Ilim Irfan Sofrası
Mezarlıkta Kur’an okumanın bir sakıncası yoktur.
Ali bin Mûs â Haddad diyor ki:
“Bir cenazede Ahmed bin Hanbel’in yanında bulunuyordum. Muhammed bin Kudametü’l Cevheri de bizimle birlikte idi. Ölü defnedildiği vakit ,gözleri ama olan bir adam gelerek Kur’an okumaya başladı. Ahmed bin Hanbel: “Mezar başında Kur’an okumak bid’attır.” deyince, o kimse Kur’an okumayı kesti. Oradan ayrıldıktan sonra, Muhammed bin Kudametü’l Cevheri, Ahmed bin Hanbel’e: “Mübeşşir bin Halebi’yi tanıyor musun?” diye sordu. Ahmet:
“Evet , itimada şayan bir zattır.” dedi.
Muhammed: “Bana, Abdurrahman bin Alâ Leclac’dan rivayet ettiğine göre:
Babası, oğluna: ” Öldüğüm vakit , mezarımın başında Bakara Sûresinin baş tarafı ile sonunu okuyun” diye vasiyet ettiğini söyledi. Bunun üzerine Ahmed bin Hanbel: “O halde o amayı çağırın da Kur’an’ı okusun.” dedi.”
Mezarları ziyaret etmenin, hem ziyaret edene, hem de ziyaret edilene (ölüye) faydası vardır. Ziyaret edene faydası, ölümü hatırlaması, bu yüzden de hayatına çeki düzen vermesidir. Ziyaret edilene faydası ise, dua etmek ve duadan faydalanmaktır. Mezarlığı ziyaret eden bir kimse; kabirde yatan kimsenin kendisi gibi, belki kendisinden daha da üstün olarak yaşadığını, nihayet günü gelip de ölü toprakların kendisini sinesine çektiğini, orada bedeninin nasıl da çürüyüp dağıldığını, kabrinin ya cennetten bir bahçe, ya da cehennemden bir çukur olduğunu düşünüp ibret alır ve kendisinin de gün gelip aynı şekilde mezara gideceğini, aynı haller ile karşılaşacağını düşünerek hazırlanır.
Ebû Bekir el Hüzeli oğlu Mitraf diyor ki:
Abdi Kays oğullarından yaşlı ve âbid bir kadın vardı. Gece olunca, sabaha kadar uyumaz, Allah ‘a secde eder, ibadette bulunurdu.
Gündüz olunca da, mezarları ziyaret ederdi. Kendisine, “Amma da çok mezarları ziyaret ediyorsun” dediklerinde, o kendisine bunu söyleyenlere karşı çıkışır ve şöyle derdi: “Katı kalp kuruduğu zaman, onu ancak mezarlarda çürümek yumuşatır. Ben is e mezarlığa gittiğimde, ölülerin mezarlarından çıktıklarını, toz toprak içinde olan yüzlerini, çürümüş bedenlerini görür gibi oluyorum.” diye cevap verirdi.
Ömer bin Abdülaziz, gece gündüz Rabbine ibadet ederdi. Öyle ki, bu ibadete gösterdiği gayret ve çabadan dolayı bitap hale fakih, Ömer’in yüzündeki ve rengindeki bu değişikliğe şaşarak: “Nedir bu halin?” demekten kendisini alamamıştı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: “Ya benim öldükten sonraki hâlimi görsen ne derdin?” Birkaç gün sonra mezarımda, ziyaret edip de gözlerimin çıkıp yanaklarımın üzerine aktığını, dudaklarımın aralık kalıp, dişlerimi kapamadığını, açık kalan ağzımdan irin ve cerahatin akmakta olduğunu, karnımın şişip, göğsüm üzerine dayandığını, bağırsaklarımın döküldüğünü, burun deliklerimden irin ve kurtların çıktığını görseydin acaba ne yapardın? Kuşkusuz şu anda gördüğünden çok daha feci bir manzara ile karş ılaşırdın.”
Ölüyü övmek ve onu hayır dua ile anmak sünnettir. Nitekim bu konuda sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuş lardır:
“Sizden biriniz öldüğü vakit , onu bırakın ve aleyhinde dedikodu yapmayın.”
“Bir cenazede Ahmed bin Hanbel’in yanında bulunuyordum. Muhammed bin Kudametü’l Cevheri de bizimle birlikte idi. Ölü defnedildiği vakit ,gözleri ama olan bir adam gelerek Kur’an okumaya başladı. Ahmed bin Hanbel: “Mezar başında Kur’an okumak bid’attır.” deyince, o kimse Kur’an okumayı kesti. Oradan ayrıldıktan sonra, Muhammed bin Kudametü’l Cevheri, Ahmed bin Hanbel’e: “Mübeşşir bin Halebi’yi tanıyor musun?” diye sordu. Ahmet:
“Evet , itimada şayan bir zattır.” dedi.
Muhammed: “Bana, Abdurrahman bin Alâ Leclac’dan rivayet ettiğine göre:
Babası, oğluna: ” Öldüğüm vakit , mezarımın başında Bakara Sûresinin baş tarafı ile sonunu okuyun” diye vasiyet ettiğini söyledi. Bunun üzerine Ahmed bin Hanbel: “O halde o amayı çağırın da Kur’an’ı okusun.” dedi.”
Mezarları ziyaret etmenin, hem ziyaret edene, hem de ziyaret edilene (ölüye) faydası vardır. Ziyaret edene faydası, ölümü hatırlaması, bu yüzden de hayatına çeki düzen vermesidir. Ziyaret edilene faydası ise, dua etmek ve duadan faydalanmaktır. Mezarlığı ziyaret eden bir kimse; kabirde yatan kimsenin kendisi gibi, belki kendisinden daha da üstün olarak yaşadığını, nihayet günü gelip de ölü toprakların kendisini sinesine çektiğini, orada bedeninin nasıl da çürüyüp dağıldığını, kabrinin ya cennetten bir bahçe, ya da cehennemden bir çukur olduğunu düşünüp ibret alır ve kendisinin de gün gelip aynı şekilde mezara gideceğini, aynı haller ile karşılaşacağını düşünerek hazırlanır.
Ebû Bekir el Hüzeli oğlu Mitraf diyor ki:
Abdi Kays oğullarından yaşlı ve âbid bir kadın vardı. Gece olunca, sabaha kadar uyumaz, Allah ‘a secde eder, ibadette bulunurdu.
Gündüz olunca da, mezarları ziyaret ederdi. Kendisine, “Amma da çok mezarları ziyaret ediyorsun” dediklerinde, o kendisine bunu söyleyenlere karşı çıkışır ve şöyle derdi: “Katı kalp kuruduğu zaman, onu ancak mezarlarda çürümek yumuşatır. Ben is e mezarlığa gittiğimde, ölülerin mezarlarından çıktıklarını, toz toprak içinde olan yüzlerini, çürümüş bedenlerini görür gibi oluyorum.” diye cevap verirdi.
Ömer bin Abdülaziz, gece gündüz Rabbine ibadet ederdi. Öyle ki, bu ibadete gösterdiği gayret ve çabadan dolayı bitap hale fakih, Ömer’in yüzündeki ve rengindeki bu değişikliğe şaşarak: “Nedir bu halin?” demekten kendisini alamamıştı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: “Ya benim öldükten sonraki hâlimi görsen ne derdin?” Birkaç gün sonra mezarımda, ziyaret edip de gözlerimin çıkıp yanaklarımın üzerine aktığını, dudaklarımın aralık kalıp, dişlerimi kapamadığını, açık kalan ağzımdan irin ve cerahatin akmakta olduğunu, karnımın şişip, göğsüm üzerine dayandığını, bağırsaklarımın döküldüğünü, burun deliklerimden irin ve kurtların çıktığını görseydin acaba ne yapardın? Kuşkusuz şu anda gördüğünden çok daha feci bir manzara ile karş ılaşırdın.”
Ölüyü övmek ve onu hayır dua ile anmak sünnettir. Nitekim bu konuda sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuş lardır:
“Sizden biriniz öldüğü vakit , onu bırakın ve aleyhinde dedikodu yapmayın.”

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder