İLİM TALEBESİ VE İLİM TALEBESİNE YARDIM EDENİN MÜKAFATI:
Bir vakitler şu anda Şam’da “Dahdah” denilen bir mezarlık vardı. Bu mezarlık ekseriyetle alimlerin şehitlerin mücahitlerin defnedildiği bir kabristan idi. Bu Kabristanlıkta da kabir kazma işlerini yapan bir adam vardı. Yani mezarcılık yapıyordu.
Günlerden bir gün bir kadın geldi kendisi için bir kabir kazmasını istedi. Adam kabri kazdı. 1 saat sonra cenaze geldi. Ama cenaze ile beraber çok az kimse gelir. Cenaze yere indirilir. Tabut açılır. Ve bu mezarcı cenazeyi alıp kabre koymak ister. Tam Bu esnada kabir açılır cennet bahçelerinden bir bahçe oluverir. İki kişi at üzerinde gelip cenazeyi alıp gittiklerini görür. Bizim mezarcı adam bayılır yere düşer. Diğer adamlar onun gördüğünü görmemişlerdir. Neyse oradaki adamlar yüzüne su serpip ayılmasını sağlarlar. Cenaze sahibi kadın bırakıp gider. Cenazeye katılan birkaç adam Sana ne oldu neden bayıldın diye mezarcıya ısrarla sorarlar. Mezarcı;
– Vallahi çok acayip şeyler gördüm dedi ve gördüklerini anlattı. Adamlar;
– Sübhanallah bu adam hayal Gördü herhalde deyip bırakıp giderler. Arada Aylar geçti yine o kadın çıkageldi mezarcıdan bir mezar daha kazmasını istedi. Kabir kazıldı. Cenaze getirildi. Yine mezarcı cenazeyi Kabre koyarken Kabir yine cennet bahçelerinden bir bahçe oluverdi. İki kişi gelip cenazeyi alıp gittiler. Mezarcı bu sefer cesur davrandı ve bayılmadı. Hadiseyi yine sadece o görmüştü. Ve cenazeden sonra kadını takip etti kadına;
– Sen kimsin? Nereden geliyorsun. Sen neyin nesisin ey kadın söyle bakalım dedi. Kadın;
– Ey mezarcı! Lütfen Beni derdimle başbaşa bırak. Cenaze benim oğlumdu, onu kaybettim. Bir oğlum daha vardı birkaç ay önce de onu kaybettim. Adam dedi ki;
– Bu iki cenaze de seninmiydi?
– Evet dedi kadın. Hayırdır neden soruyorsun?
– vallahi ben çok acayip şeyler gördüm ilkinde kabire koyunca kabir birden cennet bahçelerinden bir bahçe oluverdi. ve iki atlı onu alıp gitti. İkinci oğlunda da aynısı oldu. Onlar ne amel işlediler de Hazreti Allah onlardan razı oldu da bu büyük lütfa nail oldular. Lütfen bana anlat dedi.
Kadın dedi ki;
– ilk ölen oğlum Kur’an talebesi, ilim tahsil ediyordu. Hastalandı maalesef vefat etti. İkinci oğlumda marangozluk yapardı. Babaları öldüğü için ilim talebesi olan kardeşinin ihtiyaçlarını o karşılardı. Ama ne garip tecellidir ki her ikisini de kaybettim. Mezarcı;
– Tamam ey kadın. Ben alacağımı aldım dedi.
Mezarcı işin aslını anlamıştı. Derhal mezarcılığı bırakmaya karar verdi. Ve Cami’ut tevbe mescidine gitti. Şeyh Said el Burhani hazretlerinin huzuruna vardı. Şeyh talebe okutmakla meşguldü. Nur yüzlü bu zat başını kaldırdı;
– Buyur evladım bir şey mi soracaksın diye ona teveccüh etti. Mezarcı;
– Efendim ben ilim öğrenmek için geldim eğer kabul buyurursanız. Şeyh;
– Evladım sen 45-50 yaşına gelmişsin. Bu saate kadar hiç okumamışsın. Nasıl yapacaksın. Bu saatten sonra Niçin böyle bir karar aldın? Deyince mezarcı başından geçen hadiseleri tek tek anlattı. Bunun üzerine hocası;
– Tamam evlâdım başla o zaman ve Allah’a tevekkül et inşaallah muvaffak olursun dedi.
Mezarcı büyük bir azimle başladı okumaya ve çok kısa zaman büyük mesafeler aldı. Öyle oldu ki zamanının en büyük âlimleri arasına girdi.
İşte bu zat Eş-şeyh Abdurrahman el Haffar hazretleridir. Bundan sonra ailesinin tamamının ilim talebesi olmasını sağlamıştır. En sonları Abdürazzak El Haffar’dır ki Şam’ın en büyük alimlerinden olmuştur.
İşte size anlattığım bu yaşanmış gerçek kıssa Allahü Teala’nın ilim talebesine ve ilim okuyan talebeye yardım edene nasıl bir muamele de bulunduğunu bu hadise ile sizi müjdelemek içindir. Her iki zümrenin de büyük ecir ve mükafatlara nail olacağını zaten Allah rasülü (sav.) de Müjdelemiştir.
Ramazan-ı Şerif’iniz ve Cuma gününüz Mübarek olsun. Hayırlı Günler diliyorum..
Bir vakitler şu anda Şam’da “Dahdah” denilen bir mezarlık vardı. Bu mezarlık ekseriyetle alimlerin şehitlerin mücahitlerin defnedildiği bir kabristan idi. Bu Kabristanlıkta da kabir kazma işlerini yapan bir adam vardı. Yani mezarcılık yapıyordu.
Günlerden bir gün bir kadın geldi kendisi için bir kabir kazmasını istedi. Adam kabri kazdı. 1 saat sonra cenaze geldi. Ama cenaze ile beraber çok az kimse gelir. Cenaze yere indirilir. Tabut açılır. Ve bu mezarcı cenazeyi alıp kabre koymak ister. Tam Bu esnada kabir açılır cennet bahçelerinden bir bahçe oluverir. İki kişi at üzerinde gelip cenazeyi alıp gittiklerini görür. Bizim mezarcı adam bayılır yere düşer. Diğer adamlar onun gördüğünü görmemişlerdir. Neyse oradaki adamlar yüzüne su serpip ayılmasını sağlarlar. Cenaze sahibi kadın bırakıp gider. Cenazeye katılan birkaç adam Sana ne oldu neden bayıldın diye mezarcıya ısrarla sorarlar. Mezarcı;
– Vallahi çok acayip şeyler gördüm dedi ve gördüklerini anlattı. Adamlar;
– Sübhanallah bu adam hayal Gördü herhalde deyip bırakıp giderler. Arada Aylar geçti yine o kadın çıkageldi mezarcıdan bir mezar daha kazmasını istedi. Kabir kazıldı. Cenaze getirildi. Yine mezarcı cenazeyi Kabre koyarken Kabir yine cennet bahçelerinden bir bahçe oluverdi. İki kişi gelip cenazeyi alıp gittiler. Mezarcı bu sefer cesur davrandı ve bayılmadı. Hadiseyi yine sadece o görmüştü. Ve cenazeden sonra kadını takip etti kadına;
– Sen kimsin? Nereden geliyorsun. Sen neyin nesisin ey kadın söyle bakalım dedi. Kadın;
– Ey mezarcı! Lütfen Beni derdimle başbaşa bırak. Cenaze benim oğlumdu, onu kaybettim. Bir oğlum daha vardı birkaç ay önce de onu kaybettim. Adam dedi ki;
– Bu iki cenaze de seninmiydi?
– Evet dedi kadın. Hayırdır neden soruyorsun?
– vallahi ben çok acayip şeyler gördüm ilkinde kabire koyunca kabir birden cennet bahçelerinden bir bahçe oluverdi. ve iki atlı onu alıp gitti. İkinci oğlunda da aynısı oldu. Onlar ne amel işlediler de Hazreti Allah onlardan razı oldu da bu büyük lütfa nail oldular. Lütfen bana anlat dedi.
Kadın dedi ki;
– ilk ölen oğlum Kur’an talebesi, ilim tahsil ediyordu. Hastalandı maalesef vefat etti. İkinci oğlumda marangozluk yapardı. Babaları öldüğü için ilim talebesi olan kardeşinin ihtiyaçlarını o karşılardı. Ama ne garip tecellidir ki her ikisini de kaybettim. Mezarcı;
– Tamam ey kadın. Ben alacağımı aldım dedi.
Mezarcı işin aslını anlamıştı. Derhal mezarcılığı bırakmaya karar verdi. Ve Cami’ut tevbe mescidine gitti. Şeyh Said el Burhani hazretlerinin huzuruna vardı. Şeyh talebe okutmakla meşguldü. Nur yüzlü bu zat başını kaldırdı;
– Buyur evladım bir şey mi soracaksın diye ona teveccüh etti. Mezarcı;
– Efendim ben ilim öğrenmek için geldim eğer kabul buyurursanız. Şeyh;
– Evladım sen 45-50 yaşına gelmişsin. Bu saate kadar hiç okumamışsın. Nasıl yapacaksın. Bu saatten sonra Niçin böyle bir karar aldın? Deyince mezarcı başından geçen hadiseleri tek tek anlattı. Bunun üzerine hocası;
– Tamam evlâdım başla o zaman ve Allah’a tevekkül et inşaallah muvaffak olursun dedi.
Mezarcı büyük bir azimle başladı okumaya ve çok kısa zaman büyük mesafeler aldı. Öyle oldu ki zamanının en büyük âlimleri arasına girdi.
İşte bu zat Eş-şeyh Abdurrahman el Haffar hazretleridir. Bundan sonra ailesinin tamamının ilim talebesi olmasını sağlamıştır. En sonları Abdürazzak El Haffar’dır ki Şam’ın en büyük alimlerinden olmuştur.
İşte size anlattığım bu yaşanmış gerçek kıssa Allahü Teala’nın ilim talebesine ve ilim okuyan talebeye yardım edene nasıl bir muamele de bulunduğunu bu hadise ile sizi müjdelemek içindir. Her iki zümrenin de büyük ecir ve mükafatlara nail olacağını zaten Allah rasülü (sav.) de Müjdelemiştir.
Ramazan-ı Şerif’iniz ve Cuma gününüz Mübarek olsun. Hayırlı Günler diliyorum..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder