30 Kasım 2019 Cumartesi

Allahim bizi Cheyennem atesinden muhafaza eyle

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yazı

•Efendimizin (sallallâhu aleyhi vesellem) faziletlerinden: ☘ Güneş ve Ay ışığında gölgesi yere düşmezdi. ☘ Önünden gördüğü gibi arkasından da görürdü. ☘ Üstüne sinek ve başka hiçbir böcek konmazdı. ☘ Çamaşırları, ne kadar çok giyse de hiç kirlenmezdi. ☘ Taş üstüne basınca izi kalır, kum üstüne basınca iz bırakmazdı. ☘ Cebrâil aleyhisselâm, efendimiz aleyhisselâtû vesselâm’a 24 bin kere gelmiştir. ALLAHÜMME SALLİ ALÂ SEYYİDİNA MUHAMMEDİN VE ÂLÂ ALİ SEYYİDİNA MUHAMMED ..!

Cuma Suresinde, "Alış-verişi bırakın!" Emri vardır..
"Alış verişi bırakın!" Nidası vardır..
Bizden önceki nesili kesseler Cuma suresindeki bu emri çiğnetemezlerdi çünkü!
Denemediler mi sanıyorsunuz?
Neler neler denediler..
Ama biz öyle bir nesille karşı karşıyayız ki karalanan cumamızda "zombi misali" sağa sola koşarak sözde alış veriş yaparız..
İnanın kimsenin üç kuruşuna ihtiyacı yok bu firmaların.
Kapitalizm vs söylemleri sadece işi görünen ve "bilinmesi istenen" yüzü.. "ÖZ İNANCIMIZ ÇALINIYOR!" Asıl mevzu budur.. Keşke geçen hafta ve bu haftanın cuma namazı istatistiği çıkarılsa o zaman ne dediğimi anlardınız.
Bugün fare kapanındaki peynir misali Cuma suresindeki ayeti çiğnettiler bu topluma, yarın daha büyüğü ile gelecekler..
Testi başarı ile tamamladı benim güzel ülkem.
Bakalım sırada ne var..
Daha hangi mabedi süslü yalanlarla çiğnetecekler.
En zoruma giden de bazı islami görünen firmaların "mübarek cuma indirimi" yapmaları.
İşte bu kadar akılsız ve şuursuzsunuz!
Sonra ne oldu bu nesile diye dövünür dururuz..
Ne olacaktı ki?
Onlar alacağını aldı..
Bu topluma "Alış verişi bırakın!" Ayetini çiğnetti.. Peki size ne kaldı?
Yama yaptık dünyamızı kırparak dinimizden, sonunda dinde gitti, dünyada gitti elimizden!

"İMAM-I RABBANÎ HAZRETLERİ..!."

Fotoğraf açıklaması yok.
"İMAM-I RABBANÎ HAZRETLERİ..!."
•İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî kuddise sırruh hazretleri, Hindistan’ın Serhend beldesinde H. 971 (M. 1563) yılı âşûre günü dünyaya geldi. 63 yıl yaşadı. 17 Safer 1034 (M. 11 Aralık 1624) senesinde vefât etti. Mübârek nesepleri 28. vâsıta ile Hz. Ömer’e (r.a.) ulaşmaktadır.
Ezelî takdir olarak kendilerinin nasibi olduğundan, Tarîkat-ı Aliyye-i Nakşibendiye-i Müceddidîn kolunun 23. halkasını teşkil ederler. Bununla beraber Kadiriye, Çeştiye ve Sühreverdiye tarîkatlarından da irşâda salâhiyetlidir.
Kezâ bu dört tarîkattan başka Bedriye, Kübreviye v.s. gibi birçok tarîkatların her birerinden peder-i âlileri Abdülehad hazretleri vâsıtasıyla istifâde ve istifâza etmişler, zamanla bu tarîkatların şeyhi, imamı olup herbirinin dervişlerini fıtrat ve usûlüne göre irşad buyurmuşlardır. Kendilerinin kemâlâta ermeleri ise, Şeyh Muhammed Bâkibillah hazretlerinin hizmetlerinde vâki olmuştur. Hatta onun huzûrunda derecesi o kadar yükselmiştir ki, şeyhi, bütün müridlerin kemâlâtı ile alâkadar olmayı ona havâle ettiği gibi, kendileri dahî istifade etmek için onun meclisinde bulunur ve şöyle derlerdi:
“Şeyh Ahmed öyle bir güneştir ki, iki cihan onun feyz ve fazileti ile aydınlanmıştır.”
Abdullah Dehlevî hazretleri, talebelerinden birisine yazdıkları mektuplarında, “İmâm-ı Rabbânî’yi sevenler mü’min ve takvâ sahibidirler; sevmeyenler ise, şâkî ve münâfıktırlar. Bütün İslâm âlemine İmâm-ı Rabbânî’nin şükrünü edâ etmek vâciptir” buyururlar.
Ravzatü’s-Selâm isimli eserde şöyle denilir:
“Şeyh Ahmed Fârûkî hazretleri, kendilerinden sonra bu cihanda, iki büyük hârika bırakmışlardır.
Bunlardan birincisi, başta Mektûbât’ı olmak üzere, te’lif buyurdukları eserleridir... Meşâyihten hiç biri onun eserlerindeki ma‘rifet ve hakîkatleri te’liflerinde yazmamışlardır.
Bıratıkları ikinci kıymetli şey de evlatlarıdır ki, kendi terbiyeleri sayesinde, onları da kemâl derecesine yükselterek her birini kendisi gibi bir merd-i kâmil eylemişlerdir.
Pek kıymetli eserlerinden ‘Risâle-i Meâd’da buyururlar ki, “Bir sabah zikir halkasında oturmuş idim... Şu şekilde nidâ ve ilham olundum:
‘Seni ve kıyâmet gününe kadar seninle bana tevessül edenleri mağfiret eyledim.”
Muhakkık İmâm Süyûtî (rh.) ‘Cem‘u’l-Cevâmi‘’ isimli kitabında, “Ümmetimden ‘Sıla’ nâmında / isminde biri gelir. Onun şefâati ile çok kimseler Cennet'e girer.” [Ayrıca bkz. Ebu Nuaym el-Isfahanî, el-Hilye, Beyrut, 1409, 2, 241]
“Sıla”, şerîatla tarîkatı vasleden birleştiren demektir. Sûfiyye ulemâsı , hadîs-i şerifte geçen “sıla” nâmı ile İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin mübârek vücud-i şeriflerine işaret buyurulduğunu ifade ederler.
Onun zamanında ve ondan sonra gelen birçok ulemâ-umerâ ve meşâyih ondan istifâde ve istifâza eylemişlerdir. El’an himmetleri sârî, feyzi cârîdir. Nitekim İmâm-ı Rabbânî (k.s.) hazretlerinin ekmel müridlerinden Şeyh Bedreddin Serhendî (k.s.) “Hadarâtü’l-Kuds” isimli eserinde der ki:
“Bir gün rüyamda Hızır aleyhisselâm’ı görüp kendi-lerinden inâbe etmek arzusundu bulunduğumu arz ettim. Bana şöyle buyurdular:
‘Sen öyle bir zâta müntesipsin ki, onun irşâdı, sana ve bu âleme yeter.”
Nakledilir ki, devrin allâmesi Abdülhakim Siyalkutî, ilk zamanlar İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin büyüklüğünü kabul etmeyenlerden biriydi. Bir gece İmâm-ı Rabbânî hazretlerini rüyâda gördü. Hz. Şeyh kendisine, “(Ey Rasûlüm!) Sen ‘Allah’ de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oynayadursunlar!” (En’âm sûresi, 6/91) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudular.
Abdülhakim Siyalkutî, ondan bu âyet-i kerîmeyi dinledikten sonra gönlüne İlâhî bir aşk ve şevk, İmâm-ı Rabbânî hazretlerine karşı da bir muhabbet peydâ olup kalbi “Allah-Allah-Allah...” diyerek Cenâb-Hak’ı zikretmeye başladı. Uyandıktan sonra baktı ki, kalbi Allah’ı zikretmeye devam ediyor... İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin de sûreti gözlerinin önünden gitmiyor. Böylece Hz. Şeyh’in mürîdi oluyordu.
Nihayet Şeyh hazretlerinin yüksek hizmetlerinde bulunarak çok ulvî derecelere kavuşmuştur. İmâm-ı Rabbânî hazretlerini, Hind ulemâsından ilk önce “Müceddid-i Elf-i Sânî: İkinci bin yılın müceddidi” olarak vasıflandıran da bu zât olmuştur.
Yine keşif ehlinin büyük bir çoğunluğu tarafından, da “Müceddid-i Elf-i Sânî” olarak tavsif olunmuştur. Nitekim Muhammed Hâcegî (k.s.), ekmel halîfesi Muhammed Bâkibillah hazretlerine şöyle diyor:
“Hind tarafından bir kimse çıkacak, asrın imamı olacak. Ancak, onun gönül açıklığı senin elinde olacaktır. Ona koş; zira ehlüllah, onun gelmesini beklemektedir.”
Bunun üzerine Muhammed Bâkibillah (k.s.) hazretleri Buhârâ’dan kalkıp Hindistan’ın yolunu tuttu. İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî hazretleri ile buluştu ve ona, “Geleceği müjdelenen kişi sensin” dedi.
Muhammed Bâkibillah (k.s.), İmâm-ı Rabbânî hazretlerine hitâben şöyle diyor:
“Serhend’e geldiğim zaman, baktım ki biri, ‘zamanın kutbu’ diye anlatılıyor. Bu vasfın ve bu sûretinle seni görünce, zamanın kutbunun, bahsedilen kişinin sen olduğunu anladım.”
Bir başka ifadelerinde de hâdiseyi şöyle izah ediyorlar: “Serhend’e vardığımda bir rüyâ gördüm... Gâyet azametli bir ışık vardı. Bu ışık o kadar yükselmişti ki, başı semâya vâsıl olmuş; âlemin şarkı ve garbı onun nûru ile dolmuştu. Halk lambalarını getiriyor, ondan ışık alıyordu. İşte bu mânâ, senin makamını anlatır, dedim.”
Hadîkatü’l-Evliyâ’da İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Kıyâmet gününe kadar Tarîkat-ı Muhammediye’me dâhil ve sâlik olacak mürîdân ve dervişânın hepsine, Hz. Allah tarafından muttali‘ kılındım; hepsinin isimleri bana bildirildi. Bu tarîkata sâlik olanların hepsinin cehennem ateşinden kurtulacaklarını Cenâb-ı Hak bana tecellî ettirmiştir.”
İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin te’lifatla çokça meşgul olmasının sebebini ise, “Berekât” müellifi Muhammed Hâşim-i Keşmî hazretleri şöyle zikretmektedir:
“İmâm-ı Rabbânî’nin (k.s.) ilimlerinin çokça yazılmasının iki sebebi vardır. Birincisi, Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz’in kendilerine, “Kelâm ilminde müctehidsin” buyurmalarıdır. İkincisi, Hz. Ali’nin (r.a.) ona, “Sana semâvât ilimlerini öğretmek için geldim” buyurarak bu ilimleri kendisine tâ‘lim etmeleridir.
“Ayrıca bu sebeplerden başka, bu ilimlerin çokça yazılmasına daha büyük ve hayret verici bir sebep de, bu fakîrin (M. H. Keşmî) Hz. İmâm’ın bir talebesinden duyduğum sözdür. O kıymetli talebesi Hz. İmâm’ın şöyle buyurduklarını nakletmişti:
“Bize, bütün yazılarımızı âhir zamanda geleceği va‘d edilen Mehdî’nin (aleyhirrahmeti vettahiyyeti verrıdvân) okuyacağı ve hepsini makbul bulacağı bildirildi. Bu kadar yazı yazmamızın sebebi budur.”
Bu yazıları yazmalarının bir başka sebebi de, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine verdiği nimetleri ızhar ve tâlipleri teşvik içindi. Nitekim Mektûbat’ın bir çok yerinde bu hususa temas ederler ve buyururlar ki, “Bu gibi sözleri yazmaktan maksadım, Allah Teâlâ’nın nimetini bildirmek ve bu yolun tâliplerini teşvik etmek içindir. Yoksa -hâşâ- kendimi başkalarından üstün görmek için değildir. Kendini diğer insanlardan üstün gören, ne kendisini ne de Allah Teâlâ’yı gerektiği gibi tanımamıştır.”
***
İMÂM-I RABBÂNÎ HZ.NİN YAŞADIĞI DEVİR, HİZMET VE MÜCÂDELELERİ
Emîr Timurlenk (r.aleyh) sülâlesinden gelen Ekber Şah, Bâbür Şâh’ın torunu ve Humayun Şâh’ın oğludur. Hicrî 949 (m. 1543) tarihinde doğmuş, 14 yaşında babasından mîras kalan tahta oturmuştur. Hicrî 1014 (M. 1605) tarihinde ölmüştür.
Ekber Şah, 1582 yılında bütün dinleri birleştirme iddiası ile “İlâhî Din” nâmı altında topladığı bir takım hezeyanları, din olarak herkese kabul ettirmek istedi. Kendisinin, Allâh’ın mutlak vekili-halîfesi olduğunu telkin ediyordu. Bu dinde abdest yoktu... Et yemek yasaktı... Ama kaplan eti yenebilirdi. Müslümanlar’a inat olsun diye; domuz eti kutsaldı, şarap da mubahtı!..
Ekber Şah, oğlu Murad’ın ta‘lim ve terbiyesini de Cizvit papazlara hâvâle etmişti. Hatta bir ara kendisi Zerdüşt dinine girmişti. Oğlu Murad, 1599’da uyuşturucu müptelâlığından öldü.
İslâmiyet’ten başka her dine az çok musâmahalı davranan Ekber Şah devri, böyle karmakarışıktı.
İşte İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed el-Fârûkî es-Serhendî (k.s.) hazretleri, o devirde Hindistan’ın Serhend şehrinde dünyaya geldi (H. 971, M. 1563). Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere mübârek nesepleri, yirmi sekizinci vâsıta ile Hazret-i Ömer’e (r.a.) ulaşmaktadır. Ezelî takdir olarak kendilerinin nasibi olduğundan Tarikat-ı Aliyye-i Nakşibendiye’nin 23. halkasını teşkil ederler.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Ekber Şah’ın mânevî tahrîbâtını gene onun metodlarına mutâbık olarak (aynı yolu takip ederek) tâmire başladı. İslâm’ın sabır, musâmaha ve tahammül düsturları çerçevesinde, her türlü sıkıntı ve meşakkate göğüs gererek mücâdele ve mücâhedesine devam etti.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Ekber Şâh’ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu Selim Cihangir Şah zamanında da hizmetlerine hızla devam etti. Fakat o zamanda iki-üç sene civarında hapiste kaldı. Yazdığı kitaplarla, yetiştirdiği talebeleriyle hem Hindistan’da hem de bütün dünyada yepyeni ufuklar açtı. Tam bir tecdid ve ihyâ hareketi gerçekleşmiş oldu. Miladî 11 Aralık 1624 tarihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ eyledi (Kaddesallâhü sırrahül azîz).
1627’de Cihangir Şah ölünce yerine oğlu Şah Cihan geçti. Şah Cihan, Delhi’de Kırmızı Kale ve Came Mescidi, Ağra’da Tâc Mahal ve Kırmızı Kale’yi (ikinci bir kale) yaptırmıştır. Bunların her birisi gerçekten birer sanat şaheseridir.
İmâm-ı Rabbânî (k.s.) hazretlerinin himmet ve gayretleri ile o devirde dînin tecdîdi adına fevkalâde büyük hizmetler îfa olunmuştu. İşte o devir ve o imkânlar içinde, Şah Cihan’ın yerine geçen oğlu Muînüddîn Âlemgir (Evrengzib) de çok büyük hizmetler verdi.
Miladî 1618’de doğan Âlemgir Şah, Abdüllatif Sultangûrî, Mir Muhammed Hâşim Geylanî, Seyyid Muhammed Kannevcî, Şeyh Ahmed Molla Cîven, Şeyh Abdülkavî Burhanpûrî, Danişmend Han ve Sadullah Han (rahımehümüllah) gibi meşhur âlimlerden ders alarak yetişti.
Kendisi âlim bir zât olan Âlemgir Şâh’ın dînine son derece bağlı, zühd ve takvâ sahibi bir Müslüman olduğu, hatta haftanın dört gününü oruçlu geçirdiği bilinmektedir. Devrinin mâneviyat simâlarından İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin oğlu ve Silsile-i Nakşibendiye hazerâtının 24. halkasını teşkil eden Hâce Muhammed Ma‘sûm’un torunlarından Hâce Muhammed (kaddesallâhü esrârahüm) hazerâtı ile yakın irtibâtı vardı.
İslâm fıkhı ve hukûkunun mühim kaynaklarından olan el-Fetâva’l-Âlemgiriyye (nâm-ı diğer: el-Fetâva’l-Hindiyye) onun himâyesinde mümtaz bir ulemâ heyeti tarafından hazırlanmıştı.
İhtisap kanunlarının (lonca, pazar ve piyasa nizâmını düzenleyen esaslar) tatbiki için çok gayret gösteriyordu.
Gerektiği şekilde saygı gösterilmemesinden endişe ederek bütün paralardan kelime-i tevhîd’i kaldırmıştı.
Hak ve adâlet hususundaki hassâsiyeti sebebiyle defin ve cenaze masraflarının kendi şahsî kazancından karşılanmasını isteyen bir vasiyet bırakmıştı.
Bir devlet adamı olarak Bâbürleri parçalanmaktan kurtarmaya çalışmış, emniyet ve huzuru tesis etmiştir. Çevresindeki devlet adamları da değerli şahsiyetlerden teşekkül etmekteydi.
Âlemgir Şah; ihtiyatlı, âdil, disiplinli bir sultan olarak meşhur olmuş ve hemen herkesin takdirini kazanmıştı.
Âlemgir Şah, Hindistan’ın kuzeyindeki komşu Türk devletleriyle münasebetlerine de ehemmiyet vermişti. Babası Şah Cihan’ın aksine Osmanlılar’la münasebet kurmamıştır ama, Osmanlı himâyesindeki Mekke şerifleri ve Basra valileriyle iyi münasebetlerde bulunmuştur.
Onun zamanında Bâbürlüler en parlak devrini yaşamıştır. Kendisi keskin bir zekâya ve kuvvetli bir hâfızaya sahipti. Hükümdar olduktan sonra 43 yaşında iken Kur’ân-ı Kerim’i ezberleyip hâfız olmuştur.
Âlimleri ve san‘atkârları himâye etmiştir. Onun yaptırdığı pek çok mimarî eserler de vardır. Meselâ bunlardan biri, Delhi’de inşa ettirmiş olduğu Mothki Mescidi’dir. Mothki, inci demektir. Gerçekten de inci gibi bembeyaz mermerlerden yapılmış şâhâne bir eserdir.
Şah Âlemgir’in annesi, meşhur Taç Mahal kendisi için yaptırılan Mümtaz Mahal Hâtun’dur. Esas ismi, Münevver Ercüment Bânû’dur (Rahmetullâhi aleyhim ecmaîn).
(Halis Ece)

Müteşâyih Kimdir? Gerçek olarak evliyâ olmadıkları ve irşâd makamına erişmedikleri halde; evliyâlık ve şeyhlik iddia edenlere “müteşâyih” (yani şeyhlik taslayanlar) denilir. Müteşâyih, تَفَاعُل “tefâul” babından ism-i fail’dir. Bilindiği üzere, tefâül babının binâsı, çok kişi arasında müşâreket için olduğu gibi; içten olmayan bir şeyi izhâr etmek manasına da gelir. İlim sâhibi olmayan câhil insanların bilgiçlik taslamalarına “Teâruf-i câhilâne” denildiği gibi, gerçekten, mârifet ehli, evliya, şeyh olmadığı ve hakikî manâda bir ermişliği olmadığı halde, baba ve dedelerinin sâlih insanlar, şeyh veya temiz kişiler olmasını ileri sürerek; kendilerinin de mârifet ehli, ermiş, şeyh veya evliyâ olduğunu iddia edenlere de “Müteşâyih” denir. Tasavvuf tâbiri olan Müteşâyih, şeyh olmadığı halde şeyh gibi görünen, sahte şeyh, şeyhlik taslayan kişi demektir.

Ilim Irfan Deryasi Müteşâyih’lerin İslâm dinine vermiş olduğu zararı hiçbir din düşmanı vermemiştir.

Din kisvesine bürünüp, saf Müslümaların tertemiz duygularını istismâr eden insanların bu yolda kazanmış oldukları her türlü mal, para ve maddî çıkar, fahişelerin kazançları ile aynı katagoride değerlendirilir.

Ilim Irfan Deryasi Evliyâ olmadığı halde evliyalık, şeyhlik ve mürşidlik iddia eden kişiler;

1- Allâh’a iftira ediyorlar.


Çünkü evliyâ olmadıkları halde evliyâ olduğunu iddia ediyorlar.

2- Müslümânları kandırıyorlar.

Müslümânlar, onları ermiş, evliyâ ve mürşid-i kâmil sanıyorlar. Onlara geliyorlar.

3- Halkın dinî vazifelerini yapmasına mani oluyorlar.

Sahte şeyhlerin çoğu dinen zengin oldukları halde ve kendilerinin zengin olduklarını kendileri de bildikleri halde; halktan zekât ve fıtre gibi mâlî ibâdetleri istismar ediyorlar.

Halktan kendi adlarına zekât ve fıtre topluyorlar.

Bunun büyük bir sakıncası vardır.

Dinen zengin olan bir kişinin zekât alması haramdır. Ona verilen hangi niyetle verilirse verilsin zekât olmaz…

Manen görevlendirilmemiş (nâ ehil) şeyhlerin özellikleri nelerdir? İsmail Hakkı Bursevî hazretleri Rûhu’l Beyan Tefsiri’nde bu konuda şunları

(müridlerinin) hepsi helak olup giderler.
Günümüzde mürid olmayan kişiler, şeyhlik iddia etmeye başlamıştır. (İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri 18. yüzyılın başlarında yaşamıştır, günümüzdeki durumu kıyas edelim.)
Cahil şeyhler;
İsimlerinin anılmasını,
Şöhretlerinin yayılmasını,
Müritlerinin çok olmasını isterler.
Bu yolda makam, mevki, kabul ve rant elde etmek için gayret sarf ederler.
Bu cahil şeyhler, bu büyük işi (irşad makamını) ve büyük övgüye layık olan (velâyet makamını ve şeyhliği) çocukların oyuncağı ve şeytanın güleceği bir şey hâline getirdiler.
Hatta şeyhlik makamına, miras yoluyla oturmaya başladılar.
Onlardan biri öldüğü zaman, o şeyhin oğlunu, hemen onun makamına oturtuyorlar.
Şeyhliği baba ve dededen alanların tarîkatları; gerçekten bitmiş, nuru sönmüş ve kesilmiştir.
Şeyhlik makamı, maddî bir makam değildir. Şeyhlik makamı, mânevî bir makamdır. Şeyh olmak için bir kişinin önce, evliyâ ve âlim olması lâzımdır. Velâyet makamına eren kişi; ilim, amel, takva ve ihlas ile Allah (c.c.)’a yaklaşır.
Şeyhlik sebebiyle nefsin hazlarını (insanların ilgi ve saygısını) kendisine çeken (ve dünyevî kazanç elde edenler), yeryüzünde Allah (c.c.)’ın şahidleri olan gerçek evliyânın indinde mel’ûndurlar. Çünkü bu kişiler kendilerini, büyük sâdâtın (evliyâullah ve mürşid-i kâmillerin) yerine koydular.

Ne yediğimiz önemli! Var mıdır piyasada islâmî yönden bu kadar iddialı, hassas ve duyarlı bir Şirket?

Ne yediğimiz önemli!
Var mıdır piyasada islâmî yönden bu kadar iddialı, hassas ve duyarlı bir Şirket?
Kıymetli Müşterilerimize ve Kamuoyuna Duyurulur!
Tavuk yemlerinin içeriği:
Akdeniz Toros, Türkiye’de ilk ve tek olarak tavuk unu içermeyen kendi özel yem reçetesini oluşturmuştur. Yemlerimizin rengi tavuk unu kullanılmadığı için diğer yemlerden farklıdır. Tavuk yemlerinde kesimhane atığı, hayvansal yağ gibi hayvansal katkı maddeleri kullanılmamakta, gerekli tetkik ve analizler ile sıkı denetimler yapılmaktadır.
Helal üretim süreci ilk olarak tavukların besleme aşamasından başlar. Buradan hareketle bizler tavuklarımızın beslenmesi için tedarik ettiğimiz yemlerde, tavukların kemik, bağırsak, ayak, kafa ve dinimizde de haram olan kanının tekrar işlenmesiyle oluşan "tavuk unu"nu kullanmamaktayız.
Tavukların kesimden önce elektroşok ile bayıltılması:
Sektörde tavukların kesim aşamasında çırpınmalarından dolayı kanat-ayak kırıkları, çıkıkları gibi maddi kayıplardan kaçınmak amacıyla düşük gerilimde voltaj ile elektrik akımına maruz bırakılarak bayıltılır. Bu yöntem her bir tavuğun vücut direncinin farklı olması sebebi ile kesim öncesi veya hemen şoklama ünitesinde bazı tavukların ölmesine de sebep olabilmektedir.
Elektroşok ile bayılma yönteminin bazı piliç ölümlerine sebebiyet verebilme ihtimalinden dolayı pilicin murdar olma riskinden kaçınmak için Akdeniz Toros kesimhanelerinde bu yöntem uygulanmaz. Tavuklar kesim öncesi elektroşoka tabii tutulmaz
Tavukların “Tesmiye” yani besmele ile kesilmesi:
Dinen her hayvanın besmeleyle kesilmesi şartına uyulması amacıyla Akdeniz Toros kesimhanelerinde her tavuk, tek tek besmeleyle ehil kasaplar tarafından kesilmektedir.
Tüy yolmada sulu, buharlı ve kuru yolum:
Akdeniz Toros'ta tavuklar haşlama kazanına girmeden ve buharlı sıcak hava odasına alınmadan sadece kurum yolum yapılarak tüylerinden arındırılır.
Haşlama kazanının kullanılmamasının sebebi; mikrobiyel anlamda aşırı kirli bir ortam olması ve dinimizce içi temizlenmeden haşlama kazanına sokulan tavuk haramdır. (Bir Müslüman tarafından besmele ile boğazlanan, fakat kolay yolmak için bağırsakları çıkarılmadan kaynar suya atılan tavuk asla temiz ve helal olmamaktadır. Tüyleri kolay yolmak için tavuğu sıcak suya atmadan önce içini temizlemek ve tavuk üzerinde olabilecek kan ve pislik var ise temizlenmesi gerekmektedir. (Nimetü’l-İslam s.272 de de bulabilirsiniz.)
Tavuk tüylerini daha kolay yolmak için kullanılan endüstriyel tekniklerden biri olan sulu yolum metodunda tavuklar kesimden sonra 50- 64 °C de sıcak su bulunan tüy ıslatma (scalding) haşlama” kazanına sokulmaktadır. Tavuğun üzerindeki tüyler, tavuk üzerindeki hayvan dışkısı, kan ve diğer necis maddeler temizlenmeden sıcak haşlama kazanında yumuşatılarak tüylerin rahat yolunması sağlanmaktadır. Su sıcaklığı tavuğun deri sıcaklığının üzerine çıktığında derinin yapısı bozulmakta aynı zamanda deride bulunan yağ molekülleri parçalanmaya başlayarak derinin koruyucu özelliği ortadan kalkmakta ve kazan içerisindeki sıcak necis su tavuğun etine sirayet etmektedir. Ayrıca bu sırada tavuğun derisinde bulunan ve insan sağlığı açısından yüksek risk taşıyan ve patojen olarak adlandırılan çeşitli mikroorganizmalarda tavuk etine daha rahat geçmektedir.
Tavuk tüylerini yolmada diğer yöntem ise buhar olarak adlandırılan sıcak nemli hava kullanılarak tüylerin yumuşatıldığı ancak yine tüy yolma aşamasında yoğun şekilde su kullanılan yöntemdir. Sulu yoluma göre daha güvenli olduğu için batıda ve ülkemizde yüksek yatırım maliyetleriyle tercih edilmeye başlanan bir yöntem olmasına rağmen sulu yolumun risklerini ortaya koymaktadır.
Buharlı yani sıcak nemli hava sisteminin (aeroscalder) kullanılmasının mahsuru şunlardır. Tavukların vücut ısıları 41-42 derecedir. İnsan ve birçok hayvanların derileri milyonlarca por denilen deliklerle kaplıdır. Bu porlar derinin nefes almasını sağlar. Hatta aşırı sıcaklık; deri terlemesini ve daha büyük molekül yapısındaki maddelerin geçişine izin verir. Vücut ısısından yani 41-42 derecenin en üstündeki her sıcaklık derideki porları ve tüy foliküllerini açarak, kesim sonrası piliçlerin üzerinde olabilecek dışkı ve bakterilerin pilicin içine nüfuz etmesine olanak sağlar. Bu yüzden dinen mahsurlu olan buharlı yolum (aeroscalder) sistemi işletmemizde kullanılmamaktadır.
Ürünlerimize olan ilgi ve hassasiyetinize teşekkür ederiz.

Akdeniz Toros , Helal ve sağlıklı ürünler sunma amacıyla 1997 yılında kurulmuştur. Türkiye’de ve Dünya’da her yönü ile sağlıklı bir neslin yetişmesi için, helal ve sağlıklı gıdalar üretmeyi kendine misyon edinmiştir.
Ayrıca; helal gıda politikası gereği olarak dinen haram ve şüpheli şeyler dahil tüm mahsurlu konulardan uzak ve tüm süreçlerde tam helal ürün üretmeyi ve müşterilerimize sunmayı gaye edinmiştir.
Akdeniz Toros ,Misyonun ve tüketicilere karşı kendini bağlayan helal politikasının gereğini yerine getirmek için var gücü ile çalışarak. Türk Kamuoyunu aşağıdaki hususlarda bilgilendirme zorunluluğu hissetmiştir
Saygılarımızla

TRODİNİZDEN GUATIRINIZDAN KURTULUN. Guatr troid aynı toz 1 tatlı kaşığı zencefili 1 su bardağında çay gibi demleyin yudumu bekleterek ağzınızda için birazda ayırın günde 5 defa sürün boğazınıza troidin olduğu yere kuruyuncada ceviz yağı sürün 1 tatlı kaşığıda ceviz yağı için geçmiş olsun Rabbim şafi ismiyle şifa versin tüm hastalara saygılar M.ulaş

AHUDUDU YAPRAĞININ FAYDALARI OKUYALIM

AHUDUDU YAPRAĞININ FAYDALARI OKUYALIM
Ahududu yaprağı çayı ağız ve boğaz yaraları için iyi bir gargaradır; deriye uygulandığında yaraları ve deri ülserini temizler; ayrıca hamilelik döneminde faydalıdır. Ahududu yaprağı modern bitkisel tıpta da hamilelik döneminde kullanılan bir bitki olmaya devam etmiştir. Bitki uzmanları ahududu yaprağını rahim ve leğen kemiği boşluğundaki düz kasları güçlendirmek ve rahatlatmak, doğum sancısını hafifletmek ve doğumu kolaylaştırmak için tavsiye ederler. Ahududu çayı adet döngüsünü düzenlemek ve ağır adet kanamasını hafifletmek için de tüketilir.
AHUDUDU YAPRAĞI'NIN FAYDALARI NELERDİR?
İYİ GELDİĞİ ALANLAR: Kadınlar için güçlendirici, Hamilelik çayı, İshal
Ahududu uzun zamandır bir kadın bitkisi olarak bilinir. Yaprakları genç kadınlar tarafından adet döngüsünü düzenlemek, adet sancılarını hafifletmek için alındı ve uzun bir zaman hamilelik döneminin daha rahat geçmesi için kullanıldı. Ahududu yaprağı hamilelikte alınan bir gıda ve doğum sancılarını azaltmak için ilaç yapımında kullanılan bir üründür. Bu kullanımın tarihi 6. yüzyıla kadar gitmektedir. Rahimi güçlendirdiği ve dayanıklılık verdiği söylenirdi.
Günümüzde hamilelikte içilen çayların çoğuna katılır, yapılan bir ankete göre ABD, Kanada ve Avustralya’daki kadınların % 15-25’i hamilelik döneminde ahududu tüketmektedir. 172 sertifikalı hemşire ebe arasında yapılan bir araştırmaya göre bitkisel ilaç kullananların % 63’ü kırmızı ahududu yaprağını tavsiye etmektedir.
Ahududunun hangi sağlık sorunlarına iyi geldiğine dair pek fazla kanıt yoktur, ancak genellikle hamilelik döneminde kullanılması önerilir. Avustralya’daki bazı ebelerin gözlemine göre, hamilelikte ahududu alan kadınlarda ve doğurdukları bebekte ahududu almayanlara göre herhangi bir olumsuzluk gerçekleşmemiştir. Sonrasında Sydney’de düşük riskli hamilelik yaşayan 192 kadın arasında çift kör ve plasebo kontrollü bir klinik deney yapılmıştır.
Kadınlara doğuma kadar 32 hafta boyunca günde iki defa 1200 mg ahududu yaprağı kapsülü verilmiştir. Ahududu alanlarla plasebo alanlar arasında hamilelik süresi ya da bebekte yan etki açısından herhangi bir fark gözlemlenmemiştir. Ahududu yaprağı alanlarda doğum sancısının ikinci aşaması (bebeğin doğumuna kadar rahim boynu kısmının tamamen açıldığı aşama) daha az sürmüş ve doğum kaşığı daha düşük oranda gerçekleşmiştir. Araştırmalar ahududu yaprağının prematüre doğumları engelleme yönünde herhangi bir etkisinin olmadığını göstermektedir.
Ahududu yaprağının içeriğinde hafif kanama durdurucu etki gösteren ve ishali dindiren tannin maddesi vardır. Bu özellik geleneksel olarak boğaz iltihabı ve bademcik iltihabı için kullanılır alıntıdır.

PARAZİTLERİMİZDEN KURTULALIM FARKINDA OLMADAN ONLARLA YAŞIYORUZ m.ulaş

PARAZİTLERİMİZDEN KURTULALIM FARKINDA OLMADAN ONLARLA YAŞIYORUZ m.ulaş
Vücudumuzdaki parazitlerden kurtulmamız için
Pelinotu yavşan otu hindistan cevizi üzerlik otu çiğ kabak çekirdeği havuç tohumu turp tohumu her birinden 25 gr alınır nane kekik 10 gr alınır
bunlar hep beraber un gibi çektirilir. sabah akşam 1 tatlı kaşığı aç olarak suyla yutulur 2 saat aç beklenir. 10 gün devam edilir. 1 hafta bırakılır. tekrar 10 gün devam edilir. tekrar 1 hafta bırakılır. 10 gün daha yapılır bırakılır.
tüm vücuddaki parazitlerden kurtulursunuz kıl kurtlarıda dahil şifa olsun saygılar

KANTARONLA GÖZ MUCİZELERİNE ŞAHİT OLUN Kantaron yağıyla göz kuruluğundan göz tansiyonunuzdan gözünüzde kornea sorununuzdan kurtulun katarakt olmayın gözlüklerinizden kurtulun sabah akşam 2 şer damla kantaron yağı damlatın yakar 15 dakika sonra geçer gözünüzü yakıyorsa gözde hasarınız var demektir yakmıyorsa göz sorunuz yok demektir tam bir göz doktoru kantaron yağı. Şifa olsun saygılar

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi ve yakın çekim

BÖBREKLERİMİZİ İYİ TANIYALIM HAYATİ ORGANIMIZ OLAN BÖBREKLERİMİZİ İYİ KORUYALIM YOKSA GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN SÜRECE GİRERİZ DİKKATLİ OLALIM OKUYUP BİLİNÇLENELİM m.ulaş Böbreke zararlı yemekler ve bazı hayat alışkanlıklarıyla hayatınızla oynamayın.

BÖBREKLERİMİZİ İYİ TANIYALIM HAYATİ ORGANIMIZ OLAN BÖBREKLERİMİZİ İYİ KORUYALIM YOKSA GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN SÜRECE GİRERİZ DİKKATLİ OLALIM OKUYUP BİLİNÇLENELİM m.ulaş
Böbreke zararlı yemekler ve bazı hayat alışkanlıklarıyla hayatınızla oynamayın.
Böbreği korumak, hayatı korumakla beraberdir.
Böbrek kişi vücudunda ki en önemli madde dönüştürücü aza olup, kalp ile aynı derecede önemlidir. Böbrekten bir problem çıkmışsa. Çok hızlı şekilde vücudun diğer azaları da zayıflama başlar. Böbreği korumak, böbrek sağlığına değer vermek aynı zamanda hayatını korumak demektir.
Çevremizde bir çok kişiler böbrek problemleri cinsel problemlerine bağlayıp, kendi hastalığını ve rahatsızlıkları gizler (çok kişilerle karşılaşıyoruz, gözden, dilden, damardan elden teşhislerde böbrekte rahatsızlıklar oluştuğunu belli eden belirterler var. ama, “sizde bu tür böbrekler alakalı rahatsızlık var mi” diye sorsanız hayatta kabul etmez, "MR çektirdim normla, bişey çıkmadı" diyerek konuyu değiştirir. böbrek zayıflığını cinsel zayıflığı diye yanlış taraftan düşündüğü için. ) yada cinsel zayıflığı görüldüğünden Cinsel zayıflığını böbrek zayıflığı, yada böbrek iktidari zayıfladığından diye düşünerek böbrek güçlendirici ilaçlar kullanmaya başlar. Sonuçta kendi iktidarını iyi yönetemeyen böbreke dahada basınç ve yük artmış olur. Böyle yanlış düşüncelerin ortaya çıkmasındada çevremizdeki hızlı para kazanmayı düşünerek, sonucu ve akıbetini ile ilgilenmeyen Doktur ve hekimlerin de sorumluluğuda vardır tabii. Erkek yada kadınların cinsel hayatındaki yada şu cinsellik taraftan küçücük bir zayıflığı yada kişidin kişine göre değişerek normal olan durumları söz konusu ederek böbrek güçlendirici hormonlu ilaçlar tavsiye ederek satıp, böbreki dahada yoruldurur. Sonunda böbreğin süzüş iktidari bozulup ve zayıflama durumlar ortaya çıkar. Yukarıdakiler böbrek hizmetini tanıma ve böbrek fonksiyonunu anlamamaktan kaynaklanan sonuçtur.
Eskiden bu konu haklında sizlerle medeni usulda böbrekin rolünü anlatış, koruma bilgileri paylaşımı yaptım. Bugün dostlar böbreki işten çıkartan bir kaç türlü yiyecek ve içeceklerle ortaklaşacağız.
Böbreğin görevi evimizdeki su temizleyici ile aynı. O vücudumuzdaki gereksiz ve çıkırındı maddeleri süzüp, vücut dışarı atar. Vücuttaki protein, tuz ve su maddeleri korur, vücuttaki sulu, sıvı miktarının dengesini sağlar. Eğer böbrekte bir problem görülürse, vücuttaki fazla su be atılması gereken maddeleri dışarı atamamakla bitmez, aksine vücuttaki besin maddeleri ve mineral maddeleri kaçağını meydana getirir. Vücudun nemli ve kuru dengesi bozulur. Vücudun Asit ve alkali dengesini bozar. Ağır olduğunda hayat’ı tehlikeye sokar.
En önemli olan, böbreğin hücre düzeni bozulursa, teker eski haline dönemez, tedavisinde de yoktur. O sebebten böbreği korumak çok önemlidir.
Bu dört türlü yemek böbreklere zarar verir.
1. deniz ürünleri ile beraber bira kullanmak.
Deniz ürünleri ile beraber bira kullandığında, kolayca idrarın asit miktarı yükselmesinden kaynaklı kan hastalıkları meydana gelir. Daim deniz ürünleri tüketmek vücutta aşırı miktarsa idrar asiti şekillendirir. Bunun böbreğe olan baskısı büyük olup, kolayca böbreğe zarar verir.
2. Kavurulmuş tavuk eti ile soğuk içecekler.
Tavuk eti ve soğuk içecekler sevmeyen kişi olmayabilir. Araştırmalardan ispat edilmesine göre, yağda kavrulmuş yemeklerler ile soğuk ve tatlı içecekler beraber tüketildiğinde, böbrek hastalığı kaynaklı ölüm meydana getirir. Çünkü yağda kavrulmuş yiyecek terkibinde çok miktarsa tuz be fosfor olup, yağda pişirirken buna yağ katılır. İçeceklerde ise çok miktarda şeker var. Bu maddeleri böbrek zayıf kişiler asla vücut dışarı atamazlar. Uzun müddet vücutta toplandığında, kolayca kalp hastalıkları, yüksek tansiyon ve diabet hastalıkları meydana getirir. O sebebten eğer sizde kalp hastalığı yada yüksek tansiyon hastalığı varsa, ilk önce ilaç almaya acile etmeden bu sebeplerden hastalığın kaynağını araştırın, eğer böbrek kaynaklı kalıp hastalığı yada böbrek kaynaklı yüksek tansiyon varsa, kalp be yüksek tansiyon için ne kadar ilaç kullandıysanız bile, ilaç işe yaramaz ve aynı zamanda böbreğim yükü ve baskı daha da artar. Böbreki iyileştirmeden bu tür hastalıklar tedavi edilmez.
3. Alkol ile koyu demli çay.
Normalde alkolün kendisi böbreki işten çıkartmaya yeter ve aşar. Çok kişiler alkol içtikten sonra koyu demli çay içilirse sarhoşluğu gideri diye düşünür. Normalde kuyu demli çay gerçekten sarhoşluğu giderir mi gidermez mi bu kokuda bir doğru olan araştırma bilgileri yok. Ama böbreke zarar vermesi hakkında net şekilde araştırma delilleri vardır. Çünkü koyu demli çay terkibinde çay alkalisi ve teofilin olup, idrarı sıkıştırma etkisine sahiptir. Demek idrar sikiştirme yoluyla, alkol terkibindeki etil alkohol parçalanıp direk böbreğe gelir. Keskin zehir olarak bilinen etil alkohol böbreği aşiri gıdıklayarak böbreğin dengesini bozarak işten çıkartır.
4. Enerjik içecekler
Şimdiki pazarlardaki enerjik içeceklerin çoğunu “ruhlandırır, yorgunluğu atar” gibi güzel reklamlarla pazarlamasını yapıyorlar. Aman bunun hiç bir delili, ispatlı yoktur. Bü tür içecekler sadede tad tadıyıcı sezgisi ihtiyacını tamamlayıp huzurlandır.
Bu tür içeceklerde çok miktarda kalsiyum, sodyum, magnezyum gibi elektrolit maddeler mevcuttur. Bu maddeler sadede böbrek yoluyla halledilir. Bu sebebten böbreğin yükünü ve basıncısını dahada arttırır.
Böbreğin basıncı artması hiç iyi değildir. Böbreğin tüm hastalıkları bu sebeplerden başlanır. Alıntıdır

AKCİĞER VEREM Akciğer veremine karşı uygulanacak terkipler:

AKCİĞER VEREM
Akciğer veremine karşı uygulanacak terkipler:
R -1 : “Keten tohumu bal ile macun yapılır, hastaya birer kaşık verir.”
R – 2 : “Hastaya at yağı içirilir.”
R – 3 : “Yumurta rafadan olarak hastaya içirilir.”
R – 4 : “Paça kaynatılır, birer bardak içilir.”
R – 5 : “Günde üç defa ikişer çay kaşığı çam sakızı yutulur.
R – 6 : “Taze süt kaynatılır, hastaya birer bardak içirilir.”
R – 7 : “Badem yenir. Birer bardak meyan kökü suyu içilir.
R – 8 : “Kuru üzüm, İncir, hurma, bal yeteri kadar alınarak su ile ki>/ natılır. Birer bardak içilir. ”
R – 9 : “Aç karnına birer çay bardağı at yağı içirilir.”
R -10: “Rutubetli yerde oturulmaz, birer bardak keçi sütü içilir, ”
R -11: “Paça çorbası içilir.”
R -12: “Birer bardak karpuz suyu, bal ile içirilir.”
R -13: “Kaymak ve bal macun yapılır birer kaşık yutulur.”
R -14: “Birer bardak süt içilir.”
R -15: “Pırasa suyu, arpa suyu ile içirilir.”
R -16: “Zeytinyağlı pırasa yedirilir.
R -17: “Birer bardak sinirli yaprak suyu içilir.”
R -18: “Birer bardak kereviz usaresi içilir.”
R -19: “Çam fıstığı, bal ile macun yapılır, birer kaşık yutulur.
R – 20: “Rafadan yumurta içilir. ”
R – 21: “Birer bardak ayva usaresi içirilir.”
R – 22: “Hindistan cevizi, bal ile macun yapılır, birer kaşık yutulur.
R – 23: “Beşer gr. kantaron çiçeği kaynatılır bal ile içilir.”
R – 24: “Ayrık otu kaynatılır, birer bardak içilir.”(
R – 25: “İğde kaynatılır, birer bardak suyu içilir.”
R – 26: “Karabaş otu kaynatılır, birer bardak pekmezle içilir.”
R – 27: “Demirli keçi sütü, birer bardak içilir.”
R – 28: “Birer çay kaşığı mesteki sıcak su ile yutulur.”
R – 29: “Mersin ağacı kaynatılır, birer bardak içilir.”
AKCİĞER ZAFİYETİ
Akciğerin beslenmesi için terkipler:
R -1: “Nohut et ile pişirilir, birer tabak yenir.”
R – 2: “Çemen kaynatılır, birer bardak içilir.”
R – 3: “Nohut yenir veya kaynatılıp suyu içilir.
Asırlardan beri insanlık âleminin en büyük şifa menbaı diye ifa­de ettikleri, çeşitli bitki ve otlara karşı alâkanın giderek arttığı ve bu bitkilerin bütün dünyada çok yaygın bir şekilde kullanıldığı günü­müzde, memleketimizde de bu ihtiyaca cevap verebilecek bitkiler vardır.insanların hastalıklarının tedavisi cihetinde cidden faydalı reçete­ler ve tavsiyeler sunması bakımından büyük değer taşımakta. Sizde Şifalı Bitkiler ile hastalıklarınıza doğal bitkisel çözüm ile derdinize deva bulabilirsiniz.
Uzun yıllar süren tecrübeler sonucu gerek İslâm tıb âlimleri, ge­rekse diğer tıb bilim adamları çeşitli bitki ve otların insan vücuduna ne gibi faydalar ve zararlar sağladığını belirlemişler ve belirlemiş ol­dukları bilgilerin ışığı altında bitkilerin insan sağlığına faydalı, hasta­lıklarına da çare olması maksadı yada bitkilerle hastalıkları tedavi maksadı wep sayfamızda sizler için Şifalı otlar, Şifalı taşlar, Şifalı bitkiler ile sizler için derledik….
Şifalı Bitkiler Nedir? Şifalı bitkiler içerdiği çeşitli moleküller ve vitaminler ile insanlar için oldukça faydalı bitkilerdir. Şifalı bitkiler birçok hastalığa iyi geldiği bilinmektedir. Siyatik ağrısı, eklem ağrısı, kas ağrısı, sırt ağrısı, baş ağrısı, kulak ağrısı, diş ağrısı, berelenme, kesik, burkulma, adet sancısı, böcek ısırması gibi durumlarda ağrıları dindirme özelliğinden dolayı iyi geldiği bilinmektedir.
İlaç olarak bitkilerin kullanımı, insanlık tarihinin en eski tıbbi tekniklerinden biridir. Etnobotanik (bitkilerin geleneksel olarak insanlar tarafından kullanımları) gelecek ilaçları keşfetmek için etkili bir yol olarak kabul edilmektedir. Hekimlerin mevcut ilaçların çoğu aspirin, dijitalisten, kinin ve afyon içeren bitkisel ilaçlar olarak kullanımının uzun bir geçmişi var.
BİTKİLERDE TEDAVİDE TEMEL KAİDELER NELERDİR
1-Hastalıklar için mutlaka bir hekime danışılmalıdır. Öncelikle hekimin vereceği reçete kullanılmalıdır. Buna alternatif olarak ta bitkisel reçeteler kullanıl­malıdır.
2- Bitkilerin yan etkisi (zehirli olabilir) araştırılmadan kesinlikle kullanılmamalıdır.
3- Bitkisel tedaviler uzun süreli olmalıdır. Bu süre en az 2-3 aydan az olmamalıdır. Hiç ara vermeden alınmalıdır.
4- Bitkilerin kalite derecesi iyi olmalıdır. Toplanması, kurutulması ve muhafazası uygun şekilde yerine getirilmelidir.
5- Alacağınız bitkileri mutlaka, bitkiler konusunda uzmanlaşmış ve güvenilir aktarlardan alınız. Günümüzdeki büyücüler gibi bitkici tedaviciler de çoğalmıştır. Aman ha! Dikkatli olun! “Yarım hoca dinden, yarım doktor candan eder” Ata sözünü unutmayın.
BİTKİLERLE İLAÇLAR NASIL HAZIRLANIR
1 – Toz Şeklinde:
Bitkilerin kuru halde çekilerek toz haline getirildikten sonra kullanıl­masıdır. Bitkisel reçetede alınacak miktar belirlenmiş olup direkt ağız yo­luyla alınabileceği gibi bir bardak ılık suya karıştırıldıktan sonra da alınabilir.
R – 30: “Defne tohumu, bal ile macun yapıl