5 Eylül 2020 Cumartesi

SÛR’A ÜFÜRMEK Ölünün can çekişirken çektiği acı ve ızdıraplar, son nefesteki tehlike, kabrin karanlığı ve azabı, Münker ve Nekir’in sorguları… Bütün bunlar Sûr’un üfürülmesinden önceki hallerdir. Bunların hepsinden daha büyük olanı, şimdi üzerinde duracağımız Sûr’a üfürülme olayı ile baş layan kıyamet gününün zorluklarıdır. Mahşer, Allah’ın huzurunda hesap verme, terazinin kurulması, kılıçtan keskin, kıldan ince diye tabir olunan Sırat Köprüsü ve Cennet ile Cehennem… Kuş kusuz bunlar çok daha zor, dehşetli hallerdir. Bunların üzerinde çok düşünmek gerekir. Fakat ne yazıktır ki, günümüz insanlarının çoğunluğunda samimi ve kamil bir imana rastlamak gerçekten çok zordur. Gönüllerinin derinliğine bu hususlar gereği gibi yerleşmemiştir. Dünyanın soğuklarına ve sıcaklarına karşı korunmak için gereken hazırlığı yaparlar da, cehennemin dehşetli ve şiddetli ateşlerine karşı korunmak için gereken hazırlığı yapmazlar. Tuhaf değil mi? Kendilerine ahiretten sorulduğu vakit , bunları dilleri ile tasdik ederlerken, kalpleri gaflet içindedir. Örnek verecek olursak, bir kimseye yemeğinde zehir olduğu söylendiği zaman, o kimse: “Evet , doğru söylüyorsun.” diye kendisine yemeğinde zehir olduğunu söyleyen adamı dili ile tasdik ettiği halde, yemeği yine de yerse, yaptığı iş ile yalanlamış olur. İş ile yalanlamak, dil ile yalanlamaktan çok daha önemlidir. Nitekim sevgili Peygamber Efendimiz bir hadis -i kutside şöyle buyuruyor: “Allah-ü Teâlâ buyuruyor ki: “İnsanoğlu benim hakkımda kötü şeyler söyledi. Oysa hakkımda kötü söylemesi, bana küfretmesi doğru olamaz. İnsanoğlu beni inkar etti. Oysa, beni yalanlaması, inkar etmeside doğru değildir. Bana küfür etmesi “Allah’ın – haşa – oğlu vardır” diye bana evlat isnat etmesidir. Beni inkar etmesine gelince, bu da (kullarımın) beni yarattığı gibi bir daha diriltemez demesindendir.” Hadis -i kutside buyrulduğu gibi, günümüzün insanlarının büyük bir kısmı, Allah ‘ı inkar etmekte, bir daha dirilteceğine inanmamaktadır. Geçmişte de bu hatayı işleyenler olmuştur kuşkusuz. Fakat bu büyük hatalarının cezasını onlar ebediyyen çekecekleri azaba çarptırılmakla buldular. Bu her zaman böyle olmuştur, böylede olacaktır. İnsan, canlıların doğum yapmalarını görmese de, Allah’ın bir damla meni’de akıllı, kamil ve tasarruf sahibi mükemmel bir insan yaratmasına rağmen, O’nu tasdik etmek istemez. Bunun için Allah-ü Teâlâ bu gibi kimseler hakkında şöyle buyurmaktadır: ” İnsan, kendisini bir damla meniden yarattığımızı görmedimi ki? Şimdi o, açıktan açığa aşırı bir düşmanlık yapmaktadır.” (Yas in Sûres i, ayet : 77) Hz. Allah, diğer bir ayet -i celilede ise şöyle buyurmaktadır. ” İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağınımı sanıyor? O, dökülen meniden bir damla su değilmiydi? Sonra o meni bir kan pıhtısı haline gelmiş , daha sonra da Allah onu insan biçiminde yaratmış , (uzuvlarını) düzenlemiştir. Kısacası, ondan erkek ve dişi olmak üzere iki sınıf çıkarmıştır.” (Kıyame Sûres i, ayet : 36-39) Evet , insanın yaratılışındaki acaip haller, azalarının birleşimindeki ayrılıklar, onun tekrar dirilmesinden çok daha önemlidir. O halde siz, Allah ‘ın insan’ı tekrar dirilteceğini inkar eden gafiller!.. Sorarım size: Allah-ü Teâlâ’nın sanat ve kudretindeki bu acaib halleri görebilen bir kimse nasıl olur da öldükten sonra dirilmeyi inkar edebilir? Tüm kainatı yoktan var eden, yaratan Hz. Allah, yeni bir âlemi (ahiret i) yaratmaktan ve insanoğlunu tekrar diriltmekten aciz midir? Haşa!.. Hz. Allah buyuruyor ki: “Sûr’a üfürülecek ve artık Allah’ın diledikleri dışında göklerde ve yerde kim varsa hepsi düşüp ölecektir. İkinci Sûr’a üfürülüşte ise, görürsün ki; ölüler dirilmiş , ayakta bakınıp dururlar.” (Zümer Sûres i, ayet: 68) Hz. Allah buyuruyor ki: “Sûr’a üfürüldüğü vakit , o gün çok zor bir gündür. Hele Kâfirler için, hiçde kolay değil… Çetin bir gün olacaktır.” (Müdes s ir Sûres i, ayet : 8-10) Bu Sûr, öyle bir haykırıştır ki, sadece Allah-ü Teâlâ’nın dilediği bazı melekler hariç, yerde ve gökte ne kadar maddi-manevi varlık varsa, hepsi ölür. Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki: “Nasıl sevineyim, zevkleneyim? Sûr’un sahibi, Sûr’u ağzına almış , yönünü çevirmiş , kulaklarını eğmiş , Sûr’a üflemek için emir bekliyor.“ Mukaatil diyor ki: “Sûr, bir boynuz şeklindedir. Bu Sûr’un yarım daire şeklindeki genişliği, yer ile gökler kadardır. İsrafil, Sûr’u üfüreceği vakit için, gözünü Arş ‘a dikip oradan emir beklemektedir. İsrafil (A.S.), birinci Sûr’a üfürmekle tüm maddi – manevi varlıklar ölür. Bunun yanında kendiside dahil olmak üzere Cebrâil ve Mikail (A.S.) de ölür. Nihayet Azrail de ölür. Artık kainat’ta bir tek Allah’tan baş ka hiçbir şey yoktur. Böylece aradan tam 40 y ıl geçer. Bu müddet sonunda Allah-ü Teâlâ İsrafil (A.S.)’ı tekrar diriltir. Ona ikinci defa Sûr’a üfürmesini emreder. Ayet -i celilede buyurulduğu gibi, Sûr’a ikinci bir kez üfürüldüğünde tüm ölüler dirilip kabirlerniden kalkacaklar. “Bize ne oldu?” gibilerden ayağa kalkmış , şaşkın şaşkın etraflarına bakınıp duracaklar.” Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki: “Ben Peygamber olarak gönderildiğimde, Sûr da sahibine (İs rafil’e) verildi. İsrafil (A.S.) onu ağzına alıp, bir ayağı ilerde, bir ayağı geride, Sûr’a üfüreceği zamanı beklemektedir. Sûr’a üfürüleceği zamandan ve onun dehşetinden Allah’a sığınırım.“ Kaynak : Kimya-i Saadet – İmam-ı Gazali

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder