22 Aralık 2020 Salı

ASR-I SAADET’DEN PARILTILAR !.. (ÜMMETİN TEK İHTİYACI BÖYLE KÂMİL iNSANLAR)

 

ASR-I SAADET’DEN PARILTILAR !..
(ÜMMETİN TEK İHTİYACI BÖYLE KÂMİL iNSANLAR)
******************************************
Hz. Ömer'e gelen haberci, mektubu Halife'ye uzatır. Halife mektubu okur, katlar ve kenara koyar.
Sonra dışarı çıkar. İçi daralmıştır. Dışarıda biraz soluklanacaktır. Uzun adımlarla yürümeye başlar.
Arkadaşları, bu haldeki halifeyi yalnız bırakmak istemezler. Arkasına takılırlar. Nihayet Medine'ye yüksekten bakan bir tepe'ye geldiklerinde Hz. Ömer tepenin üzerine çıkar ve uzun uzun Şam ufuklarına bakar. Derin bir ‘off’ çeker. Belli ki mektupta yazılanlar, onu haylice sarsmıştır. Darlatmıştır..
Arkadaşları sorar: "Şam valisinden gelen mektup sizi neden bu kadar sarstı. Mektupta ne vardı?."
Hz. Ömer (r.a) sessizliğini bozmaz. Cevap vermez.
O, dünyadan ahirete doğru uzun yolculuğa çıkan bir dostun, ruh izlerini takip ediyormuşçasına göğe gözlerini diker.
Gözlerinden çıkan iki damla yaş yanaklarına süzülür.
Ve zarif bir şekilde Halife'nin sakalından Medine'nin sıcacık kumuna damlar. Tepeden iner. Medine'ye
doğru yürümektedir.
Yanına sokulan ve bu garip halini bir türlü çözemeyen dostlarına şöyle der: ''Demin gelen mektup, Şam'ın genel valisi *Hz. Ebu UBEYDE'nin (r.a) ölüm haberini veriyordu*. Hz. Peygamberin (sav); bu Ümmetin en güvenilir insanı olarak ilan ettiği, cennetle müjdelenmiş olan on kişiden birisi olan Ebu Ubeyde'nin Allah'a vuslat haberi. "Ebu Ubeyde'yi kaybettik."
Bu cümleleri, bütün benliğini çepeçevre kuşatmış olan büyük bir hüzün içinde mırıldanan Halife Hz. Ömer; bir an duraksar, yanındakilere döner ve şöyle der:
"Haydi! Her biriniz bana bu din için neler yapmak istediğinizi belirtin. Neyi arzulardınız. Neyiniz olsun isterdiniz? Bu din için nasıl hizmet etmek isterdiniz?"
Birisi der ki: Keşke güçlü pazularım olsaydı da bu din için mücadele etseydim. Savaşlara katılsaydım.
Diğeri: Keşke param olsaydı şunları,şunları yapsaydım.
Bir diğeri der ki: Keşke binlerce adamım olsaydı da şu şu işleri yapsaydım.
Başka biri der ki: Keşke Allah için şu kadar yiyecek, içecek harcasaydım.
Diğeri der ki: Keşke, her yıl hacca ve umreye gitseydim.
Keşkeler, temenniler, ahh sesleri uzar gider. Herkes, kıymetine, gücüne, kapasitesine göre konuşur.
Hz.Ömer hepsini dikkatle dinledikten sonra cübbesinin ucunu toplar yürümeye devam eder.
Belli ki arzuladığı cevabı bulamamıştır.
Belli ki nirengi noktasından uzak düşmüştür.
Belli ki, içindeki yangın sönmemiştir.
Belli ki rahatlayamamıştır.
Bir oda dolusu Ebu ÜBEYDE.!
Hızlı hızlı yürürken dudaklarından şu cümleler dökülür:
"Keşke bu saydıklarınızdan hiçbirisine sahip olmasaydım. Keşke ben bir oda dolusu Ebu Ubeyde gibi adama sahip olsaydım.
Sonra onlarla bütün dünyayı idare etseydim. Keşke.
Bir oda dolusu Ebu Ubeydem olsaydı.Başka hiçbir şey istemezdim. Oda dolusu adam! Oda dolusu altın, oda dolusu asker, oda dolusu silah değil, oda dolusu adam.
Ama nasıl adam!
Emin olan, güvenilir olan, sağlam ve dik duran, sırtına yüklendiği emaneti yerine getiren, adam gibi adam.”
Zira Ebu ÜBEYDE (r.a) Hz. Peygamber a.s tarafından Şam tarafına görevlendirildiğinde;
"Size en güvenilir adamı gönderiyorum."
buyruğu ile gider.
Ama öyle bir gider ki, Şam bölgesini, ahlakı, fazileti, edebi, vefası, diğergamlığı, kişiliği ve mütevazı hayatıyla alt üst eder.
Yemez yedirir, uyumaz uyutur. Aç kalır, doyurur. Susuz kalır, su verir. Hastalıktan inler, hastaların iniltisini dindirir. Tam bir baba olur, merhamet olur, rahmet olur, yağmur gibi yağar.
Nihayet, bulaşıcı bir hastalığa yakalanan halkın içinden çıkmaz ve sonuçta o da hastalanır. Mütevazı çadırında, halkın kucağında son nefesini verir.. Onlarca senelik valilikten geriye sadece bir at ve bir kılıç bırakmıştır.
İşte Hz. Ömer'e:
"Bir oda dolusu Ebu Ubeyde" dedirten bu sahabi, böyle bir sahabiydi. Elbette böyle olmalıydı.
Böyle olurdu: Eğer öğretmen Hz. Muhammed (S.a.v.) ise talebede Ebu Ubeyde olur.
Eğer hasret çeken dost Hz. Ömer ise, yol arkadaşı Ebu Ubeyde olur. Bunda şaşılacak ne var ki.! ALINTIDIR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder