18 Aralık 2020 Cuma

Pişman ol "ama" Pişman olarak "ölme". Çünkü En büyük iflas Ahiret iflasıdır.

Kıyametteki pişmanlık Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Kelime-i tevhidi söyletmek için milyonlarca mümin şehit düştü, bu kelime-i tevhidi söylememek için milyonlarca kâfir Cehenneme gitti; çünkü kelime-i tevhid hakla bâtılı ayırıyor.

Asırlardır Müslümanlarla kâfirler arasındaki savaşların sebebi sadece budur. Söyleyen şehit oldu, söylemeyen Cehenneme gitti.

İnsan bir daha dünyaya gelmeyecek, bu son vadedir. Bundan sonra bir daha fırsat yoktur.
Kıyamette herkes, pişmanlık duyacaktır. Dünyada pişmanlık nimettir; fakat oradaki pişmanlık felakettir. Kabirden biri çıkıp dünyaya gelse nasıl yaşardı? Elbette bir an boş geçirmez, hep ahireti için çalışırdı, günah işlemezdi, kalb kırmazdı. Peki, biz oraya gitmeyecek miyiz? Gidince başımıza neler geleceğini, nelerle karşılaşacağımızı dinimiz bildiriyor. Allah’a iman etmeyenler, Peygamber efendimizin getirdiklerine inanmayanlar, beğenmeyenler, din-i İslam’ı kabul etmeyenler, Cehennemde feryat edecektir. (Ya Rabbi bizi tekrar dünyaya gönder, hiç günah işlemeyeceğiz, hep ibadet edeceğiz) diyecekler. Onlara, (Siz zaten oradan gelmediniz mi) denilecektir.
Mübarek bir zat, bir Müslümana ait kabrin önünde durup, talebelerine sorar:
— Bu kabirdeki kişi, tekrar dünyaya gelse sizce neyle uğraşır, ne yapar?
Talebenin biri, (Elbette sürekli namaz kılar) der. Diğer biri de, (Devamlı oruç tutar) der. Bir diğeri de, (İslamiyeti yayar) der. Her talebe faydalı bütün işleri sayar. O zat buyurur ki:
(Doğru söylüyorsunuz; ancak bu mezarda yatan kişinin dünyaya tekrar geleceği şüphelidir. Sizin oraya gideceğiniz ise kesindir. Yani siz de onun gibi öleceksiniz. O halde neden şimdi bu söylediklerinizi yapmıyorsunuz? Neyi bekliyorsunuz? Onun kaybettiği fırsatı siz bir ganimet bilmelisiniz, yarına bırakmadan bu faydalı işlerle uğraşmalısınız.)
Peygamber efendimiz de, (Bu dünyada garip gibi yaşa, yolcu gibi ol ve kendini ölmüş kabul et!) buyuruyor; çünkü bir gün mutlaka öleceğiz. Muhakkak olacak şeyi, şimdiden oldu bilmeli. Öldükten sonra pişmanlık, ah demek, yandım demek fayda vermeyecek. Şimdiden ona hazırlanmakta fayda var. Onun için şimdiden kendimizi o kabir ehlinden kabul etmek ve ölmeden önce uyanmak gerekir. Yine Peygamber efendimiz, (Şu kişiye şaşılır ki, o dünyanın peşinde, ölüm de onun peşindedir)buyurdu. O halde, (Nasihat olarak ölüm yeter) hadis-i şerifini de düşünerek ölenlerden ibret almaya çalışmalıdır.

Hadis-i Şerif: Ebu Hüreyre (ra) den: Peygamberimiz buyurdular ki: “İnsan öldüğü zaman ameli kesilir, ancak üç zümre müstesna.1. Sadaka-i cariye (devam eden hayır işler)2. Kendisiyle faydalanılan ilim 3. Kendisine hayır dua eden salih evlat

 

👉Bazı gecelerin hiç sonu yokmuş gibi gelir insana, bazı geceler hiç bitmez gibidir, bazı geceler sabahsız gibi. Ucu görünmeyen bir uçurum, ışığı olmayan bir tünel misalidir bazı geceler.
▫️Ebedi gibidir kimi karanlıklar. Ama her gecenin bir sabahı vardır bekle, güneşin doğması yakın mıdır bilmem ama sabredene elbette bir güneş vardır.
▫️Hem hayat dediğin nedir bir bakmışsın var bir bakmışsın yok.
☝️Hz. Allah (cc) ömrün de, ölümün de hayırlısını versin inşaallah.
(AMİN AMİN AMİN)

*HZ. EBÛ BEKR'İN VEFATI (R.A.)* ▪Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) irtihâlinden sonra Hz. Ebû Bekir (r.a.) çok üzülmüş, her geçen gün vücudu erimişti. Resûlullâh'ın (s.a.v.) irtihâli onun da vefat sebebi olmuştu.


▪Cemâziyelâhir'in bitmesine sekiz gün kala salı gecesi, Hicret'in 13. (M. 634) senesinde altmış üç yaşında vefat etmiştir. Hilâfeti, iki yıl, üç ay, on gündür.
▪Hz. Ömer, Mescid-i Nebevî'de cenâze namazını kıldırdı. Hz. Ebû Bekir geceleyin defnedildi. Kabrine oğlu Abdurrahmân, Ömer, Osmân ve Talha (r.anhüm) indirdiler. Mübârek başı Peygamber Efendimiz'in omuzları hizâsına gelecek şekilde kondu.
▪Kendisinden sonra Hz. Ömer'i halîfe tayin etti. İrşad vazifesine de Selmân-ı Fârisî (r.a.) Hazretleri devam ettiler.
⏹ Hz. Ebû Bekir'in son sözü,
" _*Teveffenî müslimen ve elhıknî bi's-sâlihîn*_." duâsı oldu ki " _Beni Müslüman olarak vefât ettir ve beni sâlihler arasına kat._" demektir.
⏹ Hz. Ali anlattı:
" Hz. Ebû Bekir vefat etmeden önce beni yanına oturttu ve;
" _Yâ Ali! Ben öldüğüm zaman Resûlullâh'ı (s.a.v.) yıkadığın gibi beni de sen yıka. Güzel kokular sürdükten sonra Resûlullâh'ın (s.a.v.) bulunduğu Hücre-i Saâdet'e götürün ve izin isteyin. Kapının açıldığını görürseniz beni oraya defnedin. Yok, kapı açılmazsa beni -Allah kulları arasında hüküm verinceye kadar- Müslümanların kabristanına defnedin_." dedi.
Vefat edince, Hz. Ebû Bekir'i yıkadım, kefenledim. Resûlullâh'ın (s.a.v.) kapısına izin için ilk gelen ben idim. _Yâ Resûlallah! Bu gelen, Ebû Bekir'dir, yanınıza defnolunmak için müsaade istiyor_, dedim. Kapı açılıverdi. Ve;
' _*Habîbi*_ (dostu, sevgiliyi), _*habîbine*_ (dostuna) _*getirin Zira habîb, habîbini özlemiştir*_.' diye bir ses işittim."
[Fazilet Takvimi]

Bir gün Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem : “–Sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirktir” buyurmuştu. Yanındakiler: “–Küçük şirk nedir ey Allâh’ın Rasûlü?” diye sordular. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şu cevabı verdi: “–Riyâ, yani gösteriştir. Kıyâmet günü insanlar amellerinin karşılığını alırken Allah Teâlâ riyâ ehline: “–Dünyadayken kendilerine mürâîlik yaptığınız (amellerinizi göstermek istediğiniz) kimselere gidin! Bakın bakalım onların yanında herhangi bir karşılık bulabilecek misiniz?» buyurur.” (Ahmed, V, 428, 429)


 










*HZ. OSMAN RADIYALLÂHÜ ANH*
⏹ Hz. Osman (r.anh) İslâmiyet yolunda canını fedâya varıncaya kadar Resûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) yanında bulunmak üzere arkadaşlarıyla dâîmâ ahidleşirdi.
⏹ *Hikmetli sözlerinden bâzıları şunlardır* ;
🔘 *Allâhü Teâlâ* (yolunda harcamak) *için ticaret* yapınız ki kâr edesiniz.
🔘 *Kulluk*, ilâhi hududları muhâfaza, ahde vefâ, mevcûda rızâ, elden gidene sabır eylemektir.
🔘 *Dünyaya verilen ehemmiyet*, kalbe zulmete sebep olur; *âhirete ehemmiyet* verilmesi kalbi nurlandırır.
🔘 Sâhibini *âhiret yolunda hazırlığa sevketmeyen uzun ömür* beyhûdedir.
🔘 *Kalpleriniz boş lâf ve sözlerden temizlenirse*, Kur’ân-ı Kerîm’i okumaya asla doyamazsınız.

Akşam ve akşam yemeği sonrasında bir iki lokma TAHİNLİ HELVA yiyin. Bu vücudumuzdaki toksinleri, bizi yaşlandıran, yıpratan atıkların vücuttan hızla atılmasını sağlar.

 




Annenin Şefkati (Efendimiz s.a.v. hazretlerinin ashabından) gencin biri ölmek üzereyken dili tutuldu. Şehâdet kelimesini getiremedi.


Bunu Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine haber verdiler.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri geldiler.
O gencin evine şeref verdiler.
Ona şehâdeti arzetti. (Telkinde bulundu…)
Genç, deprendi.
Fakat dili amel etmedi. (Dili Şehâdet kelimesini getiremedi.). Efendimiz (s.a.v.) hazretleri sordular:
-“Bu kişi, namaz kılar mıydı? Zekatını verir miydi? Oruç tutar mıydı?” (Bütün bu sorulara):
-“Evet!” dediler. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri sordular:
-“Bu genç anne ve babasına âsî oldu mu?” Onlar:
-“Evet!” dediler. (Kime âsî olduğunu sordu. Onlar da, yaşlı bir annesine âsî olup haksızlık ettiğini söylediler…)
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri;
-“Onun yaşlı annesini buraya çağırın!” buyurdu.
O gencin annesi geldi. Çok yaşlı ve gözü kör idi. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri o yaşlı kadına;
-“O (oğlunu) affetmez misin?” diye sordu. Kadın:
-“Hayır!
Ben affetmem Çünkü o beni tokatladı. Ve gözümü çıkarttı. (Onun yüzünden kör oldum)” dedi.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, (kadının oğlunu affetmeye yanaşmadığını gördü.
Bir Müslüman gencin imansız gitmesine mani olmak için bir çâre düşündü ve ashabına);
-“Bana odun ve ateş getirin!” buyurdular.
Yaşlı anne sordu:
-“Ya Resûlallah (s.a.v.) odun ve ateşi ne yapacaksınız?” Efendimiz (s.a.v.) hazretleri:
-“Oğlunun yaptıklarından dolayı, onu senin gözlerinin önünde yakacağım!” buyurdu.
Kadın (hemen büyük bir heyecan ile);
-“Ben onu affettim! Onu affettim! Oğlumu, ateşte yanması için mi dokuz ay karnımda taşıdım! Onu taş için mi iki yıl emzirdim? Anne şefkat ve rahmeti nerede?” diye bağırdı.
O anda, o gencin dili çözüldü.
Şehâdet kelimesini getirdi…”
Rahmet
Bu hadis-i şerifteki nükte, anne rahimdir. Ama rahman değildir. Onun az bir rahmeti, (oğlunun dövmesi ve kendisini tokatlaması yüzünden gözlerini kaybettiği halde, Allâhü Teâlâ hazretlerinin onun içinde yaratmış olduğu az bir merhamet ve şefkat ile) oğlunun ateşte yanmasını uygun görmedi.
Kulların cinayet ve günahlarından dolayı asla zarar görmeyen, Allâhü Teâlâ hazretleri, yetmiş yıl şehâdet kelimesine devam eden bir mü’min kulun ateşte yanmasını nasıl geçerli görür.
Allâhü Teâlâ hazretleri, rahmet edicilerin en merhametlisidir.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 9/273-274.