11 Eylül 2020 Cuma

ÖMER, DAVASININ ERİYMİŞ Hazret-i Server-i Kâinat ve Mefhar-i Mevcûdât Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir gün Mescid-i Şerif’te kabir azabını, Münker ve Nekir’in nasıl bir heybetle suâl ettiklerini beyan buyurunca, Hazret-i Ömer (r.a.): “Yâ Resûlallah! Biz kabre girdikten sonra bu akıl bize verilir de onunla mı suâl olunuruz? Yoksa verilmeksizin mi suâl olunuruz?” diye sordu. Hazret-i Resûl-i Ekrem (s.a.v.): “Şimdi hangi akılda isen kabirde de öyle olursun.” buyurdular. Hazret-i Ömer (r.a.): “Öyle ise elem yoktur” dedi. Hazret-i Ömer (r.a.) irtihal buyurup da kabre konulduğu zaman Hazret-i Ali’nin (k.v.) hatırına, Hazret-i Ömer’in (r.a.) bu cevabı geldi. “Bakalım Hazret-i Ömer kabirde suallere nasıl cevap verecek?” diye düşündü ve mübarek gözlerini yumdu ve kalb-i şerîflerini Hazret-i Ömer’in ahvâline yönelterek, tam bir teveccüh ile murâkabeye vardıklarında Hak Celle ve Alâ ona Hazret-i Ömer’in ahvâlini müşahede ettirdi. Gördü ki, Münker ve Nekir heybetle gelip Hazret-i Ömer’e (r.a.): “Rabbin kimdir, dînin hangi dindir ve Peygamberin kimdir?” diye sorunca Hazret-i Ömer (r. anh) meleklere: “Siz şimdi nereden geliyorsunuz?” diye sordu. Melekler: “Yedinci kat semâdan geliyoruz” diye cevap verdiler. Hazret-i Ömer (r. anh): “Yedinci kat semâ ile buranın arası ne kadar mesafelik yoldur?” diye sordu. Melekler: “Tam yedi bin yıllık yoldur.” diye cevap verdiler. Hazret-i Ömer (r.a.): “Peki siz yedi bin yıllık yoldan gelinceye kadar Rabbinizi unutmuyorsunuz da ben bugün evimden çıkıp kabre gelinceye kadar Rabbimi, dînimi ve nebîmi unutur muyum?” diye cevap verince, melekler: “Yâ Ömer! Biz senin böyle cevap vereceğini biliyorduk; lakin bu heybetle gelip suâl etmeye memuruz.” dediler. Sonra Hazret-i Ali (kerremallâhü veche) mübarek gözlerini açıp: “Bârekallah! Ömer, davasının eriymiş.” dedi.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder