Ölüm döşeğinde yatan hasta için,kelime-i şahadet,ÖLÜM
ÖLÜM ANINDA SÜNNET OLAN HALLER
Ölüm döşeğinde yatan hasta için en sevimli olan, yüzünde bir ağırlık ve çirkinlik olmaması, sakin ve huzur içinde bulunması, çokça şahadet getirip kalbinden Allah-ü Teala’yı çıkarmamasıdır.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Ölüyü üç şeyde denetleyiniz: Alnı terlediği, gözleri yaşardığı ve dudakları kuruduğu vakit . Bunlar, kulun kendisine inen Allah ‘ın rahmetidir. Boğazı sıkılmış gibi horladığı, yüzü kızarıp dudakları kuruduğu ve yağlandığı vakit ki, kulun bu halleri, biliniz ki, Allah ‘ın kendisine inen bir azabıdır.”
Ölüm anında kişinin dilinde kelime-i şahadet getirmesi, hayır alametidir.
Nitekim sevgili Peygamberimiz:
“Ölülerinize şahadet kelimesini telkin edin.” buyurmuştur.
Hz. Ömer diyor ki:
“Ölecek olan hastalarınızın başında bulunup onlara Allah’ı hatırlatın ve şahadet kelimesini telkin edin. Çünkü onlar, sizin görmediklerinizi görürler.”
Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Azrail, bir adamın canını almaya gitti. Kalbini yokladı, ancak kalbinde bir şey bulamadı. Sonra dilinde bir şey olup olmadığını anlamak için çenesini ayırıp baktı. Adamın dilinin tevhid kelimesini getirmekte olduğunu gördü.
Böylece o kimsenin getirdiği tevhid kelimesi sayesinde günahları af olundu.”
Ölmek üzere olan bir kimseye telkinde bulunan olanın vazifesi, telkinde fazla ısrar etmemesidir. Çünkü, hastanın dili dönmediği için şahadeti getiremez ve bundan ağırlanır ve kalbinde Allah”an başkası olduğu halde
ölmesinden korkulur. Kalbinde Allah”an başkası olmayan bir kimse için, ölüm ile sevgilisine (Allah’a) kavuşmak en büyük nimet olur.
Fakat kalbi dünya ile meşgul ve dünyaya bağlı olup, ona iltifat eden, onu zevklerinden ayrıldığına üzülen ve bu üzüntü halinde iken dilinin ucu ile kelime-i şahadet getiren bir kimsenin bundan göreceği fayda çok azdır.
(Allah ‘ın kabul buyurduğu ve fazlından muamele ettiği hariç.)
Ölüm anında sünnet olan diğer bir durum da, Allah’tan ümit kesmemektir.
Eşkaoğlu Vaile, ölüm döşeğinde yatan bir hastanın ziyaretine gider.
Hastaya:
“Allah’a karşı olan ümidin ne durumdadır?” diye sorar. Hasta:
“Günahlarım beni batırmış , yok olmak üzereyim. Ancak, buna rağmen Rabbimden ümidimi kesmem.” der. Bunun üzerine Vaile tekbir alır.
Oradakiler de Vaile birlikte tekbir alırlar. Vaile:
“Ben Resulullah Efendimizin: “Hz. Allah buyuruyor ki: Ben kulumun zannı üzereyim. Beni dilediği gibi düşünsün.” diye buyurduklarını işittim.” dedi.
Resulullah Efendimiz, bir gün ölüm döşeğinde yatmakta olan bir gencin yanına gider. O’na kendisini nasıl bulduğunu sorar. O genç de:
“Yapmış olduğum onca günahımdan korkuyorum, ama Rabbimden ümidimi kesmiyorum.” dedi.
Bunun üzerine sevgili Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular:
“Bu korku ile ümit , şu ölüm anında kimde toplanırsa, Allah-ü Teala, o kimseye umduğunu verir ve onu korktuğundan emin kılar.”
Sabit Bennani diyor ki:
“Bir kadının asabi ve hiddetli bir oğlu vardı. Kadın oğluna her seferinde öğüt verir ve: “Oğlum, bir gün gelecek bunlardan sorumlu tutulacaksın. O günü hatırla, bu kötü huylarından vazgeç.” derdi. Gerçekten de bir süre
sonra genç delikanlı, ölüm döşeğine yattı. O vakit , kadın oğluna şöyle dedi: ” İşte oğlum, ben, seni bugün için korkutuyordum. Bütün öğüt ve nasihatlerim bunun içindi.” Bunun üzerine genç oğul şöyle dedi: “Benim de kerem sahibi bir Rabbim var. Umarım ki, yapmış olduğum kusur ve günahlarımı bağışlar.”
Bu olay üzerine Sabit şöyle demiştir:
“Hz. Allah, ona hüsn-i zannı (Allah’tan ümit kesmemek) sebebiyle merhamet buyurdu.”
Bedevinin biri hastalanmıştı. Kendisine “ölüyorsun” dediklerinde, bedevi onlara: “Beni nereye götüreceksiniz?” diye sormuş . Onlar da: “Seni,
Allah’a götüreceğiz.” dediler. Bunun üzerine bedevi şöyle dedi: ” İyiliklerin yalnız kendisinden geldiği Allah’a gideceğime göre, bunda üzülecek ne var?”
Kaynak : Kimya-i Saadet – İmam Gazali
Ölüm döşeğinde yatan hasta için en sevimli olan, yüzünde bir ağırlık ve çirkinlik olmaması, sakin ve huzur içinde bulunması, çokça şahadet getirip kalbinden Allah-ü Teala’yı çıkarmamasıdır.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Ölüyü üç şeyde denetleyiniz: Alnı terlediği, gözleri yaşardığı ve dudakları kuruduğu vakit . Bunlar, kulun kendisine inen Allah ‘ın rahmetidir. Boğazı sıkılmış gibi horladığı, yüzü kızarıp dudakları kuruduğu ve yağlandığı vakit ki, kulun bu halleri, biliniz ki, Allah ‘ın kendisine inen bir azabıdır.”
Ölüm anında kişinin dilinde kelime-i şahadet getirmesi, hayır alametidir.
Nitekim sevgili Peygamberimiz:
“Ölülerinize şahadet kelimesini telkin edin.” buyurmuştur.
Hz. Ömer diyor ki:
“Ölecek olan hastalarınızın başında bulunup onlara Allah’ı hatırlatın ve şahadet kelimesini telkin edin. Çünkü onlar, sizin görmediklerinizi görürler.”
Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Azrail, bir adamın canını almaya gitti. Kalbini yokladı, ancak kalbinde bir şey bulamadı. Sonra dilinde bir şey olup olmadığını anlamak için çenesini ayırıp baktı. Adamın dilinin tevhid kelimesini getirmekte olduğunu gördü.
Böylece o kimsenin getirdiği tevhid kelimesi sayesinde günahları af olundu.”
Ölmek üzere olan bir kimseye telkinde bulunan olanın vazifesi, telkinde fazla ısrar etmemesidir. Çünkü, hastanın dili dönmediği için şahadeti getiremez ve bundan ağırlanır ve kalbinde Allah”an başkası olduğu halde
ölmesinden korkulur. Kalbinde Allah”an başkası olmayan bir kimse için, ölüm ile sevgilisine (Allah’a) kavuşmak en büyük nimet olur.
Fakat kalbi dünya ile meşgul ve dünyaya bağlı olup, ona iltifat eden, onu zevklerinden ayrıldığına üzülen ve bu üzüntü halinde iken dilinin ucu ile kelime-i şahadet getiren bir kimsenin bundan göreceği fayda çok azdır.
(Allah ‘ın kabul buyurduğu ve fazlından muamele ettiği hariç.)
Ölüm anında sünnet olan diğer bir durum da, Allah’tan ümit kesmemektir.
Eşkaoğlu Vaile, ölüm döşeğinde yatan bir hastanın ziyaretine gider.
Hastaya:
“Allah’a karşı olan ümidin ne durumdadır?” diye sorar. Hasta:
“Günahlarım beni batırmış , yok olmak üzereyim. Ancak, buna rağmen Rabbimden ümidimi kesmem.” der. Bunun üzerine Vaile tekbir alır.
Oradakiler de Vaile birlikte tekbir alırlar. Vaile:
“Ben Resulullah Efendimizin: “Hz. Allah buyuruyor ki: Ben kulumun zannı üzereyim. Beni dilediği gibi düşünsün.” diye buyurduklarını işittim.” dedi.
Resulullah Efendimiz, bir gün ölüm döşeğinde yatmakta olan bir gencin yanına gider. O’na kendisini nasıl bulduğunu sorar. O genç de:
“Yapmış olduğum onca günahımdan korkuyorum, ama Rabbimden ümidimi kesmiyorum.” dedi.
Bunun üzerine sevgili Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular:
“Bu korku ile ümit , şu ölüm anında kimde toplanırsa, Allah-ü Teala, o kimseye umduğunu verir ve onu korktuğundan emin kılar.”
Sabit Bennani diyor ki:
“Bir kadının asabi ve hiddetli bir oğlu vardı. Kadın oğluna her seferinde öğüt verir ve: “Oğlum, bir gün gelecek bunlardan sorumlu tutulacaksın. O günü hatırla, bu kötü huylarından vazgeç.” derdi. Gerçekten de bir süre
sonra genç delikanlı, ölüm döşeğine yattı. O vakit , kadın oğluna şöyle dedi: ” İşte oğlum, ben, seni bugün için korkutuyordum. Bütün öğüt ve nasihatlerim bunun içindi.” Bunun üzerine genç oğul şöyle dedi: “Benim de kerem sahibi bir Rabbim var. Umarım ki, yapmış olduğum kusur ve günahlarımı bağışlar.”
Bu olay üzerine Sabit şöyle demiştir:
“Hz. Allah, ona hüsn-i zannı (Allah’tan ümit kesmemek) sebebiyle merhamet buyurdu.”
Bedevinin biri hastalanmıştı. Kendisine “ölüyorsun” dediklerinde, bedevi onlara: “Beni nereye götüreceksiniz?” diye sormuş . Onlar da: “Seni,
Allah’a götüreceğiz.” dediler. Bunun üzerine bedevi şöyle dedi: ” İyiliklerin yalnız kendisinden geldiği Allah’a gideceğime göre, bunda üzülecek ne var?”
Kaynak : Kimya-i Saadet – İmam Gazali
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder