26 Şubat 2022 Cumartesi

İnsanda nasıl bir kalb gözü var ise, aynı o şe

 İnsanda nasıl bir kalb gözü var ise, aynı o şekilde kalb burnu da vardır. Her günahın kendine has bir pis kokusu mevcuttur. Kalb burnu açık olan insanlar bu kokuları alır ve onun habis kaynağından uzaklaşırlar. Evliya olma yolunda, kalb gözü açılan insana verilen ilk nimetler: Kalb burnunun açılması ve kabir ehli ile konuşabilme nimetleridir. Mürşid-i kâmil olan kişi, bir işkembe temizleyicisi gibidir. Yanına gelen kişileri, günahlarından husule gelen kötü kokularından, pisliklerinden arındırır.

🌹GÜZEL VE BİLİNÇLİ İSİM VERMEK🌹 🌹Aileler çocuklarına Kuran’dan isim koymak isterken ismin anlamına çok dikkat etmeliler. 🌹Kuran’da geçen her kelimenin isim olmayacağı iyi bilinmeli ve ‘bu kelime Kuran’da geçiyor, isim olur” mantığıyla çocuklara verilmemelidir.

 

🌹GÜZEL VE BİLİNÇLİ İSİM VERMEK🌹
🌹Aileler çocuklarına Kuran’dan isim koymak isterken ismin anlamına çok dikkat etmeliler.
🌹Kuran’da geçen her kelimenin isim olmayacağı iyi bilinmeli ve ‘bu kelime Kuran’da geçiyor, isim olur” mantığıyla çocuklara verilmemelidir.
🌹Ayrıca bazı isimlerde sırf söylenişi güzel diye çocuklara konulmamalıdır.
🌹İsimde önemli olan, anlamının güzel olması, yaşadığı toplum ve kültüre yabancı olmamasıdır.
🌹Mesela;
🌹Sanem ismi çocuğa verilmemelidir, çünkü Sanem, ‘put’ demektir,
🌹Samet ismi, ‘hiç kimseye muhtaç olmayan’ demektir. Bu sadece Allah’a mahsus bir durumdur, dolayısıyle isim olarak kullanılamaz.
Aleyna sıkça duyduğumuz bir isim ama anlamı ‘üstümüze bela, sıkıntı aksın’ demektir.
🌹Kezban ismi Kur’an’da geçiyor diye veriliyor. Oysa Kezban ‘yalancı’ demektir.Çocuğa bu ismi koyarsanız, ‘yalancı, yalancı’ diye çağırmak zorunda kalırsınız.
🌹Ayrıca;
Resul, Nebi, Cebrail,Azrail, Mikail, İsrafil isimlerin konulması dinen hoş değildir.
🌹Asiye ‘isyan’ eden anlamına gelir.
🌹Julide Farsça’da dağınık,perişan’ demektir.
🌹İrem ise ‘Cennet bahçesi’ olarak bilinir ama aslinda ‘Allah’ın gazabına uğrayan sahte cennet’ tir.
🌹Bade ismi ‘içki’ demektir.
🌹Hannas ismi ‘şeytanın’ ismidir.
🌹Alara,Rosa, İlayda bunlar İslam isimleri değil ‘gayrimüslim’ isimleridir.
🌹Rumeysa ‘gözü çapaklı kadın’ demektir.
🌹Hüreyre, ‘kedicik’ demektir.
🌹Kayra eski Türk mitolojisinde ‘tanrı’ demektir, Allah’tan başka ilah olmaz. Çocuğa bu tarz isimler konulmamalıdır.
🌹Melis, Yunan mitolojisinde ‘tanrıça’ demektir, şişman ve tembel anlamlarına da gelir.
🌹Ecrin ‘ücret’ anlamına gelir. Bir insan ücret olamaz... (alıntı)
🌹yine bir Hadis-i Şerifte peygamberimiz (s.a.v) buyururlar ki; الاسماء تنزل من السماء مطابقا للمسمى
"İsimler semadan insanların karakterlerine yansıyacak şekilde iner"
🌹Bu sebeple mesela CEMAL yumuşak huylu demek olduğundan istisnalar kaideyi bozmamakla birlikte bu ismin sahibi geçim ehli olur..
🌹Yine CELAL öfkeli anlamında olduğundan bu ismin sahipleri yine kaideler istisnayı bozmamakla birlikte öfkeli olurlar ya da ismin manasının kişiye yansıma ihtimali oldukça yüksektir...
🌹 GECENİZ HAYIRLI MÛBÂREK OlSUN
🥀 🥀

Nemrut kaçıp sarayına saklandı ve kapıları,

 Nemrut kaçıp sarayına saklandı ve kapıları, pencereleri sıkı sıkıya kapattı. Bir ayağı kırık, bir gözü kör bir sivrisinek vardı. Allah’a dedi ki: “Ya Rab! Ben gazaya yetişemedim!” Cenâb-ı Hak ona da emretti. O da gitti, Nemrud’un kapısının anahtar deliğinden girip Nemrud’un dizi üstüne kondu. Nemrud onu öldürmek istedi. Sinek uçtu, yüzüne kondu. Nemrud onu yüzünden kovmak istedi, o da uçtu ve burnundan içeri girdi. Beynine doğru yürüdü. Yürüdükçe Nemrud’un beyni dayanılmaz şekilde zonklamaya başladı. Sivrisinek beynine kadar ulaştı ve beynini kemirmeye başladı. Nemrud imdat çığlıklarıyla ortalığı birbirine katıyor, adamlarına bağırıyor ve yardım istiyordu. Adamlarından bazıları:” Bir sinekle baş edemiyor!” diyorlardı. Derken Nemrud, “Başıma vurun!” demeye başladı. Başına tokmakla vurdular. Vurdukça ağrısı biraz hafifliyor, sonra yine dayanılmaz oluyordu. Bu defa Nemrud, “Daha hızlı vurun!” diyor, hafif vurana “Senin gücün yok mu?” diye kızıyordu. Böyle iki ay geçtiği rivayet edilir. Nihayet Nemrud, başına şiddetli vurdura vurdura başını parçalattı. GEBERDİ gitti.

TAHİYYATTAKİ DERİN MANALAR Tac’ul Kısas kitabında diyor ki: “Mirac gecesinde Allâhü Teâlâ’nın selâmı, hak peygamberine ulaşınca, Resûlullah (s.a.v.) bakıp ümmet

 TAHİYYATTAKİ DERİN MANALAR

Tac’ul Kısas kitabında diyor ki: “Mirac gecesinde Allâhü Teâlâ’nın selâmı, hak peygamberine ulaşınca, Resûlullah (s.a.v.) bakıp ümmetini gördü. Selâm şerefine onları da ortak edip: “Esselâmü aleynâ” dedi. Sonra bütün peygamberleri de zikredip: “Ve alâ ibâdillâhis sâlihîn” dedi. Melekler bu büyük hâl ve manzara karşısında hayran kalıp: “Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü” dediler. O zaman Allahü Teâlâ: “Habibim, (bu kelimeleri) Mi’râc gecesinin hediyesi olarak ümmetine götür. Namazda bu kelimeleri söyleyene, göklerdeki her meleğe verdiğim sevâbı veririm.” buyurdu. Sonra: “Ey Habibim ne dilersin?” buyurdu. “Yâ Rabbi, günahkâr ümmetlerim vardır, onları bana bağışla” dedi. “Ümmetinden yetmiş binini sana bağışladım. Başka ne istersin?” buyurdu. “Ümmetimi isterim, yâ Rabbi”. “Yetmiş binini daha sana bağışladım; başka ne istersin?” buyurdu. “Ümmetimi isterim, yâ Rabbi” dedi.
Bu Hadîs-i Şerîfi bildiren râvî der ki, yedi yüz defa bu emr-i ilahi geldi, her defasında, ümmetimi isterim dedi. Allahü Teâlâ: “Ey Habibim, bu kadar istiyor musun?” buyurdu. “Yâ Rabbi, bağışlayıcı sensin, isteyen de ben. Ne yapsalar da, kim olsalar da, hepsini bana bağışla” dedi. Allâhü Teâlâ: “Ey Habibim, eğer bütün ümmetini bu gece sana bağışlasam, benim rahmetim ortaya çıkar. Ama senin izzetin görünmez. Bu gece, ümmetinin bir kısmını sana bağışladım. Diğer iki kısmını durdurdum. Yarın kıyamet günü, önce gelen ve sonra gelen bütün insanlar bir yerde toplandıkları zaman, sen ümmetini iste, ben de senin için onları bağışlıyayım. Böylece ümmetinin günâhları, senin şefaatin ile benim rahmetim arasında mağfiret olunsun ve herkes senin benim katımdaki yakınlığını, mertebeni bilsin ve izzetin o gün zahir olsun.” buyurdu.
(Muhammed Rebhami, Riyadün Nasihin, s.111)

25 Şubat 2022 Cuma

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Mîraç gecesi cennetin kapısında şöyle yazılı olduğunu gördüm: ‘Sadaka vermenin sevabı bire on misli, borç vermenin sevabı ise bire on sekiz (misli)dir.” (Sünen-i İbn-i Mâce)

 Allâhü Teâlâ buyurdu (meâlen): “Bununla beraber müminlerin hepsi birden seferber olmayıp her kabileden bir tâife toplansa da, dinde fıkıh tahsil etseler (dînî ilimleri iyice öğrenseler) ve kavimleri döndükleri zaman onları Allâh’ın azabıyla korkutsalar ya! Umulur ki onlar sakınırlar.” (Tevbe Sûresi, âyet 122)


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Fitne ve fesad zamanında ibadet etmek, bana hicret etmek gibidir.” (Sahîh-i Müslim)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Allâhü Teâlâ aranızda, rızıklarınızı taksim ettiği gibi ahlâkınızı da taksim etmiştir. Allâhü Teâlâ dünyayı sevdiğine de sevmediğine de verir. Dîni ise ancak sevdiğine verir. Allâhü Teâlâ dîni verdiği kimseyi ise muhakkak sever.

 Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Allâhü Teâlâ aranızda, rızıklarınızı taksim ettiği gibi ahlâkınızı da taksim etmiştir.
Allâhü Teâlâ dünyayı sevdiğine de sevmediğine de verir. Dîni ise ancak sevdiğine verir.
Allâhü Teâlâ dîni verdiği kimseyi ise muhakkak sever.
Nefsim kudretinde olan Allâhü Teâlâ’ya yemin ederim ki bir kulun kalbi (hased, fesat vs. kötülüklerden) ve dili (yalan, gıybet, iftirâ vs. kötülüklerden) sâlim olup kurtulmadıkça (hakîkî) Müslüman olamaz.
Komşusu kötülüklerinden emîn olmayan kimse de (hakîkî) mü’min olamaz.”
“Yâ Resûlallâh! -Kişinin komşusuna- kötülükleri nedir?” denildi. Buyurdular ki:
“Eziyeti ve zulmüdür.
Bir kul haram bir kazanç elde etse ve onu infak etse (zekât veya sadaka olarak harcasa) kendisi için o malda hiçbir bereket olmaz.
Sadaka olarak verse asla kabul olunmaz.
Geride kalanlara mîrâs bıraksa onu cehenneme yaklaştıran azık olur.
Allâhu Azze ve Celle kötülüğü kötülük ile mahvetmez, silmez. Ancak kötülüğü iyilik ile siler. Çünkü pis olan bir şey pis olanı temizlemez.”
(Müsned-i Ahmed)

TAHİYYATTAKİ DERİN MANALAR Tac’ul Kısas kitabında diyor ki: “Mirac gecesinde Allâhü Teâlâ’nın selâmı, hak peygamberine ulaşınca, Resûlullah (s.a.v.) bakıp ümmetini gördü. Selâm şerefine onları da ortak edip: “Esselâmü aleynâ” dedi. Sonra bütün peygamberleri de zikredip: “Ve alâ ibâ

 TAHİYYATTAKİ DERİN MANALAR

Tac’ul Kısas kitabında diyor ki: “Mirac gecesinde Allâhü Teâlâ’nın selâmı, hak peygamberine ulaşınca, Resûlullah (s.a.v.) bakıp ümmetini gördü. Selâm şerefine onları da ortak edip: “Esselâmü aleynâ” dedi. Sonra bütün peygamberleri de zikredip: “Ve alâ ibâdillâhis sâlihîn” dedi. Melekler bu büyük hâl ve manzara karşısında hayran kalıp: “Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü” dediler. O zaman Allahü Teâlâ: “Habibim, (bu kelimeleri) Mi’râc gecesinin hediyesi olarak ümmetine götür. Namazda bu kelimeleri söyleyene, göklerdeki her meleğe verdiğim sevâbı veririm.” buyurdu. Sonra: “Ey Habibim ne dilersin?” buyurdu. “Yâ Rabbi, günahkâr ümmetlerim vardır, onları bana bağışla” dedi. “Ümmetinden yetmiş binini sana bağışladım. Başka ne istersin?” buyurdu. “Ümmetimi isterim, yâ Rabbi”. “Yetmiş binini daha sana bağışladım; başka ne istersin?” buyurdu. “Ümmetimi isterim, yâ Rabbi” dedi.
Bu Hadîs-i Şerîfi bildiren râvî der ki, yedi yüz defa bu emr-i ilahi geldi, her defasında, ümmetimi isterim dedi. Allahü Teâlâ: “Ey Habibim, bu kadar istiyor musun?” buyurdu. “Yâ Rabbi, bağışlayıcı sensin, isteyen de ben. Ne yapsalar da, kim olsalar da, hepsini bana bağışla” dedi. Allâhü Teâlâ: “Ey Habibim, eğer bütün ümmetini bu gece sana bağışlasam, benim rahmetim ortaya çıkar. Ama senin izzetin görünmez. Bu gece, ümmetinin bir kısmını sana bağışladım. Diğer iki kısmını durdurdum. Yarın kıyamet günü, önce gelen ve sonra gelen bütün insanlar bir yerde toplandıkları zaman, sen ümmetini iste, ben de senin için onları bağışlıyayım. Böylece ümmetinin günâhları, senin şefaatin ile benim rahmetim arasında mağfiret olunsun ve herkes senin benim katımdaki yakınlığını, mertebeni bilsin ve izzetin o gün zahir olsun.” buyurdu.
(Muhammed Rebhami, Riyadün Nasihin, s.111)