18 Aralık 2020 Cuma

Muhaddislerin Hayran Olduğu Hadis-i Şerif .. Peygamberimiz s.a.v. ‘in, çarşı ve pazarda dolaşırken, ehli gafletin zulmaniyetinin sirayet etmesine karşı tavsiye ettiği dua ve faziletine karşı hadis alimleri hayran kalmışlardır. Çarşı ve pazarlarda gezinirken Allah Teâlâ’yı zikreden kişilerin, bunu yapmayanlara karşı bir üstünlükleri vardır. İnsanların çoğunun gaflette bulunduğu ve alışveriş ile meşgul olduğu çarşı ve pazarlarda Rabb’ini zikretmeye önem vermelidir. Peygamberimiz s.a.v. bunun önemine işaret ederek şöyle buyurmuştur: “Kim çarşıya girince ‘Lâ ilâhe illallahü vahdehu lâ şerike leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümitü ve hüve hayyün lâ yemûtü bi-yedihi’l-hayr ve hüve alâ külli şey`in kadir‘ .duasını okursa Allah ona bir milyon sevap yazar, onun bir milyon günahını affeder ve mertebesini bir milyon derece yüceltir.”.. Diğer bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Gafillerin arasında Allah’ı zikreden kişi, savaştan kaçanlar arasında sebat edip savaşan kimse gibidir.” . Bunun için Muhammed b. Vâsi (r.a) ve Ibn Ömer (r.a), sırf yüce Allah’ı zikrederek bu fazileti elde etmek için pazar yerlerine girerlerdi. Hasan-ı Basrî (k.s), çarşı pazarlarda Allah’ı zikredenler hakkında şöyle der: “Onlar kıyamet günü, yüzlerinde dolunayın parlaklığı gibi bir aydınlık ile ve güneş gibi bir güzellik içinde gelirler. Çarşı ve pazarlarda istiğfarda bulunan kimselerin, orada bulunanların sayısınca günahları affedilir.“…

 


Kim benim velî kuluma (evliyâullaha) düşman olursa… Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri Eshabına şöyle buyurdular: Allahü Teâlâ Hazretleri buyurdular: Kim benim velî kuluma (evliyâullaha) düşman olursa; ben ona harb ilân ederim. Kulum hiçbir şey ile bana yaklaşamaz; ancak ona farz kıldığım ibâdetleri sever (ve ihlas ile ifâ eder)se yaklaşır. Kulum (farzları sevdikten sonra) her zaman bana nafile (ibâdet-ler)ile yaklaşır. Farz ve nafile ibâdetlerin sonucu ben onu severim. Ben onu sevdiğim zaman, onun kulağı olurum, benimle işitir, onun o gören gözü olurum, benimle görür, onun o tutan eli olurum, benimle tutar ve onun o yürüyen ayağı olurum benimle yürür. Yemin olsun ki, eğer o kulum dua edip, benden bir şey isterse, mutlaka dilediğini veririm. Eğer o bir serden bana sığınırsa, mutlaka onu korurum.” Sahih-i Buhâri: 6021

 

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dünya iki gündür: Biri sevinç, biri üzüntü günüdür. Bunlar geçicidir. Öyle ise geçici olanı bırakın da daimi olan nimetlerine kavuşmak için çalışın.)

Bil ki, âhir zamanda en çok terk edilecek şey; Kur’ân-ı kerim ile amel etmektir.
Zira muhakkak ki saidlerden sonra eşkiyâ gelecektir. Bu eşkiyâ dünyanın süsleri (ve mallarına) aldandılar.
İsmail Hakkı Bursevi (k.s. ) Ruhu’l Beyan Tefsiri: 9/421.

İbni Mesud hazretleri buyuruyor ki:
Dünyada herkes misafirdir. Yanındaki şeyler emanettir. Misafirin gitmekten, emanetin ise geri alınmaktan başka çaresi yoktur.
Bu dünya, haramları terk eden için nimet, ibadet eden için ganimet, ibretle bakan için hikmet, manasını anlayan için selamet yeridir


Müminin neşesi yüzündedir. Asık suratlı olmak ona yakışmaz

 


Hayırlı Nurlu Cuma'lar. Ya Rabbi... ellerimizi sana açtık sana yöneldik senden istiyoruz, gönlümüzüde sana aç. İçimizi dışımızı bilen sensin, bizleri affet, bizlere acı, sen herşeyi gören işitensin, bizlere dünya ahiret afiyet ver. Amin Ya Rabbi... Mubarek gecenin hürmetine Haklarımızda hayırlısını ver, gönlümüzdekini hayırlı eyle, bu gidişatımızı hayırlı et. Amin. Ya Rabbi... Bizleri sana çevir, bizleri yoluna ilet, kendine kul, habibine ümmet eyle, ölmüşlerimize bizlere Rahmet eyle, ölümün sıkıntısından, kabrin, mahşerin sıkıntısından bizleri tüm ümmeti koru muhafaza et, iman üzere huzuruna gelmeyi nasip et. Amin. Amin. Amin. Ecmain...

 Bizler ibadet ve tâatımızı dünyevi menfaatler, uhrevi sevap için değil, sadece ve sadece Allah rızası için yaparız. Kısacası öyle yapmamız, öyle olmamız gerekir. Zira sevap ve ecir için ibadet, avamın kârıdır, onların işidir. Bize lâyık olan yalnızca rızâ-yi ilahiyi kasdetmektir. Yani, “İlâhî ente maksûdî ve rızâke matlûbî” düsturundan şaşmamak iktiza eder...... HAYIRLI CUMALAR..




PEYGAMBERLERE ÖLÜ DENMEZ ÖLÜ DİYEN ÖLÜ OLUR ALLAH EN İYİ BİLENDİR


Sual: Süper mezhepsiz bir hoca, (Peygamber ölmüştür, ölü olduğu için yardım edemez, ölü peygamberden yardım istemek şirktir. Eğer Peygamber yardım etseydi, şu Müslümanların hâlini düzeltirdi. Milletin hâli düzelmediğine göre ölü, Peygamberin yardım edemediği açıkça bellidir. Peygamber de olsa hiçbir ölü yardım edemez) diyor. Peygamber efendimize ölü demek caiz mi? Bu, âyetlere ve hadislere aykırı değil mi?
Peygamberlere ölü demek âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere aykırıdır.
Demagoji yapıp, (Peygamber ölü olduğu için yardım edemiyor, diri olsa yardım eder, milletin hâlini düzeltirdi) diyen süper sapığa soruyoruz: Hâşâ Allah da mı ölüdür? O niye yardım etmiyor, o niye milletin hâlini düzeltmiyor?
Demek ki, ölü veya diri olmasının hiç önemi yoktur. Allah'ın yardım etmemesinin sebepleri ne ise, aynı sebepler Peygamber efendimiz için de geçerli değil mi? Müslümanların perişan hâli, Peygamber efendimizin veya Allahü teâlânın yardım edemediğinden dolayı mıdır? Peygamber efendimiz, hayatta olsaydı, yine durum aynı olmaz mıydı? Rabbimizin kendisi müslümanları ıslah etmekten âciz değildir. Diri peygamberine yardım ettiren Allahü teâlâ, vefat etmiş peygamberine yardım ettirmekten âciz değildir. Allah indinde ölü ile dirinin ne farkı vardır? Öldüren, dirilten ve yardım ettiren O değil mi? Dirilere verdiği gücü kuvveti ölülere veremez mi hâşâ?
Bu sapık, sadece hadis-i şeriflere değil, âyet-i kerimelere de inanmıyor. Kur'an-ı kerimde, Allah yolunda ölenlerin yani peygamberlerin ve şehitlerin ölmediği bildiriliyor. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Fî-sebîlillah [Allah yolunda] öldürülenlere ölü demeyin! Bilâkis onlar diridir, ama siz bunu anlayamazsınız.) [Bekara 154]
Demek ki, can çıkmakla insan ölmüyor, ruhu bedenden ayrılıyor. Beden çürüse de, ruh işitiyor, iş yapıyor. Hazret-i Hızır’ın ruhunun iş yapması, yardıma koşması da böyledir. Allahü teâlâ, (Allah yolunda ölenlere ölü demeyin!) buyururken, bu sapığın Resulullah'a ölü demesi, Kur'an-ı kerime de inanmadığını göstermektedir. Allah yolunda ölenlere şehitler de dahildir. Şehit mi üstün, Peygamber mi üstündür?
Resulullah, son hastalığında, (Hayber’de yediğim zehirli etin acısını hâlâ hissediyorum. Zehrin tesirinden aort damarım, bıçak gibi kesiliyor) buyurdu. (Buhari)
İbni Mesud hazretleri ve diğer Eshab-ı kiram, (O zehirli etin tesiriyle Resulullah şehit oldu) buyurdu. Peygamberlik şehitlikten üstündür, fakat şehit olmak da ayrı bir nimettir. Allahü teâlâ Resulüne bu nimeti de vermek için son hastalığında bu zehrin etkisini göstermiştir. (Mevahib-i ledünniyye)
İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Her peygamber, kabrinde diri olup namaz kılar.) [Beyheki, Ebu Ya’la]
(Peygamberlerin vücudunu toprak çürütmez. Bir mümin salevat okuyunca, bir melek salevatı bana haber verir.) [İbni Mace, Ebu Davud]
İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Peygamber, müminlere kendi canlarından üstündür.) [Ahzab 6]
(Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Resulünü hidayet ve hak dinle gönderen Odur.) [Fetih 28]
Bu iki âyetten de anlaşıldığı gibi, Peygamberimizin dini diğer dinlerden üstün olduğu gibi, kendi de herkesten üstündür. En sahih hadis kitabı olan Buhari’de, (Ben bütün insanların seyyidiyim, efendisiyim) buyuruluyor. Peygamber efendimiz, bütün peygamberlerden, bütün insanlardan ve bütün şehitlerden üstündür. Şehitlere ölü demeyip de, böyle üstün bir peygamber ölü demek ne kadar çirkindir.

*ISKÂT-I SALÂT VE DEVİR NASIL YAPILIR?* ▪️👉 *Bir Müslüman namazlarını îmâ ile olsun edâ veyâ kazâya gücü yeter iken edâ ve kazâ etmeden vefât etse* ```bunların âhiretteki mes’ûliyetinden kurtulabilmesi ümidiyle ıskât yapılabilmesi için malının üçte birinden vasiyette bulunmuş olması lazımdır.```

 

*ISKÂT-I SALÂT VE DEVİR NASIL YAPILIR?*
▪️👉 *Bir Müslüman namazlarını îmâ ile olsun edâ veyâ kazâya gücü yeter iken edâ ve kazâ etmeden vefât etse* ```bunların âhiretteki mes’ûliyetinden kurtulabilmesi ümidiyle ıskât yapılabilmesi için malının üçte birinden vasiyette bulunmuş olması lazımdır.```
▪️👉 ```Iskât-ı salâtı için bir şey vasiyet etmemiş olan bir ölünün mükellef olan vârislerinden biri tarafından teberruan (mecbûren değil, bağış olarak) verilecek bir bedel ile de ıskât yapılabilir.
Namaz fidyesi için ayrılan para muayyen müddet için kâfî gelmezse bu para devir suretiyle bir fakire veya birkaç fakire de (zekât verilebilen sınıflardan herhangi birine) verilebilir.```
▪️👉 *Devir yapılırken aceleye getirilmez, usûlüne uyarak şöyle yapılır:* ```Ölünün velîsi, yâni vârisi fidyeyi fakîre verirken “Filân oğlu filânın namaz fidyesi olmak üzere bunu al” deyip fakîre -hakikaten malı olmak üzere- vermeli, fakîr de bunu “kabul ettim” deyip aldıktan sonra kendi rızâsıyla ona hibe ve teslim etmeli, o da hibeyi kabul edip aldıktan sonra yine bu minval üzere o fakîre veya başka bir fakîre tespit edilen adet miktarınca vererek devretmelidir.```
▪️👉 *Mesela: Altmış iki yaşında vefat eden bir zatın 12 yıl çıkarılınca 50 yıllık hayatının namazı için devir şöyle yapılır:* ```Fitre miktarı 5 lira, elimizdeki fidye parası 900 lira olsa bu para bir ayın fidyesi olur. Bir fitre için verdiğiniz meblağ bir fidye olur. Bir fitre 5 lira ise bir ayda vitirle beraber 6 vakit x 30: 180 vakit namaz vardır.```
```180 x 5 = 900 lira, bir aylık namazın fidyesi olur. 50 yılda (50 x 12=) 600 ay olduğuna göre 900 lira 600 kere devrederse 50 yıllık namaz ıskatı yapılmış olur.
▪️👉 Namaz fidyesinden sonra oruç keffareti, kurban keffareti sonra yemin keffâreti için tekrar devir yapılır.```
▪️👉 ```Bozulup kazâ edilmemiş nâfile namazlar ile nezredilip de edâ edilmemiş nezir namazları ve kurbanları için de bir miktar devir yapılır.```
▪️👉 ```Hatta yapılmamış tilâvet secdesi de bir vakit namaz gibi sayılarak bundan dolayı da fidye verilir.```
▪️👉 ```Namaz fidyeleri tamamı bir kerede bir fakire verilebilir,
ama yemin ve oruç keffâretleri verilemez.```
[B. İslâm İlmihali, Ö. Nasuhî Bilmen]

“Baba Hakkını Yerine Getirmemenin Tehlikesi..!.”


Malik bin Dinar Hazretleri hacca gitmişti. Hac günlerinin sonunda rüyasında denildi ki: ……
– Ey Malik, müjdeler olsun, günahların affedildi. Seninle beraber haccedenlerin de günah rı affedildi. Hepinizin haccı kabul edildi.
Ancak Belh’li Muhammed oğlu Abdürrahman’ın haccı kabul edilmeyip günahları affedilmedi.
Uyanınca, halka Abdürrahman ismindeki şahsı sordu. Onu herkes tanıyordu, onun ibadetine düşkün, Kur’an’a bağlı bir zat olup her sene hacca geldiğini söylediler. Sora sora onu buldu. Yüzü ayın ondürdü gibi parlayan bir gençti. Selam verdi, o da selamını aldı.
Malik Hazretlerine: – Siz kimsiniz, diye sordu. O da Basra’lı olduğunu söyledi.
– Bana, benim afffedilmediğimi haber vermeye mi geldin; dedi. -Nereden bildin?
– Rüyamda söylediler.
– Allah senin haccını niçin kabul etmeyip, affetmiyor?
– Ben, mübarek Ramazan ayının ilk gecesi büyük bir günah işledim. İçki içip sarhoş olmuştum. O haldeyken babam gelip beni kaldırmak istemiş. Ben babamın gözüne vurup kör etmişim. Babam da bana kırılıp “Allah senden razı olmasın” diye beddua etmiş.
-Sabah olunca annem bana bu olanları anlattı. Yaptıklarıma pişman oldum. Gidip şarap küpümü kırdım. Allah için bol bol sadaka verdim.
Kaç tane köleyi hürriyetine kavuşturdum. Her yıl hacca gitmeye başladım. Fakat her sene bir kişi senin gibi bana gelip “Allah senin haccını kabul etmedi. Seni affetmiyor” der.
– Senin baban hayatta mı? – Hayattadır. Falan yerde ikamet etmektedir.
Malik Hazretleri gencin babasını bulur. Adam, nur yüzlü bir zattır. O vardığında Kur’an okumaktır.
Malik Hazretleri’ni tanıyınca çok sevinir ve: – Ya Malik, ben de seni görmeyi çok arzu yordum. Bir isteğin varsa hemen söyle, yerine getireyim, dedi.
Malik bin Dinar Hazretleri, isteğini şöyle anlattı:
– Farzet ki kıyamet kopmuş. Herkes kendi derdine düşmüş vaziyette. O sırada senin evladın Abdürrahman’ı tutup cehenneme atıyorlar. Bunun üzerine adam ağlamaya başladı.
– Ben onu affettim. Hakkımı da helal ettim. Madem tanıyorsun git söyle. Malik Hazretleri gence gitti ve müjdeyi verdi:
– Baban seni affetti. Hakkını helal etti. Genç o kadar sevindi ki, sevincinden hemen bayılıverdi.
Bu arada babası da geldi .
– Ey evladım, Allah sana azap etmesin, dedi .
Bu arada genç kıpırdadı, bazı hareketlerde bulundu. Babası telaşa kapıldı, ölüyor zannetti.
Malik Hazretleri’ne, Kelime-i Şehadet getirmesini söyledi. Oğlunun da duyup Kelime-i Şehadet getirmesini istiyordu. Malik Hazretleri bir iki kere Kelime-i Şehadet getirdiyse de söylemedi. Bu arada gözünü açıp: – Baba gel, sen de benim gözümü çıkarda, suçum kıyamete kalmasın, dedi. Babası: – Yok evladım ben sana hakkımı helal ettim, dedi.
Malik Hazretleri sordu:
– Ya Abdürrahman, ben Kelime-i Şehadet okudum ama sen benimle beraber okumadın? Nasıl okuyabilirim ki. Başımda iki melek dikiliyordu. Ellerinde ateşten sopalar vardı. Sonra babam hakkını helal ettiğini söyleyince bir melek daha gelip yeşil bir bezle yüzümü sildi. Artık Kelıme-i Şehadet getirebilirsin, baban senden razı olduğu için Allah da razı oldu” dedi.
Daha sonra annesi ve kız kardeşi geldiler. Ağlıyorlardı. Abdürrahman, ağlayan annesini ve kız kardeşini gördü. Tekrar düştü ve hareketsiz kaldı. Baktılar ki ruhunu teslim etmiş. .
(Ali Eren – Dini Hikayeler.)