1 Aralık 2019 Pazar

RÜKÛ VE SECDEDE İCAB EDENLER Rükû ve secde ederken, İlâhî afv dileyerek sünnet o

RÜKÛ VE SECDEDE İCAB EDENLER

Rükû ve secde ederken, İlâhî afv dileyerek sünnet olan tekbirleri almalıdır. Her harekette niyet ve huşûu tâze tutmalı, kalbi yumuşatmalı, tesbihleri okumalı, Rabb'in rahmetini umarak azametini kalbe yerleştirmelidir. Rahmetini umarak:
سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ
"Allah hamd edenin hamdini işitti de kabul etti" diye bilmeli,
رَبَّنَا لَكَ الْحَمْدُ
“Ey Rabbimiz Hamd sana mahsus...” ilâve ederek rukûdan doğrulmalı. (Bu ilâve Şâfiî'ye göredir.)
Sonra, gaye-i tâzîmin sonu olan secdeye varıp, en şerefli âzâyı (alnı), en zelîl yere koymalıdır.
Huşû ve tevâzû için seccâde sermeden, yerde kılar, topraktan yaratılıp, toprağa gideceğini düşünerek,
سُبْحَانَ رَبَّىََ اْﻻَعْلىَ
der, feyz-i İlâhî'nin tevâzû sâhiplerine ihsan olunduğunu bilip, rahmet-i sübhânîden emin olursun.
Secde hâlinde ulaşılan mânevî zevkten daha açık ne olabilir. Öyle ki, akıl, bu zevki anlamaktan âcizdir.
Anlayan insan için, namazın özü, hülâsası ve rıza'ya sebep olan huzur-u İlâhî (secde)dir. Allahü Teâlâ:
"Secde et, yaklaş" Yâni "Secde ve namazınla yücelik taslamadan, bu vazifene devâm et; secde ile Rabbine yaklaş" buyurdu.
Hadis-i Şerif'te:
"Kulun Rabbine en yakın hâli, secde ettiği vakittir. Secdede duâyı çok yapınız!." buyuruluyor.
Hadis-i Şerif:
"Secde eden, Allah'ın iki kademine (yânî celâl ve cemâli karşısında) secde eder." Böyle buyurulması insanların anlaması içindir.
Hâsılı: Secde eden kendisini bütün varlıklardan aşağı, tam bir mahviyetle tevhid ve ihlâs eşiğine düşürmüş olur.
Şurası mâlum olsun ki, insanın namazdaki hallerinden şeytana, secdeden daha ağır geleni yoktur. Zîra onun merdût oluşuna secde etmemesi sebep olmuştu... Şu halde secdenin uzun yapılması şeytanı mahzun, Mevlâ'yı memnun eder.
"Namaz, mü'min'in mîracıdır" hadis-i şerifince, kalb, semâvî yücelişe mâlik değilse, insan namazda şeytanın musallat olmasından kurtulamaz. Bundan secde müstesnâ... Çünkü şeytan, namaz kılanı secdede görünce, isyanını hatırlar, mahzun olur, ondan uzaklaşır.
Hadis-i Şerif:
"Âdemoğlu secde âyeti okuduğunda secdde eder ve İblis: «Ademoğlu secde ile emrolundu, secde etti cennetle v'ad olundu. Ben de secde ile emrolundum. Secde etmedim, bana da cehennem var» diye ağlayarak firar eder."
Secdede kalbe gelenler şeytandan değil, ya Mevlâ'dan, ya melekten veya nefistendir.
Namaz kılan, secdeden kalkınca bu hâl şeytandan gider, üzüntüsü kalmaz, namaz kılana tekrar vesvese vermeğe başlar.
Şâyet, huzur ve huşû ile kılarsa, yânî kalbi kıyam, kırâat, rükû ve secdelerde uyanık olur, tekbir ve kırâatlarda âhireti hatırlar, Allahü Teâlâ'nın kendisine nâzır olup, kalbindekileri gördüğünü düşünürse, vesvese kesilir. Bu tarz düşünce, kalbi vesveseden kurtarmanın mühim ilâcıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder