12 Ağustos 2020 Çarşamba

Hüsn-i hâtime (Hayırlı ve güzel ölüm) Âhiretimizi kurtarabilmenin yegâne sermâyesi olan şu fânî dünya hayâtında hatırdan çıkarmamamız gereken en mühim duâlardan biri de, hüsn-i hâtime ile ölebilmeyi dilemektir. Âyet-i kerîmede Rabbimiz, “Ey imân edenler! Allah’tan, O’na lâyık bir takvâ ile korkun ve ancak Müslüman olarak can verin!” [Âl-i İmrân suresi, 102] buyurmaktadır. Her mü’minin, bir ömür boyunca gösterdiği gayretler, son nefesi güzelce verebilme saâdetine kavuşmak içindir. Zira peygamberlerin (aleyhimüsselâm) dışında kimse teminat altında değildir. Evliyâullâh bile dâimâ son nefes endişesi taşımışlardır. Her ne kadar kimin ne hâl üzere öleceği meçhûl ise de, umûmiyetle her insanın yaşadığı hâl üzere öldüğü bir gerçektir. Bu sebeple son nefesimizi imân ile verebilmek için sırât-ı müstakîm üzere bulunup dâimâ Cenâb-ı Hakk’a duâ ve istiğfâr hâlinde yaşamamız icâp eder. Âyet-i kerîmede bildirildiği üzere Yûsuf aleyhisselâm şöyle duâ ederdi: تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ Meali: “…(Allâh’ım!) Canımı Müslüman olarak al ve beni sâlih kullarının arasına ilhâk eyle!..” [Yûsuf suresi, 101] Cenab-ı Hakk’ın akl-ı selîm sâhipleri diye övdüğü sâlih kullarının duâsı ise yine Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle bildirilmektedir: رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّئَاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الأبْرَارِ Meali“…Ey Rabbimiz! Artık bizim günahlarımızı bağışla! Kötülüklerimizi ört! Rûhumuzu sâlihlerle birlikte al!” [Âl-i İmrân suresi, 193] Mûsâ aleyhisselâm’ın mûcizesi karşısında henüz yeni imâna ermiş sihirbazların Firavun’un işkence ile öldürme tehditlerine aldırış etmeyip, Cenâb-ı Hakk’a o canhıraş niyazlarında, zulümden kurtulmayı değil de, bir imân zaafına uğramadan Müslüman olarak canlarını teslîm edebilmeyi dilemeleri, bizler için ne büyük bir îkaz ve ibret örneğidir. Bizler de hüsn-i hâtimeyle ölmek için gayret edelim, sebeplere ve vesilelere yapışalım. Yâ Rabbenâ! Sonumuzu sevdiklerinin sonu gibi eyle. Hüsn-i hâtime ile sona erdir. Amin

 

Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hazretleri anlatmıştı: Bir sabah Rasûlüllah Efendimiz namaz kılıyordu; cehri olarak okurken Sure-i Naziat’ta Firavn aleyhillânenin sözlerinin geçtiği ayete gelince, ceamaat arasında bulunan Hz. Ömer gayr-i ihtiyari, "Ben o zaman olsa idim, kafasını koparırdım" diyerek fırladı. Ve bunu herkes duydu, namazı bitirip selam veren Peygamberimiz, "Kalk Ya Ömer! Namazını iade et" buyurdu. Hemen Cebrail (a.s) gelip "Ya Muhammed! Rabbinin selamı var. Ömer'in namazı iade etmesi gerekmez buyuruyor" dedi. İşte Ashap Allah’ın düşmanlarına böyle düşman idiler.


Allah’ın düşmanlarına dost olmamalı

Ebu’l-Mevahib-i Ledüniyye Hazretleri buyurmuş ki: “Bir kimse zalimler ile arkadaşlık eder ise, kendi de er geç onlar gibi zalim olur. Daha başka zararlarda görür. Şöyle ki:

1. Zalimi görmek bile insana gaflet verir ve zamanla insanı Allah'tan uzaklaşıtırır.

2. Zalimle olmak ise nefse hoş gelir, ama bu beraberlik kulu Allah’a ibadetten uzaklaştırır.

3. Ve nihayet bu hallere devam, insanı şeytanla arkadaşlık edip oturmaya kadar götürür. (Tabakatü’l-Kübra Tercümesi, C. 1, S. 1411)


Hoş bir hikâye

Meşhur Türk Hükümdarlarından Gazneli Mahmud bir gün Ebu Hasan-ı Harakani'ye, Beyazıd-ı Bestami nasıl bir veli idi diye sormuştu. Hasanı Harakani de, "O öyle bir veli idi ki, onu gören her kâfir mutlak mü’min olurdu" buyuruyor. Bunun üzerine Gazneli hemen itiraz ediyor ve "Nasıl olur? O Hazret-i Muhammed'den de mi daha büyükttü ki, Rasûlüllah'ı gören Ebu Cehiller, müşrikler mü’min olmadılar da Beyazıd-ı Bestami'yi gören kâfirler mü’min olacak?" Hasan Harkani bunun üzerine:

"Ya Mahmud! Ebu Cehiller, müşrikler, Allah’ın Rasûlü ve Habibi Muhammed’i göremediler ki iman etsinler... Onlar ancak ve ancak Ebu Talib'in yetimi ve Hazret-i Amine'nin öksüzü Muhammed'i görebildiler ve bunun için de iman edemediler" buyurdu.

Bu şahane cevap karşısında Gazneli diyecek bir şey bulamadı ve kabul eyledi. Nitekim Hz. Allah A’raf Suresi’nin 198. ayetinde onlar hakkında şöyle buyurmuyor mu?

“Eğer o müşrikleri doğru yola çağırsanız duymazlar ve onları görürsün ki, sana bakıyorlar, halbuki onlar seni görmezler (kördürler).” (Ruhu’l-Beyan'dan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder