İslâm’ın cemiyet hayatında daha fazla yer ettiği eski devirlerde, abes veya ayıp sayılan bir çok şeyin, günümüzde normal ya da doğru görülmeye başlanmış olması, o "şey" hakkındaki dînî hükmün değişmiş olması mânasına gelmez. Bu yüzden mü’minlerin, üzerlerinden "sosyal baskı" kalkan davranış kalıplarını kullanmadan önce, İslâm'ın o husustaki hükmüne bakmaları en doğru ve en emniyetli yoldur. Çünkü bir işi, günah olduğunu bile bile, "zamanın gereğidir" diyerek yapmak, çok çirkin ve sonucu itibariyle insanı hüsrana götüren bir davranış biçimi olur.
Flört, en açık ifadeyle, yabancı kadının yabancı bir erkekle yalnız kalmasıdır. Kabaca, evlilik öncesi arkadaşlık yapmaktır. O bakımdan flört, Müslümanlarların ne lûgatinde ne de ahlâk ve âdâbında yeri olan bir kavramdır. İfade ettiği mânâ ve ihtiva ettiği davranış biçimi Müslümanlar arasında hayat bulan bir hareket değildir. Flörte kimler ne mânâ yüklerse yüklesin, İslâm , böylesine hissî bir mevzuda erkekle kadın için belli sınırlar getirmiştir. Rasûl-i Ekrem Efendimizin (s.a.v.) meşhur ikazı iki tarafı da kesin ölçülerle korumaya almış, ahlâkın ve neslin muhafazası noktasında Müslümanları şöyle uyarmıştır:
“Kim Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsa, yanında mahremi olmayan bir kadınla yalnız kalmasın! Çünkü bu takdirde üçüncüleri Şeytan’dır.” [İmam Ahmed b. Hanbel, 1/222; 3/339]
Buhâri ve Müslim’de de, “Yanında mahremi olmayan kadınla kimse başbaşa kalmasın” buyurulmuştur. [Kitâbü’n-Nikâh, 111-112, Hac, 424]
Bu hadsi-i şerifler, bir kimsenin hanımı ve nikâh düşmeyen yakın akraba ve hısımları dışında kalan kadınlarla yalnız kalmasını haram kılmaktadır. Böyle bir durum hem karşı cins için tahrik edici ve tehlikelidir, hem de içtimai hayatta dedi-koduya sebep olabilecek niteliktedir. Aynı hadisin devamında Rasûl-i Zîşân (s.a.v.); kadının, yanında mahremi olmadan yolculuk yapmasını da men’etmiştir.
İnsanlar, nikâh düşecek, evlenmeleri caiz olacak uzaklıktaki hısımlarıyla beraber olmayı önemsemedikleri için Rasûlullah (s.a.v.) buna da dikkati çekmiştir. Nitekim,
“Kadınların yanına destursuz girmekten sakının.” buyurunca dinleyenlerden birisi, “Kocanın akrabası hakkında ne dersiniz?” diye sormuş ve:
“İşte bunlar (içtimai ve manevî açılardan) ölümdür.” [Buhârî, Sahih, Nikâh, 111; Müslim, Sahih, Selâm, 20] cevabını almıştır.
Bu hadis-i şerife göre Müslüman bir kadın;
Kocasının kardeşi, yeğenleri, amca-dayı oğulları, hala-teyze çocukları gibi hısımlarının yanına açık-saçık çıkmayacak, onlarla yalnız kalmayacaktır. Çünkü bunlar ona, yani yengeye yabancıdır, nâmahremdirler.
***
Hâl böyle olunca, Müslüman gençler arasında flört denilen göz-el, hatta gerçek zinaya yol açabilecek bir arkadaşlığa asla yer yoktur, olamaz. Hatta flörtün daha pek çok sakıncası da vardır.
Genç erkek, kokladığı çiçekten hemen doyar; sonra başka bir renk, başka bir çiçek aramaya koyulur... Bu sahne onu avutmaz… Ondaki esrar, onu çeken cazibe, bağ ve düğümler çözülmüştür. O artık başka bir câzibe, daha esrarlı bir düğüm ister; başka eğlenceleri kovalar. Bu bakımdan flört hususunda kız-kadın ve erkek, çok hassas olmalıdır. Bu yola asla kapı aralamamalıdır.
Kadının bir gün falanın yanında, öteki günü de filanın kolunda olması, bir başka gün ise kimin yanında olacağının bilinmez hale düşmesi, onu hayatı boyunca itibarsızlığa mahkum eder. Kıymetli bir hayatı böylesine değersiz ve itibarsız hale düşüren şeye ise siz ister flört deyin, isterse başka bir şey; bu, ne savunulur ne de sonucu basite alınacak normal ve tabii davranış olarak görülebilir.
Tecrübe için insan, cebine barut koyup kendini tehlikeye atabilir mi? Ateşle barut bir arada bulunabilir mi! Yılan-akrep acaba nasıl sokar diye, onlarla oynanmak, sokmalarını denemek akıl kârı mıdır?
***
Hâsılı; birbiri ile mahrem yani nikâhlanmaları câiz olan, aralarında evlenme engeli bulunmayan bir kadınla bir erkeğin arkadaşlık yapmaları bizim örfümüzde olmadığı gibi, dînimizde de asla câiz değildir.
Böyle bir çiftin ilişkileri ancak tabîi ihtiyaçlar ve zarûretler çerçevesinde, şer’î hudutlar dahilinde olabilir. Taraflar bu tabîî ilişkiye cinsel boyut katmasalar bile, başbaşa kalmaları câiz olmaz.
Evlenmek isteyen erkek ve kızın, talip olduğu veya kendisini isteyen kimseye alıcı gözüyle bakması, gerekiyorsa el, yüz ve ayaklarına câiz görülmüştür. Bunların ötesinde, ergenlik çağına gelmiş erkeklerle kızların arkadaşlık etmelerine cevaz yoktur. İslâm’da , erkekler erkeklerle kızlar da kızlarla arkadaşlık ederler. Bir erkeğin kız ve kadın arkadaşı, bir kadının da erkek arkadaşı ancak hayat arkadaşı yani hanımı olur.
S o n u ç
Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “Zinaya sakın yaklaşmayın! Zira o, bir hayasızlıktır/çirkindir ve çok kötü bir yoldur.” [İsrâ sûresi, 32] Bu âyet-i celile, zinâyı haram kılan delillerden biridir.
İslâm'da evlilik dışı cinsî ilişki haramdır. Çünkü bu;
- Nesebin/soyun karışmasına,
- Nesillerin bozulmasına,
- Ailelerin dağılmasına,
- Hısımlık-akrabalık bağlarının kopmasına,
- Bulaşıcı hastalıkların yayılmasına,
- Kadının bir meta/eşya gibi pazarlanıp alınıp satılmasına,
- Şehvet duygusunun azarak ahlâkı dejenere etmesine sebep olmaktadır.
Bu kadar zararlı ve çirkin bir fiili, sadece cezai müeyyidelerle ortadan kaldırmak mümkün değildir. Şehevî duyguları tahrik ederek zinâya götüren davranışları menetmek, ona giden yolları kapamak gerekir. İşte bu sebepledir ki; İslâm , yukarıda açıklamaya çılıştığımız tedbirleri almış, Müslümanları uyarmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder