8 Mayıs 2020 Cuma

Keza sizin sorunuzda dile getirdiğiniz usûlde yani, “Zekata muhtaç olan birinin borcunu ödiyerek o ödenen miktari zekattan düşme” durumunda da temlik ehli nezdinde gerçekleşmemektedir. Verilen aynî ya da nakdî değer, zekatı almaya layık olan fakirin mülkiyetine geçmediği gibi, zekat almaya liyakati olmayan birilerine verilmiş olmaktadır. Dolayısiyle bu yolla yapılan bir ödemeyle de zekat borcundan kurtulunmuş olmaz.

Keza sizin sorunuzda dile getirdiğiniz usûlde yani, “Zekata muhtaç olan birinin borcunu ödiyerek o ödenen miktari zekattan düşme” durumunda da temlik ehli nezdinde gerçekleşmemektedir. Verilen aynî ya da nakdî değer, zekatı almaya layık olan fakirin mülkiyetine geçmediği gibi, zekat almaya liyakati olmayan birilerine verilmiş olmaktadır. Dolayısiyle bu yolla yapılan bir ödemeyle de zekat borcundan kurtulunmuş olmaz.
Nitekim fakihler, bir fakiri zekâta mahsup olmak üzere bir dairede oturtmakla da zekât borcunun ödenmiş olmayacağını, çünkü bunun temlik sayılmayacağını ifade etmişlerdir. Aksi yöndeki değerlendirmeler, zorlamadan ibarettir.
Hasılı; yapılan bir harcamanın veya ödemenin fıkhen zekât sayılabilmesi için gerekli olan niyet ve ehline temlik şartları, netice itibariyle hem zekâtı verenin şuurlu / bilinçli ve iradî şekilde hareket etmesini sağlamaya hem de fakirin haklarını korumaya mâtuf hikmetleri hâvidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder