31 Aralık 2020 Perşembe

Emr-i marufun önemi Yuşa aleyhisselam zamanında, Allahü teâlâ bir kavmi helak etti. O kavmin içerisinde kırk bin salih Müslüman, altmış bin de âsi, günahkâr insan vardı. Melekler, (Ya Rabbi, âsileri helak edelim, ama âbidleri [çok ibadet edenleri] ne yapalım?) diye sordular. Allahü teâlâ, (Onları da beraber helak edin) buyurdu. Melekler, merak edip hikmetini sordular. Allahü teâlâ, (Bunlar, benim kötü dediklerime kötü demediler. Kötülerle yiyip içtiler ve dost oldular. Onlara emr-i maruf yapmadılar. Onlar ateşe giderken, kurtarmaya çalışmadılar, dinimi tebliğ etmediler. Yüzlerini bile ekşitmediler. O halde, hepsini helak edin) buyurdu.

 


Dolayısıyla insan, sadece kendini değil, ailesini, etrafını, bulunduğu cemiyeti, beraber bulunduğu insanları kurtarmaya çalışmalı. Kurtarmak demek, Rabbimizin dinini onlara doğru tebliğ etmek demektir. Yoksa kurtaran Allahü teâlâdır, biz sadece vasıta olmaya çalışıyoruz. Hidayet Allah’tandır.
Allahü teâlâ, insanları bu dünyaya kendisine ibadet etmeleri için gönderdi. (İnsanları ve cinleri yalnız bana ibadet etsinler diye yarattım) buyurdu. Yani beni tanısınlar, beni Rab olarak kabul etsinler, benim dediklerime uysunlar diye yarattım demektir, çünkü bütün kâinatı insanların hizmetine verdiğini bildiriyor. Yerde, gökte ne varsa, hepsinin faydası insanlaradır. Bu kadar şerefli, bu kadar kıymetli olan insan, yaratılış gayesini unutursa çok aşağı olur.
Bir vücudun bir yerinde ufak bir yara olsa, sıkıntısını bütün beden çeker, hasta olur. Biz tek ümmetiz. Tek ümmet demek, bir vücut demektir. İnsan, tek başına kendini nasıl kurtarabilir? Kişi hücrelerden meydana geldiği gibi, bu cemiyet de hücreler gibi, fertlerden meydana gelmiştir. Herhangi bir ülkedeki Müslümanların başına gelen olaylar bizi üzmüyorsa, bizde bir bozukluk var demektir. O Müslümanların feci hali, çektikleri acılar bizi yakmıyorsa, imanda bir bozukluk var demektir.
Bir topluluğun içerisinde, Allahü teâlânın razı olduğu bir makbul kulu olsa, onun hürmetine hepsini affeder. Öyle merhametli ki, aynı yoldaki ve inançtaki insanlar huzuruna geldiği zaman, Allahü teâlâ, o toplumun içerisinde, iyileri ayırıp kötüleri reddetmez. İnsan dünyada kiminle beraberse ahirette de onlarla beraber olacaktır. Bunun için, yapılacak iş, iyilerle beraber olmak, iyilerin arasında bulunmaktır.
Allahü teâlâ daima iyilerle karşılaştırsın! İyi işler bize nasip etsin! İyilerle beraber olmak, onlarla dost olmak nasip eylesin, düşmanların şerrinden, nefsimizin ve şeytanların şerrinden bizi korusun!



BÜTÜN İLİMLER PEYGAMBERLERDEN GELMİŞTİR İlimler içinde en muteber olan ilim Kur'an ilmidir. Kur'anı-Kerim'de bütün ilimler vardır. Onun için bir kimse Kur'an hafızı olup onun icabıyla (ahkamıyla) amel etse, cehennem ate-şinden kurtulduğu gibi cennette derecesi baş-kalarından da kat kat yüksek olur. Zira o vakitte ona "Oku ve yüksel" derler. Kur'anı Kerimi başından sonuna kadar hem okur, hem de derecelerle yükselir. Müslüman, evladını 4 yaşını 4 ay geçtiğinde dinini öğretmesi için hocaya götürmelidir. Bir kimse hafız değilse bari her gün Mus-haf-ı Şerifin yüzünden oldun bir mikdar okuma-lıdır. Geceleti okumak daha faziletlidir. Zira gece kalb, dünya fikirlerinden safi olur. İnsan gündüzün yorgunluğundan dinlenmiş vaziyet-tedir. Hz. Allah gündüzü maişet, helal rızık kaza-nılması için yaratmıştır. Bütün kazanç yolları bize babamız Adem Aleyhisselam'dan kalmış-tır. Adem (a.s.) meşgul olduğu işlerin tama-mını evlatlarına öğretti. Bu bakımdan her zana-tın aslı Allahü Teala'dandır. Nitekim Kur'anı-Kerimde karga hikayesi malumdur. Adem (a.s.)'ın oğlu Kabil, kardeşi Habil'i öldürdüğünde uzun müddet sırtında taşıyıp ne yapacağını bilemedi. Sonunda bir kargsnın bir kargayı öldürdü-ğünü ve donra gahasıyla bir çukur kazıp onu toprağa gömdüğünü gördü. Bunun üzerine Kabil: "Yazık bana ki bu kadar zamandır kardeşimi sırtımda taşıdım da onu karga gibi toprağa defnetmeyi bilemedim." dedi ve orada bir kabir kazıp onu defnetti. [TUHFE-İ ATAİYYE, İS. HAKKI BURSEVİ]

 RİYA AMELİ İBTAL VE HEBA EDER

Ebu'd-Derda (r.a.) şöyle rivayet etti: Rasülüllah (s.a.v.) buyurdular ki:
"Bir amele devam etmek, o ameli işlemekten
daha zordur. Muhakkak bir insan bir amel işler.
Bu, onun için kimsenin görmediği yerde işlen-miş salih bir amel olarak yazılır ve bu amelinin
ecri (sevabı) yetmiş kat olarak verilir.
Fakat şeytanı-lain, bu amelini insanlara an-latıncaya ve bahsedinceye kadar onunla uğraş-maktan vazgeçmez.
Binaenaleyh ameli (gizli olmaktan çıkar) alenen işlenilmiş yazılır, kat kat yazılan ecri silinir.
Sonra iblis, amelini ikinci defa insanlara söyletinceye kadar o kişiyle uğraşmaya devam eder. O kimseye artık amelinden bahsetmek ve ameli sebebiyle övülmek hoşuna gider de bu sefer alenen işlenmiş amel sevabı da silinir ve riya vasfını kazandığı için amel defterine "riya" olarak kaydedilir ki bu hafizanellah gizli şirktir.
O halde dinini muhafaza etmek isteyen kimse Hz. Allah'tan korkup riya ve süm'adan uzak bir şekilde ihlasla yapmaya azami gayret göstermelidir."
[ŞİRATÜL-İSLAM]


Vaktiyle bir grup Müslüman tertib ettikleri bir kervanla hacca giderler. Çölleri aşıp vahaları geçerek yol alırlarken, iki dağın arasında eşkıyalar birden etraflarını çevirir. Hacılarda ne var, ne yok hepsini alırlar. Ancak kafilede bulunan kadınlara dokunmazlar. Hacı namzetlerinden yaşlı bir zat, "Eyvah, bu eşkıyalar paramızı alıp gidecekler.

Hacca gitmek şöyle dursun, evimize dönecek paramız bile kalmayacak," der. Tam o esnada eşkıyalardan biri arkadaşlarına seslenir: "Hey, biz kadınların üstlerini aramayı unuttuk. Asıl altın onlardadır." Bu söz üzerine hep birlikte dönerek, kadınların üzerindeki elbiseleri yırtıp örtülerini atmaya başlarlar. Bu defa evvelki zat fikrini değiştirir. ''Paramızı götüremezler artık." Bu sözlerin akabinde, bir anda müthiş bir yağmur başlar. Gök gürültüsüne şimşekler karışır. Derken bir eşkiyanın başına ansızın yıldırım düşer, hemen oracıkta can verir. Ötekiler şaşkınlıkla ne yapacaklarını bilemezken zaptiyeler yetişirler; eşkıyayı kıskıvrak yakalayarak paraları sahiplerine iade ederler. Ortalık sükûnet bulduktan sonra yolcular yaşlı zâta sorarlar: "Önce paramızı götüreceklerini söylediniz; sonra da sanki olacakları biliyormuşçasına, 'Artık götüremezler' diye kestirip attınız. Gerçekten de dediğiniz gibi oldu. Bunu nasıl bildiniz?" Yaşlı zât şöyle cevap verir: "Onlar paramızı almakla bize zulmettiler. Ama zulüm vasat derecedeydi; gayretullaha dokunacak seviyiye ulaşmamıştı. Ne zaman ki kadınlara dönüp onların tesettürüne el attılar. İşte o zaman zulüm gayretullaha dokunacak dereceye vardı. Zulüm bu dereceye ulaşınca devam etmez. İlâhî bir silleyle son bulur. Nitekim öyle de oldu. Biri öldü, ötekiler yakalandı. Biz de kurtulmuş olduk."

Kurdu,çakala boğduran;

 

Kurdu,çakala boğduran; böyle düzen, böyle Çağ, böyle devran !!!!!!!!!!


Bir mürşid-i kamili mükemmile bend olanların ölüm korkusu olmaz. ................. Bir mürşid-i kamili mükemmile bend olanların ölüm korkusu olmaz. ölümden çok korkuyorum diyen evladına, Bir Allah cc. Dostu. evladım biz o günler için varız buyurmuşlardır.

 

....... İlahi seven bir Kalp bu yolda yorulmayida sever... son nefeslerimiz dahil ayırma Allahım......


· 👉 DİKKAT !!! ENGELLER ALLAH'IN DİNİNE HİZMETE MÂNİ DEĞİLDİR 👇

 

👉 DİKKAT !!! ENGELLER ALLAH'IN DİNİNE HİZMETE MÂNİ DEĞİLDİR 👇
✔️ İmam Serahsî r.a kuyu hapsine mahkum edildi, 30 ciltlik Mebsût’u yazdı.
✔️ İbnu’l-Esîr r.a felç oldu, 30 ciltlik Câmiu’l-Usûl’ü yazdı.
✔️ Süleyman Hilmi Tunahan efendi k.s hazretleri hapse girdi, çıktı tüm dünyada Hz. Kuranı kalplere gönüllere yazdı

Kelime-i tehlil, ibadet olarak değil de, kalbi temizlemek için okunurken, dil oynatılmaz.... Kelime-i tehlili de, ibadet sevabı hasıl olması için, dil ile, kendi işitecek kadar sesli söylemek gerekir. Hatm-i tehlil okuyanların da, en az kendi işitecekleri kadar sesli okumaları gerekir. Kelime-i tehlil, ibadet olarak değil de, kalbi temizlemek için okunurken, dil oynatılmaz.... (İbn-i Abidin Redd-ül Muhtar)