SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S.) EFENDİ HAZRETLERİNİN REFİKA-İ MUHTEREMELERİ
HAFİZA TUNAHAN (R.H.)
6 Haziran; Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hazretleri’nin refika-i muhteremeleri Hafize Tunahan’ın (r.h.) irtihâli’nin sene-i devriyesidir. ( 6 Haziran 1965 İstanbul)
Fazilet Takviminin 6 Haziran 2014 Cuma günkü yaprağında, Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hazretleri’nin Refîkası Hafize Tunahan’ın (r.h.) İrtihâli hatırlatmasını okuyunca, sevenlerinin “Vâlide Sultan” olarak hürmetle yâdettiği bu muhtereme hanımefendi hakkında, kendileri ile müşerref olmuş yakınlarımız ve büyüklerimizden dinlediklerimizin ışığında, özellikle Ümmül-Mü’minîn Hatîcet-ül Kübrâ Vâlidemiz’in (r.anhâ) Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’e zor zamanlarda verdiği en büyük maddî ve manevî destek ile, çok büyük benzerlik arzeden Vâlide Sultanımız’ın (r.h.) Hazreti Üstazımız’a (k.s.) verdiği maddî ve manevî destek üzerinde durarak bir makale hazırlamayı düşünmüştüm.
Arşivimizdeki önemli belgeleri gözden geçiriken, bu konuda (çok özel şahsî hâtıraları bulunan muhterem Mehmed Arıkan tarafından kaleme alınmış ve o zamanlar imtiyaz sâhibi bulunduğu Haftalık Ufuk Gazetesinin 20 Eylül 1978 tarih ve 476 sayılı nüshasında) yayınlanmış muhteşem bir makâle’ye ulaştım.
Böyle muhteşem bir makâle ve birinci şahısdan menkul önemli bilgi ve hâtıra ortadayken, ikinci, hatta üçüncü şahıslardan duyma hâtıraları derleyip nakletmemiz, pek tabi lüzümsuz olacaktı.
Bu sebeple; ilgi duyanların bilgilerine sunmanın mühim bir hizmet olacağı inancı ile mezkür makâleyi bilgisayar ortamında noktasına virgülüne dokunmadan yeniden yazarak, muhterem okuyucuların istifadesine sunuyoruz...
Muhterem Mehmed Arıkan’ın makâlenin sonunde dediği gibi; “Her şeyimizi kendilerine borçlu olduğumuz, dünya hayatımızın dahi şefâatcisi olan Üstâzımızın ebedî hayatımızda da şefâatcı olacağına iman ediyor, O büyük zâta hakkıyla lâyık olamamanın ıstırabıyle yine de O’ndan istimdât ediyoruz.
Biliyoruz. Huzûrullah’a, huzûr-u rasûlüllah’a, huzûr-u Pîrân’a çıkacak hâlimiz ve onlara lâyık amelimiz yok, ama İnşâAllah büyüklerimizin himmetleri ve Vâlide Sultanımz’ın (ve derîn hürmet duyduğumuz ehl-i beyti’nin) hüsn-ü zan ve duâları imdâdımıza yetişir de, meccânen bağışlananlar arasına gireriz.
Bu vesile ile, bütün okuyucu kardeşlerimizden istirhâmımız:
Lütfen, hiç olmazsa birer Fâtiha, Onbirer İhlâs-ı Şerif ile, Hazreti Üstâzımız’ın (k.s.) usûlü üzere; ( “Yâsîn, Yâsîn” 7 kere, “Zâlike takdîrul azîzil alîm” 14 kere, “Selâmün kavlen min Rabbin rahîm” 16 kere, “İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yakûle lehû kün fe yekûn. Fe sübhânellezî bi yedihî melekûtü külli şey’in ve ileyhi türceûn” 4 kere okunarak, cem’an 41) bir Yâsin-i Şerif okuyalım Vâlide Sultânımız’ın (r.h.) ruhlarına hediye edelim.
ÜSTAZIMIZIN REFİKALARI VALİDE SULTAN
Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Efendi Hazretlerinin Din-i Celîl-i İslâm’ı tecdîd ve ihyâ yolundaki hizmetlerinde, refîkaları, Vâlide Sultânımızın (Hafiza Tunahan) hisseleri küçümsenemiyecek kadar büyüktür.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.vç) için Hazreti Hatîcet’ül- Kübrâ (r.a) Vâlidemiz her ne ifâde etmişse, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) çağımızdaki büyük Vârisi, Üstâzımız (k.s.) için de Vâlide Sultânımız onu ifâde etmişlerdir.
O, muhakkak ki, İslâm tarihinin kaydettiği - edeceği büyük İslâm kadınları arasındaki müstesnâ yerini almıştır - alacaktır.
Efendi Hazretlerinin (k.s.) İslâm ilimlerini okutup yaymasında, İ’lâ-i Kelimet’illah ve I’zâz-ı Dîn-i Mübîn-i İslâm yolundaki büyük mücâdelelerinde, Vâlide Sultânımızın îmanından doğan ma’nevî teşvik ve gayretleri yanında, maddî destek ve fedâkarlıkları da fevkalade mühim bir yer teşkil eder.
Vâlide Sultânımız, neseben sâhibi bulundukları büyük mâlî imkan ve serveti, Din ilimleri tâliplerine yedirip – giydirip okutmakta, Allah yolundaki hizmetlerin muvaffakiyetle yürütülebilmesinde tereddütsüzce harcaması için Üstazımızı (k.s.) aslâ yalnız bırakmamışlar, hatta teşvik etmişler, hasbelkader zaman zaman ma’ruz kalınan maddî müzâyaka sıralarında da zînet eşyalarına varıncaya kadar her şeylerini ortaya koyarak; “Efendi, bunları bozdur, talebelerimize harca”...buyurmuşlardır.
Çok iyi hatırlıyorum. Tahsil için gittiğimiz 1952’ler ve müteâkip yıllarda İstanbul fevkalâde şiddetli kış mevsimleri yaşamıştı.
Mevsimin îcablarına göre kendimi koruyamayacak kadar küçüktüm. Arkadaşlarım arasında yaş bakımından benden küçük olanı, şefkat ve himâyeye daha çok muhtaç olanı belki de yoktu. Yeteri kadar kendimi koruyamamış, üşütmüş, rahatsızlanmıştım.
Bir anne ve babadan daha müşfik olan Üstâzımız (k.s.) rahatsızlığımı hisseder etmez rahmetli Ali Dayı ile doktora (Kâmil Karakayalı) göndermişlerdi. Oldukça şiddetli bir bronşite yakalanmıştım.
Doktor bey ciddi şekilde muayene etmiş, röntgen çektirmiş, ciğerlerimde tesbit ettiği rahatsızlık izlerini “ayna” dan Ali Dayı’ya da göstermişti. Uygun gördüğü ilaç ve tedavi şekli yanında kuvvetli gıda almam lâzım geldiğini de söylemişti.
O sıralar ders okuduğumuz mahal olan müsâfirhâneye döndüğümüzde, Efendi Hazretleri (k.s.) hâne-i saâdetlerine çıkmışlardı. Ali Dayı’da hâne-i saâdete çıkarak rahatsızlığımla alâkalı ma’lûmâtı kapıda Üstazımıza (k.s.) arzederler, bunun üzerine büyük bir şefkat ve metrhamet âbidesi olan O büyük zât kıbleye yönelerek:
“Yâ Rab! Bu evladlarımızla Senin Dînine hizmet edeceğiz. Bize bağışla Allah’ım”..diye ilticâ buyururlar.
Hazretimizin (k.s.) bu duâ ve şefâatını rahmetli Ali Dayı’dan bir çok defalar dinlemişimdir.
(Dünya hayatımızın dahi şefâatcisi olan Üstâzımızın ebedî hayatımızda da şefâatcı olacağına iman ediyor, her şeyimizi borçlu bulunduğumuz O büyük zâta hakkıyla lâyık olamamanın ıstırabıyle yine de O’ndan istimdât ediyoruz.)
Vâlide Sultan, Efendi Hazretlerinin (k.s.) talebelrine sık sık nefis yemekler, tatlılar yapıp getirir, ikram ederlerdi. Rahatsızlığımdan sonra daha büyük, daha yakından alâka ve himâyelerine mazhar oldum. Üzerimizde büyük bir şefkatle titriyordu. Köfteler, bol gıdalı yemekler yapıyorlar, sıhhatımla bizzat ilgileniyorlardı.
Tahdîs-i ni’met olarak dâimâ hatırlayacağım bu şefkatli alâka ve himâyelerini, hayatlarının son anlarına kadar devam ettirdiler.
Her mes’elede kendini gösteren büyük alâkalrını üzerimden hiçbir zaman eksiltmediler.
Bayramlardaki ziyâretlerimizde bizzat kendi elleriyle diktikleri kadife takkelerin yanında, çorap, mendil gibi hediyeler verirler, evladlarının gönüllerini alırlardı.
Lâyık olmadığım, ama yakınlıklarının, şefkat ve alâkalarının, öbür âlemde de üzerimizde devâm edeceğine yine de ümidvârım.
Yanılmıyorsam 1965 senesindeydi. O sıralarda ilk defa otomobil almıştım.
Vâlide Sultanımız, Ferhan Ablamız ve Kâmil Ağabeyimizle birlikte Alanya’mıza şeref vermelerini ricâ etmiştim. Üstâzımızın ilk ve en güzîde talebeleri arasında bulunan Çirpanlı Hoacefendimizi de ziyâret etmeyi arzu buyurdukları için, nâçiz dâ’vetimi lütfedip kabul buyurmuşlardı.
Nasipmiş, birlikte yola çıktık. Kütahya’da Hacı Nûri Bey’e bir gece müsâfir olduk. Ertesi günü de Alâiye’ye muvâsalat ettik. Doğruca Çirpanlı Hocaefendimiz’e müsâfir oldular. Bilâhere de Oba’daki hânemizi şereflendirdiler.
İzmir ve Manisa tarîkıyle yine birlikte İstanbul’a döndük. Benim için çok değerli hâtıralarla dolu olan bu pahâ biçilmez seyâhat esnâsında,Vâlide Sultânımız’ın bir çok iltifatlarına ve kerâmetlerine daha yakından şâhid oldum.
Hiç unutamıyorum yanılmıyorsam, Denizli civârından geçiyorduk. Fevkalâde bir kuraklık vardı. Bir ara civârından geçtiğimiz bir köy halkının topluca yağmur duâsına çıktıklarını gördük.
Vâlide Sultanımız: “ Biz de duâ edelim de, Mevlâ’nın rahmeti yağsın” buyurdular. Aradan çok geçmemişti ki, berrak ve güneşli hava birden kayboldu. Ufkumuzu gölgeleyen bulutlarla birlikte İlahî rahmet boşanmaya başladı.
Bu Vâlide Sultanımızın İndAllah müstecâb olan duâlarının bir eseri ve o’ndan zuhûr eden açık bir kerâmetti.
Uzun yıllar, romatizmanın sızılarınadn mustaribdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder