini Kuran'da şöyle anlatır:
وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِّنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ
*And olsun ki, sana daima*
*tekrarlanan yedi ayetli Fatiha'yı*
*ve Kuranı Azimuşşan’ı verdik.*
*Ayetteki vav harfi KUR’AN ve*
*Fatiha suresini sanki aynıymış gibi eşitler.*
Bazı âlimler şöyle demişlerdir:
*"Kur'an'ın sırrı Fatiha suresinde saklıdır,*
*Fatiha suresinin sırrıda iyyake nabudu ve iyyake nestain ayetinde saklıdır."*
Fatiha suresi
farz namazlarda 17 kere okunmaktadır.
“Neden?”
diye soran olursa
deriz ki sır
Fatiha suresindedir.
Fatiha suresini namazda okumayı unutan birinin namazını yeniden kılması lazımdır ,
çünkü Fatihayı Şerifeyi okumak rükündür.
Buda Fatiha suresinin ne kadar mühim olduğuna işarettir.
Namaza başlarken
ilk okunan suredir.
Ve bu yüzden Fatiha “açan” demektir.
*Fatiha suresinin bazı isimleri:*
1- *Şafiye*: Maddi ve manevi tüm hastalıklara şifa olan, iyi gelen
2- *Kafiye*: Başka sûrelerin yerini tutan, ama başkaları onun yerini tutmayan.
3-**Ümmül kitap**
Kitabın anası- aslı.
Anneniz sizin için ne anlama geliyor?
Anneniz her şeyinizdir değil mi?
Fatiha sureside öyledir.
*Kuran'ın aslı ve anası*
mahiyetindedir.
Kuranı Kerim'i okurken ilk Fatiha suresini okuyarak başlayın.
Şuphesiz ki Fatiha suresi sizi zulmetten aydınlığa, sıkıntıdan ferahlığa ve darlıktan rahatlığa çıkarır.
*Suya Fatiha suresini okuyun*,
o sudan için ve yıkanın Allah'ın izniyle çok şeyin farkına varacaksınız.
Sahabe efendilerimiz bir hasta gördükleri zaman ellerini hastanın ağrıyan yerine koyup
7 kere Fatiha suresi okurlardı.
Üzerine Fatiha suresi okunan hastada
Allah'ın izniyle ve Fatihanın bereketi ile şifa bulurdu.
Yüzlerce alim oturup günlerce Fatiha’nın faziletini anlatsa bitiremez.
En az olarak
*bin tane zahiri*
*bin tane batıni*
*faydası var*.
Cenabı Allah’ın Kuranı Kerim’de
başka bir Ayet ile methettiği bir sureyi biz ne kadar anlatabiliriz?
*Başka bir sırrı ise bütün*
*harflerinin nuranin olmasıdır.*
*Okunan her yere*
*nurdan surlar yapar ve o surlar*
*seni bütün kötülüklerden korur*.
●●●
~SÜBHANALLAH ŞU MÜJDELERE BAKIN ...!~
Resûlullah Efendimiz (s.a.v) buyurdular:
"Cebrâil (a.s) bana dedi ki: Allâhü Teâlâ sana selâm söylüyor ve buyuruyor ki:
Kul benim huzurumda namaza durup "Allâhu Ekber" dediğinde onunla aramızda bulunan perdeyi kaldırırım.
Kul "elhamdü" dediğinde Allâhü Teâlâ, "Hamd kime mahsustur?" diye sorar, o da "lillâhi" diye cevap verir.
Allâhü Teâlâ, "Allah kimdir?" diye sorunca "Rabbilâlemîn" der. "Alemlerin Rabb'i kimdir?" buyurunca "Errahmânirrahîm" der.
"Rahman ve Rahim kimdir?" diye sorunca "Mâlikiyevmiddîn" der. Bunun üzerine Allâhü Teâlâ,
"Ey kulum, din gününün sahibi benim" der. Kul, "İyyâke na'budu ve iyyâke nesteîn; Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım isteriz" deyince Allâhü Teâlâ, "Ey kulum, mademki yalnız bana kulluk edip yalnız benden yardım istiyorsun, o halde istediğini dile ki sana verilsin" buyurur.
Kul "İhdinâ; bize hidayet et" deyince Allâhü Teâlâ,
"Hangi hidayeti istiyorsun?" buyurur. Kul "Essırâta'l-müstakîm; "Sırât-ı müstekîmi, doğru yolu" deyince Allâhü Teâlâ,
"Hangi yolu istiyorsun?" diye sorar. Kul "Sırâtallezîne en'amte aleyhim" "Kendilerine in'âm ettiğin bahtiyarların yoluna" deyince
Allahü Teâlâ:
"Ey meleklerim, siz de şahit olun ki ben bu kulumu, kendilerine nimet verdiğim peygamberler, sıddîklar, şehitler ve salihlerle beraber kıldım" buyurur. Kul,
"Ğayri'l-mağdûbi aleyhim veleddâllîn; Ne o gadap olunanların, ne de sapkınların" deyince Allâhü Teâlâ tekrar meleklere, "Şahit olun ki ben bu kulumu nimet verdiğim kimselerden kıldım, gazaba uğramışlardan ve sapkınlardan eylemedim" buyurur.
Kul "Amin" deyince onunla beraber bütün melekler de "Amin" derler..
Müslim, Müsâfirin 254 Nesai iftitah 25.

ALLAH TEÁLÁ BUYURUYOR: EYİMâN EDENLER… BirbiRiNiZin KUSURUNU ARAŞTIRMAYIN… (EL-HUCURÃT, 12)

 


Doğru Zamanda Doğru Yerde Olmak Denince; Namaz Vaktinde Huzurullah'ta Olmak Kimin Aklına Geliyor..

 











🌴Selâhüddîn ibni Mevlânâ Sirâcüddîn hazretlerinin duası🌴
اَللَّهُمَّ ارْ زُقْناَ عَيْشاً بِلاَ بَلاَءٍ وَدِيناً بِلاَ هَوَاءٍ وَعَمَلاً بِلاَ رِياَءٍ وَعَفْواً بِلاَ عَذاَبٍ وَمَغْفِرَةً بِلاَ عِتَابٍ وَجَنَّةً بِلاَ حِساَبٍ
اَلَّلهُمَّ تُبْ عَلَيْناَ قَبْلَ الْمَوْتِ وَارْحَمْناَ عِنْدَالْمَوْتِ وَلاَ تُعَذِّبْناَ بَعْدَالْمَوْتِ وَهَوِّنْ عَلَيْناَ سَكَراَتِ الْمَوْتِ ياَ اَرْحَمَ الرَّاحِمِين...
Manası:
Ey Allâh'ım;
Sen bizi belasız rızık ile,
Hevasız din ile,
Riyasız amel ile,
Azapsız avf ile,
Azarsız mağfiret ile,
Hesabsız cennet ile rızıklandır.
Ey Allâh'ım; sen ölmeden tövbe ile rızıklandır.
Ölüm anında rahmet eyle, Öldükten sonra azâb etme,
Ölüm sarhoşluğunda kolaylık ver.
Sen rahmet edenlerin en rahmet edicisisin.

İsâ Âleyhisselam bir dağa çıktı. Dağda güneşin harâreti altında ibâdet eden yaşlı bir zât gördü. O Yaşlı Abid Zata dedi ki: “Niçin kendini güneşten koruyacak, soğuk ve sıcaktan muhâfaza edecek bir gölgelik yapmıyorsun?”. Yaşlı âbid şöyle cevap verdi: “Ey Allah’ın Peygamberi! Ben geçmiş peygamberleri dinledim. Yedi yüz seneden fazla yaşamayacağım. Binâ ile meşgul olacak zamanım yok.”. İsâ Âleyhisselam dedi ki: “Ben sana hayret edeceğin bir şeyi haber vereceğim. Âhir zamanda ömürleri yüz seneyi geçmeyecek bir kavim gelir. Onlar saraylar, köşkler inşâ eder; bağlar, bahçeler kurarlar. Bin sene yaşayacak kimselerin emel ve arzularına sahip olurlar.” Bunun üzerine yaşlı Âbid Zât şöyle dedi: “Onların aklı yok! Vallâhi onların zamanına yetişmiş olsaydım, ömrümü bir secdede geçirirdim.”....[Tefcîru’t-Tesnîm Fî Kalbin Selîm, c.1, s.386]

 Hazreti İsa (A.S.)'ın peygamberliği

Şöyle rivayet edilmiştir ki:
Hak Teala, Hazret-i İsa'yı Beyti Makdis'e, İsrailoğulları'na peygamber olarak gönderince, Hazret-i İsa da geldi, Beyti Makdis'in mescidinde oturdu. Halkı dine davet etmeğe başladı. Onlara, İncil'i arz eyledi. İsrailoğulları ona:
-Peygamber olduğuna bir nişan ver, bir mucize göster görelim! dediler. Hazret-i İsa da: "Gerçekten ben size Rabb'inizden bir delil ile geldim. Çamuru yoğururum, kuş biçimine sokarım. Ona üflerim, Allah'ın izni ile o hemen bir kuş oluverir." Al-i İmran suresi, ayet: 49) Böylece, Hazret-i İsa, dediği gibi yaptı. Çamuru üfledi ve o çamur kuş oldu. Hayata kavuşup uçtu. Din bilginleri der ki:
-O kuş yarasadır ki geceleyin uçar, gündüzün uçmaz. Tüyü ve kemikleri yoktur. Sadece ettir. Kanatları yalnız bir parça deridir.
Halk, Hazret-i İsa'ya yeniden:
-Mucizen var mıdır? diye sordu. O da:
-"Hem de anadan gözü olmadan doğanları gözlü ederim!" (*) Al-i İmran suresi, ayet: 49)
*Arapçada "ekmeh" anadan gözsüz doğan kişidir. Âmâ ise gözü sonradan kör olan kaza ile gözsüz kalan kişidir. Gözsüz doğan kimseye doktorlar çare bulamazlar.
İşte böyle anadan gözsüz doğanları gözlü eylemek mucizedir. Mucize de şudur ki; onu ancak peygamberler gösterebilirler. Peygamberlerden başka kimseler, gözsüz olanı, gözlü yapmaktan acizdirler.
Baras ise; abraşık illetidir. (Miskin hastalığına tutulanlarda bulunur. Vücutta yer yer lekeler belirir) bu hastalığın da devası yoktur.
Cüzzam hastalığının da devası yoktur. Bu zahmetlerin giderilmesi ancak peygamber mucizesiyle tedavisi kabildir.
.......
Halkı, Hazret-i İsa'ya şöyle sordu:
-Bundan başka da mucizen var mı? Hazret-i İsa onlara şu cevabı verdi:
- "Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim, eğer diliyorsanız, çoktan ölmüş olan bir kişiyi bulun, ben onu dirilteyim." (Ali İmran suresi, ayet: 49)
* * *
İsrailoğulları düşündüler. Nuh (a.s.)'ın oğlu Sam'dan başka bir ölü bulamadılar. Bunu da Tevrat'ta okumuşlardı:
Hz. Nuh'un oğlu Sam'ın kabri Beyti Makdis dağlarının arasında bir vadidedir. Hem de Sam, İsrailoğulları'nın atasıydı. Çünkü, İsrailoğulları Hazret-i Yakub'un oğullarındandır. Yakub (a.s.) Hazret-i İshak'ın oğludur ve İshak (a.s.) Hazret-i İbrahim'in oğludur. İbrahim (a.s.) da, Hz. Nuh'un oğlu Sam'ın neslindendir.
* * *
Böylece İsa (a.s.)'a:
-"Bu vadinin içinde Sam'ın kabri vardır!" diye işitiriz. O, hem de bizim atamızdır. Onu dirilt görelim! dediler.
İsa (a.s.) o vadiye vardı, şöyle seslendi:
-Ya Sâm bin Nuh! Allah'ın izniyle yerinden kalk, gel! dedi.
O anda yer ikiye ayrıldı. Sam topraktan çıkıp geldi. O vadideki iki tepe arasında oturdu, saçından ve sakalından toprak dökülüyordu. Fakat sakal ak-pak olmuş, ağarmıştı. Hazret-i İsa ona:
-Sen kimsin? diye sordu.
Dirilen kişi:
-Ben Nuh'un oğlu Sam'ım! dedi. Hazret-i İsa: -Ya ben kimim? dedi. Sam da:
-Sen Hak Teala'nın peygamberi İsa'sın! diye cevap verdi. O zaman Hazret-i İsa:
-Sen öldüğün zaman sakal ağarması yoktu. Senin sakalın neden ağardı? diye sordu. Sam da:
-Doğru söylüyorsun. Benim de sakalım kara idi. Şimdi sen beni çağırınca İsrafil'in borusu çalınıyor. Kıyamet zamanı geldi sandım ve kıyametin heybetinden sakalım bir anda ağardı! dedi. Hazret-i İsa Sam'a:
-Ey Sam! dedi eğer istersen, Hak Teala'dan dileyeyim ki sana daha nice ömür versin. Dünyada yaşayasın. Sam da:
-Ey Allah'ın Nebisi! Ne faydası var ki sonu yine ölümdür. Önceki ölümün acısı dimağımdadır. Bu acı hala eksilmiyor. Bir kez daha ölüm acısı çekmek istemem. Ama yine de dilerim ki dua et, yine makamımda (toprak içinde) olayım! dedi. İsa (a.s.) da dua etti. Sam yine, yere düştü. Açılan toprak onu yine içine aldı. Makamına gitti ve yer önceden nasıl idiyse, hemen yine öyle oldu. Halk:
-Ya İsa! Bundan daha başka mucizen var mıdır? dediler. Hazret-i İsa şöyle dedi:
- "Evlerinizde neler yediğinizi, ne topladığınızı size haber veririm." (Ali İmran suresi, ayet: 49)
Hazret-i İsa, sonra onlardan birisine baktı ve:
-Sen dün gece, şuna benzer yemek yedin, şu kadarı arttı! dedi. Daha sonra da halka şöyle dedi:
-Beni, Hak Teala size İncil'in hükmünü bildireyim ve Musa şeriatinden başka bir şeriat göstereyim, diye gönderdi! Her ne kadar Musa şeriati de haktır, amma onun hükmü benim zamanım başlayıncaya kadardı. O şeriatte haram olanların nicesini ben helal ederim ve ondaki çözümü güç işleri ben size âsân eder, kolaylaştırırım! dedi.
Kaynak: a.g.e. ; S. 330


MÜNAFIKLAR ANLAMAZLAR
Benî Mustalik Gazvesi’nde münafıkların reisi olan Abdullah bin Übey, “Resûlullâh’ın yanındakilere nafaka vermeyin ki dağılıp gitsinler, Medîne’ye döndüğümüz zaman da aziz olanlar, zelil olanları her hâlde oradan çıkaracaktır.” dedi.
Bu sözüyle Muhâcirîn-i Kirâm’ı ve Sahâbe-i Kirâm’ın zayıflarından bazılarını kastediyordu. Ashâb-ı Kirâm’dan Zeyd bin Erkam radıyallâhü anh, bu sözleri işitmiş, sonra da amcasına anlatmıştı. Amcası da gidip Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’e haber verdi. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, Zeyd bin Erkam’ı huzuruna çağırdı. O da bunu, olduğu gibi Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) arz etti.
Abdullah bin Übey ve arkadaşları Peygamberimizin huzuruna çağırıldıklarında, böyle bir şey söylemediklerine dair yemin ettiler. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz de bu yemine binaen Zeyd bin Erkam’ın sözlerini kabul etmedi. Hazret-i Zeyd, bundan çok müteessir oldu. Amcası da “Neden kendini yalancı çıkaracak derecede ileri gittin?” diye Hazret-i Zeyd’i azarladı.
Bunun üzerine Münâfikûn Sûresi’nin 7. ve 8. âyet-i kerîmeleri nâzil oldu (meâlen): “Onlar o kimselerdir ki ‘Allâh’ın Peygamberinin yanında bulunanlara nafaka vermeyin, tâ ki dağılsınlar’ derler. Hâlbuki göklerin ve yerin hazineleri Allâh’ındır. Fakat o münâfıklar anlamazlar. Onlar, ‘Eğer Medîne’ye dönersek, and olsun, en şerefli ve kuvvetli olan(ımız) oradan en hakîr (ve zayıf) olanı muhakkak çıkaracaktır.’ diyorlardı. Hâlbuki şeref, kuvvet ve galibiyet Allâh’ındır, Peygamberinindir, müminlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler.”
Bu âyet-i kerîmeler, münâfıkların yalan yere yemin ettiklerini bildirmiş oldu. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) de Zeyd (r.a.)’ı huzuruna çağırıp “Allâhü Teâlâ, seni tasdik etti.” buyurdular. O da hüzün ve kederden kurtuldu.



Hazret-i Ali (radıyallâhü anh) mel’un İbn-i Mülcem tarafından yaralandığı zaman oğlu Hazret-i Hasan huzûruna ağlayarak girmişti. Hazret-i Ali oğluna şöyle buyurdu: “Oğlum şu sekiz şeyi iyi ezberle:
En büyük zenginlik akıldır. En büyük fakirlik ahmaklıktır. En büyük vahşet kibirdir. En büyük asâlet de güzel ahlâktır.
Diğer dört şey de şunlardır:
Ahmak ile arkadaş olma! Çünkü o, sana faydalı olmak isterken zarar verir.
Yalancı ile arkadaş olma! Çünkü o, serap gibidir; yakın olanı sana uzak gösterir, uzak olanı yakın gösterir.
Cimri ile arkadaş olma! Çünkü o, çok muhtaç olduğun bir zamanda, malını korumak için seninle alâkasını keser.
Günahkâr kimse ile arkadaş olma. Çünkü o, seni çok kıymetsiz bir şeye, kendi menfaatine satar.”
(el-Hadâiku’l-Verdiyye)

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Mîraç gecesi cennetin kapısında şöyle yazılı olduğunu gördüm: ‘Sadaka vermenin sevabı bire on misli, borç vermenin sevabı ise bire on sekiz (misli)dir.” (Sünen-i İbn-i Mâce) 25 Şubat 2022 Fazilet Takvimi

 


Diş ağrısına kesin çözüm

 bir çay kaşığı tuz bir çay kaşığı karbonatbir çay bardağı üzüm sirkesi bir kapta ılık olana karadar kaynatın ağızda gargara yap

11s 
Sadece ben ile paylaşılıyor

Tevessülün Caiz Olduğunu Gösteren Sahih Hadis...

 Tevessülün Caiz Olduğunu Gösteren Sahih Hadis...

Osman b. Huneyf (Radıyallahu anh) şöyle anlatmıştır:
Âmâ (gözleri görmeyen) bir adam, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e gelerek “Bana âfiyet vermesi için Allah’a duâ edin” dedi.
Hz. Peygamber: “İstersen duâ edeyim, istersen sabret, ama sabretmen senin için daha hayırlıdır” dedi.
Âmâ: “Dua et!” dedi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber ona güzelce abdest almasını ve şöyle dua etmesini emretti:
اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ وَأَتَوَجَّهُ إِلَيْكَ بِنَبِيِّكَ مُحَمَّدٍ نَبِيِّ الرَّحْمَةِ. يَا مُحَمَّدُ إِنِّي تَوَجَّهْتُ بِكَ إِلَى رَبِّي فِي حَاجَتِي هٰذِهِ لِتُقْضَى لِيَ. اَللّٰهُمَّ فَشَفِّعْهُ فِيَّ
“Allahım!
Rahmet Peygamber’in Muhammed ile senden istiyor ve sana yöneliyorum. Şu hacetimin yerine getirilmesinde, ey Muhammed ben seninle Rabbi’me yöneldim.
Ya Rabbi! Onu benim hakkımda şefâatçi kıl!”
Bkz. Tirmizî, 3895 (Hasen sahih);
İbn Mâce, 1385;
Ahmed, el-Müsned, 17240-17242;
Nesâî, es-Sünenü'l-Kübrâ, 10419, 10420 ve 10421;
Nesaî, Amelü’l-Yevm ve’l-Leyle, 658-660.
Şuayb Arnavûd: “Hadis sahihtir.”