NAMAZDA OKUNANLARIN MÂNÂ
VE ÎZÂHI:
VE ÎZÂHI:
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
Besmele okurken, Allah'ın kelâmını, Allah'ın adıyla okumaya niyet et! Mevcut olan her şeyin Allah'ın olduğunu bil ve bundan sonra, hamd ü senâyı O'na mahsus kılıp,
الْحَمْدُ لِلَّهِ
de! Çünkü şükür Allah'a mahsustur ve bütün nimetler O'nundur.
Nimeti başkasından bilip, ona teşekkür eden kimsenin îtikadı ve îtimâdı nisbetinde Besmele ve Hamd'inde noksanlık olur.
الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
de, Allah'ın rahmetinin hudutsuzluğunu düşün, ümidini artır! Sonra:
مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ
Kıyâmetin mutlak sâhibini bil ve ondan kork! Sonra:
إِيَّاكَ نَعْبُدُ
"Ancak sana ibâdet ve kulluk ederiz" demekle, ihlâsını tâzele!
وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
"Ancak senden yardım dileriz" diyerek, her hususta aczini beyanla muvaffak olduğun ibâdetleri ve her şeyi O'ndan bil.
Eûzü, Besmele ve Hamdele'nin mânâsını anladıktan ve ihtiyacını bildirip, O'nun yardımına muhtaç olduğunu ifâde ettikten sonra:
اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ
"Bizi doğru yola hidâyet eyle!" diyerek, mühim hâcetini, rızâ-i İlâhî'ye ulaştırmayı iste.
صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ
"Nimetler verdiğin iyi kulların, peygamberler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerin yoluna hidâyet et ve hidâyette dâim eyle!"
غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ
"Gadab-ı İlâhî'ye uğrayan kâfirlerin, sapıkların, yıldıza ve her çeşit putlara tapanların yoluna değil!.."
Sonra bu dileklerin kabulü için: اٰمِينَ "Allahım, kabul buyur" de...
Böyle okuyup edâ ettiğin namazda Hadis-i Kudsî'de bildirildiği gibi:
"Namazı kulumla aramda ikiye böldüm. Yarısı benim, yarısı onun.. Kulum için, istediği vardır." Kul:
الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
dediğinde, Allahü Teâlâ "Kulum bana hamdetti ve beni senâ etti" buyurur.
سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ
"Allahü Teâlâ kulunun hamdini işitti de, kabul etti.” demektir. Bu kullardan olma devleti sana yeter.
Okunan bütün sûre ve âyetleri böyle anlamalı ki minnet ve ihsandan gaflet etmemeli; mânâlardaki emir, nehîy, ümit ve korkulardaki hikmetleri ve diğer mev'ıza ve mevzûları düşünmelidir. Bunlar da insanların anlayışına göre değişir.
Namaz, gönüllerin anahtarıdır. Kelimelerin sırları orada çözülür. Kırâatta olduğu gibi, namazdaki zikir ve tesbihlerin hakkı da böyledir.
Hadis-i Şerif: "Şüphesiz namaz kılan, sağa sola bakınmadıkça ona Allahü Teâlâ'nın tecellîsi devâm eder." Başta bulunan âzâları, gözü, kulağı, dili koruduğun gibi, kalbini de namaz dışındaki düşüncelerden koru. Çünkü ayak, başa bağlıdır.
Hâsılı: Faydalı namaz kılmak için, içte ve dışta huşûnun bulunması şarttır.
Rebî bin Haysem Hz.: "Namazlarımda, okuduğumdan başka şey düşünmem" demiştir.
Ömer bin Abdullah Hz. : "Namazda hatırıma bir şey gelmesinden süngülenmek bana daha ehvendir" demiş...
Müslim bin Yâser Hz. Basra câmiinde namaz kılarken, yıkılan kubbeden haberi olmadı; "Geçmiş olsun" diyenlere; "Ne oldu?" dedi...
Urve bin Zübeyr Hz. namaza durdu, ayağı ameliyât edildi, hiç haberi olmadı...
Hz. Ali R.A., mübârek vücûduna saplanan oku "Namaza durayım da, öyle alın" buyurdu.
Büyükler: "Namaz âhiret işidir. Oraya giren, dünyâ ile alâkasını keser" dediler...
Ammar bin Yâser Hz., namazı erkânıyla, fakat acele kıldı. Sebebi sorulduğunda "Şeytanın vesvesesine uğramadan bitirdim" buyurdu. Çünkü, Hadis-i Şerif'te "Nice namaz kılanların ondan nasîbi, yarısı veya üçte biri veya dörtte, beşte, altıda biri veya onda biridir" buyurulmuştur.
Ammar R.A.: "Kişiye namazından ancak aklı başında iken kıldığı yazılır" buyurdu.
Aşere-i Mübeşşere'den Talha, Zübeyr ve bâzı Sahâbe-i Güzîn, namazı hafif acele kılarlardı. Sebebi sorulunca "Şeytanın vesvesesi ulaşmadan bitirmek için" derlerdi.
Hz. Ömer R.A. minberden:
- "Kul, Müslüman olduğu halde, Allah için kâmil bir namaz kılmadan saç ve sakalını ağartabilir" dedi.
- "Nasıl olur?" denildi.
- "Huzû ve huşûa riayet etmediğinden" buyurdu.
"Onlar ki, kıldığı namazdan habersiz, sehv ederler" (Sûre-i Mâûn 5) ayet-i celilesinin tefsirinde: "Bunlar kaç rek'at kıldığını bilmeyenlerdir" denilmiş...
Hasan-ı Basrî Hz. ise "Bunlar unutarak namaz vaktini geçirenlerdir" dedi.
Bazıları da "Vaktinde kıldığına sevinmeyip, vaktini geçirdiğine üzülmeyenlerdir" diye mânâ verdiler.
Rasûlüllah S.A.V. Efendimiz, namaz kılarken, bir âyet atlayarak okudu. Namaz bitince, Eshâb-ı Kiram'a "Ne okudum?" diye sordu. Übey bin Kâ'b Hz.'nden başka bilen olmadı. "Ne oluyor? Bir kavm, peygamberinin ardında namaz kılar da, onun ne okuduğunu bilmez. İsrâiloğulları da böyle yaptıklarından, Allahü Teâlâ, peygamberlerine vahyetti: "Ümmetine haber ver: Bedenlerinizle hazırlanır, dillerinizle okursunuz da, kalbiniz başka tarafta.. Bu yaptığınız bâtıldır" buyurdu."
Bu hadis-i şerife istinaden: "İmamın okuduğunu bilmek, namazın sıhhatine kâfî delildir" denilmiş..
Bâzıları da: "Kişi secde ile Allah'a yaklaştım sanır. Hâlbuki, kazandığı günah, bulunduğu şehir halkına taksim edilse, hepsini helâk eder. Buna sebep, kalıbı secdede iken, kalbi, nefsinin hevası peşinde, boş şeylerle meşgul olmasındandır", dediler.
Fatiha okurken, namazın ruhu olan "İyyâke na'büdü ve iyyâke nesteiyn" (Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz.) diye ilticâ edip yalvarmanın mânâsı iyi düşünülmeli...
Burada Allahü Teâlâ ile kul arasında yetmiş bin perde kalkar, yalnız bir beşeriyet perdesi kalır.