Ilim Irfan Sofrası
BU SEMBOLLER HAKKINDA “KÜLTÜREL MİRAS(!)” NİTELEMESİNİN KULLANILMASI Ayasofya’daki mozaik ve semboller teslis şirkinin alamet ve işaretleri iken bu gerçeği ört bas etmeye çalışırcasına bunlara “insanlık mirası”, “kültürel miras” vs. denmesi, doğrusu son derece esef verici bir durumdur. Böyle bir yaklaşımda gerçeklerin hem gizlenmesi hem de saptırılması söz konusudur.
Gerçeklerin gizlenmesi şöyledir: Ayasofya’nın içindeki teslis figürleri insanlığın değil, Hıristiyan dünyasının kabulleridir. Dünyada çok sayıda dinî inanç ve telakki vardır. Bunları dikkate almadan sadece Hıristiyanlığın inanç ve değerlerini insanlığın inanç ve değeri gibi göstermek hem hakikati gizlemek hem de büyük bir haksızlıktır. Bu ifadeler teslisi temize çıkarmak anlamına gelmekte, hatta teslis hakkında olumlu bir imaj bile oluşturmaktadır.
Ayasofya’daki ve başka mekânlardaki resim ve mozaikler Hıristiyanlar için bir değer ifade edebilir. Bunu bir Hıristiyan gibi benimseyip bütün insanlığa mal etmek büyük haksızlıktır.
Hıristiyanlık değerlerini dünya kültür mirası gibi lanse eden zihniyet, acaba İspanya’da imha edilen 850 yıllık medeniyeti hiç gündem etmiş midir?
Memleketlerini terk etmeye mecbur bırakılan, Hıristiyanlaştırılan, öldürülen, yakılan milyonlarca müslümanın davasını gütmüş müdür? Yahut bu medeniyetten geriye kalan tek şey olan Kurtuba Camiinin ortasına dikilen koca bir haçın manası üzerinde durmuş mudur? Yine İspanya’dan Balkanlara, Kafkaslara, Kırım’a kadar sinemaya, gazinoya çevrilen camiler acaba dünya kültür mirası adına bir mana ifade etmiyor muydu? UNESCO’nun bunların takibini de yapması gerekmez miydi?
Şunu unutmayalım: Tarih boyunca medeni davranış gösteren toplumlar olduğu gibi, insanlık için ızdırap ve felaket sebebi toplumlar da olmuştur. Bu ayrımı yapmadan, hakla batılı, haklıyla haksızı ayırmak mümkün değildir. Şayet hak – batıl ayrımı yapmaksızın insanların ortaya koyduğu bütün her şey kültürel miras kapsamında değerlendirilecek ise, o zaman Sevgili Peygamberimiz (hâşâ) Mekke’yi fethettiğinde Kâbe’nin içindeki putları kırdırmakla bu kültürel mirasa mı kast etmiş oldu?
Onun kırılmasını, yıkılmasını emrettiği, yüzlerce yıllık geçmişe sahip Lat, Menat ve Uzza da bu mantığa göre birer kültür mirası mı idi? Bu sorular “Canım o zaman cahiliye dönemi idi, putperestlik de zaten artık güncelliğini yitirmiştir” diye geçiştirilemez. Çünkü o insanlar o putlara “kendilerini tanrıya ulaştıran aracılar” olarak tapıyorlardı. Peki bu davranışla teslisin sembolü olan haça tapmak arasında ne fark var?
O zaman buradan şu sonuca gelmek zaruri oluyor: Toplumların inanç ve faaliyetleri insanlığın hayrına ve menfaatine hizmet olabileceği gibi, helakine ve mahvolmasına da sebep olabilir. Bu ayrımı yapmak ilmî ve insanî bir görevdir. Aksi takdirde tarih boyunca insanlığa nice acılar yaşatan rejim, sistem, din ve telakkilerin hepsinin müspet kabul edilmesi gerekir. Böyle bir yaklaşım da vakıaya, hakka ve adalete uygun olmaz. O halde Hıristiyanlığın teslis ifade eden sembol ve mozaiklerini insanlığa mal ederek “kültürel miras” diye yutturmak haksızlıktır, insanlığa yapılmış bir zulümdür.
Gerçeklerin gizlenmesi şöyledir: Ayasofya’nın içindeki teslis figürleri insanlığın değil, Hıristiyan dünyasının kabulleridir. Dünyada çok sayıda dinî inanç ve telakki vardır. Bunları dikkate almadan sadece Hıristiyanlığın inanç ve değerlerini insanlığın inanç ve değeri gibi göstermek hem hakikati gizlemek hem de büyük bir haksızlıktır. Bu ifadeler teslisi temize çıkarmak anlamına gelmekte, hatta teslis hakkında olumlu bir imaj bile oluşturmaktadır.
Ayasofya’daki ve başka mekânlardaki resim ve mozaikler Hıristiyanlar için bir değer ifade edebilir. Bunu bir Hıristiyan gibi benimseyip bütün insanlığa mal etmek büyük haksızlıktır.
Hıristiyanlık değerlerini dünya kültür mirası gibi lanse eden zihniyet, acaba İspanya’da imha edilen 850 yıllık medeniyeti hiç gündem etmiş midir?
Memleketlerini terk etmeye mecbur bırakılan, Hıristiyanlaştırılan, öldürülen, yakılan milyonlarca müslümanın davasını gütmüş müdür? Yahut bu medeniyetten geriye kalan tek şey olan Kurtuba Camiinin ortasına dikilen koca bir haçın manası üzerinde durmuş mudur? Yine İspanya’dan Balkanlara, Kafkaslara, Kırım’a kadar sinemaya, gazinoya çevrilen camiler acaba dünya kültür mirası adına bir mana ifade etmiyor muydu? UNESCO’nun bunların takibini de yapması gerekmez miydi?
Şunu unutmayalım: Tarih boyunca medeni davranış gösteren toplumlar olduğu gibi, insanlık için ızdırap ve felaket sebebi toplumlar da olmuştur. Bu ayrımı yapmadan, hakla batılı, haklıyla haksızı ayırmak mümkün değildir. Şayet hak – batıl ayrımı yapmaksızın insanların ortaya koyduğu bütün her şey kültürel miras kapsamında değerlendirilecek ise, o zaman Sevgili Peygamberimiz (hâşâ) Mekke’yi fethettiğinde Kâbe’nin içindeki putları kırdırmakla bu kültürel mirasa mı kast etmiş oldu?
Onun kırılmasını, yıkılmasını emrettiği, yüzlerce yıllık geçmişe sahip Lat, Menat ve Uzza da bu mantığa göre birer kültür mirası mı idi? Bu sorular “Canım o zaman cahiliye dönemi idi, putperestlik de zaten artık güncelliğini yitirmiştir” diye geçiştirilemez. Çünkü o insanlar o putlara “kendilerini tanrıya ulaştıran aracılar” olarak tapıyorlardı. Peki bu davranışla teslisin sembolü olan haça tapmak arasında ne fark var?
O zaman buradan şu sonuca gelmek zaruri oluyor: Toplumların inanç ve faaliyetleri insanlığın hayrına ve menfaatine hizmet olabileceği gibi, helakine ve mahvolmasına da sebep olabilir. Bu ayrımı yapmak ilmî ve insanî bir görevdir. Aksi takdirde tarih boyunca insanlığa nice acılar yaşatan rejim, sistem, din ve telakkilerin hepsinin müspet kabul edilmesi gerekir. Böyle bir yaklaşım da vakıaya, hakka ve adalete uygun olmaz. O halde Hıristiyanlığın teslis ifade eden sembol ve mozaiklerini insanlığa mal ederek “kültürel miras” diye yutturmak haksızlıktır, insanlığa yapılmış bir zulümdür.
Ehl-i Sünnet Hanefi -İhvani Paylaşım Platformu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder