7 Nisan 2020 Salı

KANTARON YAĞI FAYDALARI... Göz kapağı düşüklüğü için kırmızı kantaron yağı göz içine 1 damla göz kapaklarının üstündende sürün 15 gün düzelir

Umman'dan Şifâlar
1 Şubat
KANTARON YAĞI FAYDALARI...
Göz kapağı düşüklüğü için kırmızı kantaron yağı göz içine 1 damla göz kapaklarının üstündende sürün 15 gün düzelir
kantaron yağı antiseptik, antibakteriyel, kanama durdurucu, yara ve yanık iyileştirici, iltihap önleyicidir.
Hastalığın türüne göre haricen ve dahilen kullanılır. Hücre yenileyici niteliği sebebiyle, özellikle yara ve yanıklarda oldukça etkilidir.
Kantaron yağı hücrelerin çok hızlı bir şekilde yenilenmesini sağladığından ciltteki ölü hücrelerden arınmasını sağlayacaktır.
Kantaron yağı 2-3 sene boyunca tazeliğini ve etki gücünü muhafaza eder. Kantaron yağı hem kantaron bitkisinin, hem de zeytinyağının şifasını bünyesinde barındırır.
Eski çağlardan beri kullanılan kantaron yağının, mikrop öldürücü ve damar büzücü etkisi modern araştırmalarla da kanıtlanmış durumdadır.
Haricen) :Her türlü yarada kantaron yağı rahatlıkla kullanılabilir. Açık yaralar, taze yaralanmalar, kesikler, ezikler, çarpmalar sonucu oluşan morluklar, kan oturması vb durumlarda iyileşme sağlar.
Kantaron yağı; Antiseptik ve antibakteriyel özelliğiyle yarada mikrop üremesini engeller, Damar büzücü etkisiyle kanamayı kısa sürede durdurur, Hücre yenileyicidir, yaranın hızla kapanmasını sağlar, Yarada iltihap oluşumunu engeller, Yaranın sebep olduğu ağrı ve sızıları yok eder, büyük bir rahatlama sağlar.
. Kantaron yağını bal ile karıştırırsanız, antibiyotik etkisi gösterecektir.
İÇ KANAMA VE YARALANMALAR (Haricen) : Çeşitli nedenlerle sürekli yatmak zorunda kalan hastalarda oluşmuş yatak yaralarını iyileştirir ve bu yaraların oluşmasına da engel olur.
YATAK YARASI (Haricen) : Çeşitli nedenlerle sürekli yatmak zorunda kalan hastalarda oluşmuş yatak yaralarını iyileştirir ve bu yaraların oluşmasına da engel olur.
YANIK (Haricen) : Yanıkları kısa sürede iyileştirir, yanık anındaki acıyı dindirir. Yanığın mikrop kapmasını ve iltihap oluşumunu engeller. Önceden oluşmuş yanık izlerinin kaybolmasında oldukça faydalıdır.
SEDEF (Haricen) : Tek başına kullanıldığında bile sedef lekelerini iyileştirebilecek güce sahiptir. Haricen sürülerek kullanılır. İlk günlerde meydana gelen kaşıntı ve kurumaların ardından kısa sürede iyileşme sürecine girilir.
SAÇ BAKIMINDA (Haricen) : Çeşitli dış etkenlerdeb dolayı hasar görmüş saç derisi için kantaron yağı ideal bir yardımcıdır.
Saçlı deriyi onarır ve hücre yenileyici özelliği sayesinde, derideki yeni hücrelerin gelisimini uyarır. Saçlı deride oluşan egzama ve kaşıntılarda çok iyi netice verir. Dökülen saçları güçlendirmek ve saçlı deri egzamasını tedavi etmek için kantaron yağı banyo öncesi saçlı deriye masaj yapılarak yedirilir. Yarım saat bekledikten sonra saçlar yıkanır.
VARİS (Dahilen ve haricen) : İç ve dış varislerin tedavisinde etkilidir. Bunu damar büzücü özelliğiyle yapar.
HEMATOM (Haricen) : Hematomlarda (derideki mavi-mor lekeler), beze şişkinliklerinde ilgili bölgeye sürülüp masaj yapılır.
ÜLSER VE GASTRİT (Dahilen) : Gastrit ve mide ülserinin tedavisinde etkilidir. Bağırsak yaraları ve kanamaları da dahilen kullanımla iyileştirilebilir.
ŞEKER (Dahilen) : Kan şekerinin düşürülmesine yardımcıdır.
PİŞİK (Haricen) : Bebeklerin pişiklerinde faydalıdır. Karnı ağrıyan bebeklerin karınlarına kantaron yağıyla masaj yapıldığında ağlamalarını dindirir.
ROMATİZMA (Haricen) : Sırt ağrıları, lumbago, siyatik ve romatizmada masaj yağı olarak kullanılmaktadır. Bu rahatsızlıklarda 1/10 oranında ardıç veya kekik yağı (yada her ikisi de) eklenerek kullanılır.
Ağrıyan bölgeye bu yağla masaj yapılır. Sinir sıkışmalarına karşılık oluşan ağrıların giderilmesinde de oldukça faydalıdır.
SİVİLCE-AKNE (Haricen) : Yüzdeki sivilce, akne vb. problemlerde kısa sürede netice vermektedir. Hücre yenileyici kantaron yağı, pürüzsüz bir cilde sahip olmak isteyen pek çok hanım tarafından cilt bakım yağı olarak kullanılmaktadır.
Pürüzsüzleştirecek ve siyah noktaları, lekeleri ve morlukları iyileştirmekte oldukça etkilidir.
UÇUK (Haricen) : Uçuklar üzerinde de faydalı olan kantaron yağı, sık sık uçuk üzerine sürülerek kullanılır.
SİNİRSEL YÜZ AĞRILARI (Haricen) : Sinirsel yüz ağrıları uzunca bir süre kantaron yağıyla ovalanarak iyileştirilebilir.
ET BENLERİ (Haricen) : Günde en az iki defa sürmek kaydıyla, birkaç ayda et benlerinden kurtulunabilir.
AMELİYAT İZLERİ (Haricen kantaron yağı sürülürse iz tamamen kaybolur.
Daha nice şifaları olan bu kıymetli yagımız için sipariş verebilirsiniz..
Şifa Allah cc dan bizler vesile...

Sevgili kardeşim; İnsan hayatı med-cezirlerle / iniş-çıkışlarla doludur. Atalarımızın dediği gibi, “Düşmez kalkmaz bir Allah’tır”. Halden hâle girmek, maddî ve manevî yönden batmak-çıkmak biz insanlar içindir.

Sevgili kardeşim;
İnsan hayatı med-cezirlerle / iniş-çıkışlarla doludur. Atalarımızın dediği gibi, “Düşmez kalkmaz bir Allah’tır”. Halden hâle girmek, maddî ve manevî yönden batmak-çıkmak biz insanlar içindir. Allah korusun, insan hidâyette iken dalâlete, zengin iken yoksulluğa düşebilir. Sağlık ve âfiyetteyken hastalanıp sakatlanabilir; yüksek bir makamda ve iyi bir iş başındayken vazifeden alınabilir. Bunların tersi de olabilir. Gücünü-kuvvetini, yüceliğini yitirmeyen, hazinesinde eksiklik olmayan, hiçbir noksanlıkla mâlûl bulunmayan yegâne varlık Allah Teâla’dır.
İnsan amelî ve ahlakî bakımlardan hataya düşüp günahlara daldığında, aslolan bunları ona-buna söylemek değil, içine düşen pişmanlık ateşiyle birlikte tevbe ve istiğfara sarılmaktır. Bir insanın hatalarını-günahlarını görebilirsiniz, ama nedâmet ve istiğfarından, dolayısiyle Cenab-ı Hakk’ın onu bağşladıından da haberdar olamayabilirsiniz. O bakımdan dikkatli olmak ve bu noktada gıybete düşmekten şiddetle kaçınmak gerekir.
O zikir halkalarına, bırakınız böyle bütün günahına rağmen halis niyetle katılanları, dünyevî bir maksatla iştirak edenleri bile boş çevirmiyor Hz. Allah. O’nun hazinesine sınır koymak kimin haddine!

TEVBE VE İSTĞFAR. !!!!!!!!!!!!!!!! Bizi tevbe etmeye çağıran bizzat Cenab-ı Hak’tır. Bu mevzudaki bazı ayetler şöyledir: “Ey mü'minler! Hepiniz Allah'a tevbe edin ki, felâha erebilesiniz.” [Nûr sûresi, 31]

TEVBE VE İSTĞFAR. !!!!!!!!!!!!!!!!
Bizi tevbe etmeye çağıran bizzat Cenab-ı Hak’tır. Bu mevzudaki bazı ayetler şöyledir:
“Ey mü'minler! Hepiniz Allah'a tevbe edin ki, felâha erebilesiniz.” [Nûr sûresi, 31]
“Bir de Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra O'na tevbe edin ki, sizi muayyen bir zamana kadar güzel bir şekilde yaşatsın ve her fazilet sahibine, mükâfatını versin. Eğer yüz çevirirseniz, haberiniz olsun ki ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım!” [Hûd sûresi, 3]
“Ey iman edenler! Allah'a öyle tevbe ile tevbe edin ki, nasûh (gayet ciddi, samimi) bir tevbe olsun! Ola ki Rabbiniz kusurlarınızı örter, Allah'ın Nebîsi ve onun beraberinde iman edenleri utandırmayacağı günde sizi altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onların nûrları, önlerinde ve sağ yanlarında koşacak ve şöyle diyecekler: ‘Ey Rabbimiz, bizlere nurumuzu tamamla ve bizi bağışla; şüphesiz ki sen her şeye kadirsin!” [Tahrim sûresi, 8]
“Her kim (günah işler de) tevbe etmezse, işte onlar kendilerine zulm edenlerdir.” [Hucurat sûresi, 11]
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) de, tevbenin ehemmiyet ve lüzumuna işaret ve Cenab-ı Hakk’ın afv u mağfiret ve rahmetinin büyüklüğünü beyanla buyurdular ki:
“Allah Teala, gündüz kötülük işleyenler (günaha girenler) tevbe etsin diye geceleyin elini açar (tevbeyi kabul eder); gece günahkârı (olanlar) tevbe etsin diye gündüz elini açar. Tâ Güneş Batı’dan doğuncaya (yani kıyamete) kadar (bu hâl böyle devam eder).” [Müslim; Nevevî, Riyâzu’s-Sâlihîn, Hadis no: 16]
“Kim, güneş batıdan doğmadan önce tevbe ederse, Allah tevbesini kabul eder.” [Müslim, Sahih; Neveî, a.g.e., Hadis no: 17]
“Muhakkak ki Alla azze ve celle, can boğaza gelmedikçe kulunun tevbesini kabul eder.” [Tirmizî, Sünen; Nevevî, a.g.e., H. no: 18]
Hâsılı mü’min, kusurunu görmeli, itiraf edip bunlardan pişmanlıkla tevbe ve istiğfarda bulunmalıdır. Şeytanın şerrinden, nefsin aldatmasından ve tuzaklarından Allah’a sığınmalı, İlahi afva-mağfirete-rahmete müstahak hâle gelmek için gayret göstermelidir. Kabulü ile alakalı hususlarda kafasını yormamalı; o, kendi üzerine düşeni yapıp yüce dergâha arz etmelidir.
Sadedinde olduğumuz mevzuu maddeler halinde ele alıp izah etmeye devam edelim.
(1) Öncelikle unutmamamız gerekir ki; geçmiş ve gelecek günahları topyekûn mağfiret olunduğu halde, “Ey insanlar! Allah’a tevbe ediniz ve O’ndan mağfiret isteyiniz. Muhakkak ki ben, günde yüz defa tevbe etmekteyim.” [Müslim, Sahih, Zikir, 41] diyen Âlemlere Rahmet Habîb-i Hudâ ve Rasûl-i zîşânın (s.a.v.) ümmetiyiz. Tevbe ve istiğfar etmek bizim vazifemiz. Hâlis bir kalp ve ihlâsımız nisbetinde tevbemizin kabul edilmesini Rabbimizden (c.c.) umarız. Ümit kapısı açıktır ve ümit etmekle emrolunduk. Yeis yani ümitsizlik bizim dinimizde yoktur.
(2) Tevbemizin kabul edildiğini bilmemize gerek yoktur. Esasen hiçbir ibâdetin kabul edildiğini bilmemize imkân da yoktur. Biz Allah rızası için ibâdet ederiz, tevbe yaparız. Takdir Cenâb-ı Hakk’ındır, dilerse kabul eder. İşin o yönüyle alakalı bizim üzerimize düşen bir şey olmadığı gibi, herhangi bir dahlimiz de söz konusu değildir, olamaz!
(3) Esasen tevbemizin ve ibâdetlerimizin kabul edildiğini bilmek bizi amelde riyâya ve ucba, yani amelimize güvenmeye götürür. Oysa amele güvenmek tehlikelidir. Amele güvenemeyiz. Biz yalnızca Allah’ın rahmetine, lûtfuna ve ihsanına güveniriz. Ölünceye kadar tevbe etmek ve tevbemizi bozmadan Allah Teâla’ya ibadet ve tâat ederek haramlardan uzak durmaya çalışmakla yükümlüyüz. Biz yükümlülüğümüzü Allah’ın yardımıyla yerine getirmeye çalışırız. O’nun rahmetini umarız. Bu sebeple “Lâ havle velâ quvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azıym” sözünü dilimizden ve gönlümüzden düşürmeyiz. Yani O’na kulluk edebilmek de, haramlardan korunabilmek de ancak O’nun verdiği güç ve kuvvetle mümkündür.
(4) Tevbe için en mühim adımlar, niyettir, kararlılıktır, pişmanlıktır, affedilmeyi cidden ümit ederek istemektir. Allah’ın rızâsına tâlip olmaktır, bu gayeye ulaşmak için harekete geçmektir. Allah Teala’ya teveccüh etmek / O’na yönelmektir.
(5) Çoğu insanın günah için âdeta hazır bir çevresi vardır. Onlarla beraber dalar günahlara… [Müddessir suresi, 44] O bakımdan kişi, tek başına günahlarından ne kadar da pişmanlık duysa, bu çevreyi aşmadıkça nedâmetini tevbeye ve istiğfara dönüştüremez. Çünkü çevresini inandırmak gibi bir mükellefiyetinin olduğunu zanneder. Oysa böyle bir mükellefiyeti yoktur. Bununla beraber çevresi de adamın gerçekten pişmanlığına inanmadığı gibi; “Sen ha! İnanmam!” gibi sözlerle kişi ile tevbesi arasında kocaman bir dağ oluşturabiliyor ve bu engeli kişinin aşabilmesi hemen-hemen imkânsız hâle gelebiliyor. Bu açıdan, Allah Teala’dan günahlarının afvını-bağışlanmasını, tevbesinin kabulünü, mağfiret edilmesini isteyen insan, öncelikle kendisini günaha sürükleyen böyle bir çevreden uzaklaşmalıdır.
(6) Tevbe için bir diğer önemli adım da; Cenab-ı Hakk’ın, ‘Benim zatıma mahsus fâzıl ve sevgili kullarımın içine girin, isyan içinde olanların değil. Bu takdirde Cennetime dâhil olursunuz’ [Fecr suresi, 29-30] İlahi fermanına uyup, tevbeye muvaffak olmuş ve amel-i sâlihle meşgul olan “zümre” içerisine dâhil olmak… Bu toplulukla beraber ibâdet ve tâatte, zikir ve tefekkürde, sohbetlerde bulunmak, onlarla birlikte hatim halkalarına oturmak, Allah yolunda beraberce hizmet etmek ve bu “tâifeyi” terk etmemek… Önceki çevreye de aslâ dönmemektir.
(7) Bilmeliyiz ki; dünyanın kirinden-pasından, kusur ve günahından, ufûnetinden, haramından, mekruh ve şüphelilerinden, mâlâyânî işlerinden kendimizi çekip alarak; Allah’ın zikredildiği / anıldığı, râbıta-tefekkür halinin yaşandığı, kalp ve sâir letâifimizin, aklımızın-fikrimizin arındığı sohbetlere yönelişimiz, muhakkak ki Allah katında makbûle şâyândır. Bizi günaha çeken çevreyi bırakıp, kulluğa-ibâdet ve itaate yönlendiren, yasaklardın kaçınmamızı sağlayan taife / câmia ile beraberliğimizi sürekli kılmak ise, hâlis ve nasûh bir tevbe için önemli bir adım teşkil etmektedir.
Peki, tevbe’nin tamam ve makbul olması için şartlar nelerdir? Dilerseniz şimdi de kaba hatlarıyla onlara bir atfı-ı nazar edelim
1- Yaptıklarına pişman olmak.
2- O anda derhal günahları terk etmek.
3- İleride asla günaha dönmemeye niyet etmek.
4- Kullardan zulmettiklerine hakkını vermek.
5- Hasımlara haklarını eliyle vermekle onları memnun etmek… ve
6- Diliyle onlardan özür dilemekle tevbe tamam olur. [Bursevî, İsmail Hakkı, Tefsîru Rûhu’l-Beyan, cilt 1, Bakara suresi, 37’nci ayet tefsiri]
Hz. Ebû Bekr Sıddîk (r.a.) bir gün;
“Yâ Rasûlellah, namazın âhirinde okumak üzere bana bir duâ ta'lîm eder(misiniz?).”dediğinde, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki:
“Şöyle duâ et: Yâ Rabb, muhakkak ki ben kendime çok zulmettim; çok günah işledim. Günahları ise ancak sen afv u mağfiret edersin. Hakkıyle gafûr ve rahîm ancak sensin. Beni kendi indinden bir fazl u keremle afv u mağfiret eyle ve bana lutf u ihsanınla merhamet kıl. Benim istihkakım olmayarak mahza fazl u kereminle Cehennem’den halâs edip Cennet ve Cemâline kavuştur.” [Buhârî, Sahih, Ezân, 149, Deavât, 16]
Hz. Ali (r.a.) de, bir bedevînin çabuk-çabuk ‘Estağfirullah ve etûbu ileyk (Allah’ım! Beni bağışlamanı dilerim ve sana tevbe ederim) dediğini duyunca, ‘Be adam! Çabuk-çabuk tevbe etmek yalancıların tevbesidir.’ Gerçek bir tevbede altı şartın bulunması gerekir, buyurmuş ve şunları saymışlardır:
1) Günaha pişmanlık,
2) Farzları kaza etmek,
3) Yediği hakları (hırsızlıktan elde ettiklerini) iade etmek,
4) Haklarını yedikleriyle helâlleşmek,
5) Bir daha dönmemeye karar vermek,
6) Nefsi, günahlarla büyüttüğü gibi Allah'a itâatta eritmek… Ona masiyetlerin (günahların) hazzını tattırdığı gibi ibadet ve tâatların zevkini de tattırmaktır.
Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Hiç şüphe yok ki Allah Tayyip’tir (kusursuz/tertemizdir), tayyibten/temiz olandan başkasını kabul etmez. Allah (c.c.) peygamberlere (aleyhimüsselêm) emrettiği şeyleri mü’minlere de emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Ey peygamberler! Helâl ve hoş şeylerden yiyip için, makbul ve güzel ameller/işler işleyin! Zira Ben yaptığınız her şeyi bilmekteyim” [Mü’minun suresi, 51], “Ey iman edenler! Size kısmet ettiğimiz (verdiğimiz) rızıkların temiz ve helâlinden yiyiniz! Eğer yalnız Allah’a ibadet ediyorsanız, O’na şükrediniz.” [Bakara suresi, 172] Sonra şunları söyledi: “Bir kimse (Hak yolunda) uzun sefere çıkar, saçları dağılmış, toza-toprağa bulanmış bir halde ellerini semâya doğru uzatarak: Yâ Rabbî, yâ Rabbî! diye duâ eder. Hâlbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, (hâsılı) kendisi haramla beslenmiş olursa, böyle bir kimsenin duası nasıl kabul edilir?” [Müslim, Sahih, Zekât, 19; Tirmizî, Sünen, Tefsir,3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/328]
Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiyye’nin 12’nci halkasını teşkil eden Hâce Alî Râmitenî kuddise sırruh (V. 721/ 1328) hazretleri, hadis-i şerifle imandan olduğu bildirilen temizliğin iki kısma ayrıldığını beyan etmişlerdir:
“a- Zâhirî temizlik: Dış görünüşün temiz olmasıdır. Bu, bütün insanların dikkat edeceği hususlardandır. Giyecek, yiyecek, içeceklerin ve kullanılacak bütün eşyanın temizliğidir.
b- Bâtınî temizlik: Kalbin iyi huylarla dolu olmasıdır. Hased etmemek, başkaları hakkında kötülük düşünmemek, Allah düşmanlarını sevmemek, dostlarını sevmek gerekir. Kalb, Allah Teâlâ’nın nazargâhıdır. Bu sebeple kalbe dünya sevgisi, mideye de haram lokma koymamalıdır. Bir hadîs-i şerîfte, ‘Haram yiyenin duâsı kabul olmaz’ buyurulmuştur. Kalp temiz olmazsa ibâdetlerin lezzeti alınamaz, İlahî mârifete kavuşulamaz.”
Hâsılı; yiyecek-içecek-giyecek gibi bedenin bütün hücrelerine yayılan haram bir gıdanın, elbisenin olumsuz tesiri inkâr edilemez. Çünkü beden ile ruhun karşılıklı müessiriyeti (etkileşimi) ilmî tecrübelerle de isbatlanmış bir gerçektir. Nitekim bir hadiste şu hususa dikkat çekilmiştir:
“Mü’min bir günah işlediği zaman, kalbinde (manevî pastan) siyah bir nokta oluşur. Kişi tevbe eder, günahtan uzaklaşıp istiğfar ederse, kalbi -tekrar- cilalanmış olur. Eğer böyle yapmayıp, günah işlemeye devam ederse, kalbindeki siyah lekeler de artmaya devam edecektir. ‘Hayır! Yaptıkları günahlar sebebiyle onların kalpleri oldukça paslanmıştır / artık cilalanma özelliğini kaybetmiştir’[Mutaffifîn suresi, 14] ayetinin işaret ettiği paslanma budur.” [İbn Mâce, Sünen, Zühd, 29]
Ve yine Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.); “İbâdet on kısımdır. Bunlardan dokuzu helâli talep etmektir (helâl kazanmaya çalışmaktır)” buyurmuşlardır ki, biri de diğer bütün ibadetlerdir. Haram yiyen, kendinde ibadet etme gücü, helâl yiyen de, günah işlemeye mecâl bulamaz.

Bir başka hadis-i şerif de şöyledir: ''Her kim üç defa ‘Estağfirullâhellezî lâ ilâhe illâ hüve’l-hayye’l-kayyûme ve etûbü ileyh’ okursa, harpten kaçmış bile olsa günahı bağışlanır.'' [Ebu Davud, Sünen, Salat, 361]

Bir başka hadis-i şerif de şöyledir: ''Her kim üç defa ‘Estağfirullâhellezî lâ ilâhe illâ hüve’l-hayye’l-kayyûme ve etûbü ileyh’ okursa, harpten kaçmış bile olsa günahı bağışlanır.'' [Ebu Davud, Sünen, Salat, 361]
Ali bin Ebi Bekr (rh.), Meâricü’l-Hidâye’de diyor ki; istiğfarlardan meşhur olanı, Peygamber Efendimizden (s.a.v.) haber verilen şu istiğfardır. Buyurdular ki: ‘Bir kimse 25 kere, ‘Estağfirullâhe’l-azîmellezî lâ ilâhe illâ hüve’r-rahmânü’r-rahîm el-hayyü’l-kayyûmü’l-lezî lâ-yemûtü ve etûbü ileyh Rabbiğfir lî’ okursa; odasında, ailesinde, evinde ve şehrinde hiç kaza-bela olmaz. Bunu ayrıca her sabah ve akşam da üç kere okumalıdır. Âlimlerin çoğu, tâliplerine-müntesiplerine bunu okumalarını tavsiye etmişler, çok büyük faydalarını da görmüşlerdir.” [Mektûbât, li-Şeyhi’ş-Şuyûh Hâce Muhammed Ma’sum (k.s.), yyyy, c. 2, m. 80]

İSTİĞFAR DUASI ARAPÇA OKUNUŞU (Tevbe) 3 defa okunur “Estağfirullah. Estağfirullah. Estağfirullahe’l-azm el-Kerim , ellez lâ ilâhe illâ hüve’l-hayyü’l-kayyum ve etbü ileyhi, tevbete abdin zâlimin li-nefsihi,lâ yemlikü li-nefsihi mevten velâ hayâten velâ nüşüra Ve es-elüt’tevbete ve’l-mağfirete ve’l-hidâyete lenâ,innehu, hüve’t-tevvâbü’r-rahiim.

İSTİĞFAR DUASI ARAPÇA OKUNUŞU (Tevbe) 3 defa okunur
“Estağfirullah. Estağfirullah. Estağfirullahe’l-azm el-Kerim , ellez lâ ilâhe illâ hüve’l-hayyü’l-kayyum ve etbü ileyhi, tevbete abdin zâlimin li-nefsihi,lâ yemlikü li-nefsihi mevten velâ hayâten velâ nüşüra Ve es-elüt’tevbete ve’l-mağfirete ve’l-hidâyete lenâ,innehu, hüve’t-tevvâbü’r-rahiim.
İSTİĞFARIN TÜRKÇE YAPILIŞI
“Ya rabbi! Bu ana gelinceye kadar benim elimden, dilimden, gözümden, kulağımdan, ayağımdan ve bilerek veya bilmeyerek meydana gelen bütün günah ve hatalarıma karşı tövbe ettim, pişman oldum. Küfür, şirk, isyan, günah ve kusur her ne türlü hâl vaki oldu ise, cümlesine tövbe ettim, pişmanlık duydum. Bir daha yapmamaya azm-ü cezm-ü kast ettim. Sen bu tövbemi kabul eyle. Nefsime uyup, şeytana tabi olup da aynı günah ve kusurları bir daha tekrar etmeme imkan verme, Yâ Rabbi. Bir daha iman ve ikrar ediyorum ki, Peygamberlerin evveli dem Aleyhisselâm, ahiri ise Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm, bu ikisi arasında her ne kadar peygamber gelip geçtiyse, Bunların cümlesine inandım, iman ettim, hepsi de haktır ve gerçektir. Bütün peygamberlere, onlara gönderilmiş olan İlâhi kitaplara ve içindeki emirlere şeksiz ve şüphesiz iman ettim, dilimle ikrar, kalbimle tasdik ediyorum ve yine iman ve ikrar ediyorum ki en son kitap Kur’ân-ı Azimüşşân ve en son Peygamber de Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm’dır.”
İSTİĞFAR DUASININ ARDINDAN AMENTÜ DUASI OKUNUR
“Amentü billâhi ve melâiketih ve kütübih ve Rusulihi ve’l-yevmi’l-âhiri ve bi’l-kaderi, hayrih ve şerrih minellâhi teâlâ ve’l-bâsü bade’l-mevt. Hakkun, eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdüh ve Reslüh.”
Tevbe duası ile ilgili Hadis-i şerifte buyuruldu ki: Tevbe, günahtan sonra o günahı bir daha yapmamaktır. (İ.Ahmed)
Tevbeyi geciktirmek de büyük günahtır. Bunun için de, ayrıca tevbe etmek gerekir. (Allahü teâlâ, tevbe edenleri sever.) (Bekara 222)
İstigfarın fazileti çok fazladır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: İstiğfar okuyunuz! İmdadınıza yetişirim. (Hud 52)

BERAT GECESİNİN FAZÎLETLERİ Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: • Şâbân-ı şerîf ayının yarısı olunca, gecesinde kâim olunuz (namaz kılınız), gündüzünde oruç tutunuz. • Her kim bu (Berat) gece(sinde) yüz rekât namaz kılarsa, Allâhü Teâlâ ona yüz melek gönderir.

Bunlardan otuzu ona cenneti müjdeler, otuzu cehennem azâbından emniyette olduğunu söyler, otuzu da dünyâ âfetlerini ondan geri çevirir. On melek de o kimseyi şeytanın tuzaklarından muhâfaza eder.
• Kim şu beş geceyi ihyâ ederse o kimseye cennet vâcib olur: Terviye gecesi (Arefeden önceki gece), Arefe gecesi, Kurban Bayramı gecesi, Ramazan Bayramı gecesi, Şâbân’ın on beşinci gecesi. (et-Tergîb ve’t-Terhîb)
Berat gecesinin husûsiyetlerinden bazıları:
• Hikmetli her iş -kulların rızıkları, ecelleri ve sâir işleri- bu gecede ayırt edilir; yazılır.
• Bu gecede ibâdet etmek çok fazîletlidir.
• Bu gecede rahmet iner. Hadîs-i şerîfte: “Şâban ayının yarısı olduğu gecede Allâhü Teâlâ (rahmetiyle) dünya semâsına tecellî eder…” buyuruldu.
• Müminler mağfiret olunur, günahları bağışlanır.
• Resûlullah Efendimize (s.a.v.) tam şefâat salâhiyeti bu gecede verilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.), Şâbân-ı şerîf ayının on üçüncü gecesinde Allâhü Teâlâ’dan ümmeti için şefâat izni istedi. Allâhü Teâlâ, ümmetinin üçte birine şefâat izni verdi. On dördüncü gecesi, kalan ümmeti için şefâat izni istedi. Allâhü Teâlâ ümmetinin üçte ikisine şefâat izni verdi. On beşinci gecesi, kalan ümmeti için şefâat izni istedi. Allâhü Teâlâ -devenin sâhibinden kaçtığı gibi Allâhü Teâlâ’dan kaçanlar hâriç- ümmetinin tamamına şefâat etmesine izin verdi.
• Bu gecede zemzem suyunun âşikâr bir şekilde artması, Allâhü Teâlâ’nın bir sünneti (âdet-i ilâhiyyesi)dir. Bunda ilâhî ilimlerin, hakîkat ehlinin kalbinde artacağına işâret vardır

BERAT GECEMİZ MÜBAREK OLSUN : İslâmi idrak ve imanî şuurla ihya etme gayretinde olacağımız Berat Gecesinin topyekün İslâm âlemi için hayırlara, huzur-sükun ve saadetlere vesile olmasını Cenab-ı Rabbi’l-âlemin’den niyaz edelim.

 Edelim ki Müslümanların bahtı açılsın; zulümler son bulsun, İslâmi hayat ve hizmetlerin önündeki engeller yıkılıp yok olsun. Amin...