Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:
“Sizden bazıları çabuk öfkelenir ve çabuk sakinleşir. Yani bir hâli diğeriyle denk olur (İki hâli müsâvî olduğu için bunlar övülmez ve yerilmez).
Bazıları da geç öfkelenir ve geç sakinleşir. Yine bir hâli diğeriyle denk olur. (İki hâli müsâvî olduğu için bunlar da övülmez ve yerilmez.)
Fakat sizin en hayırlınız geç öfkelenen ve çabuk sakinleşendir.
En şerliniz de çabuk öfkelenen ve geç sakinleşendir.”
“Kim öfke ile muâmelede bulunmaya gücü yettiği hâlde öfkesini yenerse, Allâhü Teâlâ kıyâmet gününde o kimsenin kalbini rızâsı ile doldurur.” (Tenbîhü’l-Gâfilîn)
ÇALIŞKANLIĞIN SEMBOLÜ KARINCALAR
Karıncaların 7500’e yakın türleri vardır. Kraliçeler 15-20 yıl, işçiler 5-10 yıl yaşar. Karıncalar çalışkanlığın sembolüdür. Başlarındaki dirsek şeklindeki antenlerini gözlerinden daha çok kullanırlar.
Boyları 2 ile 18 mm arasında değişir. Karıncalar, ön bacaklarını bir el gibi kullanırlar. Bunlarla yiyecek toplar, yuvada yumurta ve kozaların yerini değiştirir ve vücutlarını temizlerler. Bu bacaklarında arılardaki gibi, kıllardan meydana gelmiş temizlik organı olan bir çift tarakları vardır. Karınca, temizliğe son derece düşkündür. Gıda artıklarını ve ölen arkadaşlarını yuvanın dışındaki çöplüğe bırakırlar. Cemiyetin çoğunu işçiler teşkil eder. Gıda toplama, çobanlık yapma, yuvanın temizliği gibi ağır işlerin çoğu bunlara aittir.
Karıncalar, birbirlerine her rastlayışta bir saniye dururlar ve bir şeyler söylüyormuş gibi antenlerini birbirlerine dokundururlar. Bir karınca, yuva içinde veya dışında aç bir arkadaşına rastladığında büyük bir nezakette bulunur. Antenlerini diğerinin antenine dokundurarak ön ayaklarıyla arkadaşına yaslanır. Ardından kursağında depoladığı besinin bir kısmını arkadaşının ağzına boşaltıp onu doyurur.
Eğer güçlü bir yağmur felaketinde yuva tamamen sular altında kalırsa işçi karıncalar kraliçeleri, yumurta ve yavruları ortalarına alıp birbirlerine kenetlenirler. Böylece uzun süre su üstünde kalabilirler.
Osmanlıda hususi olarak sokak hayvanlarının beslenmesiyle ilgilenen kişiler vardı. Bunlara mancacı denirdi.

1880'de Ayasofya.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder