9 Haziran 2020 Salı

MEZHEPLER OLMASA NE OLURDU? Mezhepler olmasaydı Müslümanların sayıları kadar mezhep olurdu. Herkes Kur’an’dan kendi

Fotoğraf açıklaması yok.
Ilim Irfan Sofrası
MEZHEPLER OLMASA NE OLURDU?
Mezhepler olmasaydı Müslümanların sayıları
kadar mezhep olurdu. Herkes Kur’an’dan kendi
aklı ve ilmine göre anladığının en doğru
olduğunu sanır ve Müslümanlar tam bir kaosa
ve büyük bir fitneye düşmekten asla
kurtulamazlardı. Okuma yazması olmayan ümmiler ile ilmi az olanlar asla işin içinden
çıkamazlar, kendilerinden biraz daha fazla
bilen yarım hocalara tabii olurlardı. Bu durum
ise, “Yarım doktor candan, yarım hoca imandan
eder” atasözünü tam olarak gerçekleştirirdi. Bu
da mezhepsizlerin arayıp ta bulamadığı bir ortam demektir ki, işte o zaman İslam âlemi
diye bir medeniyet kalmaz, yok olup giderdi.
Bu da Hristiyan ve Yahudilerin bayramı
demektir.
Bir Müslüman dünya ve ahiret kurtuluşunu
istiyorsa, dinini ehl-i sünnet âlimlerinin Kur’an ve Sahih hadis-i şeriflere dayalı olan
ilmihallerinden öğrenmeli ve öğretmelidir. Aksi
takdirde diğer yollar cehenneme açılan birer
dalalet çukurudur… Aziz Kardeşlerim!
PEYGAMBER(s.a.v)EFENDİMİZ İÇTİHAT
DERECESİNDEKİ EHL-İ SÜNNET ÂLİMLERİNE
UYMAMIZI EMRETMEKTEDİR:
“Benden sonra peygamber gelmeyecek, âlimler
gelecek, halifeler gelecek, onlara tabi olan bana tabi olur, onlara asi olan bana asi
olur.” (Sahih-i Buhari 11.c.181 shf.) Hadislerin Peygamber(s.a.v) Efendimizden 300
yıl sonra yazıldığı doğru mudur?
Peygamber(s.a.v) Efendimiz Kur’an ilk nazil
olduğunda, ayetlerle karışmaması için;
”Kur’an’dan başka benden bir şey yazan onu
imha etsin” buyurmuştu. Daha sonra Efendimiz (s.a.v.), Kur’an-ı Kerimi ezberleyenlerin
çoğalması sebebi ile hadis-i şeriflerin de
yazılmasını emir buyurdular. Abdullah bin Amr
bin As(r.a), her hadisi yazar, Resulullah(s.a.v)
Efendimiz buna mani olmazdı. Hatta bazıları:
”Sen her şeyi yazıyorsun. Ama Rasulullah’da insandır. Öfkeli iken de söz söyler.” dediler.
Abdullah bin Amr bin As(r.a) bu durumu
Resulullaha arz edince, mübarek parmağını
ağzına götürüp: ”Yaz! Allah’a yemin ederim ki,
bu ağızdan hak sözden başkası çıkmaz.”
buyurdu. (Ebu Davud, Hâkim) Şu âyet-i kerime de aynı mealdedir:”O,
kendisine vahyedilenden başkasını
söylemez.” (Necm Suresi, 3,4)
1400 yıldır bu kadar devasa alimler bu konuları
bilmiyorlardı da şimdi kolaycılık yapıp İslam’ı
içten yıkmaya çalışan bir kaç sözde Prof. mu gerçeği onlardan daha iyi görüyorlar?
Mealci,mezhepsiz, sünnetsiz piyonların
arkasına takılanların ulaşacağı yer ancak,
cehennemdir.

SÜLEYMAN EFENDİ’NİN MANEVÎ KİMLİĞİ VE İRŞAD HAYATI İlmî kariyer bakımından zamanın en üst seviyesinde bulunan Süleyman Efendi; ezelî takdîr olarak Silsile-i Sâdât’ın 33. ve son halkası kendilerinin nasîbi olduğundan, 1936 yılında, Silsile-i Zeheb’in Müceddid kolundan 32’inci halkasını teşkil eden Hocası ve Üstazı Buhâralı Salâhuddin İbn-i Mevlâna Sirâcüddin (k.s.) Hazretleri’nden seyr-ü sülûk’ünü (tasavvufta katedilmesi gereken manevî makamlar) tamamlamıştır. Seyr-ü sülûk’ünü tamamladıktan sonra, Silsile-i Zeheb olarak da anılan, Silsile-i Meşâyıhı Nakşibendiyye’nin 33’üncü ve son halkasını teşkil eden büyük bir MÜCEDDİD olarak “İRŞÂD” vazîfesi ile bilfiil vazifelendirilmiştir. Süleyman Efendi artık, EBU’L-FÂRUK Süleyman Hilmi Silistrevî (Tunahan) (k.s.) Hazretleri’’dir. EBU’L-FÂRUK; Süleyman Efendi Hazretlerinin künyesi olup, Ehli İrşâd ve velîler meclisindeki sıfatlarından biridir. Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.), zâhiri nisbetle Silsile-i Zeheb’in Müceddid kolundan 32’inci halkasını teşkil eden Hocası ve Üstazı Salâhuddin İbn-i Mevlâna Sirâcüddin (k.s.) Hazretleri’ne bağlı olmakla beraber, Nakşîliğin hicrî ikinci bin yıllarındaki en büyük mümessili olan İmâm-ı Rabbânî Ahmed-i Fârûk-i Serhendî Hazretlerine de ruhanî nisbetle bağlı idi. Ruhânî nisbet demek, “Cismânî hayatla hâlen diri olmayan, yani bir çok seneler, hatta asırlar evvel vefât etmiş bulunan büyük bir Mürşid’in rûhâniyyetinin tasarrufu ile irşâd olunmak” demektir Hocası ve Üstazı Salâhuddin İbn-i Mevlâna Sirâcüddin (k.s.) Hazretleri, Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hazretlerini seyr-ü sülük merhalelerinin sonuna (kendisinin götürebileceği makâma) kadar ulaştırdıktan sonra, tecelliyâtın büyüklüğünden dolayı; “Oğlum! bizimki buraya kadar. Seni İmâm-ı Rabbânî Müceddidi-i elfi Sânî (k.s.) Hazretlerinin nisbet-i rûhâniyesine teslim ediyorum. Artık bundan sonra sen mânen İmâm-ı Rabbânî Hazretleri (k.s.) ile ilerlemeye devâm edeceksin. Buradan ileriye ben de sana ittibâ edeceğim” buyurmuşlardır. Netice olarak; Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hazretleri, Tarîk-i Nakşibendiyye’nin “Silsile-i Zeheb” olarak anılan, her biri “Vâris-i Rasûl” olan yani Allah Rasûlü (s.a.v.)’in “Âlimler Peygamberlerin vârisleridir” mübârek sözünde kemâliyle ve tamâmıyla tarifini bulan 33 zattan müteşekkil vârisler silsilesinin 33’üncü ve son halkası olarak taraf-ı İlâhî ce seçilip vazifelendirilmiş olan bir büyük Zâtdır. Âhir zaman Nebîsinin (s.a.v.) son vârsi olarak, dünyânın şu son zamanlarında İlâhî feyzden nasîpleri bulunan insanları yüksek himmetleriyle, küfr-ü dalâl çukurundan îmân ve ihlâs sahasına, zulumât’dan Nûr’a çekip çıkarmışlar, hâlen de çıkarmaktadırlar. İnşâAllah, Yüce Mevlânın dilediği vakt-ü sâate kadar da nasibi olanları çıkarmaya devâm edeceklerdir. KaddesAllahü sirrahül e’az..

Veysel Gürler

*HER SABAH ve AKŞAM OKUNMASI MÜHİM OLAN DUA*..:

“Hz. Ali (r.a.) Efendimizden rivayet olunduğuna göre, Peygamber Efendimiz sallellâhu aleyhi vesellem’den şöyle buyurdular :

‘ _Her kim ömrünün uzun (bereketli ve mes'ud) olmasından hoşlanırsa, düşmanlarına karşı yardım olunmayı severse, rızkında bolluk olmasını dilerse, kötü ölümden korunmayı isterse; akşama erdiğinde ve sabaha kavuştuğunda (şu tesbih, tehlil ve tekbiri) üç kere söylesin_:

سُبْحَانَ اللهِ مِلاْءَ الْمِيزَانِ وَمُنْتَهَى الْعِلْمِ وَمَبْلَغَ الرِّضَى وَزِنَةَ الْعَرْشِ

‘ *Sübhânellâhi mil’el-mîzân ve müntehe’l-ilmi ve mebleğa’r-rızâ ve zinete’l-Arşi*'

Duanın manası:
“ _Allah-ü Teâlâ’yı; Mizân’ın dolusunca, ilminin hudutsuzluğunca, rızâsına erinceye dek ve Arş-ı A’lâ’nın ağırlığınca tesbih (noksan sıfatlardan tenzîh, kemâl sıfatlarla tavsîf) ederim_.”
[Kenzü’l-Ummâl, 4955]

🔘 *Bu dua sabah ve akşam 3 defa okunur*.
_Ömrün uzun ve mes’ud olmasına, imanla ölmeye, kabir azabından kurtulmaya, sırat köprüsünden geçmeye ve cennete vâsıl olmaya vesile olur_.
[Muhtasar İlmihal - Fazilet Neşriyat]

corona nın ilacı bulundu

Hepimiz namazın ne kadar önemli olduğunu az çok biliyoruz peki hangimiz uyguluyoruz ? Buna kendim de dahil, iyi bir insanım, günahlardan uzak duruyorum ama küçük bir kusurum var namaz kılmıyorum gibi cümleler kurabiliyoruz. VE HEMENDE NAMAZ KILMAYA BAŞLAMALI Kitabın yan etkisi var, namaza başlatıyor.'

Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'NAMAZIN ÖNEMİ..! 5 VAKİT NAMAZ KILMAYAN KİŞİ HEMEN ACİLEN KALBİNDEN 5 VAKİT NAMAZ KILMAYA BAŞLIYORUM DİYE NİYET ETMELİ VE HEMEN İÇİNDE..'
Görüntünün olası içeriği: yazı

diş otu Hıltan Otunu Tanıyalım Hıltan otu havuçla aynı bitki ailesinden (maydanozgiller) gelen, acımsı tada sahip bir bitkidir. Hem tohumları hem de kendisi şifalıdır. Damarları rahatlatıp genişletir, mikroplarla mücadele eder, akciğerleri açar ve iyi kolesterolü artırır.


Hıltan otu (veya hiltan otu) şu isimlerle de bilinmektedir1,2,3:

DişotuKürdanlık, kürdan otuNamusotuKaraman kimyonuKılır

Aşağıdaki gibi birçok farklı ilacın içeriğinde, hıltan otu özünde bulunan bazı bileşenler de bulunmaktadır6:

AmiodaronNifedipinKromolinHıltan Otunun Faydaları

Hıltan otu faydalarını temel olarak içerdiği kellin maddesine borçludur. Yine içerdiği visnagin ve visnadin gibi hıltan otuna has bazı bileşenler de eczacılıkta kullanılmaktadır.

1. Böbrek Taşına Geçit Vermez

Hıltan otu var olan böbrek taşlarını düşürmeye yardımcı olmasa da; yeni böbrek taşı oluşumlarının önüne geçer5. İçeriği, uzun süre birikmesi halinde böbrek taşına dönüşen minerallerin bir araya toplanmasını önler. Ayrıca böbrek kumunun dökülmesine de yardımcı olabilir.

2. Solunum Yolu Hastalıkları İçin Kullanılabilir

Hıltan otu astım, bronşit, boğmaca gibi hastalıklara iyi gelmektedir. Genel olarak öksürüğü azaltır. Eczacılıkta hıltan otu özünden hazırlanan ilaçlar bu hastalıklarda kullanılmaktadır.

3. Şeker Hastalığı Belirtilerini Azaltır

Bu bulgu, 2002 yılında Journal of Pharmacotherapy dergisinde yayımlanan bir çalışmada ifade edilmiştir. Şeker hastası olan deney farelerine hıltan otu yedirildiğinde kan şekeri seviyelerinin düştüğü gözlenmiştir.

4. Kan Dolaşımını İyileştirir

Hıltan otu genel olarak kan dolaşımını iyileştirir. Birçok farklı kalp damar hastalığı için hıltan otundan hazırlanan ilaçlar kullanılmaktadır6. Bu hastalıklardan bazıları şunlardır:

Yüksek tansiyonNabız düzensizlikleriKalp yetmezliğiDamar sertleşmesi ve yüksek kolesterol5. Vitiligo Tedavisi

Hıltan otu vitiligo tedavisinde umut verici sonuçlar sağlamıştır. Cilt üzerinde beyaz lekelerle kendini gösteren vitiligo, hıltan otunda bol miktarda bulunan kellin maddesi ve ultraviyole A ışınları ile tedavi edildiğinde gerilemektedir.

Bu araştırma, European Journal of Dermatology dergisinde 2001 yılında yayımlanmıştır. Kellin, aşağıdaki gibi cilt problemlerine de fayda sağlayabilir:

SedefSaçkıran (bölgesel saç kaybı)Böcek ısırmasıKızarıklık ve şişme6. Diğer Faydaları

Hıltan otu ayrıca2;

Kramp ve spazm çözücüdür.İdrar söktürücü etkisi vardır.Safra kesesi sorunlarına iyi gelir.Adet sancısını hafifletebilir.Zindelik ve kuvvet verir.Hıltan Otunun Yan Etkileri

Fazla tüketildiği takdirde hıltan otu bazı istenmeyen etkiler de doğurabilir. Kabızlık bunlardan biridir. Aşağıdaki sorunlar da söz konusu olabilir:

Mide bulantısıBaş dönmesiUyku problemleri (uykuya dalamama ve derin uykuya geçememe)İştah kaybıKaşıntıCiltte güneş ışığına karşı aşırı hassasiyet

Dikkat: Hıltan otunun var olan karaciğer hastalıklarını artırma gibi bir riski vardır. Karaciğer sorunları olan kişiler doktor tavsiyesi olmadan kesinlikle kullanmamalıdır.

Hamileler Kullanmamalı!

Hıltan otunda bulunan kellin bileşeni, rahim kasılmalarına yol açabilir. Bu durum düşükle sonuçlanabileceği için, hamileler kesinlikle tüketmemelidir.

Takviyelerini Yasaklayan Ülkeler Var

Avustralya ve Yeni Zelanda Gıda Standardı Kurumu, hıltan otundan hazırlanan gıda takviyelerini yasaklamıştır. Bu yasağın nedeni, hıltan otunda bulunan bazı kumarin türevleri ve bazı flavonol glikozitleri gibi bileşenlerin yoğun oranda tüketilmesinin zararlı olabileceğidir4.

Hıltan Otunun KullanımıHıltan Otu Çayı

Hıltan otunun yaygın kullanımı, kurutulmuş hıltan otu ve tohumlarının 1-2 dakika kaynatılarak çayının hazırlanması şeklindedir. Bu uygulamayı aşağıdaki durumlar için yapabilirsiniz:

Böbrek taşı oluşumunu önlemekÖksürüğü ve diğer solunum yolu rahatsızlıklarını azaltmakKan dolaşımını iyileştirmekVitiligo tedavisi

Daha lezzetli ve etkili bir çözüm için balla tatlandırınız2.

Cilt Sorunları İçin:

Hıltan otundan hazırlanan lapa az miktarda suda 2 saat bekletilir. Sorunlu cilt bölgesine yarım saat doğrudan uygulanır, sonrasında temizlenir.

Not: Hıltan otundan hazırlanmış kremler kullanabilirsiniz. (Ammi Visnaga Cream adı ile yurt dışından satın alabilirsiniz.) Özellikle vitiligo ve beyaz cilt lekeleri için etkilidir.

Görüntünün olası içeriği: yiyecek

Diş ağrısı


İçin bir çay kaşığı tuz bir çay kaşığı karbonat yarım çay bardağı sirke
Biraz kaynatın önce dişlerinizi güzelce yıkayın diş acunu biraz ağzınızda kalsın sonra temizleyin ve sirke ile gargara yapın 3 dk diş ağrısı hemen geçer

8 Haziran 2020 Pazartesi

SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S.) EFENDİ HAZRETLERİNİN REFİKA-İ MUHTEREMELERİ HAFİZA TUNAHAN (R.H.) 6 Haziran; Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hazretleri’nin refika-i muhteremeleri Hafize Tunahan’ın (r.h.) irtihâli’nin sene-i devriyesidir. ( 6 Haziran 1965 İstanbul)

SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S.) EFENDİ HAZRETLERİNİN REFİKA-İ MUHTEREMELERİ
HAFİZA TUNAHAN (R.H.)

6 Haziran; Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hazretleri’nin refika-i muhteremeleri Hafize Tunahan’ın (r.h.) irtihâli’nin sene-i devriyesidir. ( 6 Haziran 1965 İstanbul)
Fazilet Takviminin 6 Haziran 2014 Cuma günkü yaprağında, Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hazretleri’nin Refîkası Hafize Tunahan’ın (r.h.) İrtihâli hatırlatmasını okuyunca, sevenlerinin “Vâlide Sultan” olarak hürmetle yâdettiği bu muhtereme hanımefendi hakkında, kendileri ile müşerref olmuş yakınlarımız ve büyüklerimizden dinlediklerimizin ışığında, özellikle Ümmül-Mü’minîn Hatîcet-ül Kübrâ Vâlidemiz’in (r.anhâ) Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’e zor zamanlarda verdiği en büyük maddî ve manevî destek ile, çok büyük benzerlik arzeden Vâlide Sultanımız’ın (r.h.) Hazreti Üstazımız’a (k.s.) verdiği maddî ve manevî destek üzerinde durarak bir makale hazırlamayı düşünmüştüm.
Arşivimizdeki önemli belgeleri gözden geçiriken, bu konuda (çok özel şahsî hâtıraları bulunan muhterem Mehmed Arıkan tarafından kaleme alınmış ve o zamanlar imtiyaz sâhibi bulunduğu Haftalık Ufuk Gazetesinin 20 Eylül 1978 tarih ve 476 sayılı nüshasında) yayınlanmış muhteşem bir makâle’ye ulaştım.
Böyle muhteşem bir makâle ve birinci şahısdan menkul önemli bilgi ve hâtıra ortadayken, ikinci, hatta üçüncü şahıslardan duyma hâtıraları derleyip nakletmemiz, pek tabi lüzümsuz olacaktı.
Bu sebeple; ilgi duyanların bilgilerine sunmanın mühim bir hizmet olacağı inancı ile mezkür makâleyi bilgisayar ortamında noktasına virgülüne dokunmadan yeniden yazarak, muhterem okuyucuların istifadesine sunuyoruz...
Muhterem Mehmed Arıkan’ın makâlenin sonunde dediği gibi; “Her şeyimizi kendilerine borçlu olduğumuz, dünya hayatımızın dahi şefâatcisi olan Üstâzımızın ebedî hayatımızda da şefâatcı olacağına iman ediyor, O büyük zâta hakkıyla lâyık olamamanın ıstırabıyle yine de O’ndan istimdât ediyoruz.
Biliyoruz. Huzûrullah’a, huzûr-u rasûlüllah’a, huzûr-u Pîrân’a çıkacak hâlimiz ve onlara lâyık amelimiz yok, ama İnşâAllah büyüklerimizin himmetleri ve Vâlide Sultanımz’ın (ve derîn hürmet duyduğumuz ehl-i beyti’nin) hüsn-ü zan ve duâları imdâdımıza yetişir de, meccânen bağışlananlar arasına gireriz.
Bu vesile ile, bütün okuyucu kardeşlerimizden istirhâmımız:
Lütfen, hiç olmazsa birer Fâtiha, Onbirer İhlâs-ı Şerif ile, Hazreti Üstâzımız’ın (k.s.) usûlü üzere; ( “Yâsîn, Yâsîn” 7 kere, “Zâlike takdîrul azîzil alîm” 14 kere, “Selâmün kavlen min Rabbin rahîm” 16 kere, “İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yakûle lehû kün fe yekûn. Fe sübhânellezî bi yedihî melekûtü külli şey’in ve ileyhi türceûn” 4 kere okunarak, cem’an 41) bir Yâsin-i Şerif okuyalım Vâlide Sultânımız’ın (r.h.) ruhlarına hediye edelim.

ÜSTAZIMIZIN REFİKALARI VALİDE SULTAN

Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Efendi Hazretlerinin Din-i Celîl-i İslâm’ı tecdîd ve ihyâ yolundaki hizmetlerinde, refîkaları, Vâlide Sultânımızın (Hafiza Tunahan) hisseleri küçümsenemiyecek kadar büyüktür.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.vç) için Hazreti Hatîcet’ül- Kübrâ (r.a) Vâlidemiz her ne ifâde etmişse, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) çağımızdaki büyük Vârisi, Üstâzımız (k.s.) için de Vâlide Sultânımız onu ifâde etmişlerdir.
O, muhakkak ki, İslâm tarihinin kaydettiği - edeceği büyük İslâm kadınları arasındaki müstesnâ yerini almıştır - alacaktır.
Efendi Hazretlerinin (k.s.) İslâm ilimlerini okutup yaymasında, İ’lâ-i Kelimet’illah ve I’zâz-ı Dîn-i Mübîn-i İslâm yolundaki büyük mücâdelelerinde, Vâlide Sultânımızın îmanından doğan ma’nevî teşvik ve gayretleri yanında, maddî destek ve fedâkarlıkları da fevkalade mühim bir yer teşkil eder.
Vâlide Sultânımız, neseben sâhibi bulundukları büyük mâlî imkan ve serveti, Din ilimleri tâliplerine yedirip – giydirip okutmakta, Allah yolundaki hizmetlerin muvaffakiyetle yürütülebilmesinde tereddütsüzce harcaması için Üstazımızı (k.s.) aslâ yalnız bırakmamışlar, hatta teşvik etmişler, hasbelkader zaman zaman ma’ruz kalınan maddî müzâyaka sıralarında da zînet eşyalarına varıncaya kadar her şeylerini ortaya koyarak; “Efendi, bunları bozdur, talebelerimize harca”...buyurmuşlardır.
Çok iyi hatırlıyorum. Tahsil için gittiğimiz 1952’ler ve müteâkip yıllarda İstanbul fevkalâde şiddetli kış mevsimleri yaşamıştı.
Mevsimin îcablarına göre kendimi koruyamayacak kadar küçüktüm. Arkadaşlarım arasında yaş bakımından benden küçük olanı, şefkat ve himâyeye daha çok muhtaç olanı belki de yoktu. Yeteri kadar kendimi koruyamamış, üşütmüş, rahatsızlanmıştım.
Bir anne ve babadan daha müşfik olan Üstâzımız (k.s.) rahatsızlığımı hisseder etmez rahmetli Ali Dayı ile doktora (Kâmil Karakayalı) göndermişlerdi. Oldukça şiddetli bir bronşite yakalanmıştım.
Doktor bey ciddi şekilde muayene etmiş, röntgen çektirmiş, ciğerlerimde tesbit ettiği rahatsızlık izlerini “ayna” dan Ali Dayı’ya da göstermişti. Uygun gördüğü ilaç ve tedavi şekli yanında kuvvetli gıda almam lâzım geldiğini de söylemişti.
O sıralar ders okuduğumuz mahal olan müsâfirhâneye döndüğümüzde, Efendi Hazretleri (k.s.) hâne-i saâdetlerine çıkmışlardı. Ali Dayı’da hâne-i saâdete çıkarak rahatsızlığımla alâkalı ma’lûmâtı kapıda Üstazımıza (k.s.) arzederler, bunun üzerine büyük bir şefkat ve metrhamet âbidesi olan O büyük zât kıbleye yönelerek:
“Yâ Rab! Bu evladlarımızla Senin Dînine hizmet edeceğiz. Bize bağışla Allah’ım”..diye ilticâ buyururlar.
Hazretimizin (k.s.) bu duâ ve şefâatını rahmetli Ali Dayı’dan bir çok defalar dinlemişimdir.
(Dünya hayatımızın dahi şefâatcisi olan Üstâzımızın ebedî hayatımızda da şefâatcı olacağına iman ediyor, her şeyimizi borçlu bulunduğumuz O büyük zâta hakkıyla lâyık olamamanın ıstırabıyle yine de O’ndan istimdât ediyoruz.)
Vâlide Sultan, Efendi Hazretlerinin (k.s.) talebelrine sık sık nefis yemekler, tatlılar yapıp getirir, ikram ederlerdi. Rahatsızlığımdan sonra daha büyük, daha yakından alâka ve himâyelerine mazhar oldum. Üzerimizde büyük bir şefkatle titriyordu. Köfteler, bol gıdalı yemekler yapıyorlar, sıhhatımla bizzat ilgileniyorlardı.
Tahdîs-i ni’met olarak dâimâ hatırlayacağım bu şefkatli alâka ve himâyelerini, hayatlarının son anlarına kadar devam ettirdiler.
Her mes’elede kendini gösteren büyük alâkalrını üzerimden hiçbir zaman eksiltmediler.
Bayramlardaki ziyâretlerimizde bizzat kendi elleriyle diktikleri kadife takkelerin yanında, çorap, mendil gibi hediyeler verirler, evladlarının gönüllerini alırlardı.
Lâyık olmadığım, ama yakınlıklarının, şefkat ve alâkalarının, öbür âlemde de üzerimizde devâm edeceğine yine de ümidvârım.
Yanılmıyorsam 1965 senesindeydi. O sıralarda ilk defa otomobil almıştım.
Vâlide Sultanımız, Ferhan Ablamız ve Kâmil Ağabeyimizle birlikte Alanya’mıza şeref vermelerini ricâ etmiştim. Üstâzımızın ilk ve en güzîde talebeleri arasında bulunan Çirpanlı Hoacefendimizi de ziyâret etmeyi arzu buyurdukları için, nâçiz dâ’vetimi lütfedip kabul buyurmuşlardı.
Nasipmiş, birlikte yola çıktık. Kütahya’da Hacı Nûri Bey’e bir gece müsâfir olduk. Ertesi günü de Alâiye’ye muvâsalat ettik. Doğruca Çirpanlı Hocaefendimiz’e müsâfir oldular. Bilâhere de Oba’daki hânemizi şereflendirdiler.
İzmir ve Manisa tarîkıyle yine birlikte İstanbul’a döndük. Benim için çok değerli hâtıralarla dolu olan bu pahâ biçilmez seyâhat esnâsında,Vâlide Sultânımız’ın bir çok iltifatlarına ve kerâmetlerine daha yakından şâhid oldum.
Hiç unutamıyorum yanılmıyorsam, Denizli civârından geçiyorduk. Fevkalâde bir kuraklık vardı. Bir ara civârından geçtiğimiz bir köy halkının topluca yağmur duâsına çıktıklarını gördük.
Vâlide Sultanımız: “ Biz de duâ edelim de, Mevlâ’nın rahmeti yağsın” buyurdular. Aradan çok geçmemişti ki, berrak ve güneşli hava birden kayboldu. Ufkumuzu gölgeleyen bulutlarla birlikte İlahî rahmet boşanmaya başladı.
Bu Vâlide Sultanımızın İndAllah müstecâb olan duâlarının bir eseri ve o’ndan zuhûr eden açık bir kerâmetti.
Uzun yıllar, romatizmanın sızılarınadn mustaribdi.