...... ÜÇ KITAYA HÜKMEDEN ŞANLI ECDADIMIZ OSMANLIDA KİBİR, GURUR ENANİYET YOKTU.......Sultan Abdülmecîd Han zamanında, Mescid-i Nebevî ve Ravza-i Mutahhara’ya, on sene süren, etraflı bir tamirat yapıldı. Bu vesîle ile İstanbul’dan gayet kıymetli levhalar, avizeler, kitaplar, eşsiz güzellikte bazı hediyeler ve nefis dokumalar gönderilmişti. Sultan Abdülmecîd Han’ın gözü, bu eşyâ arasından bir levhaya tesâdüf etti. Levhada, “Şâh-ı şâhân-ı cihân Abdülmecîd” yazılı idi ki “Dünya sultanlar sultanı Abdülmecîd” demektir. Sultan, “Ben kimim ki Nebîler Sultânı’nın makâmında böyle bir vasıfla yâd olunayım” deyip derhal yerine irticâlen o vezin ve kâfiyede söylemiş olduğu “Çâker-i Fahr-i Rusûl Abdülmecîd” mısrasının yazılmasını emretti ki “Bütün peygamberlerin iftihâr ettiği Resûlullâh’ın kölesi” demek olur.
Mısır fethine çıkan Yavuz Sultan Selim Han Sina Çölünü nasıl geçeceğini düşünürken, rüyasında
Muhyiddin Arabi Hazretlerini görür.
Yavuz Sultan Selim'e şu tavsiyelerde bulunur:
Koyun derilerinden su tulumları yap ve develere yükle. Askerlerin ağız, burunlarını ve kulaklarını iyice
kapat, çünkü çölün kumu çok incedir...
Bu tavsiyeleri tutan Yavuz Sultan Selim, Sina çölünü geçerken, ilahi bir hediye olarak çöle 200-300 yılda bir yağan yağmur kendisine yetiştirilmişti.
Yavuz Sultan Selim askerleri ile çölü geçerken, bi ara attan inip yaya yürüdüğü ve bu sırada çok heyecanlı ve değişik bir haleti ruhiyede olduğu görülür. Fakat kimse bir şey sormaya cesaret edemez. O anda bütün askerler
attan inip yaya yürürler. Daha sonra bunun sebebi büyük hükümdara sorulduğu zaman şöyle cevap verir:
"ALLAH'ın Resulü Peygamberimiz (s.a.v.) önümüzde yaya yürüyüp bize yol gösterirken bizim atla gitmemiz edebe uygun mudur ?"
İşte Tarih, İşte Ecdad, İşte İman, işte Peygamber aşkı, işte bağlilik...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder