İnsanın başına gelen bütün belâ ve zararlar kendisine yapılan ihsânların kıymetini bilmemesi sebebiyledir.
Geçmiş ümmetlerin helâkları yerin dibine geçirilmek ve sûretlerinin (bir hayvan veya başka bir şeye) değiştirilmesi ile olurdu. Bu ümmetin cezalandırılması ise kalpleri üzerinedir. Kalplerin cezâlanması bedenlerin cezalandırılmasından daha şiddetlidir. Zîrâ Allâhü Teâlâ En’âm Sûresi’nin 110. âyet-i kerîmesinde (meâlen) “Ve biz onların gönüllerini ve gözlerini çeviriveririz.” buyurmuştur.
Üç şey kalbin (Hak’tan) çevrildiğine işârettir:
İbâdet ve itâatten zevk alamamak, günah işlemekten korkmamak ve ölen kimseleri görüp de ibret almamak, ölen kimseleri gördükçe ibret alacak yerde bilakis her geçen gün dünyaya rağbeti artmak.
Bazı hikmet ehli zâtlar Bakara Sûresi’nin 74. âyet-i kerîmesindeki -meâlen- “Sonra bunun arkasından kalpleriniz katılaştı” kavl-i şerîfiyle murad kalplerin şu iki şeyden kesilmesi, mahrum kalması demektir: Biri Allah korkusundan mahrum olmak, diğeri mahlûkâta olan şefkatten mahrum olmaktır. İçerisinde Allâhü Teâlâ’ya karşı korku ve mahlûkâtına şefkat olmayan her kalp taş gibidir, hattâ taştan daha katıdır.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
“Allâh’ı zikretmenin hâricinde çok konuşmayın. Zîrâ Allâh’ı zikretmenin hâricinde çok konuşmak, kalbi katılaştırır. Muhakkak ki insanların Allâhü Teâlâ’dan (onun rahmetinden) en uzak olanı, katı kalpli olanlarıdır.” (Sünen-i Tirmizî)
“Dört şey şekâvettir; gözlerin kuruması (Allah korkusundan ağlayamaması), kalplerin katılaşması, uzun emel ümidi (gerçekleşmesi bir ömre sığmayacak arzular), dünyaya karşı duyulan hırs.” (Tefsîr-i Rûhu’l-Beyân
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder