1 Aralık 2019 Pazar

NAMAZDA OKUNANLARIN MÂNÂ VE ÎZÂHI: بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

NAMAZDA OKUNANLARIN MÂNÂ
VE ÎZÂHI:
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
Besmele okurken, Allah'ın kelâmını, Allah'ın adıyla okumaya niyet et! Mevcut olan her şeyin Allah'ın olduğunu bil ve bundan sonra, hamd ü senâyı O'na mahsus kılıp,
الْحَمْدُ لِلَّهِ
de! Çünkü şükür Allah'a mahsustur ve bütün nimetler O'nundur.
Nimeti başkasından bilip, ona teşekkür eden kimsenin îtikadı ve îtimâdı nisbetinde Besmele ve Hamd'inde noksanlık olur.
الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
de, Allah'ın rahmetinin hudutsuzluğunu düşün, ümidini artır! Sonra:
مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ
Kıyâmetin mutlak sâhibini bil ve ondan kork! Sonra:
إِيَّاكَ نَعْبُدُ
"Ancak sana ibâdet ve kulluk ederiz" demekle, ihlâsını tâzele!
وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
"Ancak senden yardım dileriz" diyerek, her hususta aczini beyanla muvaffak olduğun ibâdetleri ve her şeyi O'ndan bil.
Eûzü, Besmele ve Hamdele'nin mânâsını anladıktan ve ihtiyacını bildirip, O'nun yardımına muhtaç olduğunu ifâde ettikten sonra:
اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ
"Bizi doğru yola hidâyet eyle!" diyerek, mühim hâcetini, rızâ-i İlâhî'ye ulaştırmayı iste.
صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ
"Nimetler verdiğin iyi kulların, peygamberler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerin yoluna hidâyet et ve hidâyette dâim eyle!"
غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ
"Gadab-ı İlâhî'ye uğrayan kâfirlerin, sapıkların, yıldıza ve her çeşit putlara tapanların yoluna değil!.."
Sonra bu dileklerin kabulü için: اٰمِينَ "Allahım, kabul buyur" de...
Böyle okuyup edâ ettiğin namazda Hadis-i Kudsî'de bildirildiği gibi:
"Namazı kulumla aramda ikiye böldüm. Yarısı benim, yarısı onun.. Kulum için, istediği vardır." Kul:
الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
dediğinde, Allahü Teâlâ "Kulum bana hamdetti ve beni senâ etti" buyurur.
سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ
"Allahü Teâlâ kulunun hamdini işitti de, kabul etti.” demektir. Bu kullardan olma devleti sana yeter.
Okunan bütün sûre ve âyetleri böyle anlamalı ki minnet ve ihsandan gaflet etmemeli; mânâlardaki emir, nehîy, ümit ve korkulardaki hikmetleri ve diğer mev'ıza ve mevzûları düşünmelidir. Bunlar da insanların anlayışına göre değişir.
Namaz, gönüllerin anahtarıdır. Kelimelerin sırları orada çözülür. Kırâatta olduğu gibi, namazdaki zikir ve tesbihlerin hakkı da böyledir.
Hadis-i Şerif: "Şüphesiz namaz kılan, sağa sola bakınmadıkça ona Allahü Teâlâ'nın tecellîsi devâm eder." Başta bulunan âzâları, gözü, kulağı, dili koruduğun gibi, kalbini de namaz dışındaki düşüncelerden koru. Çünkü ayak, başa bağlıdır.
Hâsılı: Faydalı namaz kılmak için, içte ve dışta huşûnun bulunması şarttır.
Rebî bin Haysem Hz.: "Namazlarımda, okuduğumdan başka şey düşünmem" demiştir.
Ömer bin Abdullah Hz. : "Namazda hatırıma bir şey gelmesinden süngülenmek bana daha ehvendir" demiş...
Müslim bin Yâser Hz. Basra câmiinde namaz kılarken, yıkılan kubbeden haberi olmadı; "Geçmiş olsun" diyenlere; "Ne oldu?" dedi...
Urve bin Zübeyr Hz. namaza durdu, ayağı ameliyât edildi, hiç haberi olmadı...
Hz. Ali R.A., mübârek vücûduna saplanan oku "Namaza durayım da, öyle alın" buyurdu.
Büyükler: "Namaz âhiret işidir. Oraya giren, dünyâ ile alâkasını keser" dediler...
Ammar bin Yâser Hz., namazı erkânıyla, fakat acele kıldı. Sebebi sorulduğunda "Şeytanın vesvesesine uğramadan bitirdim" buyurdu. Çünkü, Hadis-i Şerif'te "Nice namaz kılanların ondan nasîbi, yarısı veya üçte biri veya dörtte, beşte, altıda biri veya onda biridir" buyurulmuştur.
Ammar R.A.: "Kişiye namazından ancak aklı başında iken kıldığı yazılır" buyurdu.
Aşere-i Mübeşşere'den Talha, Zübeyr ve bâzı Sahâbe-i Güzîn, namazı hafif acele kılarlardı. Sebebi sorulunca "Şeytanın vesvesesi ulaşmadan bitirmek için" derlerdi.
Hz. Ömer R.A. minberden:
- "Kul, Müslüman olduğu halde, Allah için kâmil bir namaz kılmadan saç ve sakalını ağartabilir" dedi.
- "Nasıl olur?" denildi.
- "Huzû ve huşûa riayet etmediğinden" buyurdu.
"Onlar ki, kıldığı namazdan habersiz, sehv ederler" (Sûre-i Mâûn 5) ayet-i celilesinin tefsirinde: "Bunlar kaç rek'at kıldığını bilmeyenlerdir" denilmiş...
Hasan-ı Basrî Hz. ise "Bunlar unutarak namaz vaktini geçirenlerdir" dedi.
Bazıları da "Vaktinde kıldığına sevinmeyip, vaktini geçirdiğine üzülmeyenlerdir" diye mânâ verdiler.
Rasûlüllah S.A.V. Efendimiz, namaz kılarken, bir âyet atlayarak okudu. Namaz bitince, Eshâb-ı Kiram'a "Ne okudum?" diye sordu. Übey bin Kâ'b Hz.'nden başka bilen olmadı. "Ne oluyor? Bir kavm, peygamberinin ardında namaz kılar da, onun ne okuduğunu bilmez. İsrâiloğulları da böyle yaptıklarından, Allahü Teâlâ, peygamberlerine vahyetti: "Ümmetine haber ver: Bedenlerinizle hazırlanır, dillerinizle okursunuz da, kalbiniz başka tarafta.. Bu yaptığınız bâtıldır" buyurdu."
Bu hadis-i şerife istinaden: "İmamın okuduğunu bilmek, namazın sıhhatine kâfî delildir" denilmiş..
Bâzıları da: "Kişi secde ile Allah'a yaklaştım sanır. Hâlbuki, kazandığı günah, bulunduğu şehir halkına taksim edilse, hepsini helâk eder. Buna sebep, kalıbı secdede iken, kalbi, nefsinin hevası peşinde, boş şeylerle meşgul olmasındandır", dediler.
Fatiha okurken, namazın ruhu olan "İyyâke na'büdü ve iyyâke nesteiyn" (Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz.) diye ilticâ edip yalvarmanın mânâsı iyi düşünülmeli...
Burada Allahü Teâlâ ile kul arasında yetmiş bin perde kalkar, yalnız bir beşeriyet perdesi kalır.

SECDE: Yer ve göklerin inceliklerini, rubûbiyet sırlarını keşfeden

SECDE:
Yer ve göklerin inceliklerini, rubûbiyet sırlarını keşfeden Allah dostları, mânevî mertebelere ancak namazda ve husûsiyle secdede yükselirler. Çünkü kulun Allahü Teâlâ'ya en yakın hâli secdedir.
Ayet-i celîlede "Secde et, yaklaş" buyurulmuştur. Bu yakınlık mânevî duygu ve keşifledir. Namazda yakınlık ise, kulun ihlâsı nisbetindedir.

RÜKÛ VE SECDEDE İCAB EDENLER Rükû ve secde ederken, İlâhî afv dileyerek sünnet o

RÜKÛ VE SECDEDE İCAB EDENLER

Rükû ve secde ederken, İlâhî afv dileyerek sünnet olan tekbirleri almalıdır. Her harekette niyet ve huşûu tâze tutmalı, kalbi yumuşatmalı, tesbihleri okumalı, Rabb'in rahmetini umarak azametini kalbe yerleştirmelidir. Rahmetini umarak:
سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ
"Allah hamd edenin hamdini işitti de kabul etti" diye bilmeli,
رَبَّنَا لَكَ الْحَمْدُ
“Ey Rabbimiz Hamd sana mahsus...” ilâve ederek rukûdan doğrulmalı. (Bu ilâve Şâfiî'ye göredir.)
Sonra, gaye-i tâzîmin sonu olan secdeye varıp, en şerefli âzâyı (alnı), en zelîl yere koymalıdır.
Huşû ve tevâzû için seccâde sermeden, yerde kılar, topraktan yaratılıp, toprağa gideceğini düşünerek,
سُبْحَانَ رَبَّىََ اْﻻَعْلىَ
der, feyz-i İlâhî'nin tevâzû sâhiplerine ihsan olunduğunu bilip, rahmet-i sübhânîden emin olursun.
Secde hâlinde ulaşılan mânevî zevkten daha açık ne olabilir. Öyle ki, akıl, bu zevki anlamaktan âcizdir.
Anlayan insan için, namazın özü, hülâsası ve rıza'ya sebep olan huzur-u İlâhî (secde)dir. Allahü Teâlâ:
"Secde et, yaklaş" Yâni "Secde ve namazınla yücelik taslamadan, bu vazifene devâm et; secde ile Rabbine yaklaş" buyurdu.
Hadis-i Şerif'te:
"Kulun Rabbine en yakın hâli, secde ettiği vakittir. Secdede duâyı çok yapınız!." buyuruluyor.
Hadis-i Şerif:
"Secde eden, Allah'ın iki kademine (yânî celâl ve cemâli karşısında) secde eder." Böyle buyurulması insanların anlaması içindir.
Hâsılı: Secde eden kendisini bütün varlıklardan aşağı, tam bir mahviyetle tevhid ve ihlâs eşiğine düşürmüş olur.
Şurası mâlum olsun ki, insanın namazdaki hallerinden şeytana, secdeden daha ağır geleni yoktur. Zîra onun merdût oluşuna secde etmemesi sebep olmuştu... Şu halde secdenin uzun yapılması şeytanı mahzun, Mevlâ'yı memnun eder.
"Namaz, mü'min'in mîracıdır" hadis-i şerifince, kalb, semâvî yücelişe mâlik değilse, insan namazda şeytanın musallat olmasından kurtulamaz. Bundan secde müstesnâ... Çünkü şeytan, namaz kılanı secdede görünce, isyanını hatırlar, mahzun olur, ondan uzaklaşır.
Hadis-i Şerif:
"Âdemoğlu secde âyeti okuduğunda secdde eder ve İblis: «Ademoğlu secde ile emrolundu, secde etti cennetle v'ad olundu. Ben de secde ile emrolundum. Secde etmedim, bana da cehennem var» diye ağlayarak firar eder."
Secdede kalbe gelenler şeytandan değil, ya Mevlâ'dan, ya melekten veya nefistendir.
Namaz kılan, secdeden kalkınca bu hâl şeytandan gider, üzüntüsü kalmaz, namaz kılana tekrar vesvese vermeğe başlar.
Şâyet, huzur ve huşû ile kılarsa, yânî kalbi kıyam, kırâat, rükû ve secdelerde uyanık olur, tekbir ve kırâatlarda âhireti hatırlar, Allahü Teâlâ'nın kendisine nâzır olup, kalbindekileri gördüğünü düşünürse, vesvese kesilir. Bu tarz düşünce, kalbi vesveseden kurtarmanın mühim ilâcıdır.

TAHIYYÂT Tahıyyât, insanlara Rablerinden selâmdır.

TAHIYYÂT

Tahıyyât, insanlara Rablerinden selâmdır.
Hakkıyla namaz kılan kişi, söyleyeceğini iyi düşünmeli ve edeble konuşmalı.. Yânî söyleyeceğini bilerek, Peygamber S.A.V.'e ve sâlih kullara, gökte ve yerde Allah'ın kullarından bir ferd kalmamak üzere rûhî irtibat ve alâka ile selâm vermelidir.
Kâmil mü'min teşehhütte heybet ve celâl hâlinde olur, bulunduğu makamın kudsiyetini düşünür, İsm-i İlâhî'den feyz alır, kalben Cemâl-i İlâhî'yi müşâhede eder.
Tahıyyât okurken kabule sebeb olan "Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü..." (Sana selâm olsun ey Nebiyyi Zişân) mânâsıyla Rasûlüllah'a selâm verdiğini düşünür. Burada aradan yedibin perde kalkar.
Namazdan çıkarken, selâmdan evvel tekbir getirmek menduptur.

İkaz: Bir kimse İslâm alâmetlerinden ve erkânından olduğuna inandığı halde tembellik sebebiyle namazını terk ederse, yukarıdaki açıklamalara gö

İkaz:
Bir kimse İslâm alâmetlerinden ve erkânından olduğuna inandığı halde tembellik sebebiyle namazını terk ederse, yukarıdaki açıklamalara göre küfre nispet edilmesinde ihtilâf var. Lâkin ibâdeti hor gördüğü için terk ederse, âlimlerden hiç biri, küfründe ve kanı mubah olmasında tereddüt etmemişlerdir. Bu kişi, her ne kadar Müslümanlığını açığa koysa ve İslâmî bir hüviyet taşısa, İslâm dîni ve Müslümanlar adına müdâfaalarda bulunsa, onların mallarını ve vatanlarını korumuş olsa da, hüküm budur...
Zîra, Rasûlüllah S.A.V.: "Allahü Teâlâ İslâm’ı îman ehli olmayan adamla da teyit eder", buyurmuştur. (Taberânî, İbni Ömer R.A.'dan rivayet etmiştir.)
Kezâ: "Allahü Teâlâ'nın dâvetçisi bulunan müezzinin dâvetini işiten ve felâha çağırdığı halde dâvete icâbet etmeyen kimse, felâhtan uzaklaşmış, küfre ve nifâka saplanmıştır" hükmü bildirilmiş. [16]

İbni İmad TEVFİK’IL-AHKÂM adlı kitabında bildirmiş: "Müslüman bir erkek gayrimüslim (kitâbî) bir kadını kendi şeriatine uygun olarak nikâhlay

İbni İmad TEVFİK’IL-AHKÂM adlı kitabında bildirmiş:
"Müslüman bir erkek gayrimüslim (kitâbî) bir kadını kendi şeriatine uygun olarak nikâhlayabilir. Tembellikten dolayı namazı terk eden Müslüman bir kadını nikâhlayamaz. Hıristiyan veyâ Yahudi bir gayri-müslimin nikâhı daha elverişlidir. Çünkü o Müslüman kadın, namaz kılmamakta ısrar ederse, Ahmed bin Hambel'in mezhebine göre mürtettir, nikâhı mahzurlu; zimmî kadının nikâhı cevâzında ise ittifak vardır.

İmam-ı Hambelî Rh.A.: Bir vakit namazı edâsı zarûrî olan vaktin dışına çıkaran kimse, küfre gittiğinden dolayı öldürülür ve üzerine mürtetlerin hükmü icrâ olunur. Yânî;

İmam-ı Hambelî Rh.A.:
Bir vakit namazı edâsı zarûrî olan vaktin dışına çıkaran kimse, küfre gittiğinden dolayı öldürülür ve üzerine mürtetlerin hükmü icrâ olunur. Yânî;
- Namazı kılınmaz. (Çünkü, mürtet üzerine namaz kılmak haramdır.)
- Malına vâris olunmaz. (Çünkü onun malı ganîmettir.)
- Yıkanması ve kefenlenmesi vâcip değildir.
- Müslüman mezarlığına defnedilmez. Leşi köpeklere ikram olunur.
- Kerih kokusu geçenlere ezâ verse de onu ibret için seyretmek lâzımdır, buyurmuş...
Şâfiî Rh.A., namazı terk edeni öldürmek câiz olması için hükümdar veyâ vekilinin namazın vakti daraldığı zaman, kılmasını istemesi ve ölümle tehdit etmesini şart görmüştür.
Hükümdar veyâ vekili, namazın vakti iyice daraldığı zaman ona: "Namazını kıl! Eğer bu ibâdeti edâ edersen seni bırakırım, şâyet kılmazsan seni öldürürüm" demesine rağmen namazını vakit dışına çıkarır ve kılmazsa katledilir.
Öldürülecek kimseye önce tevbe etmesini teklif etmek mendüptür. Vâcip de denilmiş...
Bâzıları: Üç gün mühlet verilir. Eğer tevbe ederse (namazını kılarsa) serbest bırakılır, aksi halde boynu vurulur dediler. Şayet öldürüleceği sırada, "Namazı evde kılmıştım" derse veyâ böyle bir özür beyan ederse öldürülmez, denilmiş.
Şâfiî âlimlerinden, Nevevî Rh.A.
- Namazı terk eden kimse "Unutmuşum" veyâ "Su bulamadım", veyâ Üzerimde pislik bulunduğu için kılamadım", gibi özür beyan etse öldürülmez, diyor.