“Dünyâ hayâtı azdan daha azdır. Ona âşık olan, alçakların alçağıdır. O sihriyle bir topluluğu sağır ve kör eder. Böylece onlar ortalıkta şaşkın ve delîlsiz ortalıkta kalırlar.”
https://vimeo.com/tomorhoca
- Ana Sayfa
- İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
- Dini bilgiler
- Hatim duası Türkçe Hatim Duası
- Ahmet tomor hoca sohbetleri
- suleymaniye
- Ruhlar kabirde hep kalır mı?
- Şehitlik ve Fazileti
- İslami Eğitim
- ALLAH (C.C.) 'ÜN SIFATLARI
- Ahmet Tomor Hocaefendi Sohbetleri
- Veysel Gürler
- Umman'dan Şifâlar
- İSLAMİ BİLGİLER KİTAP SOHBET SEYRET MULTİMEDYA
- Safakat İslami Forumları
- sadakat.net
- Ehl-i Sünnet Hanefi
- HAVAS İLMİ-MÜCERREBAT-I İLAHİ ŞİFACILAR
- Sağlığımızın müthiş şifreleri Sayfadaki tüm bilgiler bilgi amaçlıdır kullanım tercihi size aittir önce araştırın inceleyin doktorunuza danışın saygılar
- Sayfa ve guruptaki bilgiler bilgi amaçlıdır araştırın araştırmadan doktorunuza danışmadan kullanmayın sakın saygılar hepinize m.ulaş
- MUHTASAR İLMİHAL | Fazilet
- İLİM BÖLÜMÜ
- İmam Suyuti Camius Sağir
- Dini Sorular Molla Cami dini sorular ve cevapları
- incemeseleler
- "Nazar, deveyi kazana, insanı mezara sokar."
- YAVRULARIMIZA ELİF CÜZÜ ÖĞRETELİM. BİZLERDE TEKRAR EDELİM...
- Hadis-i Şerif
- FAZİLET TAKVİMİ
- mektebun
- faydalı
- medine
- Zi tuva kuyusu...
- Ali Eren Hoca
- *FATİHA SURESİNİN SIRRI..*
- "Kişi sevdiği ile beraberdir."
- *FATİHA SURESİNİN SIRRI..*
23 Ekim 2020 Cuma
OKU OKU OKU Hâtem-i Esam (rah.), Şakîk-i Belhî’nin (rahmetullahi aleyhimâ) talebesiydi. Şakîk (rah.), bir gün Hâtem’e (rah.) şöyle sordu: “Otuz senedir benimle berabersin, ne öğrendin?” Hâtem (rah.) şöyle cevab verdi: “İlimden sekiz şey öğrendim ki, bunlar bana ömrüm boyunca kâfidir.” Şakik (rah.): “Bunlar nedir?” dedi. Hâtem (rah.): • İnsanlara baktım, hepsinin bir sevdiği var. Bu sevgililerden bazıları ölüm döşeğine kadar arkadaşlık ediyor, bazıları da kabrin başına kadar gidiyordu. Sonunda hepsi orada onu yalnız bırakıp dönüyor, hiç kimse onunla beraber ölüp mezara girmiyordu. Kendi kendime düşünüp dedim ki: Kişinin en hakiki dostu, mezara girdiğinde onunla mezara girip arkadaşlık edendir. Bu da ancak sâlih ameldir. Ben de kabrimde beni aydınlatacak ve yalnız bırakmayacak sâlih amelleri dost ve sevgili edindim. • İnsanların nefis ve hevâlarının istekleri peşinde koştuklarını gördüm. Allâhü Teâlâ’nın, “Fakat kim ki, Rabbinin makamından korkmuş ve nefsini hevâdan nehyetmiş ise artık onun varacağı yer cennettir.” (Nâziât Sûresi, 40-41), meâlindeki âyetini düşündüm. Kur’ân-ı Kerim’in hak ve sâdık olduğuna yakînen inandım ve Allâhü Teâlâ’ya itâat edip boyun eğsin diye nefsimin isteklerini dizginlemeye çalıştım. • İnsanların dünya malının ardından koşup onları muhâfaza etmeye çalıştıklarını gördüm. Allâhü Teâlâ’nın, “Sizin yanınızdaki tükenir, Allah’ın yanındaki ise bâkîdir, ebedîdir...” (Nahl Sûresi, âyet 96) meâlindeki âyetini düşündüm. Ben de, dünya için elde ettiklerimi, Allah’ın yanında bana azık olsun diye Allah rızâsı için fakir-fukara arasında taksim ettim. • Gördüm ki, insanlar rızık ve geçimini kazanırken şerefini alçaltacak, nefsini zelil edecek, şüpheli ve harama düşürecek şekilde kazanmaya gayret ediyorlar. Allâhü Teâlâ’nın “Ve yer yüzünde yürüyen hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkı Allah’a ait olmasın...” meâlindeki (Hûd Sûresi’nin, 6.) âyetini düşündüm ve rızkıma Allahü Teâlâ kefil olduğunu anladım. Ben de Allah’tan başkasına olan arzularımı bırakıp ona ibâdetle meşgul oldum. (Eyyühe’l-Veled) • Bazı kişiler, ululuk ve yüceliğin, aşîret, kabile ve akraba çokluğunda olduğunu zannedip bunlarla övünürler. Bazıları da şeref ve izzetin, mal ve evlat çokluğunda olduğunu zannedip bununla övünürler. Bazı kimseler de şeref ve izzeti, başkalarının mallarını mülklerini zorla almakta, zulmetmek ve kan dökmekte bulurlar. Bir kısmı da şeref ve izzetin mal ve mülkü lüzumsuz yere saçıp savurmakta, israf etmekte olacağına inanırlar. Allâhü Teâlâ’nın, “...Allah katında en itibarlınız, en takvâlınız (Allâh’dan korkanınız)dır...” meâlindeki (Hucurât S., 13.) âyetini düşündüm ve takvâyı seçtim. Kur’ân-ı Kerim’in hak ve sâdık olduğuna, onların zan ve iddiâlarının boş olduğuna inandım. • İnsanların birbirlerini çekiştirdiklerini, birbirleri hakkında dedikodu ve gıybet yaptıklarını gördüm. Bütün bunların mal, mevki ve ilimde hasetten olduğunu anladım. Allâhü Teâlâ’nın, “...Onların dünya hayatındaki maişetlerini aralarında biz taksim ettik…” meâlindeki (Zuhruf S., 32.) âyetini düşündüm. Rızıkların ezelde Allahü Teâlâ tarafından dağıtıldığını anladım ve hiçbir kimseye haset etmedim, Allah’ın verdiğine kanâat edip, râzı oldum. • İnsanların bazı garaz ve sebeplerden dolayı birbirlerine düşmanlık ettiklerini gördüm. Allahü Teâlâ’nın, “Haberiniz olsun ki şeytan size düşmandır. Siz de onu düşman tutun…” meâlindeki (Fâtır S., 6.) âyetini düşündüm. Böylece şeytandan başkasına düşmanlığın câiz olmadığını öğrendim. • Herkesin bir yaratılmışa güvendiğini; kiminin mala-mülke, altına, gümüşe; kiminin meslek ve sanatına; kiminin de kendisi gibi bir insan olan bir yaratılmışa bel bağladığını gördüm. Allahü Teâlâ’nın, “...Her kim Allah’a tevekkül ederse, artık o, ona kâfidir. Şüphe yok ki Allâh emrini yerine getirendir. Muhakkak Allah her şey için bir miktar tayin buyurmuştur.” meâlindeki (Talâk S., 3.) âyetini düşündüm ve “Hasbünallâhü ve ni‘me’l-vekîl” (O, bana yeter ve O, ne güzel vekildir!) diyerek Allah’a tevekkül ettim. Hâtem-i Esam (rah.) sözlerini bitirince Şakîk-i Belhî (rah.): “Ey Hâtem! Allah seni muvaffak etsin.” dedi. (Eyyühe’l-Veled) hayırlı cumalar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder