-‘Kafa süpürgesi denilen ot karabaş otudur. Kafa süpürgesi adını tıpça meşhur İbn-i Sina koymuş. Birçok baş ağrısına sebep olan beyindeki tıkalı kılcal damarları açarak ağrıyı kesip rahatlattığı için bu ismi vermiş’
-Sözlerinden Bir Demet:
• Besmele ve yedi Fatiha-i Şerife, bütün hastalıklar için şifaya vesiledir.
• Besmele, cifrî hesabı miktarı (786) çekildiğinde her ne istenirse yerine getirileceğine kefil olabilirim.
• Bismillahirrahmanirrahim ilahî bir şifredir. Allah “acz”, Rahman “fakr”, Rahim “şefkat”in anahtarıdır.
• 19 euzü çekilirse kayıp bulunur.
• Dışarıdan gelen vesveselere 11 Felak okunmalı, nefisten gelen vesveselere 11 Nas okunmalı.
• Cimriliğe karşı 11 defa Maun Suresi okunmalı.
• Şirke karşı 11 defa Kafirun Suresi okunmalı.
• 11 sayısı esma-i ilahiyeye merdivendir.
• Fatiha’da Hayy sırrı var. Okunduğunda akım değişiyor.
• İsm-i Azam dokuz tanedir: Allah, Rahman, Rahim, Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs.
• Kabristandan meyve yemek, mezar taşı okumak vesvese verir.
• Tıbb-ı Nebevî’de ameliyat yok. Kâinatta ölümden başka her derdin devası vardır. Hasta olan hücre kâinatta yaratılan bitkiyle, madenle, mineralli sularla, hayvan organlarıyla tedavi edilebilir.
• 10-21 Mayıs arası bir yıldız doğar, insanların hastalıkları kalkar. Bu yıldız 10- 21 Aralık’ta batar. Her yıldızın neşrettiği bir şua var. Dünyada sıklet, ağırlık teşkil eden maden demirdir.
• Migrene karabaş balı kullanılmalı. Karabaş balı, beyin hastalıklarında damar açıcıdır. Karabaş otu (kafa süpürgesi) dağlarda kar sularıyla yetişir. Senirkent yöresi dağlarında yetişir.
• Kuyruk yağı romatizma, bel ve boyun ağrılarına iyi gelir.
• Kemik erimesine karşı kuyruk haşlanıp aç karnına yenmeli, belden alt kısmına tırnaklara kadar sürülmeli.
• Kalp damar tıkanıklıklarına karşı karabaş balı yenmeli.
• Suyun bulunduğu yerde hangi maden varsa, o maden suya geçer ve insan o suyu içtiğinde ona tesir eder.
• Kudret narı yağı, güzelleştirir, yüzde leke koymaz. İçilir ve hastalıklı yere sürülürse sedef hastalığını ve kaşıntıları yok eder.
• Kâinatta ne kadar alet varsa insanda numunesi vardır. İnsan kâinat kadar frekansa, anahtara sahiptir.
• Bitkilerin şeklinden aldığı şifreyi çözmek hikmetü’l-eşyadır.
• Beş saatte bir saat nefsin ihtiyacı var.
• Yaylada otlamış koyunun kuyruk kısmı haşlanıp yılda bir defa aç karnına yenmeli. O noksanlaştı mı kireçlenme başlar.
• Ardıç yağı, antibiyotik yerine geçer. Ardıç yağına demiri koysan eritir, ama vücuda zarar vermez. Vücuttaki cerahati, iltihabı çıkarır, temizler. Vücut dengesini temin eder. Antibiyotikten daha kuvvetlidir.
• Saf zeytinyağı ve kantaron, iç ve dış kanamaları önler, hücreleri yeniler, sinir uçlarını tamir eder. Kantaron yağı kanser ağrısını yok eder.
• Ağrı için ardıç yağı ve kantaron karışımı sürülür.
• Elmayı kabuğuyla yemek yüz güzelliği yapar.
• Çayı limonla içmek, çayın kan yapıcı özelliği yok etme keyfiyetini giderir.
• Saç için, kekik suyu ile saçlar yıkanır, dibine lavanta yağı sürülür. Kantaron yağı sürülür, saç diplerindeki cerahat boşalır, dibinden saç çıkar.
• Günlük 21 tane kuru üzüm hafızayı açar. Her birini besmele çekerek yemeli.
• Çörek otu baş ağrısını keser.
• İnsan öldükten sonra cesedinden “acbüz-zeneb” kalır. Ateşte yanmaz, asitte erimez.
• Taşın neşrettiği şua vücutta eksik olan madeni tamamlar.
• Zümrüt, nazarı etkileyen taştır.
-“Ali İhsan Ağabey’de kalpten geçen sorulara cevap verme özelliği vardır. Artık oradan mı çıkardı bilmiyorum, “Şam’a girdiği anda İsrail bitecek” dedi. “Her taş, arkamda bir Yahudi var diyecek” dedi. Kardeşler, “Bunun tarihi kaç?” diye sordular. O tarihi size verebilmem için bu kitapların hepsini okumam lazım” dedi. Oradan çıkınca bazı kardeşler Golan Tepeleri İsrail ile Şam arasındadır. Acaba buradan mı kaynaklanıyor diye yorumlar yaptılar. Ama Ali İhsan Ağabey’in söylediği buydu.
-“2012 sıkıntılı geçecek, sonra devamlı yükseliş olacak” dedi. Bunu sadece Türkiye olarak düşünmemeli, bütün İslam dünyası olarak düşünmeli. Nitekim şu anda İslam dünyası büyük sıkıntı ve bir inkıbaz içinde, doğum sancıları geçiriyor.”
-“Yeni evlendiğimde bazı sıkıntılarım vardı. Felak-Nas yazdırmıştı. “Bir yazmak on okumaya bedeldir” diyordu. Kur’an’ın yazılmasını çok teşvik ediyordu. Felak-Nas yazmaya başladıktan sonra mucizevari değişiklikler gördüm. Besmele yazılmasını da isterdi. Hatta kendisi boş bir kâğıt bulduğunda yüz tane, doksan tane, elli bir tane besmele yazardı. Müsvedde kâğıtlarını bile değerlendirirdi.”
-“BİR GÜN ÜÇ ARKADAŞ yanına gittik. Sinüzit benzeri rahatsızlıklarımız vardı. Kucağına tek tek yattık. Burnumuza karabaş yağından birkaç damla damlattı. İki arkadaş dengeyi kaybetti, bir oraya bir buraya gidip geliyorlar. Ben bunları görünce yaptırmayayım dedim. Sonra ben de yaptırdım, aynen onlar gibi oldum. O sadece gülüyordu. Çünkü biliyordu ki iyileşiyorlar. Beyindeki ve kafadaki bütün birikintileri o yolla atıyormuşsun. Bir müddet sonra bütün burun, geniz ve alnımın komple açıldığını hissettim. Okula motorla gidip geldiğimden üşütmüş, sinüzit olmuştum. Hepsini temizledi.
Bizim hanımın kardeşi var. Kendisi çok sık sara nöbeti geçiriyordu. Ona karabaş balı verdi. Ondan sonra hiç nöbet geçirmedi. Küçükken havale geçirmişti. On yıldır o balı kullanıyor.
-Ardıç Yağının Şifalı Mahiyeti.
Ardıç yağından Amerika’nın kırk ton istediğini ve çok da para teklif ettiklerini anlatmıştı. Ama vermediğini, aleyhte kullanabileceklerini, yoksa bundan çok büyük para kazanabileceğini söylemişti. Bir defasında gittiğimizde konu bitkilerden açılınca, söz ardıca geldi. Mahiyetinin antiseptik bir madde olduğunu, bazı ilmî hususiyetlerini rakamlar vererek anlattı:
“Beyin tümörünün kökü saçaklıdır, ameliyatla kesseler de kökü kalabilir, hatta bazen daha da azdırabilir. Ameliyat esnasında beyni açtıklarında tümörün üzerine ardıç yağı dökseler, o kök kendini bırakır, yukarı çıkar. Ben bunu bizzat kendim yaptım. Buraya gözünde tümör olan bir hasta geldi. Adamın gözünü alacaklarmış. Ben gözü alınacak adama bir beze ardıç yağı döktüm verdim, gözünün üzerine koydu, saat tuttum, on iki dakika, baktık biraz daha kalmış, bir daha koymasını söyledim. Toplam on beş-on altı dakikada ameliyat olacak gözü ufak bir pansumanla halletti. Gözdeki tümörü temizledi.”
Keçiborlu suyundan yüksek tansiyonu olan birine verdi, dakika tuttu, on beş dakika sonra tansiyonunu tekrar ölçtüklerinde düştüğünü gördüler. Zaten son döneminde o suya çok emek verdi. O suyun hazine-i Rahman’dan geldiğini söylerdi. Beni Sandıklı’ya göndermişti. Orada da bir su vardı. Onda da kükürt ve demir vardı. Onunla diğer suyun karıştırılıp âlem-i İslam’ın menfaati için kullanılabileceğini söylemişti.
Bir keresinde bir bayan gelmişti. Göğsünde tümör varmış. Mavi akik vardı, o taşı kadının göğsüne koydurtmuş. Bizim hanım kendisi görmüş. Sanki gözyaşı döker gibi o taştan su akmış. Kadın, “Kurtuldum kurtuldum!” diye bağırmış. Zehirli guatra da yeşil kehribarın kullanılmasını tavsiye ederdi.”
-“Keçiborlu’daki Kükürtlü Su.
2005 yılında Keçiborlu’daki kükürtlü suyla ilgili bana bir görev verdi. “Amcam, bu proje bana Üstad’ın verdiği yüz projeden biri. Nasıl makinelerin benzine, mazota ihtiyacı varsa, tüm canlıların da bu suya ihtiyacı var. Bunu tüm dünyaya ulaştırmanız lazım. Ancak pahalı satmanızı kabul etmiyorum” dedi. Çok ortaklı olması için de tüm sülaleye duyurmamızı istedi.
-“Efendimizin (a.s.m.) “Haramdan şifa ummayın” hadisi üzerine bugünkü tıpta kullanılan yasak maddelere karşıydı. Hastalarına Tıbb-ı Nebevî’yi tavsiye ederdi. Mesela, “Kan aldırmayı Peygamber Efendimizin yaptırdığı zamanda yaptırın, yoksa maraz olur. Kur’an ayetlerine muhalefet olduğu gibi, tekvinî ayetlere de muhalefet vardır. Cereyanda durursanız hasta olursunuz” derdi. Margarini sevmez, margarinle yapılan hazır gıdaların alınmamasını tavsiye ederdi.
“Kur’an’la meşgul olanlar sığır eti yemesinler; sütü şifa, yağı gıda, eti maraz getirir” derdi. Ete baharat kullanmanın zararını engelleyeceğini söylerdi.”
-“Üstad, bir gün Ali İhsan Ağabey’e, “İnsanlar senin elinden şifa bulacak” buyurmuşlardı. Bu müjdeye mazhar olan Ali İhsan Ağabey, bu hususta da büyük hizmetler ifa etmekteydi. Eğer kendisine gelen bir doktor ise, hele kendi bilgisine güvenerek biraz da imtihan niyetiyle gelmişse, tababetle ilgili sohbette bulunur, insan anatomisini inceler, alternatif tıpla, Tıbb-ı Nebevî ile ilgili bilgiler aktarır, ona ancak kemal-i edeple Ali İhsan Ağabey’i dinlemek düşerdi.”
-“Sabah namazından sonra yatmazdı. Daima risale ve Kur’an yazardı. Abdestten önce misvak kullanırdı. Yemeklerde baharatı hiç eksik etmezdi. Dışarıdan gelen hediyeleri kabul etmez, etse bile dershaneye yollardı. Üstad’ın düsturu olan yediğimiz içtiğimiz şeylere dikkat etmemizi tavsiye ederdi.”
-“Sohbetlerinde sanki sır âlemine bakarak konuşurdu. Melekutî iklimlere girer, hissettiği manaları şifreler, kendisini dinleyenlere bir sır olarak anlatırdı.”
Çok defa müşahede edilmiştir ki, kalp gözü açık bir insandı.
Bunu buraya almamdaki sebep; Uğur Dündar-ın namaz kılan öğrencilere tahammül edemeyip teşhir edip suç unsuru göstermeye çalışmasıyla, manevi yıkımdaki rolünü siyah bir leke olarak tarihe tescillemek içindir.
-“Uğur Dündar’ın Oyunu.
Uğur Dündar, Ali İhsan Amca’nın gelenlere şifa dağıttığını duyup gelmiş, televizyonda haber yapıp güya onu rezil edecek. Aşağıda arabada durmuş, evine bir bayan göndermiş. Tabii Ali İhsan Amca ne maksatla geldiğini biliyor. “Bacağımın şurası ağrıyor, hocam bir ovuver de geçsin” demiş. Kadın eteğini, bacağını açmış. Ali İhsan Amca, “Lütfen doktora gidin” deyip elleriyle yüzünü kapatmış. “Ben arabayla geldiğinizi, dışarıda park edip seni gönderdiklerini biliyorum” demiş.
“Oğlum Aydın gel” diye çağırdı. O sırada ben içeri girince, “Ne oldu?” derken kadını işaret etti. “Çık dışarı” deyip kolundan tuttuğum gibi kapıdan atıverdim. Öyle kaç tane geldi. Sonra kadın geldi, “Ben bir şey yapmadım” diye özür diledi.
-Bütün hayatında en çok da bitkiler içerisinde; Karabaş otu ve özellikle Karabaş balı, Ardıç otu, Kantaron yağı üzerinde durmuştur.
– Klorda kısırlaştırıcı özellik vardır, der.
-Acaba Belediyeler toplumu kısırlaştırıyor mu?
Nasıl mı?
Şebeke suyuna attıkları klordan.
Prof. Dr. Osman Erk, suya katılan klorün ‘trhialometan’ adlı kimyasala dönüştüğünü söyledi. ‘Bu da kanserojen etki gösteriyor. Zehirli su sadece içmekle değil, sıcak duşla da vücuda girer’ diye uyardı.
Suları dezenfekte etmek için suya katılan kimyasal maddeler de sağlığı olumsuz etkilemektedir.[2]
Buna çözüm olarak; Kısırlığa ardıç yağını tavsiye eder.
Onun yerine çam çırasıyla dezenfekte yapılabilir.
-Diz ağrısına ise kuyruk yağını tavsiye der.
MEHMET ÖZÇELİK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder