1 Aralık 2019 Pazar

RÜKÛ VE SECDEDE İCAB EDENLER Rükû ve secde ederken, İlâhî afv dileyerek sünnet o

RÜKÛ VE SECDEDE İCAB EDENLER

Rükû ve secde ederken, İlâhî afv dileyerek sünnet olan tekbirleri almalıdır. Her harekette niyet ve huşûu tâze tutmalı, kalbi yumuşatmalı, tesbihleri okumalı, Rabb'in rahmetini umarak azametini kalbe yerleştirmelidir. Rahmetini umarak:
سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ
"Allah hamd edenin hamdini işitti de kabul etti" diye bilmeli,
رَبَّنَا لَكَ الْحَمْدُ
“Ey Rabbimiz Hamd sana mahsus...” ilâve ederek rukûdan doğrulmalı. (Bu ilâve Şâfiî'ye göredir.)
Sonra, gaye-i tâzîmin sonu olan secdeye varıp, en şerefli âzâyı (alnı), en zelîl yere koymalıdır.
Huşû ve tevâzû için seccâde sermeden, yerde kılar, topraktan yaratılıp, toprağa gideceğini düşünerek,
سُبْحَانَ رَبَّىََ اْﻻَعْلىَ
der, feyz-i İlâhî'nin tevâzû sâhiplerine ihsan olunduğunu bilip, rahmet-i sübhânîden emin olursun.
Secde hâlinde ulaşılan mânevî zevkten daha açık ne olabilir. Öyle ki, akıl, bu zevki anlamaktan âcizdir.
Anlayan insan için, namazın özü, hülâsası ve rıza'ya sebep olan huzur-u İlâhî (secde)dir. Allahü Teâlâ:
"Secde et, yaklaş" Yâni "Secde ve namazınla yücelik taslamadan, bu vazifene devâm et; secde ile Rabbine yaklaş" buyurdu.
Hadis-i Şerif'te:
"Kulun Rabbine en yakın hâli, secde ettiği vakittir. Secdede duâyı çok yapınız!." buyuruluyor.
Hadis-i Şerif:
"Secde eden, Allah'ın iki kademine (yânî celâl ve cemâli karşısında) secde eder." Böyle buyurulması insanların anlaması içindir.
Hâsılı: Secde eden kendisini bütün varlıklardan aşağı, tam bir mahviyetle tevhid ve ihlâs eşiğine düşürmüş olur.
Şurası mâlum olsun ki, insanın namazdaki hallerinden şeytana, secdeden daha ağır geleni yoktur. Zîra onun merdût oluşuna secde etmemesi sebep olmuştu... Şu halde secdenin uzun yapılması şeytanı mahzun, Mevlâ'yı memnun eder.
"Namaz, mü'min'in mîracıdır" hadis-i şerifince, kalb, semâvî yücelişe mâlik değilse, insan namazda şeytanın musallat olmasından kurtulamaz. Bundan secde müstesnâ... Çünkü şeytan, namaz kılanı secdede görünce, isyanını hatırlar, mahzun olur, ondan uzaklaşır.
Hadis-i Şerif:
"Âdemoğlu secde âyeti okuduğunda secdde eder ve İblis: «Ademoğlu secde ile emrolundu, secde etti cennetle v'ad olundu. Ben de secde ile emrolundum. Secde etmedim, bana da cehennem var» diye ağlayarak firar eder."
Secdede kalbe gelenler şeytandan değil, ya Mevlâ'dan, ya melekten veya nefistendir.
Namaz kılan, secdeden kalkınca bu hâl şeytandan gider, üzüntüsü kalmaz, namaz kılana tekrar vesvese vermeğe başlar.
Şâyet, huzur ve huşû ile kılarsa, yânî kalbi kıyam, kırâat, rükû ve secdelerde uyanık olur, tekbir ve kırâatlarda âhireti hatırlar, Allahü Teâlâ'nın kendisine nâzır olup, kalbindekileri gördüğünü düşünürse, vesvese kesilir. Bu tarz düşünce, kalbi vesveseden kurtarmanın mühim ilâcıdır.

TAHIYYÂT Tahıyyât, insanlara Rablerinden selâmdır.

TAHIYYÂT

Tahıyyât, insanlara Rablerinden selâmdır.
Hakkıyla namaz kılan kişi, söyleyeceğini iyi düşünmeli ve edeble konuşmalı.. Yânî söyleyeceğini bilerek, Peygamber S.A.V.'e ve sâlih kullara, gökte ve yerde Allah'ın kullarından bir ferd kalmamak üzere rûhî irtibat ve alâka ile selâm vermelidir.
Kâmil mü'min teşehhütte heybet ve celâl hâlinde olur, bulunduğu makamın kudsiyetini düşünür, İsm-i İlâhî'den feyz alır, kalben Cemâl-i İlâhî'yi müşâhede eder.
Tahıyyât okurken kabule sebeb olan "Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü..." (Sana selâm olsun ey Nebiyyi Zişân) mânâsıyla Rasûlüllah'a selâm verdiğini düşünür. Burada aradan yedibin perde kalkar.
Namazdan çıkarken, selâmdan evvel tekbir getirmek menduptur.

İkaz: Bir kimse İslâm alâmetlerinden ve erkânından olduğuna inandığı halde tembellik sebebiyle namazını terk ederse, yukarıdaki açıklamalara gö

İkaz:
Bir kimse İslâm alâmetlerinden ve erkânından olduğuna inandığı halde tembellik sebebiyle namazını terk ederse, yukarıdaki açıklamalara göre küfre nispet edilmesinde ihtilâf var. Lâkin ibâdeti hor gördüğü için terk ederse, âlimlerden hiç biri, küfründe ve kanı mubah olmasında tereddüt etmemişlerdir. Bu kişi, her ne kadar Müslümanlığını açığa koysa ve İslâmî bir hüviyet taşısa, İslâm dîni ve Müslümanlar adına müdâfaalarda bulunsa, onların mallarını ve vatanlarını korumuş olsa da, hüküm budur...
Zîra, Rasûlüllah S.A.V.: "Allahü Teâlâ İslâm’ı îman ehli olmayan adamla da teyit eder", buyurmuştur. (Taberânî, İbni Ömer R.A.'dan rivayet etmiştir.)
Kezâ: "Allahü Teâlâ'nın dâvetçisi bulunan müezzinin dâvetini işiten ve felâha çağırdığı halde dâvete icâbet etmeyen kimse, felâhtan uzaklaşmış, küfre ve nifâka saplanmıştır" hükmü bildirilmiş. [16]

İbni İmad TEVFİK’IL-AHKÂM adlı kitabında bildirmiş: "Müslüman bir erkek gayrimüslim (kitâbî) bir kadını kendi şeriatine uygun olarak nikâhlay

İbni İmad TEVFİK’IL-AHKÂM adlı kitabında bildirmiş:
"Müslüman bir erkek gayrimüslim (kitâbî) bir kadını kendi şeriatine uygun olarak nikâhlayabilir. Tembellikten dolayı namazı terk eden Müslüman bir kadını nikâhlayamaz. Hıristiyan veyâ Yahudi bir gayri-müslimin nikâhı daha elverişlidir. Çünkü o Müslüman kadın, namaz kılmamakta ısrar ederse, Ahmed bin Hambel'in mezhebine göre mürtettir, nikâhı mahzurlu; zimmî kadının nikâhı cevâzında ise ittifak vardır.

İmam-ı Hambelî Rh.A.: Bir vakit namazı edâsı zarûrî olan vaktin dışına çıkaran kimse, küfre gittiğinden dolayı öldürülür ve üzerine mürtetlerin hükmü icrâ olunur. Yânî;

İmam-ı Hambelî Rh.A.:
Bir vakit namazı edâsı zarûrî olan vaktin dışına çıkaran kimse, küfre gittiğinden dolayı öldürülür ve üzerine mürtetlerin hükmü icrâ olunur. Yânî;
- Namazı kılınmaz. (Çünkü, mürtet üzerine namaz kılmak haramdır.)
- Malına vâris olunmaz. (Çünkü onun malı ganîmettir.)
- Yıkanması ve kefenlenmesi vâcip değildir.
- Müslüman mezarlığına defnedilmez. Leşi köpeklere ikram olunur.
- Kerih kokusu geçenlere ezâ verse de onu ibret için seyretmek lâzımdır, buyurmuş...
Şâfiî Rh.A., namazı terk edeni öldürmek câiz olması için hükümdar veyâ vekilinin namazın vakti daraldığı zaman, kılmasını istemesi ve ölümle tehdit etmesini şart görmüştür.
Hükümdar veyâ vekili, namazın vakti iyice daraldığı zaman ona: "Namazını kıl! Eğer bu ibâdeti edâ edersen seni bırakırım, şâyet kılmazsan seni öldürürüm" demesine rağmen namazını vakit dışına çıkarır ve kılmazsa katledilir.
Öldürülecek kimseye önce tevbe etmesini teklif etmek mendüptür. Vâcip de denilmiş...
Bâzıları: Üç gün mühlet verilir. Eğer tevbe ederse (namazını kılarsa) serbest bırakılır, aksi halde boynu vurulur dediler. Şayet öldürüleceği sırada, "Namazı evde kılmıştım" derse veyâ böyle bir özür beyan ederse öldürülmez, denilmiş.
Şâfiî âlimlerinden, Nevevî Rh.A.
- Namazı terk eden kimse "Unutmuşum" veyâ "Su bulamadım", veyâ Üzerimde pislik bulunduğu için kılamadım", gibi özür beyan etse öldürülmez, diyor.

Mezhep sâhibimiz İmam-ı Å'zam Ebu Hanîfe Rh.A.: "Namazı terk eden, vücudundan kan çıkıncaya kadar dövülür; yine kılmazsa, namazını kılıncaya kadar hapis olunur", demiştir.

Mezhep sâhibimiz İmam-ı Å'zam Ebu Hanîfe Rh.A.:
"Namazı terk eden, vücudundan kan çıkıncaya kadar dövülür; yine kılmazsa, namazını kılıncaya kadar hapis olunur", demiştir.
İmam-ı Mâlik Rh.A.:
Kim namazı tembellikten dolayı terk ederse, inkâr etmiş olduğu için değil, haddi gerektiren bir suç işlediği için kılıçla katlolunur. Sonra Müslümanların cenâzeleri gibi gasledilir, namazı kılınır, Müslüman kabristanına defnedilir ve mirâsı taksim olunur.
İmam-ı -Şâfiî Rh.A.:
Kim namazı -farziyetini inkâr ettiği için değil- tembellikten dolayı terk ederse, -küfre gittiği için değil, o suç haddi lâzım geldiğinden- kılıçla katlolunur.
Edâsı zarûrî olan bir tek namazı vakti dışına çıkarana bu cezâ uygulanır.
"Cuma namazını, Cuma için toplanma zamanı gelmiş ve halkı üzerine Cuma vâcip olmuş bir şehirde "Öğle namazı olarak kılacağım" diyerek, terk eden kimse için de hüküm böyledir. Katledildikten sonra yıkanır, kefenlenir, üzerine namaz kılınır, Müslüman mezarlığına defnedilir ve mirâsı taksim edilir" demiştir.

İkaz: Namazı özürsüz olarak terk etmek, helâk edici büyük cürümdür.

İkaz:
Namazı özürsüz olarak terk etmek, helâk edici büyük cürümdür.
İbni Hazm: "Ben şerîat kitaplarında Allah'a şirk cürümünden sonra, namazı terk etmenin, bir de haksız yere bir mü'mini öldürmenin günahından büyük günah görmedim" demiş.
El-Kâbânî "Takrir" adlı eserinde İbni Abdüsse-lâm'dan "Namazı kasten geçirmenin cehennem ateşinden başka kefareti yoktur”diye nakletmiş.
Tevbe eden bir Müslüman, kazâya kalan namazları vakit geçirmeden kılması vaciptir.
Ömer İbni Abdülaziz Rh.A. memur-larına yazdığı emirnâmesinde:
"Benim yanımda işlerin en ehemmiyetlisi namazdır. Kim onu muhâfaza ederse diğer ibâdetlerini daha iyi korur. Kim de zâyî ederse, diğer ibadetlerini daha çok ihmâl eder” dediler.
Bâzı ilim adamaları "Namazı terk etmek Hicrî üçüncü asırda başlamıştır", demişler...
İkaz:
Özürsüz olarak geçirdiği namazların kazasını acele etmek vâciptir. Bu kimsenin yemek, uyku gibi zarûrî şeyler dışında kalan vaktini kazâya sarf etmesi lâzımdır.
Kim kendisinde namaz sâkıt oldu diye bir hal iddiâ ederse, küfre girer...
Hanefî mezhebine göre: Hasta ayakta duramazsa, namazını oturarak kılar. Buna gücü yetmezse, başıyla îmâ eder -secdesini rükûdan fazlaca eğerek- namazını edâ eder.
Oturmaya gücü yetmezse sırtı üzerine yatar; ayaklarını kıbleye karşı uzatır (dizlerini diker ve altına yastık koyarak başını, kaldırır) ve rükû ile secde için îmâ eder.
Şâyet sağ ve sol yanı üzerine uzanarak ve yüzü kıbleye dönük halde îmâ ile kılarsa, bu da câizdir. Eğer buna da gücü yetmezse, gözü, kaşı ve kalbi ile îmâ etmeyip (iyileşince) kazâ eder.
Namazı kasten terk eden kimsenin cehennem halkından olduğunu haber veren âyet-i kerîmesinde Cenâb-ı Hak buyuruyor:
- "Sizi cehenneme sokan nedir?" Günahkârlar derler ki "Biz namaz kılanlardan değildik". (S. Müsdessir 42-43)
"Sizi cehenneme sokan nedir?" tarzındaki suâl, tahkir içindir.
H.Ş.: Kişi ile küfür ve şirk arasında namazı terk vardır. (Ahmed Bin Hanbel Cabir R.A.'den rivayet etmiştir).
H.Ş.: Emânete riâyeti bulunmayanın îmanı, temizliği olmayanın namazı, namazı olmayanın dîni yoktur. Namazın dindeki yeri, başın cesetteki yeri gibi (mühim)dir. [8]
* Kim namazı kasten terk ederse açıkca küfre girmiş olur.[9]
* Bulutlu günde namazı kılmakta acele edin. Zirâ kim namazı terk ederse küfre girmiş olur.[10]
* Kim namazı terk ederse küfre girmiş olur.[11]
İbni Abbas R.A.’e, gözü rahatsızlandığında doktor: "Tedâvi için bir kaç gün abdest almayacak, namaz kılmayacaksın" demişti. O, "Hayır bunu yapamam. Zirâ Resûlullah S.A.V. "Kim namazı terk ederse kendisine gazap etmiş olur" buyurmuştur" dedi. (Deylemî)
H.Ş.: "İslâm'ın tutamağı ve üzerine dinin kurulacak kaideler üçtür. Kim bunlardan birini terk ederse, o İslâm’ı inkâr etmiş ve kanı dökülmesini helâl kılmış olur:
1- Allah'tan başka ilâh bulunmadığına şahâdet etmek.
2- Farz olan beş vakit namazı edâ etmek.
3- Ramazan orucunu tutmaktır". (Ebû Ya'lâ, Deylemî)
Diğer rivâyet:
"Kim bunlardan birin terk ederse o şahıs Allah'ı inkâr etmiş sayılır, kendisinden ne farz kabul olunur ne de nâfile... Kanı ve malı da helâl olur."
H.Ş.: "Kasten namazı terk etme! Bir kimse namazı kasten terk ederse, muhakkak Allah ve Resûlü’nün hıfz ü himâyesi o kimseden kalmış olur.[12]
H.Ş.: "Kim namaza devam ederse, kıyâmet günü o namaz onun için nur olup, îmanına delil ve kurtuluşuna sebep olur. Kim de onu muhafaza etmez (beş vaktini kılmaz)sa kendisi için ne bir nur, ne bir delil, ne de bir kurtuluş vesîlesi yoktur. Kıyâmet günü o kimse Firavunla, Hâmân'la ve münâfıkların reisi Ubey bin Halef'le haşrolunur".[13]
Bâzı ilim adamlarından:
"Namaza devam etmeyen kişi neden âsilerle berâber haşrolunur?
- Namazı ihmâl eden kimse eğer malıyla meşgul olduğundan dolayı kılmadıysa, Karun'a benzer ve onunla birlikte haşrolunur.
- Mülkü ile uğraşır da bu yüzden namazı ihmâl ederse, Firavun'a benzer ve onunla haşrolunur.
- Vezâret (reislik) ile uğraşırken namazı terk ederse Hâmân'la birlikte haşrolunur.
- Ticâretle uğraşırken namazı geciktirir veyâ terk ederse, câhiliyet devrinde Mekke tâciri olan münâfık Übey bin Halef'le birlikte haşrolunur".
Ey gaflete dalmış kişi! Dünyâ ateşine dayanamazken, yakıtı insanlar ile taş olan bir ateşte Kaarun, Firavn, Hâmân ve Ubey bin Halef'le birlikte azap olunmanın acısına nasıl dayanacaksın?
Resûlüllah’ın "Kaarun, Firavn, Hâmân ve Ubey bin Half ile birlikte..." buyurması, îman-dan soyulma ihtimâline işârettir. Bu tehlikeli durumdan Allah'a sığınırız...
Hangi vücut dünyâ ateşinden 69 misli fazla (yakıcı) olan bir ateşe dayanabilir! Orada iri gövdeli, sert tabîatlı ve ellerinde ateşten demir sopalar bulunan melekler var. Şâyet onlarla dünya dağlarına vurulsa, dağlar parçalanır...
Namazı terk edenlerin başlarına kaynak su gibi bir şey dökülür ki, eğer onun damlası dünyâ dağları üzerine düşeydi, dağlar elbette erir ve dağılırdı...
Ey âsî kişi! Sen kendi nefsinin düşmanı mısın? Yoksa bu azâbı seviyor musun? Namazı terk etmeye nasıl cür'et ediyorsun? Kendine şefkatle bak, acı!.. Huzûr-u İlâhî'de nedâmet fayda vermez...
H.Ş.: "Allahü Teâlâ tevhid ve îmandan sonra namazdan daha sevimli bir şeyi halka farz kılmamıştır. Şâyet Allahü Teâlâ'ya namazdan daha sevimli bir iş olsaydı melekler elbette onunla ibâdette bulunurlardı. Meleklerden bir kısmı rükûda, bir kısmı secdede, bir kısmı da kıyamda ve oturur hâlde ibâdet etmekteler. Çünkü namaz yüce Allah yanında ibadetlerin en sevimlisidir". (İhyâ)
İbni Abbas R.A.'den, Resûlullah S.A.V.'in şöyle duâ buyurduğu rivâyet edilmiştir:
"Allah’ım! İçimizde şakî ve mahrum bir sınıf yaratma!". Sonra, "Biliyor musunuz, şakî ve mahrum kimlerdir?" diye sordu. Eshâ.-ı Kiram "Yâ Resûlellah, onları bize bildiriniz" dediler. Resûlü Ekrem S.A.V. "Namazı terk edenlerdir" buyurdu.
Hz. Ömer ve Ebû Hüreyre R.A.'dan Resûlullah S.A.V.'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur:
- Bana Cebrâil A.S. geldi ve "Oku" dedi. Ben "Neyi okuyayım?" dedim. O, "Sonra arkalarından öyle kötü bir nesil geldi ki namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. İşte bunlar yakında cehenneme atılacaklar" meâlindeki âyet-i celileyi oku" dedi. Ben:
- Ey Cebrâil! Benim ümmetimden de namazı zâyî edenler olur mu? dedim. O:
- Evet, âhir zamanda ümmetinden öyle insanlar gelecek ki, namazı ihmâl, vakitleri de te'hir edecekler, şehvetlerine tâbî olacaklar. Onların paraları kendilerine namazdan değerli olacak..." dedi.[14]
Bildirilmiş ki: "Melekler, sabah namazını terk edene "Ey Gafil" derler. Öğle namazını geçirene "Ey Fâsık" derler. İkindi namazını terk edene "Ey Åsî", Akşam namazını terk edene, "Ey Münkir"; Yatsı namazını terk edene "Ey Zâyî Eden" diye hitap ederler". (M. Cürcânî- Fethül-Allâm)
Peygamberimiz S.A.V. Ebû Hüreyre R.A.'e:
- "Yâ Ebâ Hüreyre! Ehl-i beytine namazı emret; Allahü Teâlâ hiç ummadığın yerden sana rızkını gönderir" buyurdu.
"Ehline ve ümmetine namazı emret. kendin de ona sebatla devam et. senden rızık istemiyoruz, seni biz rızklandıracağız. (güzel) âkibet takvâ (erbâbı)nındır" âyet-i celîlesi delildir. (S. Tâhâ Å. 132)
H.Ş.: "Cebrâil A.S. Peygamberimiz S.A.V.'e şöyle dedi:
- "Yâ Muhammed! Allahü Teâlâ namazı terk edenin orucunu, zekâtını, haccını, (nâfile) sadakasını ve sair işlerini kabûl etmez.
Yâ Muhammed A.S.! Namazı terk eden Tevrat'ta, İncil'de, Zebur'da ve Kur'an'da lânetlenmiştir. Onun üzerine her gece ve gündüzde bin lânet, bin de gazap iner. Melekler ve yedi kat gökler de ona lânet ederler.
Yâ Muhammed A.S.! Namazı terk edenin senin havzından ve şefâatinden nasibi yoktur. O, senin kâmil bir ümmetin değildir.
Yâ Muhammed! A.S.! Namazı terk eden, hastalandığında ziyâret olunmaz, cenâzesi peşinden gidilmez, onunla yiyip içilmez, oturup kalkınmaz. Onun dinine bağlılığı, emânete riâyeti yoktur. O rahmet-i ilâhîden nasipsizdir. Ve cehennemin aşağı tabakasında münâfıklarla berâber azap görecektir".
Namazı terk eden kimse lokmayı ağzına alırken, o lokma ona: "Ey Allah'ın düşmanı! Allah sana lânet etsin! Sen Allah'ın verdiği rızkı yiyorsun da onun farz kıldığı namazı neden edâ etmezsin?" der.
Namazı terk eden evinden çıktığında evi ona: "Allah yolculuğunda sana sâhip olmasın. Ehlin için de sana hayırlı halef vermesin. Sağ sâlim ehline dönmek sana nasip olmasın" der.
Namazı terk eden kişi öyle mel'undur ki, vücûdundaki elbise de ondan uzaklaşmak ister ve "Eğer Rabb’im beni mutî kılmasaydı elbette senden kaçardım ve seni çıplak bırakırdım" der.
Namazla alâkayı kesen kimse, Yahûdî gibi ölür, Hıristiyan gibi dirilir.[15]
Ey Âdemoğlu! Bu korkunç hallerin hepsi namazı terk edenlerin başına gelir.
Abdullah bin Şakîk R.A.: Resûlullah S.A.V.'in Eshab'ı, namazdan başka hiç bir amelin terkini küfür olarak görmezlerdi, demiştir. (Tirmizî)
Hz. Ali R.A.: Kim namazı kılmazsa kâfir (gibi hareket etmiş)tir, diyor. (Buhâri, İbni Ebî Şeybe Rh.A.)
İbni Abbas R.A. "Namazı terk eden kişi inkârcılık yapmıştır". (İbni Abdil-berr)
İbni Mes'ud R.A.: "Namazı terk edenin dînine saygısı yoktur". (Taberânî)
Câbir R.A.: Namazı olmayanın (kâmil bir) îmanı yoktur. Abdesti olmayanın namazı (olmadığı gibi...) (İbni abdil-berr)
"Tergîb ve Terhîb" adlı eserinde Hafız Abdülazîm Münzirî bildirmiş:
- "Sahâbe-i Kiram'dan bir topluluk ve ondan sonra (tabiînden bir cemâat) namazı vakti tamamen çıkıncaya kadar ve kasten terk eden kimsenin küfrüne zâhip olmuşlardır".
Zevâcir adlı kitabında İbni Hacer-i Haysemî şöyle demiş:
"Sahâbe ve ondan sonra gelen âlimler, namazı terk eden kimsenin küfre gitmesinde ihtilâf ettiler.
Yukarıda geçen hadis-i şeriflerde, namazı terk edenin küfrüne, şirkine, İslâm milletinden çıktığına, Allah ve Resûl'ünün hıfz ü himâyesinden uzak olduğuna, ameli bâtıl, dîni ve îmanı yok gibidir, demişler.
"Kim namazı vakti çıkıncaya kadar kasten terk ederse, kanı heder olmuş kâfir gibidir", demişler. Ömer bin Hattab, Abdurrahman İbni Avf, Muaz İbni Cebel, Ebû Hüreyre, İbni Mes'ud, Câbir bin abdullah, Ebüd-derdâ R. Anhüm gibi büyükler bunlardandır.
Eshâb'dan gayri Ahmed bin Hanbel, İshak bin Rahaveyh, Abdullah ibni Mübârek, Hakem bin Uteybe, Eyyub Sahtiyânî, İbrâhim Nebaî, Ebû Davûd-e Tayâlisî, Ebû Bekir bin Ebî Şeybe, Zühery bin Harb ve diğer imamların hepsi Rahmetullâhi Aleyhim "Namazı kasten terk edenin küfrüne ve kanı helâl olduğuna", hükmetmişlerdir.
İmam-ı Şâfiî Rh.A. ve başkaları: "Namazı terketmeyi helâl kabûl etmezse kâfir olmaz; lâkin, bir vakit namazı terk eden öldürülür" demişler... Şöyle ki: O kimseye vakti içinde namazı kılması emrolonur. Vakti çıkıncaya kadar kılmazsa tekrar hatırlatılır. Kılmamakta israr ederse kılıçla boynu vurulur".